27 Ekim 2016 Perşembe

Özgüven mi; Yoksa Kör Nokta mı?


Bugün bu yazımı, kişisel gelişim yolunda bir süredir ilerleyen kişiler ile, hayatlarından memnun olan kişilere hitaben, ufak bir farkındalık yaratmak adına yazıyorum. 

Yaklaşık 10 sene boyunca kurumsal hayatta görev almış biri olarak birbirinden farklı birçok insanı tanıma fırsatını elde ettim ve bunun için minnettarım.  Hiç bir genelleme doğru olmamakla beraber, bu yazının amacına uygun olarak, iki profil üzerinde durmak isterim. Kurumsal hayatta belli bir konum, statu, unvan elde etmiş, işe yeni girmiş çalışanlar tarafından "bir eli yağda, bir eli balda, hayat onlara güzel" şeklinde tabir edilen kişiler=), gerçekten de bankada yüklü paraları olan, ev, araba sahibi, istedikleri mekanlara gidip, istedikleri seyahatlere çıkabilen kişilerdir, zaten bu profili ve bu profilin yaşadığı hayatı çekici kılan da budur. Ancak bu kişilerle biraz derin sohpet ettiğinizde ve iyi bir gözlemciyseniz, bir çoğunun özel hayatında mutlu olmadığını, ilişkilerinde sorun yaşadıklarını, evli olmalarına rağmen, aldatma, gizli ilişki gibi ilişki türlerine eğilimli olduklarını, ve şirket içi flörtleşme gibi eylemlerde bulunduklarını görebilirsiniz, peki "tatminsizlik" olarak adlandırabileceğimiz bu durumun sebebi neydi? Herşeyi olan bu insanlara ne yetmiyordu?

 Bu soruyu sorduğunuzda aldığınız cevaplar şaşırtıcıdır.

"Ben bir sorun görmüyorum, herkes böyle, hayat böyle;

Abartıyorsun, biz sadece arkadaşız, ayrıca network ve iletişim önemlidir;

Evlilik dediğin böyle bir şey tabii ki rutine bağlayacak, cinsel hayatımızın yavaşlaması çok normal, para kazanıyorum eve ekmek getiriyorum daha ne;

Ben çok başarılı, ayakları üzerinde durabilen, çok zeki ve hoş bir kadınım, erkekler benden korkuyor, bağlanamıyor, bu benim değil onların problemi;

Ben çok başarılı, çok zeki, evi, arabası, parası olan bir adamım, bu devirde böyle adam bulmak zor, tabii ki, bana layık bir kadın bulana kadar, kadın kadın gezeceğim;

Erkekler/kadınlar beş para etmez, benim bunları yaşamam şanssızlık ama normal, herkesin başına geliyor"

Burada dikkat ettiyseniz, bir "normalleştirme" hali söz konusudur, kişi hayatın bu şekilde süregelmesini normal olarak kabul eder, ve maddesel çerçevede gelebildiği en üst mertebeye geldikten sonra, "ben oldum" diye düşünerek, daha fazlasını aramak yerine, mevcut koşullarını normal ve ideal olarak kabul eder; bu koşullar onu mutlu etmese dahi. 

Ancak, bu kişilerin çoğu mutsuz olduklarını dahi farketmezler, çünkü hayatları madde üzerine kurulu olduğu için, ve maddenin ganisine sahip oldukları için, zaten hayatı optimum seviyede yaşadıklarını düşünürler, işte "kör nokta" tam da budur. Olur da, daha fazlasını arayan bir kişi ile karşılaşırlar ise, bu kişilerin "saçma" işler peşine olduğunu öne sürerler, dalga geçerler. Bu sizi hor görmelerinden değildir, çünkü eğer gerçekten hayatta "daha fazlası" var ise, bu kişiler kendi kurmuş oldukları kalelerinin duvarlarının yıkılmasına şahit olurlar ki, bu onlar için yüzleşilemeyecek kadar korkunçtur, dolayısıyla, bu olasılığı bertaraf etmeleri zorunludur, bu nedenle onlara alınmayın, kırılmayın, bu sizinle ilgili değil onlarla ilgili bir durumdur.

