27 Mayıs 2019 Pazartesi

Geleceği Bilmenin Sırrı



Geleceği bilmek istiyorsan,

Kendini bil. 

Geleceği mi bilmek istiyorsun,

Dışarı çıkma,

*Kendine gel!*, 

Geleceği bilmek değil, bilememek imkansızdır, 

Çünkü gelecek senin bilincinin bir projeksiyonudur, 

Geleceğini bilemeyen kişi kendisini tanımayan ve bilmeyen kişidir.

Herhangi bir konu ile ilgili “ne olacağını bilmiyorum” diyorsan, o konu ile ilgili:
projeksiyonunun,

yansımanın,

yaratımının,

inançlarının,

yanlış inançlarının

limitli algının

duygularının

kodlarının

öğrenilmişliklerinin

yeminlerinin

sözlerinin

lanetlerinin

endişelerinin

umutlarının

beklentilerinin

kontratlarının

döngülerinin

an’daki hislerinin ve

geçmişinin farkında değilsin demektir. 

Bir şeyin, “nasıl” olacağını bilememek henüz bilincin kapsama alanının *hızla esnemekte olan* sanal/sahte/inandırılmış limitliliği nedeniyle doğaldır. Bilincinin odaklandığı deneyimin gerçekleşebilmesi için mümkün olan gazilyon olasılığın ve zincirleme aksiyonların tamamını uyanık bilincinin işleyebilmesi ve sana an’da geri bildirim olarak vermesi, mevcut bilinç kapasitemizin henüz yapabildiği bir işlem değildir, yapabileceğine inandığı bir işlem değildir, ancak bilinç genişledikçe, limitlerimizin sanal olduğu anlaşıldıkça bu durum da mümkün olacaktır. Bilincin işletim sistemine en uygun örnek olan, kuantum bilgisayarlar bunu yapabilmektedir =) 

Bu nedenle sen, bir olayın nasıl olacağının yollarını öngörmek ve hesaplamak veya bilmek zorunda değilsin, akışı takip etmen yeterli. Akış aynı zamanda teslimiyet demektir, enerjetik olarak bir şeyleri harekete geçirdiğinde, tüm evren seni o destinasyona yönlendirdiğine göre, bir şeyler harekete geçtikten sonra her NE oluyorsa, onun seni destinasyonuna götüren bir basamak olduğunu içsel olarak teyit etmelisin. Dirayet ve cesaret!

***

Uykudaki bir insanın geleceğini bilmesi için tek yapması gereken geçmişine bakmasıdır.

Senin geçmişine bakarak, bir olayla ilgili bir sonraki adımda ne olacağını bilebilmem benim bir kahin olmamla ilgili değildir, benimle çalışan birçoğunuz ilk başlarda öyle olduğunu düşünür.

Bu doğru değil, ben sadece parçaları okurum, birleştiririm ve enerjinin hareketini görür ve gösteririm. Senin kendi adına çizmiş olduğun rotayı, senden daha iyi görebilmem, benim bir kahin olduğumu göstermez benim iyi bir *gözlemci* olduğumu senin de uykuda olduğunu gösterir =)

Uyanık bir insanın geleceğini bilmesi için tek yapması gereken *bilmek istediği* geleceği an’da yaratmasıdır, yani duyuları ile an’da imgesini deneyimlemeye yani, bilmeye başlamasıdır, bu şekilde bir sonraki an’da fiziksel deneyimi oluşacaktır. 

Ancak,

An’da yaratılan “bir sonraki an’da, yani gelecekte” deneyimlenir. 

Şimdi olan ise bir önceki an’da yani geçmişte bilincin tarafından yaratılmıştır. 

Bu düzlemin kuralı budur. 

Çoğu an, imgendeki gelecek deneyimini zihninde “tutabilseydin”, o gelecek deneyimi an’daki deneyimin olurdu.

Ancak sorun, çoğu an kendine ihanet etmendir. 

Sorun, bir an- önce tutunduğun imgeye, diğer anların çoğunda zıttı bir vibrasyonla/inanç/duygu/hareket/söz vb. karşı çıkman ve reddetmendir.. 

Yarı-uyanık bir insanın yapması gereken ise, geçmişini ve hayatını önüne alıp bilincinde neler oluyor tespit etmesi, ardından eski kodları şefkat ve sabırla yavaş yavaş silip yeni kodlarla yeni deneyimlere odaklanmasıdır. 

***

Yanlış inançlarını rahatlıkla görebileceğin üç alanın var:

Özel ilişkilerin

Kariyer / maddi durumun

Fiziksel/bedensel/duygusal/mental sağlığın

Bu üç alanda memnun olmadığın her bir ince detay, senin hayatında bir kişi, olay veya durum olarak senelerdir kendini gösteriyor. 

Haksızlığa uğrama hissi ile fiziksel olarak öldürülmek arasında tematik veya vibratik bir fark olduğunu mu sanıyorsun? Mesela, öğle yemeği veya benzeri sıralarda önüne insanların sıklıkla geçiyor olması gibi bir olayın sana anlattığı / hissettirdiği şeyi küçümseme:

Bu ufak olayın altındaki büyük inanç;

İşyerinde hakkın olan terfiyi alamayacağına inanmak, 

Hakettiğin sevgiyi deneyimleyemeyeceğine inanmak, 

Hakkın olan hayatı yaşayamayacağına dair sahip olduğunu hiç farketmediğin o derin inançla aynıdır ve bunun en ileri boyutu, 

bu hayatın “kurbanı” olarak hayatını “teslim/feda” etmek yani ölmektir. 

Hepsi, aynı gölge temanın çeşitli aralıklarda titreşen versiyonlarının birer suretidir, bu tema şudur: kurban bilinci /iyi-dürüst insanların ezilmesi/yok olması

İşte hep bu yüzden uykuda kalıyorsun. Sen olayları, hem de büyüklüğüne göre inceliyorsun, ben ise sana her türlü olay, durum, kişi ile ilgili hislerini incele diyorum. Olaylar yüzünden bu şekilde hissetmiyorsun, içindeki hisler bu olayları meydana getiriyor, bu nedenle olayları değil, o olaylar karşısındaki hislerini ve kendi oluş halini incelemelisin…

Bu hayat, o olay, şu kişi sana ne hissettiriyor, bu hayat, o olay, şu kişiye baktığında kendini nasıl tanımlıyorsun?

Tekrar ediyorum, bu hayat, o olay, şu kişiyi karşına getiren, bu hayat, o olay, şu kişi karşısında tespit edeceğin inançların, yanlış inançların, duyguların, beklentilerindir.

Kimse yemek sırasında senin önüne geçmiyor, senin bilincin, senin dürüst ve sabırlı bekleyişin karşısında ödüllendirilmeyeceğini hatta ezileceğini bir projeksiyon olarak sana sahneliyor, yemek sırasında önüne geçenler, bu inancını teyit etmek için rol yapan senin görevlendirdiğin aktörler!

Ama üzülme, bunu göremediysen, görebilmen için gerekli ayarlamaları bilincin tekrar yapıyor olacak. 

Hayat sana her an, seni anlatıyor, gözlerin kapalıysa, göremezsin… yemek sırasında yaşadığını unutursun, gözlemci ise unutmaz. 

Önce inanç, duygu, vibrasyon gelir, sonra ilgili olay, durum, kişi karşına çıkar...Bu her an hatırlaman gereken hayati bir prensiptir, ama 3 satır sonra unutacaksın, tekrar tekrar kendine hatırlatmalısın!=) 

“Gıcık tutmasını” ortamdaki sigara dumanına bağladığın sürece, hayatın nazik uyarılarına kalbini çevirmiş olursun. Bu evrendeki senin realitene ait herşey senin yaratımındır, gıcık tutuyorsa bu da senin belirli bir sebepten yarattığın bir durumdur, neden es geçiyor ve üzerine bir bardak soğuk su içiyorsun- duygularının üzerine bir bardak su içmen, olayları trajik bir skalaya eviren eylemin ta kendisidir. 

Eğer mobil operatörün talebini inatla anlamıyorsa, kırmızı ışıklara o gün fazla takıldıysan, aksilik olarak nitelediğin minicik şeyler yaşıyorsan, üzerine bir bardak soğuk su içme, oradaki projeksiyonunu gör, bu olaylar karşısında kendini nasıl tanımladın, talihsiz, haksızlığa uğramış? oradaki inancı gör, o inanç sen onu görmediğin sürece kırmızı ışıktan çok daha dikkat çekici bir şekilde karşına çıkmaya devam edecek. Gel ve hayatını kurtar. Gidecek bir yerin yok, gelmen gereken bir yer var, o da kendinsin. 

Sana büyü yapıldığını, sana nazar değdiğini iddia ediyorsun, ben sana soruyorum, hayatın boyunca kendini lanetli, talihsiz, şanslı, şanssız, kötülükler karşısında eli kolu bağlı, saf, güçsüz bir kurban gibi konumlamış olman kendini lanetlemektir, kendini cezalandırmaktır, şimdi seni lanetlemek ve cezalandırmak üzere kendine sözde dış dünyadan bir aktör seçmiş olman hiç şaşırtıcı değil.

Bu dünyada kimse kimseyi lanetlemez veya cezalandırmaz, sen kendini lanetlersin önce, sen kendini cezalandırman gerektiğine inanırsın önce, ardından bu projeksiyonuna uygun olarak aktörler gelir ve seni lanetlerler. 

Bunu biliyorum, çünkü kendim yaşadım, kendim yarattım, ve kendim yeniden yarattım. 

Bu dünyada kimse kimseyi terk etmez, sen kendini terkedeli, kendinden uzaklaşalı veya feda edeli çok olmuştur, ardından bir aktör gelir ve bu senin kendine yaptığın eylemi sana yineleyerek sahneler. 

Sana ait realitenin tamamı, içindeki aktörler de dahil olmak üzere, bilincinin bir projeksiyonudur. Bilincini tanımak istiyorsan, önce hayatını ve geçmişini incele…

Tanımladığın, duyumsadığın, henüz tanımlayamadığın ve henüz duyumsayamadığın tüm alt-üst-paralel-geçmiş-gelecek olarak kabasaba şekilde ifade edebildiğim uzantılarının tamamı tek bilinçtir. 

Odaklanman gereken tek konu “bilinçtir”. Yönetmen gereken tek “şey” kendi bilincindir.

Geleceği bilmek istiyorsan,

Kendini bil.

Ancak, kendinin bütünlüğünün şimdi, şu an, bu satırları okuyan uyanık bilinç olduğunu da zannetme, bundan çok daha fazlasıdır.. bunu okuyan sadece bilincinin bir kırılımıdır.

Bundan böyle duyumsadığın her şeyin senin bilincinin bir projeksiyonu olduğunu hatırla ve hangi durumu kendine neden sahnelediğini, neden o duruma/o olaya şahit olduğunu ve o durumun hangi “yanlış inancını” sana anlattığını keşfet. 

Tarot Arcana'sındaki Rahibe Arketipinin (The High Priestess) bizlere anlattığı da budur, 

Görünen, görünmeyenden kaynaklanır.

"Visibilia ex invisibilibus"

Tanrılar Okulu sayesinde hatırladığımız bu evrensel kural, Rahibe'nin de öğretisidir, bu öğreti aydınlıkta olanı temsil eden beyaz sütun ile, görünmeyeni temsil eden siyah sütun ile tasvir edilmiştir.


Faydalı olması dileklerimle,

İrem



Önemli Not: Bireysel danışmanlık veya Reiki Eğitimleri hakkında bilgi ve randevu için bana fitsoulfitmind@gmail.com üzerinden ulaşabilirsiniz, telefon çağrısı veya diğer kanallar üzerinden yapılan talepleri maalesef alamıyorum.

13 Mayıs 2019 Pazartesi

Şifa ve Yaratımın Temel Prensipleri



Herkese merhabalar,

Bir süredir, hem kendi çalışmalarım hem de birlikte çalıştığımız öğrencilerimin, vaktimin tamamını (keyifle) alması nedeniyle, paylaşımlarıma ara vermek zorunda kalmıştım. Her ne kadar yeni eğitimlerimin içerikleri hazır olsa da, akış beni öğrenci grubuma full odağımı vermek yönünde desteklemekte, bu nedenle, yazıma geçmeden önce yaz dönemi için önemle şu bilgileri paylaşmak isterim:


1- Yakın bir zaman içerisinde “grup” Reiki eğitimi veya başka bir eğitim açmayı planlamıyorum, bu yönde planlarım vardı ancak dediğim gibi, enerjetik akış beni bireylere odaklanmak yönünde destekliyor. Bu konuda her zaman akışa güvenerek, içimden geldiği takdirde eğitim açabileceğimi de belirtmek isterim, takipte kalın, ancak size tam tarih veremiyor oluşumun nedenini de bu vesile ile paylaşmış olayım=)

2- Ancak sizler her zaman, bireysel /veya grup olarak benden danışmanlık veya Reiki eğitimi (her seviye) talep edebilirsiniz, bu taleplerinizi fitsoulfitmind@gmail.com üzerinden bana iletebilirsiniz. 

3. Ben bu konuda sizlere bu yaz döneminde “bir çağrıda” bulunmuyor olsam da, sizden gelen talepleri memnuniyetle değerlendirmekteyim. Zira bu yoğun dönemde sadece, istekli, açık zihinli, işbirliği yapmaya gönüllü olan kişilere zaman ve emeğimi keyifle harcayabileceğimi öngörmekteyim. 

4. DM ve mail üzerinden gönderdiğiniz yardım taleplerine ve sorulara cevap veremiyorum, zira sadece bu sorulara değil cevap vermek, okumak dahi çok büyük bir zaman gerektirmekte, anlayışınızı rica ediyor, mail üzerinden sadece görüşmek istediğiniz konuyu ana başlık/kısa bir özet olarak belirterek randevu taleplerinizi yönlendirmenizi rica ediyorum (fitsoulfitmind@gmail.com). 

5. Ön görüşme/tanışma/kahve içme/ön soru taleplerinizi anlıyorum, ancak bu durum benim yoğunluğum nedeniyle maalesef sunabildiğim bir opsiyon değil, bu opsiyonu sunamadığımda kimi zaman bir takım olumsuz duygu durumlarına girebilen, konuyu şahsi algılayan veya sert tepki gösteren arkadaşlarım oluyor. Bir sürece başlamadan önce o sürece dair bir karine bir öngörü istediğinizi biliyorum, ancak bu bakkaldan bir çikolata almadan önce tadını sevip sevmeyeceğinizin garantisini istemekle aynı şeydir, üstelik bunu “enerjetik/ruhsal/mental/fiziksel” bir çalışma için talep ettiğinizde, bunu garanti etmek daha da imkansızdır, bir görüşmenin diğer bir görüşmenin konusunu belirlediği, ve bir çalışmanın diğer bir konuya vesile olduğu bu süreçte, değil siz, ben bile kimi zaman akışın ve sizin gelişim düzeyinizin hangi konuyu “önümüze getireceğini” bilemeyiz. Tüm rota hiçbir zaman karşınıza çıkmayacak, sadece bir sonraki adımı görebileceksiniz, zaten ben de sürekli size bunu anlatmıyor muyum? Biraz inanç, biraz güven, bolca kalbinizi dinleyin! Benimle görüşmek konusunda kafanızda tereddütler var ise, cevabınız çok açıktır, lütfen görüşmeyin, çünkü emin değilsiniz ve ben de sizi ikna etmeyeceğim =) İlaveten benim yetkinliğimi ya da kanımızın uyuşup uyuşmayacağını anlamak için de bir ön-görüşme talep ettiğinizde, takdir edersiniz ki, enerji ile uğraşan biri olarak bu niyeti görebilmekteyim, her ne kadar bireysel düzeyde bu niyete bugüne dek “tepki” vermemiş olsam da, buradan genel olarak şunu “açıklamak” isterim:

Emin olamadığınız, güvenemediğiniz kişilerle ben dahil görüşmeyin, emin olmak- karar vermek için ise prosedürüne uygun bir şekilde o kişi ile görüşün, karar verin, devam edin ya da etmeyin..lütfen kimsenin zamanını ve rızkını, kendiniz zaman ve para kaybetmemek adına harcamayın, bu enerjetik olarak çok ciddi bir alma-verme dengesizliği yaratır ve sizin aleyhinize olumsuz karma oluşturur, ve korktuğunuz konuyu da başınıza getirir.

