**********************************
Bu süreçte öğrencilerim ve danışanlarımla ağırlıklı olarak hangi konuları konuştuk, çalıştık, hangi prensipler temelinde sürecimizi geliştirdik, sizinle de paylaşmak isterim. Aşağıda yazılanların hepsi gün içerisinde sıklıkla unuttuğumuz, esasında her an hatırlamamız gereken evrensel prensipleri bir kere daha hatırlatıyor. Bu prensipleri okurken, içinizden bu prensiplere itiraz eden sesleri dinleyin, hatta not alın, zira bunlar tam olarak, aşağıda da bahsettiğim şekilde bugüne dek istediğiniz deneyimleri yaratamamanıza neden olan yanlış inançların ta kendisi olacaktır. Bana daima sorarsınız, benim blokajlarım neler, ve ben bunları nasıl tespit edeceğim, hadi ettim, nasıl şifalandıracağım, tüm bu soruları cevaplayan ana prensipleri aşağıda listeledim, ancak bu yazıyı okurken, iç sesinizin bir takım noktalarda şüpheye düşeceğini kimi zaman da bazı prensiplere itiraz edeceğini biliyorum, bu itiraz noktaları çok ama çok değerlidir- sadece bu yazıyı okuyarak ve itiraz eden seslerinizi tespit ederek dahi, evren ve hayata dair hangi yanlış inançlara sahip olduğunuzu tespit etmeniz mümkün! =))
Bütünün hayrına, faydalı olmasını seçiyorum =)
********************************
Kendi hayatınızı yaratabilmemiz için sık sık unuttuğumuz ancak hatırlamamız gereken evrensel prensipler:
Bu prensiplerin her biri birlikte ya da tekil olarak çalışılabilir.
SORU SORUN:
Gerçek / realite nedir?
-Gerçek / realite, 5 duyunla duyumsadığın her şeydir.
-Görüyorum, duyuyorum, hissediyorum, tadını alabiliyorum, kokusunu alabiliyorum -> öyleyse gerçek. Yeterli sayıda kişi benim duyularımla varlığını onayladığım şey’i onayladığı takdirde, bu “kollektifin” de gerçeği olur ve bu gerçeğin - “gerçekliği” yani vibrasyonu daha da kuvvetlenir, artık o gerçeği “reddetmek” daha da zordur. Kollektifin “gerçek” veya “doğru” olarak nitelediği / damgaladığı bilgiler, bir grup tarafından alınmış aynı karardan başka bir şey değildir, siz kollektifin verdiği karara uymak zorunda değilsiniz, ancak “dışlanmak”, “kabul edilmemek”, “yargılanmak”, “sevilmemek” gibi korkularınız nedeniyle kendi adınıza karar vermek yerine, aile gibi ufak gruplar veya toplum gibi büyük grupların verdiği kararlara otomatik olarak uyarsınız ve onaylarsınız, bu uyur-gezer olarak gezmenize, kendinizi ve hayatı yanlış tanımlamanıza neden olur (yanlış inançlar bu şekilde doğar), siz kim olduğunuzu genellikle bilmezsiniz, bunun yerine aileniz,köpeğiniz=) veya toplumunuz sizin için belirlediği prototip olmak yönünde, onların onayını ve dolayısıyla sevgisini alabilmek için büyük bir dürtü duyarsınız. Öncelikle gerçekten kim olduğunuzu tespit edin, KURAL:Siz kim olduğunuza inanırsanız, biz tüm dünya olarak sizin için sadece bu inancı teyit edeceğiz...kim olduğunuza SİZ karar verin. Kimliğinize dair yanlış inançları şifalandırmanın yolu, kimliğiniz hakkındaki kararları SİZİN vermenizdir\ kim olduğunuzu kendinizin tanımlamasıdır (kim ne diyor olursa olsun-zaman içerisinde dışarıdakiler de sizin kendi adınıza seçtiğiniz ve tanımladığınız kimliğinizi teyit etmeye başlayacaklar, sabırlı olun).
- Bu durumda, rüya halindeyken de duyularımla “bildiğim” şey gerçek değil midir? Rüya halindeyken de, görüyorum, duyuyorum, hissediyorum, tadını alabiliyorum, kokusunu alabiliyorum ve olayları deneyimliyorum… Rüya hali ile uyanıklık hali arasındaki fark nedir?Bir fark yoktur.
