Geleceği bilmek istiyorsan,
Kendini bil.
Geleceği mi bilmek istiyorsun,
Dışarı çıkma,
*Kendine gel!*,
Geleceği bilmek değil, bilememek imkansızdır,
Çünkü gelecek senin bilincinin bir projeksiyonudur,
Geleceğini bilemeyen kişi kendisini tanımayan ve bilmeyen kişidir.
Herhangi bir konu ile ilgili “ne olacağını bilmiyorum” diyorsan, o konu ile ilgili:
projeksiyonunun,
yansımanın,
yaratımının,
inançlarının,
yanlış inançlarının
limitli algının
duygularının
kodlarının
öğrenilmişliklerinin
yeminlerinin
sözlerinin
lanetlerinin
endişelerinin
umutlarının
beklentilerinin
kontratlarının
döngülerinin
an’daki hislerinin ve
geçmişinin farkında değilsin demektir.
Bir şeyin, “nasıl” olacağını bilememek henüz bilincin kapsama alanının *hızla esnemekte olan* sanal/sahte/inandırılmış limitliliği nedeniyle doğaldır. Bilincinin odaklandığı deneyimin gerçekleşebilmesi için mümkün olan gazilyon olasılığın ve zincirleme aksiyonların tamamını uyanık bilincinin işleyebilmesi ve sana an’da geri bildirim olarak vermesi, mevcut bilinç kapasitemizin henüz yapabildiği bir işlem değildir, yapabileceğine inandığı bir işlem değildir, ancak bilinç genişledikçe, limitlerimizin sanal olduğu anlaşıldıkça bu durum da mümkün olacaktır. Bilincin işletim sistemine en uygun örnek olan, kuantum bilgisayarlar bunu yapabilmektedir =)
Bu nedenle sen, bir olayın nasıl olacağının yollarını öngörmek ve hesaplamak veya bilmek zorunda değilsin, akışı takip etmen yeterli. Akış aynı zamanda teslimiyet demektir, enerjetik olarak bir şeyleri harekete geçirdiğinde, tüm evren seni o destinasyona yönlendirdiğine göre, bir şeyler harekete geçtikten sonra her NE oluyorsa, onun seni destinasyonuna götüren bir basamak olduğunu içsel olarak teyit etmelisin. Dirayet ve cesaret!
***
Uykudaki bir insanın geleceğini bilmesi için tek yapması gereken geçmişine bakmasıdır.
Senin geçmişine bakarak, bir olayla ilgili bir sonraki adımda ne olacağını bilebilmem benim bir kahin olmamla ilgili değildir, benimle çalışan birçoğunuz ilk başlarda öyle olduğunu düşünür.
Bu doğru değil, ben sadece parçaları okurum, birleştiririm ve enerjinin hareketini görür ve gösteririm. Senin kendi adına çizmiş olduğun rotayı, senden daha iyi görebilmem, benim bir kahin olduğumu göstermez benim iyi bir *gözlemci* olduğumu senin de uykuda olduğunu gösterir =)
Uyanık bir insanın geleceğini bilmesi için tek yapması gereken *bilmek istediği* geleceği an’da yaratmasıdır, yani duyuları ile an’da imgesini deneyimlemeye yani, bilmeye başlamasıdır, bu şekilde bir sonraki an’da fiziksel deneyimi oluşacaktır.
Ancak,
An’da yaratılan “bir sonraki an’da, yani gelecekte” deneyimlenir.
Şimdi olan ise bir önceki an’da yani geçmişte bilincin tarafından yaratılmıştır.
Bu düzlemin kuralı budur.
Çoğu an, imgendeki gelecek deneyimini zihninde “tutabilseydin”, o gelecek deneyimi an’daki deneyimin olurdu.
Ancak sorun, çoğu an kendine ihanet etmendir.
Sorun, bir an- önce tutunduğun imgeye, diğer anların çoğunda zıttı bir vibrasyonla/inanç/duygu/hareket/söz vb. karşı çıkman ve reddetmendir..