Bu davranışın ta kendisi zaten büyük bir engelleyici yanlış inanca işaret eder “hayat beni desteklemiyor, karşıma çıkan insanlarla ilgili olarak daima tetikte olmalıyım, herkes beni dolandırmaya, suistimal etmeye çalışıyor, kendimi korumalıyım, zaten ekonomi kötü, bir kuruşum yok sokağa atacak, o yüzden emin olmadan 1TL’mi 1 saatimi bile harcamam - ama karşımdaki kişinin vaktini ve rızkını harcarım çünkü bunu ben yapmazsam,bana yapılabilir, bu durumu engellemeliyim, önlem almalıyım”

Takdir edersiniz ki, hiçbir enerjist veya öğretmen kendisini bu dengesiz alış-verişin ve olumsuz vibrasyonun içine bilerek sokmayacak, sizi aksine ikna etmek için ise herhangi bir çaba göstermeyecektir. Hazır bu konuya değinmişken, bu satırları okurken, içinizde bir büzüşme sıkışma vs. gibi bir duygu durumuna girmişseniz, bilin ki bu tema sizde de belki de farklı suretlerde kendini gösteriyor olabilir, hayatın sizi neden desteklemediği değil, neden desteklediği konusunda veri arayışına girerseniz, olumsuz enerjinizi teyit ederek beslemektense, olumlu enerjinizi teyit ederek beslemiş olursunuz. İlaveten bu "inancın" içerisinde "kıtlık/yokluk bilinci ile kurban bilinci" olduğunu da görmenizi isterim, bu inançlar sizde de var ise, şu anda "tetiklenmiş" olmanız çok olası  (örneğin, ön görüşme talebinin çok doğal olduğunu ve benim açıklamamın çok sert olduğunu düşünmüş olabilirsiniz=) , tepki vermeyin, not edin, bunların yanlış inançlar olduğunu görün ve aşağıda anlattığım prosedürü uygulayın.


**********************************

Bu süreçte öğrencilerim ve danışanlarımla ağırlıklı olarak hangi konuları konuştuk, çalıştık, hangi prensipler temelinde sürecimizi geliştirdik, sizinle de paylaşmak isterim. Aşağıda yazılanların hepsi gün içerisinde sıklıkla unuttuğumuz, esasında her an hatırlamamız gereken evrensel prensipleri bir kere daha hatırlatıyor. Bu prensipleri okurken, içinizden bu prensiplere itiraz eden sesleri dinleyin, hatta not alın, zira bunlar tam olarak, aşağıda da bahsettiğim şekilde bugüne dek istediğiniz deneyimleri yaratamamanıza neden olan yanlış inançların ta kendisi olacaktır. Bana daima sorarsınız, benim blokajlarım neler, ve ben bunları nasıl tespit edeceğim, hadi ettim, nasıl şifalandıracağım, tüm bu soruları cevaplayan ana prensipleri aşağıda listeledim, ancak bu yazıyı okurken, iç sesinizin bir takım noktalarda şüpheye düşeceğini kimi zaman da bazı prensiplere itiraz edeceğini biliyorum, bu itiraz noktaları çok ama çok değerlidir- sadece bu yazıyı okuyarak ve itiraz eden seslerinizi tespit ederek dahi, evren ve hayata dair hangi yanlış inançlara sahip olduğunuzu tespit etmeniz mümkün! =))

Bütünün hayrına, faydalı olmasını seçiyorum =)

********************************

Kendi hayatınızı yaratabilmemiz için sık sık unuttuğumuz ancak hatırlamamız gereken evrensel prensipler:

Bu prensiplerin her biri birlikte ya da tekil olarak çalışılabilir. 

SORU SORUN:

Gerçek / realite nedir?

-Gerçek / realite, 5 duyunla duyumsadığın her şeydir. 

-Görüyorum, duyuyorum, hissediyorum, tadını alabiliyorum, kokusunu alabiliyorum -> öyleyse gerçek. Yeterli sayıda kişi benim duyularımla varlığını onayladığım şey’i onayladığı takdirde, bu “kollektifin” de gerçeği olur ve bu gerçeğin - “gerçekliği” yani vibrasyonu daha da kuvvetlenir, artık o gerçeği “reddetmek” daha da zordur. Kollektifin “gerçek” veya “doğru” olarak nitelediği / damgaladığı bilgiler, bir grup tarafından alınmış aynı karardan başka bir şey değildir, siz kollektifin verdiği karara uymak zorunda değilsiniz, ancak “dışlanmak”, “kabul edilmemek”, “yargılanmak”, “sevilmemek” gibi korkularınız nedeniyle kendi adınıza karar vermek yerine, aile gibi ufak gruplar veya toplum gibi büyük grupların verdiği kararlara otomatik olarak uyarsınız ve onaylarsınız, bu uyur-gezer olarak gezmenize, kendinizi ve hayatı yanlış tanımlamanıza neden olur (yanlış inançlar bu şekilde doğar), siz kim olduğunuzu genellikle bilmezsiniz, bunun yerine aileniz,köpeğiniz=) veya toplumunuz sizin için belirlediği prototip olmak yönünde, onların onayını ve dolayısıyla sevgisini alabilmek için büyük bir dürtü duyarsınız. Öncelikle gerçekten kim olduğunuzu tespit edin, KURAL:Siz kim olduğunuza inanırsanız, biz tüm dünya olarak sizin için sadece bu inancı teyit edeceğiz...kim olduğunuza SİZ karar verin. Kimliğinize dair yanlış inançları şifalandırmanın yolu, kimliğiniz hakkındaki kararları SİZİN vermenizdir\ kim olduğunuzu kendinizin tanımlamasıdır (kim ne diyor olursa olsun-zaman içerisinde dışarıdakiler de sizin kendi adınıza seçtiğiniz ve tanımladığınız kimliğinizi teyit etmeye başlayacaklar, sabırlı olun).

- Bu durumda, rüya halindeyken de duyularımla “bildiğim” şey gerçek değil midir? Rüya halindeyken de, görüyorum, duyuyorum, hissediyorum, tadını alabiliyorum, kokusunu alabiliyorum ve olayları deneyimliyorum… Rüya hali ile uyanıklık hali arasındaki fark nedir?Bir fark yoktur.

- Zihin ve bilinç için, duyumsayabildiği herşey “gerçektir”. Bu nedenle, imgeleme, hayal, rüya ve uyanık halde duyular aracılığı ile deneyimlenebilen her olay zihin ve hücreler için “gerçektir”. Bu metafizik değil, kanıtlanmış bir olgudur. Kişilerin uyanık haldeyken yaşadıkları bir takım olumsuz olaylar bu kişiler üzerinde travma etkisi gösterebileceği gibi, “rüya travmaları” denilen bir olgu da mevcuttur, zira hücresel hafıza bakımından deneyimlenen olayların “nerede” ve “nasıl” deneyimlendiğinin hiçbir önemi yoktur.


Bu durumda, 


-Rüyalar gerçektir, ve gerçek bir rüyadan ibarettir. Gerçek ile hayal “teknik” olarak aynı şeydir.


Bu durumda,


Hayatınızı yönetebilmek için, hayatınızı hayal etmekle mükellefsiniz.


Tuzak:

An’da deneyimlediğin gerçek, bir önceki an’da (geçmiş) zihninin yarattığı hayalin-imgenin-beklentinin-olasılığın-korkunun-baskın duygunun, dış dünyanda deneyimlenmesidir. Araya giren zaman, imge ile deneyimin arasındaki bağlantıyı görememene sebep olur. 

An’da deneyimlediğin gerçek, bir sonraki an için yaratım yapabilme becerini büyük oranda etkiler. Örneğin, şu an banka hesabına baktığında gördüğün miktar nedeniyle, ertesi gün bu durumun iyileşeceğini matematiksel olarak hesaplayamazsın, mantığın bir yol göremez, senin için o noktada yokluk halinden bolluk haline geçmek için mevcut koşullarının çok büyük oranda değişmesi gerekir ve bu değişikliğin en azından kısa bir süre içinde nasıl meydana gelebileceğini mantıken hesaplayamazsın- ardından temelini “an’daki koşullarına” dayandırdığın yeni bir karara verirsın- o karar da iyi ihtimalle koşullarının ancak ufak oranlarda değişebileceğidir ve tam da bunu deneyimlersin.Bir çok kişinin hayat döngülerinden çıkamamasının ve hayatlarında olumlu büyük değişimler yaşayamamasının sebebi işte budur: Kişi an’daki koşullarına bakar, onu tek gerçek olarak kabul eder, gördüğü gerçeği “teyit” eder ve dolayısıyla ertesi gün de aynı koşulları yaşar. 

Bu döngüyü kırmak için:

An, geçmişin bir ekosudur (yansımasıdır).

An adını verdiğin deneyimin, bir önceki an’ın (geçmişin) imgesi, hayali, beklentisi olduğu bilinci ile hareket ettiğinde, an’da deneyimlediğinin, geçmişin bir yansıması olduğunu farkettiğinde, bir sonraki an’daki deneyimini değiştirmek veya yeniden belirleyebilmek için, mevcut koşulların HER NE OLURSA OLSUN, onlara aldırmaksızın, deneyimlemek istediğin olayın “imgesini” duyularınla (hissetmek, bilmek, imgende görmek, dokusunu tanımak vs.) desteklemeli ve teyit etmelisin. Bu kulağa oldukça “şizofrenik” gelebilir. Ancak şizofreni rahatsızlığının ne olduğunu da tam olarak anlamadığımızı düşünecek (tıp bilemiyor arkadaşlar) olursak, bu gibi etiketlere fazla takılmamanızı öneririm.

Bu bir “ruhsal savaştır”. Savaşmak zorunda değilsin, fakat bu çalışmaya başladığın anda, eski algı- yani eski kodlarının- kolay kolay yerini yeni algı-yani yeni kodlara bırakmayacağını söylemeliyim. Vazgeçmeden tekrar etmek (ortalama 40-45 gün), yeni kodun (imgenin), mevcut kod (gerçek) haline gelmesini sağlar.

Hayat, senin tüm duyularınla oluşturduğun senaryonun bir sinema perdesine yansıtılmasından ibarettir, tek fark, senaryoyu kendinin yazdığını hatırlamaman, unutman, bilmemen ve sinema perdesine yansıtılan olayın “gerçekliğinde” kendini kaybetmen, ve kendi yazdığın senaryonun kurbanı haline geldiğini görmemendir. Esasında asıl şizofreni (eğer böyle bir rahatsızlık var ise), kendi yazdığın senaryoyu başkası yazmışcasına sürekli eleştirmen ve kimi zaman lanetlemendir, bir seyirci olsa sana şunu söylerdi “ beğenmiyorsan, değiştirsene, biz sadece senin bize biçtiğin rolleri oynuyoruz, senin senaryonu teyit ediyoruz, rollerimizi değiştir, temayı değiştir, konuyu değiştir!”


-Dolayısıyla Dünya’daki nüfusun yüzde 98’i makro/kozmik perspektiften “delilik” ve “mazoşizm” belirtileri göstermektedir=) Kişiler, kendi yazdıkları senaryoyu ve dağıttıkları rolleri beğenmeyip a) başkalarını özellikle kendi elleriyle rollerini dağıttıkları kişileri suçlarlar b) döngü ve tekrarları görmelerine rağmen, inatla kendilerine hizmet etmeyen ve kendilerine acı veren aynı imgeleri kabul ve teyit etmeye devam ederler.


-Bu deliliğe son vermek an’da aldığın yeni bir kararla, an’da oluşturduğun yeni bir beklentiyle, anı yeniden yorumlamanla, şer’i hikmet olarak damgalamakla, an’da yeni bir hayat imgesi oluşturup, onu ne olursa olsun desteklemeye hazır olmakla, hemen şimdi, şu an, an’da mümkündür.


- Bir hayatı değiştirmek bir an’lık bir iştir, ancak cesaret ve “delilik” ister.


Kodlar, bağlar ve karmik kontratlar 

Tek bir hayat yoktur, sana ait tek bir bilinç de yoktur. Hayat ve tekil sandığın bilinçlerin birçok düzlemde uzantıları bulunur- bunlara geçmiş yaşam denir ancak doğrusu paralel hayatlardır, zira kuantum düzleminde zaman kavramı yoktur (bkz. kara delikler- sıfır noktası).

Kodlar, bağlar ve karmik kontratlar tüm zamanlar ve tüm düzlemlerde oluşur. Senin özünün parçası olan her bir bilinç formu (bunu okuyan SEN dahil) bu kodları, bağları ve kontratları manyetik alanında taşır. Bu bilinç formlarından (SEN’lerden herhangi biri) herhangi birinin kendi üzerinde uyguladığı şifa, tüm zamanlar ve tüm düzlemler ve hatta soybağında olumlu etkisini gösterir (aile diziminin mantığı bu kurala dayalıdır). Zira kuantum dolanıklık teorisinin de teyit ettiği şekilde, enerjiler arasında zaman ve mekan farketmeksizin kırılmaz bir bağ vardır. Bu nedenle master healer, yani usta bir şifacı, kendi üzerinde bir şifa çalışması yaparken, bu şifanın tüm düzlemlerde ve tüm zamanlarda, ona bağlı tüm bilinçlerin üzerinde bu şifanın bütünün hayrı için gerçekleşmesini talep eder. 

Ekmek aslanın ağzında, düzgün tek bir insan yok, kimseye güvenme, yalnız öleceksin, seni suistimal edecekler, sen hep kaybedensin, seni hep terkedecekler vb. yokluk, kıtlık, kurban, katl, bolluk, koşulsuz sevgi- bunların hepsi bir vibrasyondur-matematiksel bir koddur, bir bilgi pakedidir ve her bilincin hayatında farklı suretlerde kendisini, mevcut ise, daima “gösterir”. 

Bu evrendeki her bilinç formu kendisini optimum sağlık ve hayat enerjisinde tutmak için ne yapması gerektiğine dair içgüdüsel bir bilgi pakedi ile var olur, buna ilaveten kullandığı araç da (fiziksel beden) kendisini daima yenilemek ve optimum hayat enerjisinde tutmak için bir mekanizma geliştirmiştir; bunun adı bağışıklık sistemidir. Aynı sistem manyetik alanlarımız için de geçerlidir, ruh, öz, spirit bizleri daima optimum hayat koşullarına doğru yönlendirmek üzere programlıdır, kodlar, yanlış inançlar, karmik kontratlar, korkular bu programın akışını “engeller” gibi görünür. 

Dolayısıyla bir kişi yeni bir hayat “imgesine” ve “beklentisine” geçtiğinde, bu sözde “engeller/blokajlar/korkular” bu kişinin önüne çıkar. Böyle bir durumda kişinin iki seçeneği vardır:

1) Engeller ve korkuları karşısında yeni oluşturduğu imgenin asla olmayacağına inanır ve başa döner. Engelleri ve korkuları “yanlış” yorumlar, teyit eder ve onlar tarafından yönetilir.