Diğer profil ise, mutsuz olduğunu itiraf etme cesaretini gösteren profildir. Bu kişilerin kör noktası ise, bu mutsuzluğun kaynağının asla kendileri olduğunu kabul etmemelerinde yatar. Şöyle ki, bu kişiler genellikle çok zeki, çok başarılı, bir çok akranından daha üstün, seçilmiş, özel kişiler olduklarına yürekten inanırlar, inandırılmışlardır, çünkü sistem ancak bu şekilde sürekliliğini devam ettirebilir. 

Dolayısıyla, eğer bir aksilik var ise, buna kendilerinin sebep olmuş olabileceği ihtimalini bile düşünmezler, bu kişiler genelde etrafları tarafından anlaşılmadıklarını söyler, hep kendilerinden "düşük" profilli insanlara maruz kaldıklarını ve tüm sorunlarının da bu "düşük" insan profilinden kaynaklandığını düşünürler. Olur da bir psikolog veya psikiyatr desteği almaya karar verirlerse, dikkat edin bu süreç en fazla 1 sene sürecektir, zira psikologların çalışma süreci, bir kişisel gelişimciye göre nispeten daha yavaştır ve derin konulara girilmesi biraz vakit alır, psikologun kişiye ayna tutmaya başladığı vakitler kişi bu durumdan rahatsız olur, ve süreci yarıda keser; bu durumu a)psikolog hiç bir işe yaramadı b) "tedavi" oldum ben çok iyi geldi şeklinde yorumlarlar. Hatta bazıları, psikologa gitmiş olmalarını da üstün bir davranış olarak yansıtır, ve kendi kişisel gelişimini tamamladığına inanır; e bu kişi daha ne yapsın?

İki profilin de kronik rahatsızlıkları mevcuttur; boyun, bel ağrıları, mide ve bağırsak problemleri, fıtık, kalp rahatsızlıkları başı çeker, malesef evrendeki hiçbir doktor bu kişileri tedavi edemez; ancak ağrıları bastırabilir.  Çünkü sorun fizyolojik olmaktan çok ötedir. 

Bu profilleri etrafınızda cadı avına çıkmanız için anlatmıyorum; hiç kimsenin hayatını eleştirmek bizim haddimize değil, bu profilleri sadece kendi hayatınıza ayna tutmak için gözlemlemlenizi öneriyorum. Bu kişi siz olabilir misiniz? Burada üstadlık taslamadığımı da belirtmek isterim, çünkü sadece 10 senesini kurumsal hayatta geçirmiş biri olarak, bu süreçte aynı zamanda kişisel gelişimle de uğraşmama rağmen, ben bu iki profilin ikisi de oldum, kronik rahatsızlıklar da dahil olmak üzere, yani kayboldum. Kişisel gelişim çalışmalarımın faydası ise kaybolduğumu farketmemde ortaya çıktı. Buradaki önem vermeniz gereken husus, kaybolmanın herkesin başına gelebileceği, ve uyanık olma gerekliliğidir.

Diğer değinmek istediğim profil ise, kişisel gelişime gönül vermiş kişilerin kör noktalarıdır. Bu grubun problemi fazla eğitimdir. Bu kişiler o kadar çok kitap okumuş ve seminere katılmışlardır ki, artık bilgisel olarak bilmedikleri konu neredeyse yok gibidir. İşte sorun da burada başlar, bilgisel olarak bilinen bir konu, sizin o konu hakkında bir deneyiminiz olup olmadığını belirlemez,kısacası bilgisini aldığınız konuyu içselleşterememiş olmanız söz konusudur, ama tüm bilgiye hakim olduğunuz için, o konunun ustası olduğunu zannetmeniz olasıdır. 