- Zihin ve bilinç için, duyumsayabildiği herşey “gerçektir”. Bu nedenle, imgeleme, hayal, rüya ve uyanık halde duyular aracılığı ile deneyimlenebilen her olay zihin ve hücreler için “gerçektir”. Bu metafizik değil, kanıtlanmış bir olgudur. Kişilerin uyanık haldeyken yaşadıkları bir takım olumsuz olaylar bu kişiler üzerinde travma etkisi gösterebileceği gibi, “rüya travmaları” denilen bir olgu da mevcuttur, zira hücresel hafıza bakımından deneyimlenen olayların “nerede” ve “nasıl” deneyimlendiğinin hiçbir önemi yoktur.
Bu durumda,
-Rüyalar gerçektir, ve gerçek bir rüyadan ibarettir. Gerçek ile hayal “teknik” olarak aynı şeydir.
Bu durumda,
Hayatınızı yönetebilmek için, hayatınızı hayal etmekle mükellefsiniz.
Tuzak:
An’da deneyimlediğin gerçek, bir önceki an’da (geçmiş) zihninin yarattığı hayalin-imgenin-beklentinin-olasılığın-korkunun-baskın duygunun, dış dünyanda deneyimlenmesidir. Araya giren zaman, imge ile deneyimin arasındaki bağlantıyı görememene sebep olur.
An’da deneyimlediğin gerçek, bir sonraki an için yaratım yapabilme becerini büyük oranda etkiler. Örneğin, şu an banka hesabına baktığında gördüğün miktar nedeniyle, ertesi gün bu durumun iyileşeceğini matematiksel olarak hesaplayamazsın, mantığın bir yol göremez, senin için o noktada yokluk halinden bolluk haline geçmek için mevcut koşullarının çok büyük oranda değişmesi gerekir ve bu değişikliğin en azından kısa bir süre içinde nasıl meydana gelebileceğini mantıken hesaplayamazsın- ardından temelini “an’daki koşullarına” dayandırdığın yeni bir karara verirsın- o karar da iyi ihtimalle koşullarının ancak ufak oranlarda değişebileceğidir ve tam da bunu deneyimlersin.Bir çok kişinin hayat döngülerinden çıkamamasının ve hayatlarında olumlu büyük değişimler yaşayamamasının sebebi işte budur: Kişi an’daki koşullarına bakar, onu tek gerçek olarak kabul eder, gördüğü gerçeği “teyit” eder ve dolayısıyla ertesi gün de aynı koşulları yaşar.
Bu döngüyü kırmak için:
An, geçmişin bir ekosudur (yansımasıdır).
An adını verdiğin deneyimin, bir önceki an’ın (geçmişin) imgesi, hayali, beklentisi olduğu bilinci ile hareket ettiğinde, an’da deneyimlediğinin, geçmişin bir yansıması olduğunu farkettiğinde, bir sonraki an’daki deneyimini değiştirmek veya yeniden belirleyebilmek için, mevcut koşulların HER NE OLURSA OLSUN, onlara aldırmaksızın, deneyimlemek istediğin olayın “imgesini” duyularınla (hissetmek, bilmek, imgende görmek, dokusunu tanımak vs.) desteklemeli ve teyit etmelisin. Bu kulağa oldukça “şizofrenik” gelebilir. Ancak şizofreni rahatsızlığının ne olduğunu da tam olarak anlamadığımızı düşünecek (tıp bilemiyor arkadaşlar) olursak, bu gibi etiketlere fazla takılmamanızı öneririm.
Bu bir “ruhsal savaştır”. Savaşmak zorunda değilsin, fakat bu çalışmaya başladığın anda, eski algı- yani eski kodlarının- kolay kolay yerini yeni algı-yani yeni kodlara bırakmayacağını söylemeliyim. Vazgeçmeden tekrar etmek (ortalama 40-45 gün), yeni kodun (imgenin), mevcut kod (gerçek) haline gelmesini sağlar.
Hayat, senin tüm duyularınla oluşturduğun senaryonun bir sinema perdesine yansıtılmasından ibarettir, tek fark, senaryoyu kendinin yazdığını hatırlamaman, unutman, bilmemen ve sinema perdesine yansıtılan olayın “gerçekliğinde” kendini kaybetmen, ve kendi yazdığın senaryonun kurbanı haline geldiğini görmemendir. Esasında asıl şizofreni (eğer böyle bir rahatsızlık var ise), kendi yazdığın senaryoyu başkası yazmışcasına sürekli eleştirmen ve kimi zaman lanetlemendir, bir seyirci olsa sana şunu söylerdi “ beğenmiyorsan, değiştirsene, biz sadece senin bize biçtiğin rolleri oynuyoruz, senin senaryonu teyit ediyoruz, rollerimizi değiştir, temayı değiştir, konuyu değiştir!”