Yarı-uyanık bir insanın yapması gereken ise, geçmişini ve hayatını önüne alıp bilincinde neler oluyor tespit etmesi, ardından eski kodları şefkat ve sabırla yavaş yavaş silip yeni kodlarla yeni deneyimlere odaklanmasıdır.
***
Yanlış inançlarını rahatlıkla görebileceğin üç alanın var:
Özel ilişkilerin
Kariyer / maddi durumun
Fiziksel/bedensel/duygusal/mental sağlığın
Bu üç alanda memnun olmadığın her bir ince detay, senin hayatında bir kişi, olay veya durum olarak senelerdir kendini gösteriyor.
Haksızlığa uğrama hissi ile fiziksel olarak öldürülmek arasında tematik veya vibratik bir fark olduğunu mu sanıyorsun? Mesela, öğle yemeği veya benzeri sıralarda önüne insanların sıklıkla geçiyor olması gibi bir olayın sana anlattığı / hissettirdiği şeyi küçümseme:
Bu ufak olayın altındaki büyük inanç;
İşyerinde hakkın olan terfiyi alamayacağına inanmak,
Hakettiğin sevgiyi deneyimleyemeyeceğine inanmak,
Hakkın olan hayatı yaşayamayacağına dair sahip olduğunu hiç farketmediğin o derin inançla aynıdır ve bunun en ileri boyutu,
bu hayatın “kurbanı” olarak hayatını “teslim/feda” etmek yani ölmektir.
Hepsi, aynı gölge temanın çeşitli aralıklarda titreşen versiyonlarının birer suretidir, bu tema şudur: kurban bilinci /iyi-dürüst insanların ezilmesi/yok olması
İşte hep bu yüzden uykuda kalıyorsun. Sen olayları, hem de büyüklüğüne göre inceliyorsun, ben ise sana her türlü olay, durum, kişi ile ilgili hislerini incele diyorum. Olaylar yüzünden bu şekilde hissetmiyorsun, içindeki hisler bu olayları meydana getiriyor, bu nedenle olayları değil, o olaylar karşısındaki hislerini ve kendi oluş halini incelemelisin…
Bu hayat, o olay, şu kişi sana ne hissettiriyor, bu hayat, o olay, şu kişiye baktığında kendini nasıl tanımlıyorsun?
Tekrar ediyorum, bu hayat, o olay, şu kişiyi karşına getiren, bu hayat, o olay, şu kişi karşısında tespit edeceğin inançların, yanlış inançların, duyguların, beklentilerindir.
Kimse yemek sırasında senin önüne geçmiyor, senin bilincin, senin dürüst ve sabırlı bekleyişin karşısında ödüllendirilmeyeceğini hatta ezileceğini bir projeksiyon olarak sana sahneliyor, yemek sırasında önüne geçenler, bu inancını teyit etmek için rol yapan senin görevlendirdiğin aktörler!
Ama üzülme, bunu göremediysen, görebilmen için gerekli ayarlamaları bilincin tekrar yapıyor olacak.
Hayat sana her an, seni anlatıyor, gözlerin kapalıysa, göremezsin… yemek sırasında yaşadığını unutursun, gözlemci ise unutmaz.
Önce inanç, duygu, vibrasyon gelir, sonra ilgili olay, durum, kişi karşına çıkar...Bu her an hatırlaman gereken hayati bir prensiptir, ama 3 satır sonra unutacaksın, tekrar tekrar kendine hatırlatmalısın!=)
“Gıcık tutmasını” ortamdaki sigara dumanına bağladığın sürece, hayatın nazik uyarılarına kalbini çevirmiş olursun. Bu evrendeki senin realitene ait herşey senin yaratımındır, gıcık tutuyorsa bu da senin belirli bir sebepten yarattığın bir durumdur, neden es geçiyor ve üzerine bir bardak soğuk su içiyorsun- duygularının üzerine bir bardak su içmen, olayları trajik bir skalaya eviren eylemin ta kendisidir.