Bir konuda usta olduğunuzu zannetmeniz ise, o konuda gelişememenize neden olur, fakat blokajlarınız sinsi sinsi kendini var etmeye devam eder ve bir noktada size çok "şaşırtıcı" gelecek bir şekilde bir gün bir yerden patlar ve siz bir anda kendinizi "kişisel gelişimin hiç bir işe yaramadığı" hususunda söylenirken bulursunuz. Zaten çevremizde 5-10 sene kişisel gelişimle uğraşıp, hayatını istediği noktaya getiremediği için, bir anda tüm yolculuğunu kesen bir çok insan yok mu? İşte bunun sebebi bu kişilerin "eğitim ve bilgi fazlalılığı" nedeniyle halletmeleri gereken konuları halletmiş olduklarını "sanmalarıdır".  

Unutmayın bilgi ve deneyim birbirinden çok farklıdır, benim bilgisel olarak kuantum, çekim yasası, reiki, enerji terapistliği konusunda bilmediğim hiç bir teknik ve bilgi neredeyse olmamakla beraber, henüz deneyimlemediğim bir çok esas vardır; bu da demek oluyor ki, "gelişmek" ve gerçekten "bilmek" adına daha çok yolum var.

Daima uyanık olmanız dileğiyle, 

Sevgilerimle



12 Ekim 2016 Çarşamba

Affetmek - Kolaysa Sen Affet



Tüm kişisel gelişim kitaplarında, sevginin ve affetmenin şifa gücünden bahsedilir, ancak en çok tepki toplayan, en zorlanılan ve en yanlış anlaşılan konulardan biridir aynı zamanda affetmek.. Çünkü size o kadar çektirmiş, acı içinde süründürmüş, üstelik bu yaptıklarının bedelini ödememiş, hatasının bile farkında olmayan bir insana sevgi göndermek veya affetmek gücümüze gider; onun yerine o kişinin bir gün bu yaptıklarını ödemesini görmeyi beklemek çok daha "rahatlatıcı" bir etkiye sahiptir.

Ama esasen, bu kitaplarda ve öğretilerde bahsedilen "affetmek" konusunun, size çektiren kişiyi sarıp sarmalamakla da pek bir ilgisi yok, en azından ilk aşamada. 

Öncelikle affetmenin neden büyük bir şifa etkisi var, biraz bahsetmek isterim. En basit dille anlatmak gerekirse, şöyle düşünün, bir insan size sonsuz acı veriyor, belki madden, belki manen belki de her ikisi de.. Şimdi egomuzu bir kenara bırakıp, evrensel çerçeveden size enerjisel seviyede vuku bulanı anlatayım:

1.  Kimse size, sizin ruhsal seviyede izniniz olmadan zarar veremez, olan olayı hayatınıza bir sebepten siz çektiniz, yarattınız, olaydan çıkarmanız gereken ruhsal dersi anlayana kadar da benzer temaları yaşamaya devam edeceksiniz. Sormanız gereken soru; ben bu olayı hayatıma neden çektim? Buradan almam gereken ders ne? Hangi temayı taşıyorum? (ör: kurban psikolojisi, değersizlik, suçluluk, öfke vs.) Unutmayın acı sizin düşmanınız değil, dostunuzdur, acıyı kovmaya çalışarak acıdan kurtulamazsınız, acı size bir şeyler anlatmaya çalışan bir sms sistemi gibidir, siz "borcunuzu" ödeyene kadar da aynı sms'i almaya devam edersiniz, aynı banka ve telekomünikasyon sistemi gibi =)

2. Size dünyevi seviyede zarar veren kişinin enerjisel etkileri, enerji bedeninizde yer edinir, ve siz üzerinde çalışana kadar da bu iz asla kaybolmaz. Bunu bembeyaz masa örtüsünün üzerinden bir türlü çıkmayan yağ lekesine benzetebiliriz. Siz olayı ne kadar yok sayarsanız, sayın, hatta bastırın, ki kimi kişiler bu bastırma olayında o kadar başarılılardır ki bir süre sonra zihinleri bu olayı bloke eder ve kişi olayı "unutur", enerjisel olarak olayın izi halen an'da yaşanıyormuşcasına titreşmeye yani sizi "zehirlemeye" devam eder. Enerji bedeni olan hiç bir olayın izini, sizin talebiniz olmadan silmez, büyük bir arşiv gibi tutar. Başka bir ifade ile siz masa örtünüzü yıkayana kadar, üzerindeki yağ lekeleri artarak var olmaya devam eder. 