-Dolayısıyla Dünya’daki nüfusun yüzde 98’i makro/kozmik perspektiften “delilik” ve “mazoşizm” belirtileri göstermektedir=) Kişiler, kendi yazdıkları senaryoyu ve dağıttıkları rolleri beğenmeyip a) başkalarını özellikle kendi elleriyle rollerini dağıttıkları kişileri suçlarlar b) döngü ve tekrarları görmelerine rağmen, inatla kendilerine hizmet etmeyen ve kendilerine acı veren aynı imgeleri kabul ve teyit etmeye devam ederler.
-Bu deliliğe son vermek an’da aldığın yeni bir kararla, an’da oluşturduğun yeni bir beklentiyle, anı yeniden yorumlamanla, şer’i hikmet olarak damgalamakla, an’da yeni bir hayat imgesi oluşturup, onu ne olursa olsun desteklemeye hazır olmakla, hemen şimdi, şu an, an’da mümkündür.
- Bir hayatı değiştirmek bir an’lık bir iştir, ancak cesaret ve “delilik” ister.
Kodlar, bağlar ve karmik kontratlar
Tek bir hayat yoktur, sana ait tek bir bilinç de yoktur. Hayat ve tekil sandığın bilinçlerin birçok düzlemde uzantıları bulunur- bunlara geçmiş yaşam denir ancak doğrusu paralel hayatlardır, zira kuantum düzleminde zaman kavramı yoktur (bkz. kara delikler- sıfır noktası).
Kodlar, bağlar ve karmik kontratlar tüm zamanlar ve tüm düzlemlerde oluşur. Senin özünün parçası olan her bir bilinç formu (bunu okuyan SEN dahil) bu kodları, bağları ve kontratları manyetik alanında taşır. Bu bilinç formlarından (SEN’lerden herhangi biri) herhangi birinin kendi üzerinde uyguladığı şifa, tüm zamanlar ve tüm düzlemler ve hatta soybağında olumlu etkisini gösterir (aile diziminin mantığı bu kurala dayalıdır). Zira kuantum dolanıklık teorisinin de teyit ettiği şekilde, enerjiler arasında zaman ve mekan farketmeksizin kırılmaz bir bağ vardır. Bu nedenle master healer, yani usta bir şifacı, kendi üzerinde bir şifa çalışması yaparken, bu şifanın tüm düzlemlerde ve tüm zamanlarda, ona bağlı tüm bilinçlerin üzerinde bu şifanın bütünün hayrı için gerçekleşmesini talep eder.
Ekmek aslanın ağzında, düzgün tek bir insan yok, kimseye güvenme, yalnız öleceksin, seni suistimal edecekler, sen hep kaybedensin, seni hep terkedecekler vb. yokluk, kıtlık, kurban, katl, bolluk, koşulsuz sevgi- bunların hepsi bir vibrasyondur-matematiksel bir koddur, bir bilgi pakedidir ve her bilincin hayatında farklı suretlerde kendisini, mevcut ise, daima “gösterir”.
Bu evrendeki her bilinç formu kendisini optimum sağlık ve hayat enerjisinde tutmak için ne yapması gerektiğine dair içgüdüsel bir bilgi pakedi ile var olur, buna ilaveten kullandığı araç da (fiziksel beden) kendisini daima yenilemek ve optimum hayat enerjisinde tutmak için bir mekanizma geliştirmiştir; bunun adı bağışıklık sistemidir. Aynı sistem manyetik alanlarımız için de geçerlidir, ruh, öz, spirit bizleri daima optimum hayat koşullarına doğru yönlendirmek üzere programlıdır, kodlar, yanlış inançlar, karmik kontratlar, korkular bu programın akışını “engeller” gibi görünür.
Dolayısıyla bir kişi yeni bir hayat “imgesine” ve “beklentisine” geçtiğinde, bu sözde “engeller/blokajlar/korkular” bu kişinin önüne çıkar. Böyle bir durumda kişinin iki seçeneği vardır:
1) Engeller ve korkuları karşısında yeni oluşturduğu imgenin asla olmayacağına inanır ve başa döner. Engelleri ve korkuları “yanlış” yorumlar, teyit eder ve onlar tarafından yönetilir.