2) Bu sözde “engellerin ve korkuların” esasında, kişinin, yeni oluşturduğu “gerçeğe” giden yolda, kendisine bir şeyler anlatmak istediğini ve o engelin veya korkunun ta kendisinin kişiyi yeni gerçeğe götüren çok önemli bir veri olduğunu bilir, başka bir ifade ile “engel” veya “korku” olarak nitelendirilen unsur, kişiyi yeni gerçeğine götüren çok hızlı bir araçtır. Kişi bu duruma duyuları ile “tepki vermez”, gözlemler, onu bir “hikmet/hayır” olarak görür, ve bu sözde “engelin” veya “korkunun” kişinin hangi “yanlış inancını” kendisine yansıttığını tespit eder. Bu yanlış inancı “görür” ve bu yanlış inanca göre “aksiyon almaz, duygularının sarsılmasına izin vermez veya beklentilerini değiştirmez”. Yanlış inancını gören master healer, usta şifacı, bu yanlış inancın şifalanması yönünde çalışmalarını sürdürür. Yanlış inançların şifalanması için sayısız teknik ve metot vardır, sadece olaydaki “yanlış inancı” tespit edip, görmek ve bu inanca göre duyularımız ile “tepki vermemek” (teyit etmemek, gerçek olarak kabul etmemek) dahi şifanın büyük bir kısmını tamamlar. 

Örnek: Kişi bolluk-bereket çalışmaları gerçekleştirmektedir, ancak akabinde büyük bir para kaybı yaşar.

Örnek: Kişi sevgiye dair çalışmalar gerçekleştirmektedir, ancak akabinde, sevgilisi onu terkeder veya eski sevgilileri kendisini arar.

Örnek: Kişi bolluk bereket çalışmasının akabinde büyük bir kayıp yaşıyorsa, bunu “çalışmalarım işe yaramadı hatta ters tepti” şeklinde değerlendiriyorsa, tuzağa düşmüştür. Ürettiği yeni enerji sıfırlanır ve eski kalıbına geri döner, yeniden başlaması gerekir. (Kişi her zaman sayısız kez yeniden başlayabilir, kaybedemezsiniz). Kişi, bu durumu gözlemleyip şu soruyu sorarsa, hızlı bir ivme alır: 

Bu kayıp durumu bana geçmişten gelen hangi yanlış inancımı/korkumu gösteriyor? Bir çalışma yaptım ve yeni bolluk durumuma geçebilmek için önümde “engel” olarak duran (korkumu) yanlış inancımı görüyorum, bu inanç (korku) bana daima “yokluk” çekeceğimi gösteriyor, oysa ki bu benim yanlış ve eski bir inancım, ben bu inancı kabul etmiyorum, hayatın beni desteklediğini ve olan bu olayın beni yeni gerçekliğime taşıyan bir hızlandırıcı olduğunu biliyorum, yokluk bilincine girmeme neden olan tüm yanlış inançlarımın tüm düzlemlerde ve zamanlarda şimdi şu an şifalanmasını talep ediyorum ve yeni gerçekliğimi beslemeye devam ediyorum. 


Örnek: Kişi sevgi çalışmalarının akabinde, sevgi bağı ile bağlı olduğu kişiler ile “ilginç” tecrübeler yaşayabilir. Yine kişi, yukarıdaki gibi, durumu sınırlı bir algı ile yorumlarsa, eski kalıplarına düşmesi çok olasıdır. Örneğin bir sevgi çalışması yaptığınızda eski sevgiliniz sizi arıyorsa ilk düşünmeniz gereken o kişiyi hangi eski kodlarınız nedeniyle hayatınıza çektiğiniz ve bu kodların karşı tarafta değişip değişmediğidir. Biz heyecandan, genellikle biz değiştik diye eski partnerimizin de değiştiğini hiçbir gözlem yapmadan otomatik olarak kabul etme eğilimine gireriz, oysa genellikle olan, bu kişinin değişmiş olması değil, sizin eski kalıplarınızın karşınıza çıkması ve sizin bu kalıpla ne yapacağınızdır, o eski kodu mu besleyeceksiniz, yoksa söz konusu bu kişi sizin yeni gerçekliğinize uygun bir vibrasyon yayıyor mu yaymıyor mu objektif olarak gözlemledikten sonra mı kararınızı vereceksiniz?

Dolayısıyla sevgi ile ilintili çalışmalar yapan kişilerin, karşılarına çıkan eski partnerler veya yeni adayları vibratik ve tematik olarak değerlendirip, eski kalıplarını mı yoksa yeni kalıplarını mı desteklediğini gözlemleyerek karar vermesi gerekir, bu süreçte hayatınızdan birileri çıkıyor ise, bunun tek sebebi o kişinin seçtiğiniz vibrasyonla uyuşmamasıdır. İlişkilerin Rezonansı Eğitiminde bu konuyu detaylı olarak konuşmuştuk, burada da özet geçmiş olalım. Bir ilişkinin içinde eski kodlar nedeniyle birbirine çekilmiş partnerlerin aynı anda dönüşüme uğraması olasıdır ancak enderdir, dosyanın kendi içinde değerlendirilmesi gerekir. 

Kişiler, bu eski kodlar, karmik kontratlar ve yanlış inançlardan o kadar çekinir ki, regresyon ve türevi çalışmaların bu kodları tespit etmek için tek yol olduğunu düşünür ancak kişilerin regresyon çalışmalarına verdiği aşırı önem gereksizdir, bu çalışma elbette çok faydalıdır, ancak tek yol değildir. Hayat, daima sizi optimum hayat enerjisine taşımak için, her yoldan, her suretle, her şekilde sizi sözde “engelleyen” tüm unsurları (korkularınızı yani yanlış inançlarınızı) size her gün uyurken (rüyalar) veya uyanıkken (olaylar) yansıtır. Yansıtılmadığı bir an bile yoktur. Biz görmeyiz, çünkü biz daima uyuruz. Biz gözlemlemeyiz, sadece tepki veririz. Korkunun doğduğu her an, şifa ve değişim için ilahi bir fırsattır!

Ve yine bu nedenle, şifanın söz konusu olmadığı bir yaratım süreci genellikle söz konusu olmaz, geçmiş dönemlerde üzerinde çokça durduğum ve blogumda da bahsettiğim “gölge kimlikler” konusuna verdiğim önem bu nedenledir. Sadece pozitif düşünerek, pozitif yaratım yapabilmek maalesef her koşul ve durumda mümkün olamamaktır. 

Çekim Yasası, yaratım sürecini anlatırken, esasında, içinde yoğun bir şifa sürecini de barındırır. 

Şöyle düşünün; tüm hücrelerinizle inandığınız yanlış bir inancı tespit etmeden, gözlemlemeden, üzerine yeni bir inanç eklemeye çalıştığınızda, bu inançlar çatışır, yanlış inanç senelerin ve belki de bir çok düzlemin, bir çok zamanın enerjisi ile beslenmiş oldukça baskın bir enerjiye sahipken, sizin sadece 40 gündür tekrar ettiğiniz yeni kodun enerjisi, bu eski enerji karşısında genellikle “zayıf” kalır. Kaldı ki, eski kodunuzu tespit etmeden, yeni bir kod girmeye çalıştığınızda, ilk karşılaşacağınız, eski kodunuz olacaktır. Bu bir sınanma veya ceza değildir, tamamen yazılımsal bir konudur, bir bilgisayara bir kod girdiğinizi farzedelim, o kodu silmeden üzerine yeni bir kod girdiğinizde o akıllı bilgisayar ilk olarak size “yalnız burada sen şu kodu girmiştin hangisini uygulamalı, emin misin, bak ekranı kapatıyorum????” penceresini karşınıza mutlaka çıkaracaktır =) İlaveten, yeni kodu zihninize girmeye başladığınızda, eski kodlar tamamen silinene kadar, kendilerini size göstermeye devam edecektir, bu kodunu tanımayan bir kişi olarak, eski koda düşmeniz çok ama çok muhtemelken, bu kodunu gözlemlemiş bir kişi bakımından eski kodu görüp de, tanımaması, ve dolayısıyla da bu eski kodun “tuzağına” düşmesi çok düşük ihtimaldır. Bilmediğiniz şeyden kendinizi sakınamazsınız! Bildiğiniz şeyden de korkmazsınız! =)

Bu nedenle çekim yasası ve şifa çalışmaları el ele yürümektedir, birini diğerinden ayırmak mümkün değildir. Yanlış inançları ile çalışmamış bir kişinin yeni inançlarına tutunması zordur, dolayısıyla da yaratım yapması da zordur, tüm hastalıkların sebebi ise yine elbette “yanlış inançlardan” kaynaklı enerji kaçaklarıdır. Gördüğünüz gibi bu konuların hepsi birbirini tamamlayan konulardır.

Nereden başlayacağım ben? diyebilirsiniz, kafanız karışmış veya daha da çaresiz hissetmiş olabilirsiniz, bu da “her güzel şeyin, zorluklar sonucunda meydana gelebildiği” yanlış inancınızla ilgilidir. Zira burada anlatılan herşey basittir:

Özetlemek gerekirse:

Hayatınızın nasıl olacağını, zihninizin imgeleri, hayalleri, inançları, duyguları, korkuları,beklentileri belirler. Dışarıyı kontrol etmeyi bırakın, içeriyi yönetmeye başlayın. Dışarıda hiçbir şey yok! Kendinizi zamandan, yorgunluktan, savaşlardan, çatışmalardan sıyırın, tüm bunlar “dışarıdadır”, dışarıda olan herşeyin kaynağı merkez kule yani “içerisidir”. 

Dışarıya karşı bir “tepki” vermeden önce mutlaka “merkez kule” ile görüşün, bunu alışkanlık haline getirin. Karşınıza çıkan her türlü sözde olumsuz olay karşısında ilk sorunuz şu olmalı: Şu an hangi “yanlış inancımı” / “korkumu” sahneliyorum? Bu inanç/korku benim yeni senaryomu destekliyor mu? Hayır. O zaman bu yanlış inanca/korkuma göre mi tepki vermeliyim? Hayır. Ben hangi inancı destekliyorum? XX. (yeni imge, yeni beklenti) Bu olay beni yeni gerçeğime hangi açılardan taşıyor, buradaki hikmet, fayda, öğreti nedir? -> an’da dönüşüm.


Karşılaştığınız sözde engel sizin blokajlarınızı size yansıtır ki, bu blokajları görün bilin ve tuzaklarına düşmeyin ve bu şekilde yeni imgenizi oluşturabilin. Sözde “engellerin” her biri sizin şifalandırmanız gereken bir konuya işaret eder. Engeller sizin zayıflıklarınız değil, sizin en güçlü yanlarınızı oluşturan, kirlenmiş, tozlanmış bu nedenle parlaklığını ışıltısını göremediğiniz mücevherlerdir. 


İlahi Zamanlama

Bazen herşeyi usulüne uygun olarak yaparsınız, ancak yine de hayatınızda değişime dair hiçbir hareket veya belirti göremezsiniz, bir türlü o şey olmaz da olmaz. İlk olarak bakmanız gereken o şeyi “aşırı” bir arzu ile isteyip istemediğinizdir.

Örneğin, sevgilim olmazsa, yalnız kalırsam, mahvoldum vibrasyonu ile yaratım yaptığınızda, dileğinizden ziyade korkunuzu yaratırsınız.

Bir yaratımın gerçekleşmesi yani fiziksel ortamda deneyimlenebilmesi için bir şeyi odaklı ve yoğun bir enerji ile isteyin, ve olup olmaması karşısında duygu durumunuzun büyük seviyelerde değişim göstermeyeceğinden emin olun.

Örnek: Bir hayat arkadaşım olsun çok istiyorum, ancak şu an yalnızlığımı ve tekliğimi de seviyorum ve onurlandırıyorum. 

Mavcut durumunuzu sevgiyle kabullenmeden, başka bir oluş durumuna geçmeniz mümkün değildir. Hiçbir yaratımı olumsuz bir vibrasyon temelinden gerçekleştiremezsiniz, mevcut evinizden tiksindiğiniz için yeni bir eve geçmek istemenizi anlıyorum, ancak evrenin dili vibrasyon olduğu için, evren en baskın vibrasyonu yansıtacağı için, yeni eve geçmenizden ziyade mevcut evinizden daha çok nefret etmeniz böyle bir durumda çok mümkün.

Böyle bir durumun da söz konusu olmadığını farzedelim...ama yine de olmuyor da olmuyor?

Size sorularım:

1. Şu an olmadığını nerden biliyorsun? Sadece senin tahminindeki zamanlamaya ve rotaya uymadığı için bir şeyin “olmadığını” damgalamak ve teyit etmek büyük hatadır, tuzaktır=)

2. “Olmuyor” kelimesine lügatından çıkarmaya ne dersin?

3. O şeyin olmamasındaki hayır ne olabilir? O şeyin olmasını isterken, aynı zamanda olmasından da korkuyor olabilir misin?

Evren her talebinizi yerine getirir, bunu istisnası yoktur, ancak bu taleplerin nasıl, hangi “garip” yollardan ve ne zaman gerçekleşeceğini neredeyse evrendeki hiç kimse tam olarak bilemez, tahmin edebilir ancak kesin olarak bilemez- en azından henüz durum böyle. 

Dolayısıyla bir niyetinizin nasıl ve ne zaman olabileceği ile ilgili ürettiğiniz teorilerin genellikle hepsi yanlıştır, boşuna zaman harcamayın- ayrıca bu kısmı sizi ilgilendirmez.. Sizin tek göreviniz gideceğiniz destinasyon /varış noktasını belirlemenizdir, en kısa ve en uygun rotalar sürekli “yeniden hesaplanmaktadır”. (Touch dizisi ilahi zamanlama ve yeniden hesaplanma konusunu oldukça güzel anlatır).

Siz bir niyet ettiğinizde “kelebek etkisi” aracılığıyla, tahmin edebildiğinizin çok ötesinde kompleks/grift bir mekanizma çalışmaya başlar, bir olay, diğerine vesile olur- bu olaylardan herhangi birini “engel” olarak görmeniz, yani öyle bir olayın “gerçekleşmemesi gerektiğine dair inancınız”- sizin için hesaplanan rotanın- değişmesine neden olur. Biz buna “erteleme etkisi” deriz. Oysa ki sizin reddettiğiniz o olay, en kısa rotanızın ta kendisiydi! O olay olmadan, bir diğeri olamayacaktı ve siz müdahele ettiniz!

Unutmayın;

Su yolunu bulur.

Vardır bir hikmet….

An’da Şifa

Şifa ile çekim yasası el ele ilerler hatta aynı şeydir. Hastalıkların tamamı kendinizle, hayatla ilgili sahip olduğunuz yanlış bir inancın eseridir. Bu konu üzerine hem benim yazmış olduğum birçok yazı hem de rafta ve internette bir çok kaynak bulunmaktadır. Dr. Joe Dispenza’nın Plasebo Sensin adlı kitabını mutlaka okuyun=) Harika ve güvenilir bir kaynaktır.

Bildiğiniz üzere ben bir Reiki Master / Reiki Eğitmeniyim, ben Reiki’yi sadece “bütüncül sağlık” amacı için kullanmam, zira herşey enerjidir, buna sağlık da dahildir. Reiki benim için bütüncül şifa VE yaratıma hizmet eden bir enerji sistemidir. Hastalıklar, enerji kaçaklarıdır, enerji kaçakları yanlış inançlardan dolayı oluşur (yaratılır-sizin tarafınızdan), Reiki manyetik alanın frekansını düzenleyerek bu yanlış inançların çözülmesine ve manyetik alandaki olumsuz etkilerinin temizlenmesini sağlar, olumsuz etkilerden temizlenen manyetik alan ile yaratım yapmanız bile gerekmez çünkü sağlıklı çakralar -> güçlü manyetik alan -> otomatik optimum enerji ve neşe anlamına gelir. 

Reiki sistemi aynı zamanda sizin duyu kapasitenizi büyük oranlarda arttırır, bu nedenle, bilinç seviyesi ve algı kapasitesi genişlemiş bir insanın dünyayı ve hayatı algılama biçimi ile, duyuları üzerinde çalışmamış bir kişinin dünyayı ve hayatı algılama biçimi arasında çok büyük farklar bulunur, daha önce de bahsettiğim gibi: zihin = realite formülü uyarınca, algınız, farkındalığınız ve bilinç düzeyinizin yaratım becerinizle doğrudan ilgisi bulunur. Bilinç düzeyi yüksek, farkındalık sahibi bir insanın yanlış inançlarını gözlemleyerek tespit etmesi, ve bu inançları teyit etmeyi bırakması doğal olarak fiziksel bedende de şifa sürecini başlatır.

