28 Temmuz 2016 Perşembe

Herşeye Rağmen Bir Parça Huzur


Dünya kaynıyor, ülkemiz adı üstünde olağanüstü hallerden geçiyor...  Her an her şeyin olabilme olasılığı, iki dakika sonra canımıza, malımıza, belki de özgürlüğümüze ve refahımıza el konulması riski, zaten belirsiz olan geleceğin, bizim kontrolümüzden iyice çıkması ve daha nice beklenmedik olaylar silsilesi... Bir kaos dalgasıdır, tüm dünyayı, ve bizim özel dünyamızı sarmış gidiyor. Peki bu dalgalara karşı yüzmeye çalışmak mı, yoksa dalgalarla bir olmak mı?

Hepimizin içgüdüsel olarak yaptığı, savunma mekanizmamızı devreye sokup, dalgalara karşı yüzmenin bir yolunu aramak...sokaklarda nereye "kaçsam" soruları almış başını gidiyor.. Hepimizin egoları bu günlerde son derece uyanık. Burada biraz da egonun görevinden bahsetmek faydalı olacak. Egonun asli görevi sahibini hayatta tutmaktır, tıpkı vahşi hayatta hayvan dostlarımızın yaptığı gibi...içgüdüsel olarak av olacağını anlayan hayvan, daha avcı hedef mesafesini almadan kaçmaya başlar..insan egosunun da yegane amacı, insanı acı çekmekten, ölmekten kurtarmak ve hayat denilen "vahşi ormanda" sağ ve hayatta tutmaktır. Mevcut koşullarımızı düşünürsek, gerek "kaçma" eylemi olsun, gerekse "kendini eve kapamaya" olan eğilimimiz olsun, egomuzun öncülüğünde kendimizi korumak ve hayatta tutmak adına dürtüsel bir takım çabaların peşine düştük; ancak malesef dalgalara karşı yüzmeye çalışmak, yorucudur, tüketir, boğulma riski nedeniyle ürkütücüdür, panikletir, terörize eder, korkutur ve paralize eder.

Deniz ne kadar dalgalı olursa olsun, dalgalarla birlikte yüzmeyi öğrenmek, dışarıda kıyamet kopsa da içimizde huzurumuzu korumayı başarmak "kişisel gelişimin" ilk ve en temel öğretisidir; zira farkındalığı yüksek her kişi bilir ki, hayat hiç bir zaman sabit ve değişmez olmayacaktır, iniş ve çıkışlar doğal döngünün parçasıdır, amaç dış koşullardan bağımsız olarak iç koşulları düzenleyebilmektir.  Başka bir ifade ile, siz de,  dalgaya karşı dimdik ayakta durmaya çalışıp, düşüp, kırılmaktansa, dalganın içinden geçerek, darbe etkisini minimize edebilir ve tekrar nefes alabilirsiniz. Nasıl mı?

1.  Benzer, Benzeri Çeker; Dış Dünya Sadece İç Dünyanızın Bir Yansımasından İbarettir.

Ninelerimiz boşuna söylemiyor; "ağzını hayra aç", "bir şeyi 40 kere söylersen olur"... bu bilgelik dolu sözler, evrensel "çekim yasasının" en yalın ve net tanımı herhalde. Kişi bedeni ve egosundan ibaret değildir. Evrende canlı, cansız herşeyin özü enerjidir, düşüncelerimizin ve duygularımızın da bir enerjisi vardır, ve elektromanyetik alanımız (aura, enerji bedeni) içerisinde bir iz bırakırlar.  Yoğun olarak ürettiğimiz duygu ve düşüncelerimiz ise bu alanda asılı kalır ve eş frekansta olan olay ve kişileri kendi alanlarına yani hayatımıza çekmemizi sağlarlar. Bu doğrultuda "korktuğun şeyin başa gelmesi" durumuna maruz kalmamak adına, odağınızı korku ve kaygı durumlarından çekip, sizi keyiflendiren, neşelendiren herhangi başka bir şeye çevirin, her dakika "son dakika" haberlerini takip etmektense, günde bir kere gündeme gözatıp, kalan diğer saatlerde sizi rahatlatan konularda odağınızı tutun.