2) Bu sözde “engellerin ve korkuların” esasında, kişinin, yeni oluşturduğu “gerçeğe” giden yolda, kendisine bir şeyler anlatmak istediğini ve o engelin veya korkunun ta kendisinin kişiyi yeni gerçeğe götüren çok önemli bir veri olduğunu bilir, başka bir ifade ile “engel” veya “korku” olarak nitelendirilen unsur, kişiyi yeni gerçeğine götüren çok hızlı bir araçtır. Kişi bu duruma duyuları ile “tepki vermez”, gözlemler, onu bir “hikmet/hayır” olarak görür, ve bu sözde “engelin” veya “korkunun” kişinin hangi “yanlış inancını” kendisine yansıttığını tespit eder. Bu yanlış inancı “görür” ve bu yanlış inanca göre “aksiyon almaz, duygularının sarsılmasına izin vermez veya beklentilerini değiştirmez”. Yanlış inancını gören master healer, usta şifacı, bu yanlış inancın şifalanması yönünde çalışmalarını sürdürür. Yanlış inançların şifalanması için sayısız teknik ve metot vardır, sadece olaydaki “yanlış inancı” tespit edip, görmek ve bu inanca göre duyularımız ile “tepki vermemek” (teyit etmemek, gerçek olarak kabul etmemek) dahi şifanın büyük bir kısmını tamamlar.
Örnek: Kişi bolluk-bereket çalışmaları gerçekleştirmektedir, ancak akabinde büyük bir para kaybı yaşar.
Örnek: Kişi sevgiye dair çalışmalar gerçekleştirmektedir, ancak akabinde, sevgilisi onu terkeder veya eski sevgilileri kendisini arar.
Örnek: Kişi bolluk bereket çalışmasının akabinde büyük bir kayıp yaşıyorsa, bunu “çalışmalarım işe yaramadı hatta ters tepti” şeklinde değerlendiriyorsa, tuzağa düşmüştür. Ürettiği yeni enerji sıfırlanır ve eski kalıbına geri döner, yeniden başlaması gerekir. (Kişi her zaman sayısız kez yeniden başlayabilir, kaybedemezsiniz). Kişi, bu durumu gözlemleyip şu soruyu sorarsa, hızlı bir ivme alır:
Bu kayıp durumu bana geçmişten gelen hangi yanlış inancımı/korkumu gösteriyor? Bir çalışma yaptım ve yeni bolluk durumuma geçebilmek için önümde “engel” olarak duran (korkumu) yanlış inancımı görüyorum, bu inanç (korku) bana daima “yokluk” çekeceğimi gösteriyor, oysa ki bu benim yanlış ve eski bir inancım, ben bu inancı kabul etmiyorum, hayatın beni desteklediğini ve olan bu olayın beni yeni gerçekliğime taşıyan bir hızlandırıcı olduğunu biliyorum, yokluk bilincine girmeme neden olan tüm yanlış inançlarımın tüm düzlemlerde ve zamanlarda şimdi şu an şifalanmasını talep ediyorum ve yeni gerçekliğimi beslemeye devam ediyorum.
Örnek: Kişi sevgi çalışmalarının akabinde, sevgi bağı ile bağlı olduğu kişiler ile “ilginç” tecrübeler yaşayabilir. Yine kişi, yukarıdaki gibi, durumu sınırlı bir algı ile yorumlarsa, eski kalıplarına düşmesi çok olasıdır. Örneğin bir sevgi çalışması yaptığınızda eski sevgiliniz sizi arıyorsa ilk düşünmeniz gereken o kişiyi hangi eski kodlarınız nedeniyle hayatınıza çektiğiniz ve bu kodların karşı tarafta değişip değişmediğidir. Biz heyecandan, genellikle biz değiştik diye eski partnerimizin de değiştiğini hiçbir gözlem yapmadan otomatik olarak kabul etme eğilimine gireriz, oysa genellikle olan, bu kişinin değişmiş olması değil, sizin eski kalıplarınızın karşınıza çıkması ve sizin bu kalıpla ne yapacağınızdır, o eski kodu mu besleyeceksiniz, yoksa söz konusu bu kişi sizin yeni gerçekliğinize uygun bir vibrasyon yayıyor mu yaymıyor mu objektif olarak gözlemledikten sonra mı kararınızı vereceksiniz?