Bu nedenle, birçok şifacı, bir hastalık meydana gelmeden veya gelmişse de ilerlemeden o rahatsızlığın köküne inerek, o rahatsızlığı oluşturan yanlış inancı yakalar ve şifalandırır.

Şifalandırma, daha önce de bahsettiğim gibi, meditasyon/gözlem/yanlış inancı korkuyu teyit etmeme/duyular, duygular ve eylemler aracılığı ile tepki vermeme/eski değil yeni inancı besleme veya reiki aracılığı veya diğer birçok araç ve yöntem ile sağlanabilir, tek bir doğru yol yoktur.

Esasında, Dr. Joe Dispenza’nın Plasebo Sensin adlı kitabında anlatıldığı gibi, şifanın gerçekleşmesi için uzun sürelere ihtiyaç yoktur, an’da şifa mümkündür, ancak bu sizin kendi bilinç düzeyinizle ilgili bir durumdur. 

Örneğin, bütün hücrelerini kanser kaplamış bir kişinin mevcut realiteyi göz önünde bulundurmadan, önce kanserini oluşturan yanlış inançları tespit edip, bu inançların doğru değil “yanlış” olduğunu teyit etmesi artık bu inançlara tutunmayı bırakması ve, ardından tüm hücrelerinin sağlıklı olduğu bir oluş haline geçmesi (tüm duyuları ile sağlıklı oluş halini desteklemesi) maalesef kolay bir iş değildir, ancak çok mümkündür. 

Bakın anlattığım bu yöntem için zihninizden başka hiçbir araca ihtiyacınız esasında yoktur, ancak Reiki ve türevi sistemler, size tüm bu bahsettiğim oluş hallerine geçmenizde otomatik olarak yardımcı olur, çünkü Reiki ve türevi sistemler (nefes terapisi, yoga, meditasyon, ses terapisi, şifa sistemleri, EFT, regresyon, homeopati vb.) manyetik alanınızın frekansını “optimum” seviyeye çıkarır, kaba tabirle siz daha zeki bir varlık haline gelirsiniz, zira kullanmadığınız duyularınızı da kullanmaya başlarsınız, komik bir anlatımla, bir enerjist, iki gözünü değil üç gözünü kullanır, duyuları 5 duyu ile sınırlı değildir, manyetik alanının tamamı alıcı ve yorumlayıcıdır. 

Sağlıklı veya sağlıksız bir oluş hali de zihninin imgesidir, hayalidir, seçimidir, inancıdır, korkularıdır… Bastırılmış yanlış inanç ve korkular = akış bozukluğu= talihsiz olaylar- hastalık da dahildir.

Bir rahatsızlık ağırlıklı olarak aşağıdaki durumlar neticesinde meydana gelir:

1.Bastırılmış yanlış inançlar -> enerji kaçakları

2.Karmik seçimler -> rahatsızlık nedeniyle bağlı olunan gruba (aile) veya kişinin kendisine bir öğreti vermesi (vardır bir hikmet)

Rahatsızlıkların tamamı size bir şey öğretir, rahatsızlıklar ya yanlış inançlarınızı size yansıtır, ya da bir öğretiyi size sunar- rahatsızlıkların hedefi sizi öldürmek değildir- ancak bilinçaltınızda artık bu dünya ile işinizin kalmadığına karar verdiyseniz böyle bir durumda tüm hücrelerinize dünyayı terk etme emrini verdiğinizi düşünecek olursak- kimi zaman rahatsızlıklar “intihar” ile eş vibrasyona da sahip olabilirler. Ancak hiçbir rahatsızlık durupdururken veya genetik sebeplerle başınıza gelmez.

Genetik hastalıklar = genden gene geçen yanlış inançlardan ve kodlardan başka bir şey değildir, kader değildir.

Bu evrende çözülemeyecek tek bir şey yoktur, çözülemeyeceğine inandığınız durumlar vardır. Ölüm dahi, "yanlış bir inançtır", bunu bilincimiz genişledikçe önce idrak edeceğiz, sonra da yavaş yavaş hayatlarımızı uzatabilmenin yolunu anlayacağız. 

Sınır hayal ve zihin gücünüzdür, kurallar sizin tarafınızdan konulmuştur, bu evrende düşünebildiğiniz herşey gerçektir, ve deneyimlediğiniz her gerçek öncesinde sadece bir düşüncedir. 

Ve çok önemli bir not: Hayallerinizi kişilere, olgulara ve olaylara bağlamayın, zira bu bağlantıyı kurarsanız, o kişi, o olgu, veya o olay olmadığında, hayallerinizi de çöpe atmış olursunuz, yaşadığınız birçok acının sebebi de budur. Hayaller, kişiler, olgular ve olaylardan bağımsız olarak sonsuza dek yaşarlar- yaşatın, tutunun!

Sevgilerimle,

İrem





23 Ocak 2019 Çarşamba

İlişkilerin Rezonansı Atölye - Katılım Koşulları







İlişkilerin Rezonansı / Anlayış & Yaratım

Tarih: 9 Şubat 2019 (Cumartesi) 12.00-15.30/16.00

Yer: Fenerbahçe

Ücret: 200 TL

Açıklama:

İlişkilerin Rezonansı Atölyelerini geçmiş dönemlerde Zorlu PSM bünyesinde gerçekleştirmiştim, ancak yeni yılın, yeni enerjilerine uygun olarak bu defa atölyenin içeriğini daha interaktif ve eğlenceli bir forma kavuşturmak niyetiyle yola koyuldum..Bu atölyemizde katılım sayısı 8 kişiyi geçmeyecektir, bunun da önemli bir sebebi var.. Bu defa atölyede ben anlatmayacağım, önce siz soracaksınız, birlikte düşüneceğiz, tartışacağız ve sorunuza uygun olarak size özel bir yol haritası çıkaracağız. İşte bu atölyenin “anlayış ve yaratıma” odaklı olması da bu nedenle..

Bu amaca uygun olarak da katılımcılardan, atölyeye katılmadan önce bu defa, ilişki alanına dahil 2 önemli soru hazırlamalarını rica ediyorum. Bu sorular, doğrudan katılımcının kendi özel hayatında yaşamış olduğu mevcut veya bir türlü anlamlandıramadığı etkileri geçmişten bugüne dek sürmüş bir duruma ilişkin de olabilir, veya genel kapsamlı bir soru da olabilir, ancak benim size tavsiyem, fırsat varken, doğrudan kendi ilişki hayatınızla ilgili iki önemli duruma dair soru hazırlamanızdır, zaten genel konuları ve bilgileri, metotları, evrensel prensipleri bu sorular çerçevesinde tartışıyor olacağız, yani hem sohbet edeceğiz, hem de öğreneceğiz ve bu defa atölyenin içeriğini sizler belirliyor olacaksınız.. İlaveten, çekim yasası prensipleri uyarınca, atölyede bir araya gelecek grubun sorularının ve bilinç durumunun aşağı yukarı aynı aralıkta olacağını bildiğim için, başka bir kişinin sorduğu sorudan mutlaka siz de faydalanıyor olacaksınız ve bir başkasının şifa haritası size de mutlaka ilham verecek ve hizmet edecek.

Ne tür sorular sorabilirim diye düşünüyor olabilirsiniz, bu konuda tek koşulumuz, sorunun “ilişkiler” alanına dahil olması, bunun dışında istediğiniz soruyu çekinmeden, herhangi bir sansüre tabi tutmadan sormanız mümkün. Örnek olması açısından şu gibi soruları da sorabilirsiniz:

- Mevcut ilişki dengenizin yorumlanmasını talep edebilirsiniz

- İlişki alanında nereye doğru evrildiğinize dair öngörü edinmek yönünde sorular sorabilirsiniz. 

- Kararsız kaldığınız durumlar hakkında sorular sorabilirsiniz.

- Mevcut ilişkinizdeki sorunu nasıl şifalandıracağınızı sorabilirsiniz.

- Hayatınızda neden kimsenin olmadığına dair anlayış kazanmak isteyebilir ve yeni bir ilişki için nasıl bir bilinç düzeyine / oluş haline geçmeniz gerektiğini sorabilirsiniz.

- Bağlanma / bağlanamama, aldatma / aldatılma, ilişkilerin hep yarıda kesilmesi, terk etme / terk edilme gibi ilişki döngülerinizi “keşfetmeyi” talep edebilir veya keşfettiyseniz bu döngüleri nasıl kırabileceğinizi sorabilirsiniz.

- İkiden fazla kişinin dahil olduğu karmaşık ilişki durumlarına dahil sorular sorabilirsiniz (evet sorabilirsiniz, lütfen çekinmeyin).

- Dişil/eril enerjinizi nasıl kuvvetlendireceğinizi öğrenebilirsiniz.

- Kadın- Erkek, kadın-kadın, erkek-erkek veya sosyal gruplar içerisindeki iletişim problemleri hakkında soru sorabilirsiniz.

- Cinsellik/dişil/eril enerjiler/çekicilik/karizma vb. ile ilgili sorular sorabilirsiniz. 


Katılım Koşulları:

-Katılımcılarımızın en az 21 yaşında veya üzerinde olmasını rica ediyorum.

-Katılım talebinizi, isim-soyad ve iki sorunuz ile birlikte fitsoulfitmind@gmail.com adresine yönlendirmenizi rica ediyorum, gerekli bilgileri buradan paylaşıyor olacağım, gerekmesi halinde sorunuza ilişkin detay rica ediyor olacağım.

-Atölyemizde gizlilik ve mahremiyet kuralları esas olmakla birlikte - bu da bu atölyemizde fotoğraf, ses kaydı ve video çekimi yapılamayacağı ve telefonlarımızı tamamen kapalı tutacağımız anlamına gelmektedir, hiç kimsenin diğer bir kişinin sorusunu yargılaması, dinlememesi gibi durumların oluşmamasını rica edeceğim. 

ÖNEMLİ NOT: Bu atölyede “sizin” şahsi etik ve ahlaki değerlerinize uygun olmayan sorular veya durumlar hakkında yorum talep edilebilir, lütfen şahsi etik ve ahlak kurallarınızı atölyeye gelmeden evinizde bırakınız, bu atölyede neyin etik, neyin ahlaklı veya neyin “yanlış” olduğunu asla tartışmayacağız,kaldı ki, bu gibi değerler “subjektiftir”, sadece bize aittir. Amacımız sadece soruyu soran kişinin en yüksek hayrına, yani ona hizmet edecek olan rotaya o kişiyi SEVGİ, ŞEFKAT ve ANLAYIŞ ile yönlendirmek ve o kişiyi o konu ile ilgili bir farkındalık sahibi yapmak ve aydınlatmaktır. Bu nedenle, ikiden fazla kişinin dahil olduğu ilişki durumları hakkında yorum talep edilebilir, farklı ilişki dengeleri hakkında yorum talep edilebilir, sizin hiç alışık olmadığınız, garipsediğiniz, kınadığınız hatta size “zarar verdiğini” düşünmüş olduğunuz bir duruma, size göre “sebep olan profilde” kişilerle bu atölyede karşılaşabilirsiniz. Bu gibi durumlara hazırlıklı olarak atölyeye katılmanızı rica ediyorum. Bir katılımcının diğerini yargıladığını, ona öfkelendiğini veya suçladığını hissettiğim bir durumda, ücretinizin iadesi sağlanarak atölyeden ayrılmanızı rica edebilirim. 

Daha önceki bazı ilişki atölyelerimizde, maalesef, bazı katılımcılarımız, hassas oldukları durumlarla karşılaştıklarında, canları, o anda tartışılan konu ile ilgili yanmış olduğu için, kendi şahsi etik ve ahlak kurallarını diğer bir katılımcıya veya eğitmen olarak bana empoze etmeye çalışmış ve diğer katılımcılara “ahlak dersi” vermeye kalkmışlardır. 

Bu gibi durumlar herkes açısından son derece tatsız, yersiz, densiz ve keyifsiz olmaktadır. Böyle bir durumda, o kişinin mevcut eğitim dahil başka bir eğitimime de katılmamasını rica edebilirim. Benim için kişilerin birbirini incitmemesi çok ama çok önemlidir, her soru ve her durum sadece SEVGİ, ŞEFKAT ve ANLAYIŞ çerçevesinde değerlendirilecektir, lütfen bu konudaki sert tavrımı mazur görün.

Lütfen kalbinizi ve zihinizi esnek, yumuşak, şefkatli, açık ve hazır tutarak atölyeye katılınız. Her soru karşısında, “bu sorudan BEN nasıl faydalanabilirim?” şeklinde bir perspektif ile hazır bulunursanız, bu atölye neticesinde harika bir bilgelik edinebileceğinizi farkedeceksiniz =)

Sevgilerimle

İrem

Reiki Nedir? Reiki Ne Değildir? Bioenerji ile Ne Farkı Vardır?






Herkese merhabalar,

Sizlerden Reiki Eğitimi ile ilgili birçok soru alıyorum, umuyorum ki bu yazımda, bu sorularınızın bir çoğuna cevap verebileceğim. İlaveten belirtmek isterim ki, bu ve benzeri soruları Reiki Eğitimimizin başında tartışıyor ve değerlendiriyor oluyoruz ve benim nezdimde hiçbir soru saçma veya uçuk değildir=)

Reiki Eğitimlerimde katılımcı sayısını daima az tutmamın bir sebebi de bu zaten.. Her birimizin farklı çekinceleri, farklı soruları ve endişeleri olabiliyor ve Reiki Eğitimini bir Matematik Dersi gibi sadece belirli bir müfredata veya formüllere bağlı kalarak ve bu müfredatın dışına çıkmadan vermek, Reiki Masterların işini oldukça kolaylaştırırken, yine eğitmenin zamandan da tasarruf etmesini sağlıyor.

Ancak bu benim tercihim değil, çünkü benim şifa sistemlerinden anladığım bu değil.. 

Reiki, yani “evrensel yaşam enerjisi” kendi içerisinde zaten belirli bir müfredat ve katı kurallara, sertifikalara, derneklere, organizasyonlara, formüllere, inanç sistemlerine bağlanabilecek bir “şey”, obje, suje değildir. Bu dediğimi halühazırda şifa enerjisi uyanmış kişiler teyit edecektir..Enerji su gibidir, onu bir kalıba sokamazsınız. Kalıba soktuğunuz şey katılaşır ve akıştan uzaklaşır. Reiki’nin kullanımına dair genel çerçevede birtakım “önerilerimiz” vardır, ama bu Reiki yani enerjinin başka metot ve suretlerde kullanılamayacağı anlamına asla gelmez… Bu anlattığım öneriler, enerjinin pratik olarak günlük hayatta kullanımını “kolaylaştıran” tekniklerdir. Bu teknikler, katı kurallar değillerdir, prensiplerdir. 

Reiki'de kural yoktur, prensipler vardır.

Reiki Nedir?

Bu konuya bu yazımda çok detaylı girmeyeceğim, çünkü hem internette hem de benim geçmiş yazılarımda yani blogumda (arama kısmından bulabilirsiniz) Reiki’nin ne olduğuna dair detaylı yazılar mevcut.

Reiki, “evrensel yaşam enerjisi” anlamına gelen, çok yüksek frekanslı bir dalga boyudur. Enerji dediğimiz “şey”, sadece titreşimdir, bir dalga boyudur. Evrende canlı ve cansız her şeyin kendine has bir titreşimi ve manyetik alanı bulunur. Canlı ve cansız her şey her ne kadar bizim gözlerimize “katı” ve “sabit” olarak “görünse de” hakikat bu şeylerin belirli frekans aralıklarında titreştiğidir, eğitimli ve doğuştan “açık” gözler bu titreşimleri görebilirler. Çeşitli kültürlerde bu titreşimlere farklı adlar verilmiştir, aura, prana, ruh, spirit, öz, enerji, tanrısal zeka vb. Kuantum Fiziği bu “şey”in titreşim / elektrik/ ışık /foton olduğunu kanıtlamıştır. Bilimin hala üzerinde çalıştığı ise, bu titreşimlerin “bilinçle” olan ilgisidir. Reiki uygulayıcıları, bu titreşimin bilinçle eş olduğunu, yani bilgiyle eş olduğunu bilir..Tıpkı insanın en küçük parçasının insana dair tüm bilgileri DNA aracılığıyla “saklayabilmesi” ve “aktive” edebilmesi gibi..Bu nedenle Reiki enerjisine, "akıllı enerji" veya Yaradan'ın bilgeliğini/hürmetini içeren enerji de denebilmektedir.