Unutmayın, korku duygusu korkacağınız durum ve kişileri hayatınıza çekmenize neden olur, sizin kişisel olarak deneyimlediğiniz dış dünyanız, sizin iç dünyanızın bir yansımasıdır. İç dünyanızın karmakarışık olması halinde, dış dünyada da karmakarışık olaylara maruz kalmanız çok olası. Aynı şekilde bu evrende güvende olduğunu hisseden ve bilen kişi için ise dış dünyasındaki deneyimi de aynı şekilde olacak ve bu kişi kendisini daima huzurlu ortamlarda bulacaktır.

Kaygılandığınızı farkettiğiniz her an, bir kaç dakika aşağıdaki olumlamayı tekrarlayın ve gerisini evrene bırakın. 

"Evren benim dostumdur, şimdi ve daima güvendeyim"

2. An'da Kalın

Rahatsız olduğumuz her durum, aslında içlerinde bizim için önemli bir ders barındırır. Bu dersler herkes için hususi olmakla beraber, hepimizin unuttuğu "gelecek" veya "geçmişte" yaşamanın, hiç yaşamamakla eşdeğer olduğudur.  Gelecek kaygısı anlamsızdır, zira gelecek henüz yaşanmamıştır,  yaşanıp yaşanamayacağı bile malum değildir, sahip olduğumuz tak vakit şu an ve şimdidir.  Anlarınızı nasıl geçirmek istersiniz? Yoksa hayatınızı ertelemeye devam mı edeceksiniz?

3. Pozitif Olun, Olumlu Konuşun, Güleryüzlü Olun

Gülümsemek de hüzün gibi bulaşıcıdır. Kiminin yanında huzurlu ve neşeli hissederken, kiminin yanında üzerimize bir ağırlık çöker, bu durum yanında bulunduğumuz kişinin enerji düzeyi ile ilgilidir. İçinizden gelmese dahi gülümseyin, zamanla gülümsemeniz içselleşecek ve etrafınızdakilere de bulaşacaktır, tatlı dil hangi yılanı deliğinden çıkarmaz ki? Kimse olmuyorsa, siz çevrenize ışık olun. Bir çok kişi dış koşulların kurbanı olduğunu ve elinden hiçbir şey delmediğiniz düşünüyor, oysa ki bu; kendiniz ve çevreniz için yapabileceğiniz en değerli şeylerden biridir. 

4. Hepimiz Bütünün Bir Parçasıyız, Anlayışlı Olun

Görüşü, dili, dini, cinsi ne olursa olsun, esas evrensel gerçek şudur ki, hepimiz birbirimize enerjisel bağlarla bağlıyız ve daima etkileşim halindeyiz, bu nedenle benzer benzeri çekiyor ve bu nedenle gülümsemeniz bulaşıcı. Karşılaştığınız her "iyi" veya "kötü" kişi ve olay sizin bir yansımanız ve onlarda görüp de rahatsız olduğunuz her ne ise, aslında sizin yüzleşmek istemediğiniz bir parçanızdır, zira içinizde var olmayan hiç bir şey dış dünyanızda karşılık bulmaz. Yargılamayın, küçümsemeyin, korkmayın, kutuplaşmayın..zira bir başkasına yaptığınız herşeyi aslında kendinize yapıyorsunuz, ne ekerseniz onu biçersiniz ve mutlaka yaşarsınız. Bu inanıştan yola çıkarak Tayland'ta 5000 okul, 1 milyon öğrenci yakın zamanda Dünya barışı için toplu bir meditasyon düzenlediler ve birlikte Dünya'ya sevgi enerjilerini yolladılar. Bu kadar kişi yanılıyor olamaz değil mi?

Sevgilerimle

20 Temmuz 2016 Çarşamba

Sevgiyi de Anlamadık!



Hayatı anlamaya çalışıyoruz, iyisiyle, kötüsüyle... Evreni anlamaya çalışıyoruz, bilinçaltımızın derinliklerine ulaşmaya çalışıyoruz, insanları anlamaya çalışıyoruz..ama aslında biz henüz özümüzü oluşturan ve benliğimizin en çok ihtiyaç duyduğu, en temel duygu olan sevgiyi, sevmeyi ve sevilmeyi bile tam olarak anlayamadık mı acaba?