Dolayısıyla sevgi ile ilintili çalışmalar yapan kişilerin, karşılarına çıkan eski partnerler veya yeni adayları vibratik ve tematik olarak değerlendirip, eski kalıplarını mı yoksa yeni kalıplarını mı desteklediğini gözlemleyerek karar vermesi gerekir, bu süreçte hayatınızdan birileri çıkıyor ise, bunun tek sebebi o kişinin seçtiğiniz vibrasyonla uyuşmamasıdır. İlişkilerin Rezonansı Eğitiminde bu konuyu detaylı olarak konuşmuştuk, burada da özet geçmiş olalım. Bir ilişkinin içinde eski kodlar nedeniyle birbirine çekilmiş partnerlerin aynı anda dönüşüme uğraması olasıdır ancak enderdir, dosyanın kendi içinde değerlendirilmesi gerekir.
Kişiler, bu eski kodlar, karmik kontratlar ve yanlış inançlardan o kadar çekinir ki, regresyon ve türevi çalışmaların bu kodları tespit etmek için tek yol olduğunu düşünür ancak kişilerin regresyon çalışmalarına verdiği aşırı önem gereksizdir, bu çalışma elbette çok faydalıdır, ancak tek yol değildir. Hayat, daima sizi optimum hayat enerjisine taşımak için, her yoldan, her suretle, her şekilde sizi sözde “engelleyen” tüm unsurları (korkularınızı yani yanlış inançlarınızı) size her gün uyurken (rüyalar) veya uyanıkken (olaylar) yansıtır. Yansıtılmadığı bir an bile yoktur. Biz görmeyiz, çünkü biz daima uyuruz. Biz gözlemlemeyiz, sadece tepki veririz. Korkunun doğduğu her an, şifa ve değişim için ilahi bir fırsattır!
Ve yine bu nedenle, şifanın söz konusu olmadığı bir yaratım süreci genellikle söz konusu olmaz, geçmiş dönemlerde üzerinde çokça durduğum ve blogumda da bahsettiğim “gölge kimlikler” konusuna verdiğim önem bu nedenledir. Sadece pozitif düşünerek, pozitif yaratım yapabilmek maalesef her koşul ve durumda mümkün olamamaktır.
Çekim Yasası, yaratım sürecini anlatırken, esasında, içinde yoğun bir şifa sürecini de barındırır.
Şöyle düşünün; tüm hücrelerinizle inandığınız yanlış bir inancı tespit etmeden, gözlemlemeden, üzerine yeni bir inanç eklemeye çalıştığınızda, bu inançlar çatışır, yanlış inanç senelerin ve belki de bir çok düzlemin, bir çok zamanın enerjisi ile beslenmiş oldukça baskın bir enerjiye sahipken, sizin sadece 40 gündür tekrar ettiğiniz yeni kodun enerjisi, bu eski enerji karşısında genellikle “zayıf” kalır. Kaldı ki, eski kodunuzu tespit etmeden, yeni bir kod girmeye çalıştığınızda, ilk karşılaşacağınız, eski kodunuz olacaktır. Bu bir sınanma veya ceza değildir, tamamen yazılımsal bir konudur, bir bilgisayara bir kod girdiğinizi farzedelim, o kodu silmeden üzerine yeni bir kod girdiğinizde o akıllı bilgisayar ilk olarak size “yalnız burada sen şu kodu girmiştin hangisini uygulamalı, emin misin, bak ekranı kapatıyorum????” penceresini karşınıza mutlaka çıkaracaktır =) İlaveten, yeni kodu zihninize girmeye başladığınızda, eski kodlar tamamen silinene kadar, kendilerini size göstermeye devam edecektir, bu kodunu tanımayan bir kişi olarak, eski koda düşmeniz çok ama çok muhtemelken, bu kodunu gözlemlemiş bir kişi bakımından eski kodu görüp de, tanımaması, ve dolayısıyla da bu eski kodun “tuzağına” düşmesi çok düşük ihtimaldır. Bilmediğiniz şeyden kendinizi sakınamazsınız! Bildiğiniz şeyden de korkmazsınız! =)
Bu nedenle çekim yasası ve şifa çalışmaları el ele yürümektedir, birini diğerinden ayırmak mümkün değildir. Yanlış inançları ile çalışmamış bir kişinin yeni inançlarına tutunması zordur, dolayısıyla da yaratım yapması da zordur, tüm hastalıkların sebebi ise yine elbette “yanlış inançlardan” kaynaklı enerji kaçaklarıdır. Gördüğünüz gibi bu konuların hepsi birbirini tamamlayan konulardır.