Evrenin tamamı titreşmektedir ve evrenin tamamının özü “enerjiden” yani frekanslardan oluşur. Buna sizin tüm var oluş haliniz de dahildir. Var oluş hali derken kastım, ruhunuz, bedeniniz ve zihninizdir. Reiki alternatif şifa sistemleri (artık bütüncül şifa olarak da adlandırılıyor) arasında en bilinenlerindendir, esasında Reiki, geleneksel Tıp bilimini ikame eden bir sistem olarak düşünülmemelidir. Çünkü evrensel yaşam enerjisinin “şifalandırdığı” sizin manyetik alanınızdır. Ancak fiziksel sağlığınızı doğrudan belirleyen de manyetik alanınızdır! Geleneksel Tıp bedeninizdeki sorunları “tamir” ederken, Reiki, bedeninizde oluşan bu sorunların kök nedenini şifalandırır ve akabinde bedensel/fiziksel olarak da bu şifanın sonuçlarını alırsınız. Bizler sizin et ve kemiğinizi birleştirmiyoruz, bunu doktorlarımız yapıyor, bizler sizin et ve kemiğinizi birbirinden ayrılmasına sebep olan blokajları şifalandırırız, zira bilinmelidir ki, evrende kökü daha doğrusu sebebi enerjetik (ruhsal, duygusal veya mental) olmayan tek bir rahatsızlık yoktur.. Tüm hastalıklar manyetik alanınızdaki düzensizliklerin katılaşarak bedene suret etmesinden ve fiziksel hale gelmesinden ibarettir, bedendeki tüm yaralar (iç organlardaki ve cildimizdeki-kanser dahil), tümörler vb. enerji düğümlenmelerinin sonucudur. Reiki, bu düğümlenmeleri oluşturan kök nedenleri “çözümler”.. İlgili bölgedeki titreşimsel bozukluklar düzeltildikten SONRA beden kalıcı olarak şifa bulur. Bunu akordu bozulmuş bir müzik aletinin akordunun yapılmasına benzetirim. Bu çerçevede de tahmin edebileceğiniz gibi, nefes ve ses terapileri de benzer şekilde şifa amacıyla kullanılabilmektedir - çünkü nefes ve ses’in gerekli aralıklarda titreşim oluşturabildiği bir gerçektir, tıpkı Reiki gibi.. Özümüz enerji olduğu için, özü yine enerji yani titreşimler aracılığıyla desteklemek makul ve mantıklı olandır. Ancak biz bu titreşimleri göremediğimiz için, enerji bedeni kavramını yok sayıyoruz ve çoğu zaman “birden bire” hasta olduğumuzu düşünüyoruz, hatta basit rahatsızlıklarımızı dahi, örneğin grip gibi, bir başkasından geçebildiğini düşünüyoruz. Oysa olan şudur, eğer sizin frekans aralığınız grip hastalığının frekans aralığı ile “eşleşmeyecek” derecede yüksek olsaydı, siz o hastalık ne kadar bulaşıcı olursa olsun, o hastalığa yakalanmazdınız (çekim yasası/rezonans kanunu prensibi). Bunu şöyle de düşünebilirsiniz, eğer enerjetik bağışıklık sisteminiz güçlü olursa, hastalık ne kadar bulaşıcı olursa olsun sizin enerji alanınız o düzensizliği siz “hasta olmadan” anında dönüştürür. Birçok Reiki Uygulayıcısı ve Masterin sadece ama sadece “morallerinin bozuk olduğunda” yani enerjilerinin düştüğünde anında hasta olması =) ve geri kalan zamanlarda sağlıklı olabilmelerinin sebebi de budur. Reiki uygulayıcıları, düzenli olarak Reiki ile çalıştıkları takdirde, genellikle hasta olmazlar.. bu da yine Reiki uygulayıcıları arasında artık doğal olarak kabul edilmiş bir olgudur.

Kısacası Reiki sizin titreşimlerinizi yükselten, blokajlarınızı çözen ve sizi ruhsal, bedensel,duygusal ve mental olarak maksimum potansiyelinize ulaştıran ve sizi “hayrınız” ne ise o rotaya doğru “ittiren” “yönlendiren” bir sistemdir. Hayır ve şifa kavramları basit kavramlar değildir. Bunu derslerimizde tartışıyoruz. Bu yazı çerçevesinde bilmeniz gereken, herkesin “hayırlı yolunun” şahsına münhasır olduğudur ve tüm resmi ilk başlarda göremeyebileceğiniz gerçeğidir. Ama Usui Reiki dahil diğer Reiki Sistemlerinin de Masterı yani eğitmeni ve uygulayıcısı olarak sizi şunu garanti edebilirim:

Reiki uygulayıcısının, Reiki ile tanışmadan önceki hayatı ile tanıştıktan sonraki hayatı, eğer enerjiyi düzenli olarak kullanırsa, temelinden değişir, dönüşür ve siz kendinizi daima enerjiyi ve enerjinin Kaynağı’na teşekkür ederken bulursunuz…

Ve arkadaşlar, biz ne kadar Reiki’yi anlatmaya çalışsak da, Reiki’yi deneyimlemeden ve kullanmadan Reiki’ye dair algı ve anlayışınız limitli bir seviyede kalacaktır. Reiki uyumlamasının amacı da budur. Reiki, enerjiyi hiç kullanmayan biri için günlük titreşimsel düzleminden daha farklı bir titreşimsel düzlemde bulunan, yüksek bir bilgidir. Bu yüksek bilgiyi “algılamak” ve kullanabilmek için, uyumlama çalışması yapılır. Bunu şuna benzetebiliriz. telefonunuza gerekli güncellemeleri yapmadan nasıl ki bir uygulamayı “açamaz” ve “kullanamazsınız”, işte bizler de gerekli “güncellemeyi” almadan, bu uygulamayı tam olarak algılayamıyor ve kullanamıyoruz. Bu güncelleme, kendi kendinize inzivaya çekilerek son derece steril bir ortamda çıkacağınız genellikle oldukça uzun bir ruhsal yolculukla elde edilebileceği gibi, bir Reiki Master aracılığıyla bir eğitim kapsamında da gerçekleştirilebilmektedir. Ancak eğitimlerimde de anlattığım gibi, bahsettiğim ruhsal yolculuk çoğumuzun dünya yaşamlarında tercih etmediği veya tercih etse bile vakit ayıramadığı bir zaman aralığına ihtiyaç duyuyor.

Gelelim en çok aldığım diğer sorulara:

Reiki’nin herhangi bir yan etkisi var mıdır, istenmeyen sonuçlara yol açabilir mi?

Biraz önce de anlattığım gibi Reiki, çok yüksek frekansa sahip bir dalga boyudur. Bu dalga boyunu, eğitimlerimde, genellikle öğrencilerim bembeyaz bir ışık olarak algılarlar. Bu yüksek frekansın yani ışığın, sizi hayrınız olmayan bir noktaya taşıması SİZ İSTESENİZ BİLE mümkün değildir, ışık sadece ışığa hizmet eder. Bu nedenle, tekrar ediyorum, siz niyet etseniz dahi, eğer niyetiniz bu ışık frekansından daha düşük bir enerjiye sahip ise, Reiki bu niyetinize de hizmet edemez, dolayısıyla Reiki ile kendiniz dahil başka birine isteseniz bile zarar veremezsiniz. Birçok kişi Reiki aldıktan sonra, hasta olduklarını, iflas ettiklerini, işlerinden kovulduklarını, boşandıklarını ifade ederler.. ve ağızdan ağıza Reiki’nin bu olaylara sebep olduğu konuşulur ve kimi zaman bu enerjiden korkulur. 

Oysa ki hakikat şudur; bizler hayatımızı korkularımız ve yokluk bilinci üzerine inşa ettik, yani temelimizin frekansı çoğu zaman sandığımızdan çok daha düşük...bizi mutsuz eden olaylar, gerçekleşmeyen hayallerimiz, rahatsızlıklarımız, bu temelin “çürük” olması nedeniyle.. Reiki’nin ilk yapacağı şey acilen sizin “temelinizi” güçlendirmektir.

Ve maalesef çamur üzerine inşa ettiğiniz küçük evlerinizden kolonları çok sağlam bir saray çıkaramazsınız =)

Bu nedenle Reiki, sizin “evinizi” gerekmesi halinde (her zaman değil), yıkar ve akabinde çok sağlam, çok sağlıklı ve yüksek enerjili yeni temelleri daima diker. İşte bu ara sürece biz “arınma” deriz. Bunun olabileceğini daima belirtir anlatırız. Bu arınma kişinin temellerinin ne kadar sağlam olduğuna göre çok yumuşak geçebileceği gibi kimi kişiler bakımından görece ağır da geçebilir. Bu kişiden kişiye değişiklik gösterir. Ama tekrar ediyorum, bu enerjiye teşekkür etmediğiniz tek bir gün olmayacak, eninde sonunda..

Arınma süreci çok uzun sürmez, bu süreç 1 ay ile 1 sene arasında değişkenlik gösterebilir.. Bu nedenle, aklı başında ve şifa sistemlerine saygılı olan her Reiki Master (bu şekilde ayrım yapmak zorunda kaldığım için gerçekten çok üzgünüm) seviyeler arası, bu arınmayı göz önünde bulundurarak, bir ZAMAN bırakır. Genellikle bu zaman kişiden kişiye değişmekle birlikte en az 3 ay - 1 sene arası değişkenlik gösterir.

Ben de, öğrencilerime, Reiki ile düzenli çalışmaları halinde 1. seviyeden, 2.seviyeye yaklaşık 6 ay sonra rahatlıkla geçebileceklerini belirtirim. Kimi çok çalışkan =) öğrencilerde bu süre 3 aya kadar düşebiliyor.


ANCAK, lütfen bu kısma önem ve dikkat verin:

Reiki 1-2-3 ve Master’lık seviyelerini bir arada veya çok kısa sürede paket halinde verebildiğini iddia eden birçok Master vardır. Matrix filmi düzleminde yaşasaydık gerçekten beyinlerimize toplu olarak “bilgi” yükleyip ardından da, akabinde hemen kullanabilirdik elbette. =)

Ancak enerji ile iç içe yaşayan bir insan olarak, ve çevremde de gerek beni eğiten Masterlar, gerek benim yetiştirdiğim Masterlar gerekse de dostum olarak nitelediğim Masterlarla DENEYİMLERİMİZ sonucu hemfikir olduğumuz şekilde:

Enerjiyle daha önce bilinçli olarak çalışmamış bir insan bedenine, insan bilincine ve insan enerji bedenine bir anda toplu olarak çok yüksek frekanslı dalga boylarını aktarırsanız “şalterinizin” atması, “kaçak” yapması gibi bir riskle karşı karşıya kalabilirsiniz! Neticede çalıştığınız şeyin özünde “elektrik” benzeri bir yapıya sahip olduğunu unutmayın…bu şalter atma hali, fiziksel dünyanızda, dünyanızın ayağınızın altından bir anda çekilmesi, şaşkınlık, dengesizlik, ağır depresyon, halsizlik, ne istediğini bilmeme, sürekli ama ufak tefek oluşan fiziksel rahatsızlıklar, algıyı zorladığınız için zorlu olabilecek mental rahatsızlıklar-dengesizlikler, boşluk ve kaybolmuşluk hissi gibi durumlarla kendini gösterebilir. Arkadaşlar kendisini bir anda çok yoğun enerjetik sistemlere maruz bırakan kişilerle (çok ender) tanıştım, o duruma düşme riskiniz yüzde 1 bile olsa, bu riski ben şahsen almam...benim çevremdeki hiç bir meslektaşım da almaz, uyarısını da yapar.

Evlerinizde tüm elektrikli aletleri aynı anda çalıştırdığınızda ne oluyor bir düşünün?

Reiki’nin 1. seviyesinin adaptasyonunu ve arınmasını tamamlamadan, 2. 3. seviyeleri almak demek sizin ruh, beden, zihin olarak aynı anda, bedensel, mental, ruhsal ve duygusal olarak ortaya toplu olarak çıkan blokajlarınızla yüzleşmeniz ve bunların aynı anda temizlenmesi anlamına gelir.. Bu kadar cesur olmamanızı tavsiye ederim =)

Bu bana göre paraşütünüz olmadan uçurumdan atlamaya ve zarar görmeyeceğinize inanmakla eş değerdir. Bu durum kesinlikle Reiki’nin yan etkisi değildir. Bu Reiki’yi ticari amaçlarla kullanan Masterların Reiki sistemini maddiyat için suistmal etmesi veya daha iyi niyetle, enerji ve insan bedeni ilişkisini tam olarak henüz anlamamış kişilerin (böyle Masterlar maalesef var) Reiki’yi uygulama ve öğretme biçimleridir.

Açık konuşmak gerekirse, bir Reiki Master için tüm seviyeleri tek bir haftasonunda vermek, Reiki Master için hem toplu maddi gelir hem de zaman tasarrufu anlamına gelir. Bu noktada uyanık olmanızı ve sorgulamanızı rica ediyorum, kararınızı siz vereceksiniz

Tekrar ediyorum, Reiki’nin hiçbir yan etkisi yoktur, ancak Reiki enerjisine aç ve sabırsız bir şekilde yaklaşarak tüm seviyelerini bir anda almak sizin tercihinizdir ve eğer meydana gelirse, oluşan yan etki, sizin altyapınızın bu kadar yüksek frekansı bir arada almaya yetecek kadar güçlü olmadığı gerçeğidir, bir yan etki değildir, sizin tercihlerinizin doğal sonucudur.

Reiki 1. seviyenin, Reiki 2. seviyenin, Reiki 3. seviyenin ve Masterlık seviyesinin hazmedilerek, içselleştirilerek, adım adım alındığı hiçbir eğitim sürecinde hiçbir kimse bugüne dek zarar görmemiştir aksine hayatları değiştiği için bu kişiler müteşşekkir durumdadırlar, başta ben olmak üzere..

Böbürlenmek istemiyorum, sadece size durumu anlatmak istiyorum. Ben 20 yaşında Reiki yolculuğuna başladım ve eğitmenlik derecesine 8 senede, ustalık seviyesine (grand master) 10 senede ulaştım ve hala ustalığımı ek çalışmalarla geliştiriyorum. Dolayısıyla bu çerçevede ben usta bir çırağım =) ve hala ama hala her gün bu yolla ilgili yeni bir şeyler keşfediyorum. Ben nispeten, görece olarak enerji algısı “uyanık” bir şekilde dünyaya geldim..Enerjiyi çok küçük yaşlardan beri tanıyor biliyor ve kimi zaman görüyordum, bu özel bir çocuk olduğum anlamına kesinlikle gelmiyor! Bu, aslında bu işi “öğreteceğim” anlamına geliyordu..herşeyin bir sebebi var..daha özel olduğum anlamına kesinlikle gelmiyor, hepimizin farklı eğilimleri, ufak yaşlardan itibaren zaten “açık”.. çoğumuz bunları unutup, tekrar hatırlamak durumunda kalıyoruz. Bu kısmı bu şekilde açıklamamın sebebi ise şu:


Bu kadar ufak yaşlardan beri enerji ile uğraşan biri olarak, ben dahi, seviyeler arasında arınmalar yaşadım...ve hala da irili ufaklı arınmalar yaşıyorum...ancak perspektifim artık "genişlediği" için "arınma" keyifli ve anlamlı bir hale dönüyor, dolayısıyla, "bende arınma olmaz herhalde" mantığı ile Reiki seviyelerini toplu olarak almaya niyet etmek, yine bana göre, cahil cesaretidir.