Sevgi nediri anlamadan önce, sevgi ne değildir, onu anlamak lazım belki de..

Kendini olduğu gibi kabullenemeyen, kendine saygı göstermeyen, kendini sevmeyen bir insanın, başka bir varlığa sevgi verebilmesi mümkün olamaz. İnsan ancak deneyimlediği kadarını bir başkasına verebilir, o başkası ise ancak kendi deneyimlediği kadar sevgiyi haznesine kabul edebilir. Bu nedenle, sevmek ve sevilmenin başı, kendinizi sevmekten geçer.
Sevgi ayrımcı değildir, sevginin özü evrenin ve içinde barındırdığını canlıların tamamını sevmeyi barındırır.
Sevgi, karşılık beklemez... sevgi herhangi bir sonuca bağlı olmaksızın ya vardır, ya da yoktur, karşılık beklediğiniz herşey alış-veriştir. 
Sevgi, bitip tükenene kadar karşılık beklemeden sürekli kendinden vermek değildir, bunu yapan kişi en başta kendini sevmemektedir.
Sevgi adına başkasını incitmek diye bir şey yoktur. Bu sevgi değil, egodur, kazanma hırsıdır. 
Sevgi adına kendizin incinmesine göz yummak fedakarlık veya sevgi değildir, kendinizi sevmemektir.
Sevgi adına, mutsuz olduğunuz bir ilişkide kalmak sevgi göstergesi değildir, örneğin çocuklarını çok sevdiği için mutsuz bir evliliğe göz yuman kişi en başta kendini sevmemektedir, çocukların gergin ve sevgisiz bir ortamda büyümesi bir ebeveynin çocuğa verebileceği en büyük zararlardandır. 
Sevgi, bir insanı "onun iyiliği için" değiştirmeye çalışmak değildir, sevgi, her insanın hayat dersleri olduğunu bilir ve kişisel seçimlere ve özgür iradeye saygı gösterir.
Sevgi, her tokat atana diğer yanağını dönmek değildir, sevgi kimi zaman size tokat atana, ne kadar da zor olsa, arkanızı dönüp gitmenizi gerektirir.
Kıskançlık, sevgi göstergesi değildir, kıskançlık, özdeğer duygusundaki eksiklik, ve sahip olma/kaybetmeme duygularından doğar.
Şiddet, sevgi göstergesi değildir, şiddet korkunun fiziksel olarak tezahür etmiş halidir, korku içinde sevgiyi barındıramaz, sevginin içinde korku olmaz. 
Çok fazla sevmek diye bir şey yoktur, o "boğmaktır", iticidir, kaybetme korkusundan ileri gelir
Sevgi, huzurdur, dinginliktir, dram, gözyaşı, bağırış, çağırış, adrenalin, heyecan, tutku, "büyük aşk", "büyük sevgi" göstergesi değil, egoların bir arada var olma savaşıdır.
Sevgi, anlamaktır. Sevgi, onaylamadığınız kişi ve durumlara kucak açmak değildir, sevgi, herkesin ruhsal yolculuğunda belli bir seviyede olduğunu anlayarak, kabul ederek, kendinizi bu kişi veya durumlara uzak veya yakın tutma konusunda kendi kararınızı verebilmektir.
Sevgi, herkesin bir olduğunu bilir, bu nedenledir ki, her kötünün içinde biraz iyi, her iyinin içinde biraz kötü olabileceğini kabul eder. 
Saygının olmadığı hiç bir ilişkide sevgi barınamaz.
Örneğin, sadece çocukları sevdiği, yaşlılara yardım ettiği için insan sevgi dolu olmaz, bir insan özündeki sevgi enerjisi ile iletişim halinde ise, bu sevgi tüm evrene ayrım yapmadan yayılır. Yaşlılara yardım edip, sokaktaki hayvanı tekmeleyen insan sevgiden çok uzaktır, yaptığı yardımlar ile sadece egosunu beslemekte ve kendini kandırmaktadır.

Çok ihtiyacımız olduğu bu günlerde, bol bol sevgiyle kalmanız dileğiyle.


Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...