Nereden başlayacağım ben? diyebilirsiniz, kafanız karışmış veya daha da çaresiz hissetmiş olabilirsiniz, bu da “her güzel şeyin, zorluklar sonucunda meydana gelebildiği” yanlış inancınızla ilgilidir. Zira burada anlatılan herşey basittir:
Özetlemek gerekirse:
Hayatınızın nasıl olacağını, zihninizin imgeleri, hayalleri, inançları, duyguları, korkuları,beklentileri belirler. Dışarıyı kontrol etmeyi bırakın, içeriyi yönetmeye başlayın. Dışarıda hiçbir şey yok! Kendinizi zamandan, yorgunluktan, savaşlardan, çatışmalardan sıyırın, tüm bunlar “dışarıdadır”, dışarıda olan herşeyin kaynağı merkez kule yani “içerisidir”.
Dışarıya karşı bir “tepki” vermeden önce mutlaka “merkez kule” ile görüşün, bunu alışkanlık haline getirin. Karşınıza çıkan her türlü sözde olumsuz olay karşısında ilk sorunuz şu olmalı: Şu an hangi “yanlış inancımı” / “korkumu” sahneliyorum? Bu inanç/korku benim yeni senaryomu destekliyor mu? Hayır. O zaman bu yanlış inanca/korkuma göre mi tepki vermeliyim? Hayır. Ben hangi inancı destekliyorum? XX. (yeni imge, yeni beklenti) Bu olay beni yeni gerçeğime hangi açılardan taşıyor, buradaki hikmet, fayda, öğreti nedir? -> an’da dönüşüm.
Karşılaştığınız sözde engel sizin blokajlarınızı size yansıtır ki, bu blokajları görün bilin ve tuzaklarına düşmeyin ve bu şekilde yeni imgenizi oluşturabilin. Sözde “engellerin” her biri sizin şifalandırmanız gereken bir konuya işaret eder. Engeller sizin zayıflıklarınız değil, sizin en güçlü yanlarınızı oluşturan, kirlenmiş, tozlanmış bu nedenle parlaklığını ışıltısını göremediğiniz mücevherlerdir.
İlahi Zamanlama
Bazen herşeyi usulüne uygun olarak yaparsınız, ancak yine de hayatınızda değişime dair hiçbir hareket veya belirti göremezsiniz, bir türlü o şey olmaz da olmaz. İlk olarak bakmanız gereken o şeyi “aşırı” bir arzu ile isteyip istemediğinizdir.
Örneğin, sevgilim olmazsa, yalnız kalırsam, mahvoldum vibrasyonu ile yaratım yaptığınızda, dileğinizden ziyade korkunuzu yaratırsınız.
Bir yaratımın gerçekleşmesi yani fiziksel ortamda deneyimlenebilmesi için bir şeyi odaklı ve yoğun bir enerji ile isteyin, ve olup olmaması karşısında duygu durumunuzun büyük seviyelerde değişim göstermeyeceğinden emin olun.
Örnek: Bir hayat arkadaşım olsun çok istiyorum, ancak şu an yalnızlığımı ve tekliğimi de seviyorum ve onurlandırıyorum.
Mavcut durumunuzu sevgiyle kabullenmeden, başka bir oluş durumuna geçmeniz mümkün değildir. Hiçbir yaratımı olumsuz bir vibrasyon temelinden gerçekleştiremezsiniz, mevcut evinizden tiksindiğiniz için yeni bir eve geçmek istemenizi anlıyorum, ancak evrenin dili vibrasyon olduğu için, evren en baskın vibrasyonu yansıtacağı için, yeni eve geçmenizden ziyade mevcut evinizden daha çok nefret etmeniz böyle bir durumda çok mümkün.
Böyle bir durumun da söz konusu olmadığını farzedelim...ama yine de olmuyor da olmuyor?
Size sorularım:
1. Şu an olmadığını nerden biliyorsun? Sadece senin tahminindeki zamanlamaya ve rotaya uymadığı için bir şeyin “olmadığını” damgalamak ve teyit etmek büyük hatadır, tuzaktır=)
2. “Olmuyor” kelimesine lügatından çıkarmaya ne dersin?