Dolayısıyla Reiki seviyeleri arasında bırakılan zaman bir HAZIM SÜRECİDİR, İÇSELLEŞTİRME SÜRECİDİR, ANLAYIŞ KAZANMA SÜRECİDİR. Şifa ve enerjiyi bu unsurları oturtmadan zaten kullanamazsınız, deneyin..olmayacak...deniyorlar, olmuyor. Ruhsallık, ruhsal yolculuk, sezgiler, yetenekler, hap verilip yutulup öğrenilecek hatırlanacak şeyler değildir. Bu tamamen analitik zihnin, ego’nun, batı sisteminin çarpık “eğitim biçimidir”. Oysa Reiki sizin analitik zekanızın ötesindedir.

Bunu size vaad eden her kim/kurum varsa lütfen uzak durun, seçim size ait, ama benim size tavsiyem budur.

Reiki ile Bioenerjinin farkı nedir?

Bioenerji de Reiki gibi ruhsal bir şifa tekniğidir. Burada bazı bioenerji ustaları bana belki kızacak, ama bu bilgiler benim filtremden geçiyor, dolayısıyla sizinle aynı fikirde olmayabiliriz, bana lütfen kızmayın =). Ayrıca, burada lütfen TÜM bioenerjicilerin aynı olduğuna dair bir fikre kapılmayın, tıpkı tüm Reiki Masterların aynı olmadığı gibi...

Bioenerji adı üstünde, evrensel yaşam enerjisi değildir, kişinin öz’üne ait (bio) bir dalga boyudur. Bu anlamda bioenerji kişinin öz’ünün şifa kapasitesi ve ruhsal, bedensel, mental, duygusal olarak saflığı ve yüksek enerjisi ile doğrudan bağlantılıdır. Bizlerin adını Hazreti İsa olarak bildiği, aydınlanmış varlığın şifa yeteneğinin kaynağı işte budur.

Başka bir ifade ile, bir bioenerji masterinin günü kötü geçiyorsa, ben ondan şifa enerjisini o gün almam, çünkü o gün kendisinden yayılan enerji “düşük frekanslıdır” ve bana şifa enerjisi yani yüksek dalga boylu bir frekans aktarması o gün için en azından, teknik olarak imkansızdır.

Yine aynı sebeple, bioenerji ustasının şifa verirken “guru” / “aydınlanmış varlık” dediğimiz oluş haline yakın bir seviyede olması şarttır, çünkü enerjisinin kaynağı “özüdür”, dolayısıyla özünün saflığı şifaya vesile olandır.

Reiki Master ise, şifaya vesile olurken, kendi öz enerjisini kullanmaz. Esas fark budur. Reiki uygulayıcısı ve Masterı evrensel yaşam enerjisine KANAL olur, damar olur, tünel olur, yol olur ve şifayı talep edene aktarır. Yani Reiki uygulayıcısının tek fonksiyonu “kanal” olmaktır. Bioenerji uygulayıcısı ise kendi enerjisini aktarır. Bioenerjiciler her bir şifa seansı sonrası kendilerini yenilemek ve topraklamak durumundadırlar, çünkü tıpkı bir telefonun “internet paylaşımı” yapabildiği gibi kendi enerji kotalarından enerji paylaşımı yapılmaktadır. Seans sonunda, enerjiyi veren kişinin kotası “boşalır”, bu nedenle yenilenmesi, tekrar şarj olması gerekir, bunu yapmaz ise, kendisinin de rahatsızlanması veya şifayı talep edenin hastalıklarını farketmeden kendi enerji bedenine kopyalaması olasıdır. Reiki uygulayıcısı ise, kendi enerji kotasından kullanmadığı gibi, Reiki enerjisine "kanal" olduğu için, bir başkasına şifa verirken, kendisini de şifalandırmış olur. Bu bir kazan-kazan denklemidir=)

Bioenerjicileri kızdırmak amacım değil, ama bioenerji hepimizde doğuştan var olan bir şifa özelliğidir. Hepimizde, kendi kendimizi şifalandırmaya dair çok güçlü yetenekler vardır. Anadolu’daki “nefesi kuvvetli” kişileri duymuşsunuzdur, ya da bazı kişilerin “ellerinde şifa enerjisi olduğu” söylenir. Bu kişilerin hepsi kendi öz şifa güçlerini keşfedip, kullanan kişilerdir ve hiçbir uyumlama ya da eğitim almamışlardır.

Birçok eğitmenimizin kitaplarında anlattığı gibi, enerjiyi kullanmaya hepimiz muktediriz, çünkü özümüz enerji ve birçok kaynakta, kendi öz şifa enerjinizi nasıl kullanabileceğiniz anlatılıyor.

Reiki bunların hiçbiri değildir, Reiki bizim özümüzle bağlantılı olan ancak çok daha “ilahi” düzeyde (yüksek bir dalga boyu olduğu için dilim ancak bu şekilde size tarif edebiliyor) olduğu için, bu frekansla eşleşebilmek ve kullanabilmek için öncelikle tüm çakralarınızın bu enerjiye kanal olabilecek seviyede frekansının “yükseltilmesi” gerekir.

Bioenerji hepimizde şu an, var olan şifa gücüne işaret eder. Reiki ise yüksek dalga boyuna sahip frekanslarla eşleşmeyi ve bu frekanslara kanal olarak şifayı gerçekleştirmeye yarayan adeta bir spiritüel teknolojidir.

Kanal olmak derken, istenmeyen varlıklara ya kanal olursak?

Bu soru o kadar çok ama o kadar çok soruluyor ki, bu platformda bu konu güzel bir açıklamayı hak ediyor.

Özellikle Bioenerji ustalarının kişilere Reiki’ye uyumlanmadan önce yaptıkları bir uyarı bu. Bir değil, sayısız kez bu uyarılara şahit oldum. Kimseye kızmıyorum, ama enerjinin ne olduğunu, evrenin nasıl çalıştığını, evrensel yasaları, düzlemler, boyutlar, enerji formları, mistizm, ezoteri, astrofizik, kuantum fiziğini, şifa sistemlerini çalışmadan, içselleştirmeden yapılan bu iyi niyetli uyarılar, öğrenci adayları arasında tedirginliğe yol açıyor.

Arkadaşlar bu işin ruhsal bir tarafı olduğu kadar, akademik de bir tarafı var.. Yine böbürlenmek için söylemiyorum ancak, bizlere doğuştan bahşedilen yetenekleri “hatırlamak” veya “aktive” etmek için insanlığın başından bu yana bize sunulan kadim bilgeliği de çalışmamız gerekiyor.

Sadece kadim bilgelik mi?

Hayır sene 2019, bilim ile ruhsal sanatlar birbirine hiç olmadığı kadar yakın (aslında bu alanların bir ve tek olduğunu çok yakında göreceğiz, ve benim “spirit science” olarak nitelendirdiğim yeni bir alanın doğuşuna da şahitlik edeceğiz, hatta ediyoruz). Bana göre örneğin, NASA’nın sayfasını güncel olarak takip etmeyen, kara delikler ile Akasha’nın nasıl bir bağlantısı olduğunu anlamamış bir kişi bu işi henüz profesyonel olarak yapmamalıdır. Evet bu konuda çok sertim, bu benim tercihim. Evreninizin temel maddelerini, uzay mekaniklerini bilmiyorsanız, evrenin küçük parçalarından olan İnsanın ve enerji formlarının nasıl oluştuğunu, nasıl öldüğünü (ölüp-ölmediğini), nasıl rahatsızlandığını, nasıl şifalandığını anlayamazsınız. Yaradan’ın parçası olan insanı, Yaradan’ın diğer bir parçası olan Uzay’dan ayrı görmek cahilliktir. Yer çekimi ile çekim yasası arasındaki kuvvetli bağlantıyı görmeyen bir eğitmenin çekim yasasını, yaratım felsefesini anlaması imkansızdır. Evet bildiğimiz bilimsel “yer çekiminden” bahsediyorum. Uzay, zaman, mekan, derinlik mekanizmaları ile enerji sistemlerinin “doğrudan” ilgisi vardır, başka bir benzetme yapmak gerekirse, Einstein ile Osho’nun anlattığı şey aynıdır, kullandıkları dil farklıdır. Ama bunu görmeniz için bu akımları birlikte değerlendirmeniz gerekir. Gerçekten de, yabancı ezoterik/kişisel gelişim/ metafizik kaynakların birçoğu ya alanında profesor (tıp) doktorlar, ya da astrofizikçiler tarafından üretilmiştir. 

Bunu duyunca şaşırabilirsiniz, ancak ülkemizde henüz bu alana sıcak bir şekilde yaklaşan profesör ve fizikçilerin sayısı bir elin parmağını geçmemektedir. Dr. Sultan Tarlacı'nın eserleri, buna bir örnektir. 

Dolayısıyla işin sadece ruhsal kısmını “alaylı” bir şekilde bilip, teknik ve akademik kısmını pas geçmek, bu işi profesyonel olarak henüz yapmamanız gerektiğine, bana göre işarettir. Kişisel olarak ise, alaylı bir şekilde dilediğiniz gibi elbette çalışabilirsiniz, bu enerji sistemleri kimsenin tek elinde değildir.

Bu nedenle kimden ne tür enerji aldığınıza lütfen dikkat edin.

Bu giriş açıklamasından sonra, herşey kafanızda netleşecek.

İlk kuralımız neydi:

Evrende canlı ve cansız herşey enerjiden oluşur, ve farklı frekans aralıklarında titreşir.

İkinci kural neydi:

Bu evrene bu düzlemde“çekim yasası” hakimdir. Çekim yasası, tüm evrende benzer frekansların benzer frekanslara “çekilerek” entegre olmasını, birleşmesini, yeni yaratımlar yaparak, çoğalmasını sağlar..

Bugün bu yazıda ne öğrendik:

Reiki çok yüksek frekanslı bir dalga boyudur.

İkinci kuralımıza göre Reiki kullanan kişi hayatına ne çekecek bir düşünelim….

Yüksek frekanslı dalga boyları ile çalışan bir kişi hayatında yüksek frekanslı dalga boylarına sahip diğer frekanslarla eşleşecektir, bu kanundur, istisnası yoktur, bu bilimdir.

Birinci kurala dönelim, evrende herşeyin özü enerjidir, ve herşeyin kendine has bir titreşimi vardır. Evrende İnsanın göz aralığının saptayamadığı “inceliklerde” ve “hızlarda” enerji formları bulunur. Mikrodalga fırınınızın enerjisini göremediğiniz gibi, bazı başka bilinç formlarını da titreşimlerinin hızı sebebiyle gözünüz göremez ama bu onların var olmadığı anlamına da gelmez. Dolayısıyla evrende, insanın dışında birçok enerji formu bulunur, bu bir gerçektir. İslam kültürünün anlamlandıramadığım şekilde ismini kullanmaktan bile çılgınca korktuğu ve “cin” olarak tabir edilen enerji formları tüm kültürlerde bilinir, ama biz bu varlıkları öykülerimiz sayesinde bir korku öğesi haline getirdik. Esasında cin dediğimiz bu formlar, bitki ile insanın arasında bir frekans aralığında titreşen bilinçlerdir, bazı kültürlerde bu formlara, troll, gnome, deva, elemental, fairy, pixie gibi isimler verilmiştir, ama inanın en korkunç öykülere herhalde biz sahibiz. Ne dedim dikkat edin, bu formlar, insan ile bitki krallığının arasında bir düzlemde titreşen bir enerjiye sahiptir ve bu formların duygusal kapasitesi de elbette insanınki kadar nitelikli değildir! Yaramazlıkları, şefkat ve anlayış yoksunu olmaları da bu nedenledir. Biz bu bilinçleri ne kötü ne de iyi varlıklar olarak niteleriz, bu formlar “nötrdür”. Dolayısıyla ışık ile karanlık arasında dönem dönem geçiş yapmaları da mümkündür. Evrimleri gereği onların süreci bu şekilde işlemektedir.

Tüm bunlar ne demek? İnsanın bir cin veya korkutucu başka bir form ile iletişim kurabilmesi için, onun frekans aralığı ile eşleşmesi gerekiyor demek...Bu ve benzeri formların aralığı nedir? İnsan ile bitki arası dedik.. ve ilave ettik, insan ile bitki arasındaki bu formun sevgi, anlayış, şefkat ve algı kapasitesi, insanın kapasitesinden daha düşüktür- evrimleri bu şekilde ilerlemektedir dedik.

Reiki hangi aralıkta dedik, insanın biyolojik olarak ürettiği enerjinin üzerinde bir dalga boyu dedik.

Şimdi matematiği siz yapın...Sizce bir Reiki uygulayıcısının bu tip bir “istenmeyen” formla “eşleşebilmesi” hangi surette mümkün?

Eğer bir insan, sevgi, şefkat, anlayıştan yoksun bir hayat sürüyorsa, düşük frekanslara sahip niyetlerle hayatını idame ettiriyorsa, özellikle içinde birikmiş yoğun bir acı, ama özellikle NEFRET VE ÖFKE enerjisi var ise, bu formların görece düşük enerjisiyle kendi SEÇERSE eşleşebilir..özgür irade prensibi evrenin her köşesine hakimdir, bu enerjinin doğası gereğidir, enerji sadece odak ve niyetle çalışır. Dolayısıyla böyle bir eşleşmenin olabilmesi için insan formu ile diğer form arasında gönüllü bir alış-veriş olması gereklidir. Genellikle de bu enerji alışverişidir. Düşük bilinç formu, insanın yoğun düşük duygu enerjisinden beslenirken (öğrenirken), insan da kimi zaman bu bilinç formlarını “kullanır”, kimisi ise, kurban rolünü benimsemeyi gizli bir bilinçaltı menfaati yüzünden seçtiği için, bu varlıkları enerji alanında kendi farketmediği seçimi doğrultusunda “tutar” ve kendisine musallat olunduğunu iddia eder... Aslında evrende hiçbir zaman gönüllülük prensibine aykırı bir musallat olayı meydana gelmemiştir. Böyle bir olayın olduğu durumda kişi enerjisini ve frekansını yükselterek TEKRAR SEÇİM yaparak, bu düşük bilinç formlarının alanını terketmesini emredebilir, ve bu durum hemen şimdi an’da düzelebilir..

Cinlerin musallat olduğu gruplara ve kişilere bir bakın, hangisinden ışık enerjisi alıyorsunuz? Hangisinden yoğun bir sevgi alıyorsunuz? Alamıyorsunuz. Bu düşük bilinç formları, kişinin içindeki karanlıktan beslenir arkadaşlar, bu formlar sizin içinizdeki öfke ve nefretin yansımasıdır. Böyle bir durumda olduğunuzu düşünüyorsanız, boşuna lütfen hocalara gitmeyiniz, içinizdeki öfke ve nefreti dönüştürün, tek yolu budur. Sayısız danışanım içinden sadece 2-3 kişide böyle bir durumun olduğunu saptadık, bu kişiler kendilerine “büyü” yapıldığını iddia ediyordu, gerçekten de büyü ve benzeri durumların tamamı sadece sizin içinizdeki negativiteden beslenebilir, ışığın karşısında karanlık duramaz, sevginin karşısında nefretin duramayacağı gibi.. Sizdeki kaçaklardır, karanlığın içeri sızmasına sebep olan..Kimse sizin alanınıza sizden izinsiz giriş yapamaz. Böyle bir yetkiniz olduğunu biliyorsunuz değil mi? Bilmiyorsanız önce bunu bilin, bu evren düzlemi İnsan’a aittir, diğer bilinç formları kendi düzlemlerinde evrimlerini devam ettirmektedirler, dolayısıyla size ait olmayan bir düzlemden, hele ki sizin düzleminizden daha düşük bir düzlemden bir varlıkla eşleşmeyi başarıyorsanız, acilen kendinizi şifalandırmanız gerekiyor demektir, inanın bana bunu başarmak için içinizdeki ciddi bir öfke ve yıkım duygusunun bulunması gerekiyor.