3. Bu lekeleri temizlemediğiniz sürece, lekeye dünyevi seviyede sebep olan kişi ile enerjisel bağınız kopmaz, bir yük gibi bu kişiyi ve izleri taşımaya devam edersiniz, bu da esasen, "gelecek" yaratımlarınızı etkiler. Örneğin, bir türlü ilişkilerinde istediği mutluluğu yakalamayan, finansal durumunu bir türlü düzeltemeyen kişilerin genellikle geçmişlerinden bugüne dek taşıdıkları kocaman damgaları ve izleri vardır. Bunu şöyle de düşünebilirsiniz, diyelim ki bekarsınız, yeni biriyle tanıştınız, çok da isteklisiniz, ancak bir sebepten yine olmuyor, yine olmuyor, bunun sebebi enerjisel seviyede karşı tarafın sizi "tek" bir kişi olarak algılayamaması, arkanızda taşıdığınız bir sürü eski sevgiliyi de hissetmesidir. Bunu elbette karşı taraf uyanık zihniyle bu şekilde yorumlayamaz ancak, olan malesef budur. 

İşte affetmenin önemi de burada devreye giriyor. Masa örtünüzü yıkayıp, yeniden tertemiz bir şekilde kullanmak mı istersiniz, yoksa aynı masa örtüsünde yemek yemeye devam mı etmek istersiniz? Size geçmişinizde ne olduysa oldu, o masa örtüsü hala size ait, yıkamak veya kirli kalmasını seçmek size kalmış. Affetmek, karşınızdaki kişiyi tüm yaptıklarına rağmen onaylamak, sevmek ve sarmalamak değildir, affetmek, size verilen acının izlerinden kendinizi özgür kılmaktır, kısacası siz affetmeyi başkasına bir iyilik olarak değil, tamamen kendinize iyilik olarak yapmaktasınız. 

Affetmek, öncelikle kendini affetmekle başlar, ilk maddemizde belirttiğim gibi, evrensel çerçevede tüm olan olayları size hizmet edecek bir sebepten dolayı kendiniz yarattınız, teknik olarak bu acıyı kendinize siz verdiniz, dolayısıyla ilk affetmeniz gereken kişi kendinizsiniz. İkinci olarak, bu acıyı kendinize vermenize kanal olan kişinin, sadece kendisine sizin tarafınızdan verilen görevi yerine getirdiğini hatırlayarak, onu bu görevden artık azad etmeniz gerekir, işte karşıdaki kişiyi affetmek de budur, siz "yeter artık tamam" diyene kadar karşınızdaki kişi size acı vermeye devam eder, dünyevi seviyede olmasa dahi enerjisel seviyede bu acı varlığını sürdürür, dolayısıyla görevli kişiye, "benim talebim üzerine yerine getirdiğin bu görevden seni azad ediyorum, artık aramızdaki bu alışverişe son veriyorum" gibi enerjisel bir talepte bulunmanız gerekir. Affetmenin özü, size zarar veren kişiyi artık enerji bedeninizde taşımaya son vermeniz yönündeki iradenizdir.

Affetmek denilince, sana tokat atana git diğer yanağını çevir, ona teşekkür et git sarıl gibi dünyevi seviyede yapılabilecek eylemler akla geliyorsa da, esasen, dünyevi seviyede bu gibi eylemleri yapmanız çoğu zaman anlamsızdır, çünkü size acı veren kişi, dünyevi seviyede belli bir frekans seviyesine ve filtreye sahiptir, dolayısıyla sizin diyeceklerinizi ya anlamayacak ya da kendi filtresinden geçirerek başka bir forma sokacaktır, esasen yapmanız gereken tek şey bu kişi ile ruhsal seviyede bir iletişim kurup, bahsi geçen talepleri ve eylemleri gerçekleştirmenizdir, inanın karşınızdaki kişinin ruhu da, telefonla görüşüyormuşunuzcasına sizden gelen mesajı alacak ve ilişkiniz şifa bulacaktır. 

Sevgilerimle

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...