3. O şeyin olmamasındaki hayır ne olabilir? O şeyin olmasını isterken, aynı zamanda olmasından da korkuyor olabilir misin?
Evren her talebinizi yerine getirir, bunu istisnası yoktur, ancak bu taleplerin nasıl, hangi “garip” yollardan ve ne zaman gerçekleşeceğini neredeyse evrendeki hiç kimse tam olarak bilemez, tahmin edebilir ancak kesin olarak bilemez- en azından henüz durum böyle.
Dolayısıyla bir niyetinizin nasıl ve ne zaman olabileceği ile ilgili ürettiğiniz teorilerin genellikle hepsi yanlıştır, boşuna zaman harcamayın- ayrıca bu kısmı sizi ilgilendirmez.. Sizin tek göreviniz gideceğiniz destinasyon /varış noktasını belirlemenizdir, en kısa ve en uygun rotalar sürekli “yeniden hesaplanmaktadır”. (Touch dizisi ilahi zamanlama ve yeniden hesaplanma konusunu oldukça güzel anlatır).
Siz bir niyet ettiğinizde “kelebek etkisi” aracılığıyla, tahmin edebildiğinizin çok ötesinde kompleks/grift bir mekanizma çalışmaya başlar, bir olay, diğerine vesile olur- bu olaylardan herhangi birini “engel” olarak görmeniz, yani öyle bir olayın “gerçekleşmemesi gerektiğine dair inancınız”- sizin için hesaplanan rotanın- değişmesine neden olur. Biz buna “erteleme etkisi” deriz. Oysa ki sizin reddettiğiniz o olay, en kısa rotanızın ta kendisiydi! O olay olmadan, bir diğeri olamayacaktı ve siz müdahele ettiniz!
Unutmayın;
Su yolunu bulur.
Vardır bir hikmet….
An’da Şifa
Şifa ile çekim yasası el ele ilerler hatta aynı şeydir. Hastalıkların tamamı kendinizle, hayatla ilgili sahip olduğunuz yanlış bir inancın eseridir. Bu konu üzerine hem benim yazmış olduğum birçok yazı hem de rafta ve internette bir çok kaynak bulunmaktadır. Dr. Joe Dispenza’nın Plasebo Sensin adlı kitabını mutlaka okuyun=) Harika ve güvenilir bir kaynaktır.
Bildiğiniz üzere ben bir Reiki Master / Reiki Eğitmeniyim, ben Reiki’yi sadece “bütüncül sağlık” amacı için kullanmam, zira herşey enerjidir, buna sağlık da dahildir. Reiki benim için bütüncül şifa VE yaratıma hizmet eden bir enerji sistemidir. Hastalıklar, enerji kaçaklarıdır, enerji kaçakları yanlış inançlardan dolayı oluşur (yaratılır-sizin tarafınızdan), Reiki manyetik alanın frekansını düzenleyerek bu yanlış inançların çözülmesine ve manyetik alandaki olumsuz etkilerinin temizlenmesini sağlar, olumsuz etkilerden temizlenen manyetik alan ile yaratım yapmanız bile gerekmez çünkü sağlıklı çakralar -> güçlü manyetik alan -> otomatik optimum enerji ve neşe anlamına gelir.
Reiki sistemi aynı zamanda sizin duyu kapasitenizi büyük oranlarda arttırır, bu nedenle, bilinç seviyesi ve algı kapasitesi genişlemiş bir insanın dünyayı ve hayatı algılama biçimi ile, duyuları üzerinde çalışmamış bir kişinin dünyayı ve hayatı algılama biçimi arasında çok büyük farklar bulunur, daha önce de bahsettiğim gibi: zihin = realite formülü uyarınca, algınız, farkındalığınız ve bilinç düzeyinizin yaratım becerinizle doğrudan ilgisi bulunur. Bilinç düzeyi yüksek, farkındalık sahibi bir insanın yanlış inançlarını gözlemleyerek tespit etmesi, ve bu inançları teyit etmeyi bırakması doğal olarak fiziksel bedende de şifa sürecini başlatır.
Bu nedenle, birçok şifacı, bir hastalık meydana gelmeden veya gelmişse de ilerlemeden o rahatsızlığın köküne inerek, o rahatsızlığı oluşturan yanlış inancı yakalar ve şifalandırır.
Şifalandırma, daha önce de bahsettiğim gibi, meditasyon/gözlem/yanlış inancı korkuyu teyit etmeme/duyular, duygular ve eylemler aracılığı ile tepki vermeme/eski değil yeni inancı besleme veya reiki aracılığı veya diğer birçok araç ve yöntem ile sağlanabilir, tek bir doğru yol yoktur.
Esasında, Dr. Joe Dispenza’nın Plasebo Sensin adlı kitabında anlatıldığı gibi, şifanın gerçekleşmesi için uzun sürelere ihtiyaç yoktur, an’da şifa mümkündür, ancak bu sizin kendi bilinç düzeyinizle ilgili bir durumdur.
Örneğin, bütün hücrelerini kanser kaplamış bir kişinin mevcut realiteyi göz önünde bulundurmadan, önce kanserini oluşturan yanlış inançları tespit edip, bu inançların doğru değil “yanlış” olduğunu teyit etmesi artık bu inançlara tutunmayı bırakması ve, ardından tüm hücrelerinin sağlıklı olduğu bir oluş haline geçmesi (tüm duyuları ile sağlıklı oluş halini desteklemesi) maalesef kolay bir iş değildir, ancak çok mümkündür.
Bakın anlattığım bu yöntem için zihninizden başka hiçbir araca ihtiyacınız esasında yoktur, ancak Reiki ve türevi sistemler, size tüm bu bahsettiğim oluş hallerine geçmenizde otomatik olarak yardımcı olur, çünkü Reiki ve türevi sistemler (nefes terapisi, yoga, meditasyon, ses terapisi, şifa sistemleri, EFT, regresyon, homeopati vb.) manyetik alanınızın frekansını “optimum” seviyeye çıkarır, kaba tabirle siz daha zeki bir varlık haline gelirsiniz, zira kullanmadığınız duyularınızı da kullanmaya başlarsınız, komik bir anlatımla, bir enerjist, iki gözünü değil üç gözünü kullanır, duyuları 5 duyu ile sınırlı değildir, manyetik alanının tamamı alıcı ve yorumlayıcıdır.
Sağlıklı veya sağlıksız bir oluş hali de zihninin imgesidir, hayalidir, seçimidir, inancıdır, korkularıdır… Bastırılmış yanlış inanç ve korkular = akış bozukluğu= talihsiz olaylar- hastalık da dahildir.
Bir rahatsızlık ağırlıklı olarak aşağıdaki durumlar neticesinde meydana gelir:
1.Bastırılmış yanlış inançlar -> enerji kaçakları
2.Karmik seçimler -> rahatsızlık nedeniyle bağlı olunan gruba (aile) veya kişinin kendisine bir öğreti vermesi (vardır bir hikmet)
Rahatsızlıkların tamamı size bir şey öğretir, rahatsızlıklar ya yanlış inançlarınızı size yansıtır, ya da bir öğretiyi size sunar- rahatsızlıkların hedefi sizi öldürmek değildir- ancak bilinçaltınızda artık bu dünya ile işinizin kalmadığına karar verdiyseniz böyle bir durumda tüm hücrelerinize dünyayı terk etme emrini verdiğinizi düşünecek olursak- kimi zaman rahatsızlıklar “intihar” ile eş vibrasyona da sahip olabilirler. Ancak hiçbir rahatsızlık durupdururken veya genetik sebeplerle başınıza gelmez.
Genetik hastalıklar = genden gene geçen yanlış inançlardan ve kodlardan başka bir şey değildir, kader değildir.
Bu evrende çözülemeyecek tek bir şey yoktur, çözülemeyeceğine inandığınız durumlar vardır. Ölüm dahi, "yanlış bir inançtır", bunu bilincimiz genişledikçe önce idrak edeceğiz, sonra da yavaş yavaş hayatlarımızı uzatabilmenin yolunu anlayacağız.
Sınır hayal ve zihin gücünüzdür, kurallar sizin tarafınızdan konulmuştur, bu evrende düşünebildiğiniz herşey gerçektir, ve deneyimlediğiniz her gerçek öncesinde sadece bir düşüncedir.
Ve çok önemli bir not: Hayallerinizi kişilere, olgulara ve olaylara bağlamayın, zira bu bağlantıyı kurarsanız, o kişi, o olgu, veya o olay olmadığında, hayallerinizi de çöpe atmış olursunuz, yaşadığınız birçok acının sebebi de budur. Hayaller, kişiler, olgular ve olaylardan bağımsız olarak sonsuza dek yaşarlar- yaşatın, tutunun!
Sevgilerimle,
İrem