Çocukken ruh çağırma seansları düzenlerdik, benim içinde bulunduğum çemberlere asla bilinç formu gelmezdi..bana “düztaban” derlerdi...bir arkadaşım vardı, onu çembere dahil ettiğimiz zaman form anında gelirdi… Düztaban olan ben hiç olmadım arkadaşlar, benim içinde bulunduğum çembere ışık varlıktan öte bir varlığın gelmesi imkansızdı, çünkü ben o frekans aralığını “bozuyordum”. Arkadaşım ise karanlık sanatlara ilgi duyan ve hayatında son derece düşük enerjileri uzun süreler barındırabilen birisiydi, halen hayatının oldukça olumsuz bir şekilde ilerlediğini duyarım...Elbette o zamanlar kendimi düztaban, zannediyordum.

Düşünün, ben gönüllü isteğimle, ve cahilliğimle, ruh çağırıyorum, yani “eşleşmeyi” talep ediyorum ve ona rağmen öz frekansımın yüksekliği nedeniyle eşleşemiyorum. İstesem de eşleşemiyorum. Anlıyorsunuz değil mi, bu varlıklarla eşleşebilmenin ciddi bir düşük enerji başarısı gerektirdiğini?

Peki o zaman neden özellikle bioenerjicilerden veya diğer şifacılardan böyle bilgiler geliyor?

Bu da çok normal, maalesef bazı bioenerjiciler veya şifacılar hangi enerjiyi nasıl kullandıklarını bilmediklerinden veya evrensel mekanizmaları (frekansları boyut ve düzlemleri, çekim yasası, rezonans kanunu) anlamadıklarından, kendi başlarına gelenin şifa enerjisinin eseri olduğunu düşünüyorlar ve diğer enerji sistemlerinin de özellikle de Reiki’nin güçlü bir şifa sistemi olduğunu bildiklerinden, öğrencilere, iyi niyetleri ile, benim başıma bu geliyorsa Reiki’yi aldıktan sonra kimbilir senin başına neler gelebilir mantığıyla bu uyarıları yapıyorlar.

Oysa olan şudur, bence çoktan idrak etmeye başladınız bile.

Bioenerjici veya şifacı, üçüncü gözünü yani sezgi yeteneğini aktive ederek kullanabilmeye başlamış kişidir, neticede o da bir şifacıdır ve şifacının üçüncü gözü yani altıncı çakrası, enerji ile çalışmayan kişilere oranla çok daha açıktır. Altıncı çakramız sayesinde normalde “göremediğimiz” suptil enerjileri görebilme yeteneğimiz de açılır..Fakat gördüklerimiz ve deneyimlediklerimiz, ikinci kuralımıza uygun olarak bizim enerjimizin “YANSIMASIDIR”. Bu kuralı bilmeyen bioenerjicinin veya herhangi diğer bir şifacının şifa enerjisi ve üçüncü gözü nedeniyle “bir şeyler” gördüğünü iddia etmesi normaldir. Oysa gördüğü ve görebildiği şeyler tamamen kendi frekansının yettiği, ve eşleşebildiği ölçüdedir.

Dolayısıyla bir şifacının gördüğü şeyler “istenmeyen varlıklar” ise acilen, profesyonel şifa verme işlemini sonlandırması ve kendisine odaklanması gerekir. Çünkü bu durum o şifacının içinde, şifalandırmadığı yoğun negatif enerjiye işaret eder, kaldı ki şifacılar genellikle, en çok şifaya muhtaç olan kişilerdir, buna ben de dahildim. Hayatım boyunca oldukça yoğun sorunlar ve arınmalar yaşadım, bilgeliğimi kazandıran bu olaylar oldu, herşey eğitmen olabilmem için güzelce planlanmış gibiydi.. Dolayısıyla her şifacı sürecinin başında en fazla blokaja sahip olan kişidir, şifa alanına eğilmesi de aslında hiç farketmese de bu sebepledir, şifacı başkaları aracılığıyla kendisini de şifalandırır - eğer öğretileri görebilirse...Aydınlanmış varlıkların hayat öykülerine bir bakın, savaş, kıyamet, katliam, sefalet ne ararsanız var, bunların hiçbiri tesadüf değildir. Ramtha’yı duyanınız var mı? (Okuyun)

Dolayısıyla, sadece bioenerji ustaları değil, enerji ile uğraşan her kişinin altıncı çakrası enerji ile uğraşmayan kişilere oranla daha açıktır ancak gördükleri sadece ve sadece kendi öz enerjisinin ve frekans aralığının yansımasıdır. Şöyle düşünün; diyelim ki benim kanal numaram 103 olsun (frekans aralığım)- benim izleyebileceğim tek yayın 103 kanalından yapılan yayın olacaktır, 96. kanalda ne olduğunu “izleyemeyeceğim” çünkü o kanalda değilim. Mantık budur (çekim yasası prensibi).

Dolayısıyla enerji ile uğraşan bu şifacılarımız gördükleri şeylerin henüz kendi frekans aralıklarının “yettiği” , "eşleştiği" düzlemler olduğunu anlayamamaktadır, ve tekrar ediyorum bu denli düşük frekans aralıklarını “izleyebilmek” için bir insanın ruhuna farketmeden ne kadar uzun zamandır ne kadar zulmettiğini hayal bile edemiyorum!

Bu tip istenmeyen formlarla karşılaştığımızda her birimizin dürtüsü belirli duaları okumaktır öyle değil mi? Ve bu dualar neticesinde de bir çok “temizlenme” meydana geldiği bildirilmiştir, zaten hocaların da yaptığı budur. Dua’nın yaptığı tek bir şey vardır, enerji alanını temizlemek ve frekansı yükseltmek ve “emir vermek”...elbette yüksek bir frekans aralığında düşük bir frekans düzleminde var olan bir bilincin tutunması imkansızdır.. Dua ederken enerjetik olarak olan şey şudur; Yaradan’ın enerjisini çağırıyorum, bu enerjiyle hareket ediyorum, bana zarar verecek tüm enerjilerin şimdi şu an alanımı derhal terk etmesini emrediyorum...bakın bu aslında enerjetik olarak verdiğiniz bir emirdir.. bu kadar basit.

Konuya geri dönüyorum, Reiki ile bu tip istenmeyen varlıklarla eşleşmeniz siz isteseniz dahi anlattığım teknik sebeplerle imkansızdır! Aksine, böyle bir durumdan şüphe ediyorsanız, acilen Reiki (veya diğer bir enerji sistemi tercihiniz doğrultusunda) öğrenmelisiniz, çünkü enerji bedeninizden yayılan frekans oldukça düşük bir seviyede seyretmekte ki, siz bu varlıklarla eşleşiyorsunuz.

Bakın bunu kabul etmeyebilirsiniz, zamanında bir danışanım da inatla bu konuyu kabul etmedi, içinde hiçbir kötülük, negativite, öfke olmadığını söyleyip duruyordu...oysa aurasından yayılan gri bulutları ve insanlara karşı öfke ve nefretini çizmek için kara kalemlerimin yetmeyeceğini söylemek zorundayım...bu tip konular ile yüzleşmek zordur, ama hakikat budur ve yumuşatmayacağım.

Şimdi şunu soracaksınız, Reiki ile uyumlandığımda peki, altıncı çakram yani üçüncü gözüm açılacağına göre, ya ben yine de birşeyler görürsem, ben hiçbir şey görmek istemiyorum!

Seçmezseniz, görmezsiniz..bu bir tercihtir.

Şimdi arkadaşlar, bir şeyler görmek, deneyimlemek bir kere o kadar kolay şeyler değil, bu yola hayatını veren gizemciler var.. Dolayısıyla tek bir uyumlama ile Alice Harikalar Diyarı’na kimse uçmuyor, önce biraz ayaklarımızı yere sağlam basalım ve mütevazi olalım =)

Evet, üçüncü gözünüz açılıyor, ama tamamen açılmıyor! Üçüncü gözünüz, sizin hayrınız ve kapasitenize en uygun seviyede güncelleniyor...yani herkesin her çakrası aynı oranda aynı hızda “açılmıyor”.. Zaten seviyeler arası zaman bırakmamızın bir sebebi de bu, çakralarınız belli bir oranda Reiki’ye kanal olacak ölçüde güncelleniyor..ve sizin içselleştirme kapasitenize ve algı kapasitenize göre kendi hızında güncellenmeye devam ediyor. Ama bazılarımız ne yapıyor, bu doğal güncellenme hızı onlara yetmiyor, üzerine gidip Reiki’nin tüm seviyelerini topluca alıyorlar, Kundalini enerjisi ile çalışıyorlar, üçüncü göz aktivasyonu gibi çalışmalara katılıyorlar ve bilinci kapasitesini kendi hızından çok daha yüksek bir hızda “gelişmesi” için “zorluyorlar”... böyle bir durumda spiritüel travma dediğimiz enerji travmasına uğramanız şaşırtıcı olmayacaktır, bu durumlar bile enderdir, ama şaşırtıcı olmayacaktır. O yüzden, sabır...biraz sabır...yola güven ve teslimiyet…

Bir Reiki uygulayıcısı olarak eşleşebileceğiniz varlıklar ne tür varlıklar mı?

Bizlerin “melek” enerjisi dediğimiz frekans aralığına sahip ışık varlıklar ve bilinç formları, buna yüksek benlik de dahil..Ama öncelikle bu varlıklarla eşleşmeyi SEÇMENİZ gerekir.. yani bu varlıklar sizin izniniz ve seçiminiz dışında sizi korkutacaklarını bile bile salonunuzun koltuğuna oturmazlar..yok böyle birşey...bu varlıkları kendi bilincinizden de çok ayrı düşünmeyin, ben bu formlara, bizim enerji bedenimizle bağlantıda olan yüksek frekansa sahip yansımalarımız diyorum.. Yani kendi en üst versiyonunuz bu formlar esasında..bu konu biraz teknik o yüzden, lafı gevelemeyeceğim.. bunları şimdilik sevgi enerjisi ve bu enerjiden oluşan bilinç formları olarak düşünmeniz yeterli olacaktır… ve bu formlar hiçbir zaman sizi korkutmazlar, dediğim gibi koltuğunuza oturup "merhaba İrem’cim bana bir çay lütfen" falan türevi garip durumları meydana getirmezler, ya da siz uyurken omzunuzdan dürtüp "kalk benim için dua oku" falan demezler..bu formlar ağırlıklı olarak size sezgi ve duygularınız aracılığıyla “bilgi” sağlarlar.. Bunu şu anda bile kimi zaman yaptığınızı biliyorum, sadece bunun adına “ilham” diyorsunuz.. Fiziksel surette göründükleri form genellikle “ışık patlamasıdır”.. ve bu ışık patlamaları son derece güzel hisler bırakır..kızlar, hepiniz saçlarınızın taranmasını seviyorsunuz değil mi...işte size gelen hisler bu kadar tatlıdır. =)

Bunları görebiliyorsanız, sevinin, bu denli bir yüksek frekansa çıkmak ve onu tutabilmek muhteşem bir deneyimdir, zaten hayatınızda da bu yansımaları görürsünüz..bolluk, bereket, aşk, sağlık akışınızdan herşey belli olur.

Ben, kendi enerji alanımda hiçbir zaman düşük enerjili bir form barındırmadım, ancak barındıran kişileri tanıdım. Ben, her zaman yüksek frekanslı titreşimlerle eşleşmeyi bilinçli olarak seçtim, yani böyle bir iletişim kanalına açığım, ona rağmen arkadaşlar, birçok eğitmenin de katılacağı gibi, bu yüksek frekans gerektiren kanal olma durumuna geçebilmek Masterlar için dahi oldukça saf ve sevgi dolu bir oluş haline geçmeyi gerektirir. Günümüz dünyasında her gün yapabileceğimiz birşey değil malum.. Benim kimi zamanlar ortadan kaybolup, sonra yeniden aranıza karışmamın bir sebebi ve gerekliliği de bundan..Bu nedenle Masterların enerjilerini yükseltmek ve tutabilmek için inziva ve sessizlik dönemlerine ihtiyaçları bulunur. Herşeyden önce insanız ve insan oluşumuza saygı gösteriyoruz..İnsanlığın hallerine saygı göstermeyen kimse ile çalışmamanız tavsiyemdir, buna başta kendisinin “guru” olduğunu iddia eden varlıklar da dahil.

Reiki Masterlar’ın arasında “güç” farkı var mı?

Bu soruyu sormakta da haklısınız. Çünkü bizim alanımız hiçbir zaman “sektör” olmamalıydı, ancak oldu. Sektörlerde bir diğerinin önünde yer almak için kişi kendi üzerine etiket yapıştırmak zorundadır.. Bu etiketler diğer sektörlerde, yüksek lisans veya çeşitli sertifikalı eğitimler, yabancı dil vs. olabilir. Reiki eğitmenleri de, bir diğerinin önüne geçebilmek için, bu gibi etiketleri üretmek zorunda kalmışlardır.

Bu etiketler de, “ışık ustası”, “grand master” (grand master diye bir kavram vardır, ben de grand masterım ancak bu kesinlikle bir güç ifadesi teşkil etmez, Usui Reiki’nin üzerinde yer alan frekansların da çalışıldığı ve öğretildiği anlamını taşır, bu nedenle yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için grand master unvanını ben kullanmamayı tercih ediyorum) veya 87. seviye Master gibi etiketlerdir. Bu etiketlerin altında, kişilerin Reiki Master olarak diğer Reiki Master’lardan daha “kuvvetli” olduğuna dair bir algı yaratılması hedeflenmiştir.

Oysa ki, yazımın başlarında ne demiştim: Reiki enerjisi bizim öz’ümüze ait bir enerji değildir, Reiki uygulayıcısı veya Master’i Reiki’ye yani şifaya KANAL olandır. Dolayısıyla da bir Reiki Master’in diğerinden daha “kıdemli” veya “kuvvetli” olması söz konusu olamaz. Kaldı ki, bu gibi etiketleri kullanmanın altında yatan amacın frekansını sizin incelemenizi isterim..

Master’lar arasında oluşabilecek tek bir fark vardır, Reiki enerjisine ne kadar saf ve temiz bir kanal olunduğu….

Egosu yüksek ve aktif olan bir Reiki Master’ın akışına vesile olabileceği enerjinin yoğunluğu ile, oluş hali sevgi ve şifa olan bir Reiki Master’ın akışına vesile olabileceği enerjinin yoğunluğu farklı olabilir, ancak her ikisi de istese dahi, şifayı talep edene bioenerji uygulamasında olduğu gibi zarar veremez..böyle bir ihtimal yoktur.

Bunu da şöyle düşünün, lavabonuza bağlı borular eğer kireçliyse ve az kullanılıyorsa, gelen suyun yoğunluğu da az olacaktır, ama o borular temiz ve kullanılıyorsa, suyun akışı çok daha rahat ve yoğun olacaktır, ama neticede ikisinden de su akmaktadır.. Dolayısıyla Masterlar arası da saflık ve temizlik seviyeleri elbette olabilir, ama bu Reiki’nin onlar için daha güçlü bir şekilde hizmet gösterdiği anlamına gelmez. Kaldı ki bunu iddia eden kişi şifanın, ŞİFAYI TALEP EDEN kişi tarafından gerçekleştirildiği hakikatini unutmuş ya da saklayan kişidir.

Reiki enerjisinin çalışmasının tek bir koşulu vardır, şifayı talep edenin şifayı ruhsal, bedensel, duygusal, karmik ve mental olarak kabul etmesi...Dolayısıyla her ne kadar bizler kendimize şifacı desek de, hakikat, şifaya vesile olan rehberler olduğumuzdur. Şifayı biz değil, şifayı talep eden gerçekleştirir, biz sadece yolu açarız.

Dolayısıyla, mekanizma bu şekilde işlerken, şifayı kendisinin gerçekleştirdiğini ima eden ve şifayı talep edenin hiçbir fonksiyonu olmadığı gibi bir algı oluşturan kişilerin kesinlikle profesyonel olarak hizmet vermemesi gerekmektedir. Çünkü bu kişilerin şifa anlayışı henüz oturmamıştır, ve mekanizmanın nasıl işlediğini de henüz idrak edememişlerdir, bu iyi niyetli yorumum, bunu bilmelerine rağmen, öğrencileri nasılsa bilmiyor diye, bu mekanizmayı başka türlü anlatmak ise kişinin yüzleşmesi gereken çok büyük karmaları oluşturacaktır. Çünkü bu enerjinin altında, şifayı talep edeni, kendi hizmetine bağımlı kılma amacı yatar ki, bizler kişileri özgürleştirmeye ve güçlendirmeye çalışırken, bu gibi bir amaç kişiyi köleleştirir, ve bundan daha yoğun bir karma da bu evrende yoktur!

Reiki enerjisini, tekelleştirmeye çalışan, kurumsallaştırmaya çalışan herkesten uzak durmanızı tavsiye ederim. Bu kişiler maalesef, bu kadar naif ve saf olan enerji sistemlerini “domine” ve “regüle” etme çabasındadırlar, bunun amacı da elbette “diğerlerinden öne geçmektir”, “rekabettir”..bu duyguların ışıkla, saflıkla, seviyle, yüce hayırla hiçbir ilgisi yoktur..

Elbette bizler Master yani eğitmen olarak (Master’ın Sanskritçe’deki anlamı öğretmendir) hayatımızı idame ettirebilmek ve verdiğimiz emeğin karşılığını alabilmek için sizlerden ücret talep ediyoruz, bunda bir sıkıntı görmüyorum..bu tamamen alma-verme dengesi gereği olması gereken bir durumdur..Biz bu bilgileri ücretsiz verdiğimiz takdirde, her bir eğitimin 9-10 saat sürdüğünü düşünecek olursanız, bu kadar süre boyunca hem nefes, hem bilgi, hem emek hem de enerjimizi sizinle paylaştıktan sonra, yani size verdikten sonra karşılık bir “şeyi” “almayı” talep ediyoruz. Dolayısıyla kime ne kadar ücret vereceğiniz konusu sizin tercihinizdir, bu konuda kimseyi yargılamıyorum, herkesin emeğine biçtiği değer farklıdır, tercih size aittir. Ayrıca tüm uygulayıcıların da profesyonel olarak şifa verip vermediklerine bakmaksızın mutlaka, karşılığında 1TL veya ufak bir çikolata bile olsa, karşıdan bir “şey” talep etmesi gerekir, bunu da bu vesile ile hatırlatmış olmak isterim.

Kimi Master’lar sertifika veriyor, kimi vermiyor, neden?

Arkadaşlar, bildiğiniz üzere ben aynı zamanda eski bir avukat ve her zaman baki kalacak şekilde bir hukukçuyum. Şimdi burada sertifikalar hakkında vereceğim bilgi de hukukidir.

Bir sertifikanın bir yerlerde “geçerli” olabilmesi için, bir kurum tarafından akredite edilmesi gerekir (Bakanlık gibi, devletin yetkilendirdiği eğitim kurumları gibi, diplomalarınızı düşünün, hatta bazı ülkeler, bazı ülkelerin diplomalarını kabul etmez ve kendi ülkelerinde de denklik almanızı beklerler). Dolayısıyla sertifikaya niteliğini veren, sertifikayı veren kişi veya kuruluşun bir “entity” yani hukuken tanınan bir kişi veya kurum olması halidir.

Reiki evrenseldir ve hiçbir devletin, inancın, kurumun, kişinin, kuruluşun tekelinde değildir, kurumsallaştırılamaz, doğası gereği özgürdür ve esnektir, kişiye mahsustur, ulvidir..Bu alanda çalışmalar yapılıyor ama bu alanda Reiki Masterlar görüş olarak ayrılıyor, ben ve benim gibi kendisini “bağımsız” olarak niteleyen Masterlar, benim burada anlattığım görüşü savunurken, Reiki’nin kurumsallaştırılması gerektiğini savunanlar da var. Arkadaşlar inançlar kurumsallaştırıldığında dünyaya ne olduğunu gördük o yüzden bırakalım da bazı şeyler özgürce deneyimlensin...en azından ben böyle düşünüyorum.

Şu an için ise, Reiki, kurumsal ve regüle yani hukuki bir niteliğe sahip değildir.. Yani, bu alanda eğitim veren kurum, kişi ve kuruluşlar hukuk nezdinde “tanınmazlar”.. Kanunlarımızın hiçbir yerinde Reiki Yetkilendirilmiş Kurum ve Kişilerine dair bir düzenleme yoktur, olamaz da...dünyada da böyle birşey yok.

Dolayısıyla Sertifikayı yazan kişi, sertifikayı size ek bir hizmetmiş gibi aktarıyor, veya kendisinin sertifika yazmaya yetkili olduğuna dair bir algı yaratıyor ise, bilin ki, açık konuşacağım dolandırılıyorusunuz. O sertifikaların hukuki olarak DÜNYA ÜZERİNDE HİÇBİR HUKUKİ GEÇERLİLİĞİ YOK. Bunu bir hukukçu olarak söylüyorum…

Allah aşkına, sizce Şamanlar birbirlerine “el verirken” çıraklarına sertifika mı dağıtıyorlardı? Bu kişiler dünya üzerinde yer alan en saf ve temiz (bizim ifadelerimizle “güçlü”) şifacılarıdır. Okuma yazma bildiklerinden bile şüpheliyim, ancak yetenekleri ile, bizim kitaplardan edindiğimiz evrensel sırlara haiz olmuşlardır! Uzakdoğu’da rahiplere sertifika dağıtıldığını duydunuz mu? Carlos Castaneda’nın Şaman hocasından uzun yıllar boyunca aldığı eğitimin sonunda bir sertifikası var mıydı? Zaten amaç sertifika mı edinmekti?

Bana bu soruyu soranlara sertifikanın legal boyutunu açıkladıktan sonra hala aynı soruyu sormayı ısrar etmeleri halinde ben de birtakım sorular sorarım; hatta bu kişilerin benim eğitimime katılıp katılmayacakları da benim sorduğum sorulara verilen cevaplarla belli olur:

Sertifika ne için bu kadar önemli?

Şifacılık yeteneğini kendi kendine teyit etmen için mi?

Dünyanın gözünde bu “beceriyi” elde ettiğini kanıtlamak için mi?

Kime bu etiketle “gösteriş” yapacaksın?

Etikete neden ihtiyacın var? Birileri enerjiye şifaya değil, sertifikaya hürmet gösteriyorsa, o kişilerle çalışmak istediğine emin misin?

Reiki ile esas amacın rekabet havuzunda önlere geçerek “para mı” elde etmek, o zaman ticaretle uğraşman daha hayırlı olabilir.

Ancak, sertifika konusu ile ilgili şunu da eklemek isterim; sizlere anı olması amacıyla, o eğitimi tamamladığınız bilgisini sağlamak amacıyla, sizin özel kullanımınız için eğitmeniniz size sertifika verebilir ve bunda da hiçbir sıkıntı yoktur, hatta hoştur.. Ben de Master'larıma Reiki aile ağaçlarındaki yerlerini hatırlamaları amacıyla sertifika veririm, ama dediğim gibi, bu diğer Reiki Masterların yapamayacağı da bir şey değil, isterse her eğitmen sertifika yazabilir.. bu bir nitelik veya özellik değildir...

Ben de Reiki eğitimleri aracılığıyla para kazanan biriyim ancak ilk odağım daima şifa ve bilgi paylaşımıdır, para veya gereken kaynak her ne ise bunun karşılığında gelir. Bu benim prensibimdir, rotamdır... ve benim gibi hisseden, uygulama yapan, eğitim veren birçok şifacı / eğitmen var..ben tek de değilim! Ama maalesef bu görüşe katılmayan birçok şifacı sanal “rekabet havuzunda” öne geçmek adına, bu unsurları ek bir hizmetmiş gibi kamuya sundukları için oldukça göz önündeler.ve siz de doğaldır ki ağırlıklı olarak onları görüyorsunuz..sadece bu “göz önündeliği” kaldırmak adına ben de kurumlarla ortak olarak çalışmayı tamamen bırakmış durumdayım, podcastleri durdurmamın bir sebebi de bu.. maalesef ben kurumlarımızın henüz ezoteri bilgilerini saflık ve iyi niyetli bir şekilde tamamen ana odak bilgi paylaşımı olmak üzere yayabildiklerini düşünmüyorum. Ana odak ağırlıklı maddi gelir oluyor, ama dediğim gibi bizim işimizde ana odağınız maddi gelir olamaz! Maddi gelir, zaten işinizin karşılığında mutlaka gelir. İşte tam da bu nedenle Reiki'nin kurumsallaştırılmaması gerektiğini düşünüyorum, çünkü bir kurum için bu sistemde "karlılık" maalesef halen ana odaktır. Bu eşiği aşacağımızı düşünüyorum, bu yönde işlev gösterme / hizmet verme çabası içinde olan kurumlar da olabilir ama evrilme süreçleri içinde sınanmaktadırlar..

Bağımsız Reiki Master’ları bulmanız elbette kurumlara bağlı olarak çalışan Reiki Master’ları bulmanızdan çok daha zor… ama inanın, öğrenci hazırsa öğretmen karşısına mutlaka çıkıyor..

Manavdan elma almıyorsunuz,lütfen araştırmalarınızı yapın, öğretmeninize kanınız ısınsın, uyuşun…. Herhangi anlayamadığınız bir durumun oluşması halinde ustanıza rahatlıkla soru sorabileceğiniz bir samimiyet enerjisini arayın...usta ile öğrencisi arasında bir mesafe olduğu doğrudur, ama bu mesafe asla “soğukluk”, “kibir” ve “bilgi saklama” yönünde olmamalıdır. Ama size bu şekilde yaklaşan bir ustanın kişisel alanını suistimal edip etmemek de size kalmıştır.. Bu denge karşılıklı olarak kurulduktan sonra ömür boyu sürecek güzel bir bağ elde edersiniz..

Benim eğitimlerime gelmeden önce, benden daha “iyisi” olduğunu düşündüğü için benim ustalarımın isimlerini bana soran birçok kişi de olur..veya benzer şekilde benden belirli bir Reiki Master'ı değerlendirmemi isteyen talepler de geliyor. 

Arkadaşlar bu tip soruları bana sormayın, çünkü bu etik değildir, ne dememi bekliyorsunuz?

Evet benimle çalışma bence de, benim ustama git çünkü o benden daha iyi mi? 

Bir kere ben bunu diyorsam benden kaçın çünkü hala kendi ustalığımı kabul etmemişim ve o oluş haline geçmemişim demektir, hayır ona gitmeyin mi diyeyim, neden diyeyim, o da usta, seviyorum, sayıyorum, bana katkı sağlamış insan, tabiki git. Size bu nedenle verecek bir cevabım yok.

Yine aynı sebeple, ben bir meslektaşımı, kendi filtrelerimi önüme koyarak yargılayamam, çünkü ben ondan üstün değilim. Ama bu yazıda yaptığım gibi kendi kriterlerimi sizinle paylaşabilirim, bu kriterler sizin de kulağınıza "hoş" geliyorsa, Reiki Eğitmeninizi bu kriterlere göre siz de içsel olarak değerlendirebilirsiniz, zaten amacım da bu.

Bu araştırmaları, değerlendirmeleri sizin yapıp, sizin kendi kararınızı vermeniz gerekir. Biz sizi yönlendirmeyeceğiz.. Ben de burada size, bana göre bir Reiki Master’i seçerken dikkat etmeniz gereken kriterlere değiniyorum - bu beni seçin demek değildir.. aksine..enerjiniz benle uyuşmuyorsa, lütfen beni seçmeyin...

Şunu anlamanızı isterim, ben hiç kimsenin egosuna hizmet etmesi amacıyla bir bilgiyi biriyle paylaşmam, doğrudur, yanlıştır, bilemiyorum ancak, o bilgi nasılsa evrensel ve her yerde, arayan bulur, ben sadece, benim ağzımdan, elimden çıkan bilginin birinin yüksek egosuna hizmet ettiğini tespit ettiğim anda o kişiyi veya gerekirse kurumu alanıma dahil etmemeyi tercih ederim. 

Ve bunu yapmaya devam edeceğim. Dediğim gibi, ben tek değilim, bilgi de isteyen için her yerde..dolayısıyla, bu konuda da herhangi bir vicdan azabı asla duymam..

Biz egolara hizmet etmiyoruz arkadaşlar..aksine Reiki ile sevgi, şefkat, anlayış, aydınlanma, hümanizm gibi değerleri içselleştirip, şifa bulmaya ve şifaya vesile olabilmeye niyet ediyoruz.

Bunu neden mi yapıyoruz?

Kendi adıma konuşmak gerekirse, ben içinde bulunduğum Dünya Sisteminden memnun değilim..Daha iyi ihtimaller olduğunu biliyorum.

Ufak bir kesim cenneti yaşarken, büyük bir kısım cehennem alevinde kavruluyor hem de yaşarken...benim amacım oldukça “bencil”...ben yaşarken kendi cennetini yaratmayı hedeflemiş biriyim...bu cennette tek başıma kalmam bana hiçbir şey ifade etmiyor, paylaşamadıktan sonra =) Dolayısıyla öncelikle kendi memnuniyetim için, ışığı çoğaltmak mantıklı görünüyor… bunu “sizin” için yapıyor gibi görünebilirim, bu doğrudur, ama sizin için hedeflediğim şey, esasında kendim için hedeflediğim şeyle aynıdır, bu anlamda hem çok bencildir, hem de ego’dan yoksundur… Dolayısıyla kendim için belirlediğim rota ile, eğitimlerimde öğrencilerime gösterdiğim rota aynıdır.. Ne kadar çok kişi dünyada cennetini yaratabilirse, o kadar paylaşım, o kadar huzur, o kadar sevgi var olacak ve bu sistem ancak bu şekilde dönüşebilecektir, başka bir ifade ile içinde yaşadığım sistemi dev bir ışık yakmak yerine ufak ışıklar yakarak değiştirmeye çalışmak çok daha yumuşak ve akıllıcadır..neticede içinde ben de yaşıyorum =)

Tek başıma dünyayı değiştiremem, zaten dünyadaki bireylerin frekansı artık tek kişinin hitap edemeyeceği kadar karmaşık ve farklı- eski zamanlarda böyle değildi.. Ama bu frekansa çekilen kişilere yollarını gösterebilir, vesile olabilirim..tüm bunların amacı da budur.

Dolayısıyla, eğer gerçekten kendi cennetinizi yaratmaya yardımcı olmayacaksa, sizin için hiçbir sistemi, eğitmeni, kurumu, kuruluşu, kendim de dahil olmak üzere önermem ve desteklemem….

Seçim, karar sizin...ama lütfen, bu yazının “benim” anlayışım, “benim” algım ve “benim” frekansımdan çıktığını unutmayın. Yani, başka fikirlerle, ekollerle karşılaşacaksınız, ve bu değerlendirmeyi de yine siz yapacaksınız...doğru-yanlış yok...kim size cennetinizi yaratmakta vesile olabilir, soru bu olmalıdır. 

Sevgilerimle,

İrem



Not: Bir sonraki Reiki I. Seviye Eğitimini muhtemelen Şubat sonu veya Mart başı gibi açmayı düşünüyorum, ancak en az 3 kişi olmanız halinde, özel olarak grup eğitimi talep edebilirsiniz, bireysel olarak da Reiki Eğitimi talep etmeniz mümkün. Taleplerinizi fitsoulfitmind@gmail.com adresine ad-soyad ve Reiki Eğitimini talep etme amacınızı kısaca açıklayarak yönlendirirseniz, size en kısa sürede dönüş yapacağım.








Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...