Eğer mobil operatörün talebini inatla anlamıyorsa, kırmızı ışıklara o gün fazla takıldıysan, aksilik olarak nitelediğin minicik şeyler yaşıyorsan, üzerine bir bardak soğuk su içme, oradaki projeksiyonunu gör, bu olaylar karşısında kendini nasıl tanımladın, talihsiz, haksızlığa uğramış? oradaki inancı gör, o inanç sen onu görmediğin sürece kırmızı ışıktan çok daha dikkat çekici bir şekilde karşına çıkmaya devam edecek. Gel ve hayatını kurtar. Gidecek bir yerin yok, gelmen gereken bir yer var, o da kendinsin.
Sana büyü yapıldığını, sana nazar değdiğini iddia ediyorsun, ben sana soruyorum, hayatın boyunca kendini lanetli, talihsiz, şanslı, şanssız, kötülükler karşısında eli kolu bağlı, saf, güçsüz bir kurban gibi konumlamış olman kendini lanetlemektir, kendini cezalandırmaktır, şimdi seni lanetlemek ve cezalandırmak üzere kendine sözde dış dünyadan bir aktör seçmiş olman hiç şaşırtıcı değil.
Bu dünyada kimse kimseyi lanetlemez veya cezalandırmaz, sen kendini lanetlersin önce, sen kendini cezalandırman gerektiğine inanırsın önce, ardından bu projeksiyonuna uygun olarak aktörler gelir ve seni lanetlerler.
Bunu biliyorum, çünkü kendim yaşadım, kendim yarattım, ve kendim yeniden yarattım.
Bu dünyada kimse kimseyi terk etmez, sen kendini terkedeli, kendinden uzaklaşalı veya feda edeli çok olmuştur, ardından bir aktör gelir ve bu senin kendine yaptığın eylemi sana yineleyerek sahneler.
Sana ait realitenin tamamı, içindeki aktörler de dahil olmak üzere, bilincinin bir projeksiyonudur. Bilincini tanımak istiyorsan, önce hayatını ve geçmişini incele…
Tanımladığın, duyumsadığın, henüz tanımlayamadığın ve henüz duyumsayamadığın tüm alt-üst-paralel-geçmiş-gelecek olarak kabasaba şekilde ifade edebildiğim uzantılarının tamamı tek bilinçtir.
Odaklanman gereken tek konu “bilinçtir”. Yönetmen gereken tek “şey” kendi bilincindir.
Geleceği bilmek istiyorsan,
Kendini bil.
Ancak, kendinin bütünlüğünün şimdi, şu an, bu satırları okuyan uyanık bilinç olduğunu da zannetme, bundan çok daha fazlasıdır.. bunu okuyan sadece bilincinin bir kırılımıdır.
Bundan böyle duyumsadığın her şeyin senin bilincinin bir projeksiyonu olduğunu hatırla ve hangi durumu kendine neden sahnelediğini, neden o duruma/o olaya şahit olduğunu ve o durumun hangi “yanlış inancını” sana anlattığını keşfet.
Tarot Arcana'sındaki Rahibe Arketipinin (The High Priestess) bizlere anlattığı da budur,
Görünen, görünmeyenden kaynaklanır.
"Visibilia ex invisibilibus"
Tanrılar Okulu sayesinde hatırladığımız bu evrensel kural, Rahibe'nin de öğretisidir, bu öğreti aydınlıkta olanı temsil eden beyaz sütun ile, görünmeyeni temsil eden siyah sütun ile tasvir edilmiştir.
Faydalı olması dileklerimle,
İrem
Önemli Not: Bireysel danışmanlık veya Reiki Eğitimleri hakkında bilgi ve randevu için bana fitsoulfitmind@gmail.com üzerinden ulaşabilirsiniz, telefon çağrısı veya diğer kanallar üzerinden yapılan talepleri maalesef alamıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder