17 Ağustos 2016 Çarşamba

Çocuk Yapsak mı Yapmasak mı? Yaş da Kemale Geldi Hani...



28’li yaşlardan sonra özellikle evli kadınların en büyük ikilemidir bu.. Bir de “biyolojik saat” diye bir kavram var biliyorsunuz. Daha çiftler “çocuk istiyor muyuz” sorusunun cevabını kendi içlerinde bile bulamadan, kadının ilerleyen yaşı bu kararı almakta, hatta bu kararın en acele şekilde alınmasında en ön sırada yer alan kriter haline geliyor.

 Bir adım daha ilerlersek, henüz evlenmemiş 28+ kadınlar, çocuk yapma telaşesi ile, ilk karşılaştıkları adayla evlenme eğilimine girebiliyorlar, çocuk yapmak kadar, yine hayati bir önem taşıyan, hayatı paylaşacakları kişiyi dahi “ilerleyen yaş ve çocuk isteği” üzerine kuran bu kişilerin mutsuz bir ilişki yaşamaları malesef hiç ama hiç şaşırtıcı değil. Evlilik ve çocuk kararını yaş kriteri üzerine belirleyen kadınlarımızın sayısı ise fikrimce artık tehlikeli bir hal almış durumda. 3-5 ayda tanışıp, hemen evlenme kararı alan mı istersiniz, evliliğinin nasıl gittiğini analiz edemeden derhal çocuk yapan mı istersiniz.. Ondan sonra neden boşanma oranları bu kadar yüksek diye şaşırmamak gerek.

Belirtmekte fayda duyuyorum, her 3-5 ayda tanışıp evlenen ve çocuk yapan kişinin ilişkisi mutsuz olacak diye bir kaide kesinlikle yok! Annelerimiz, ananelerimize bakın, ilişkileri 50 senedir mutlu mesut devam eden çiftlere bakın, ancak geçmiş nesillerin ilişki dengelerini dikkate alarak, yeni nesil ilişkilerde de aynı beklentiye girmemek gerek, zira şartlar değişiyor, insan doğası değişiyor, beklentiler yükseliyor, artık insanlar daha bağımsız, daha ben merkezci bir duruş sergiliyor, bu nedenle siz siz olun, evlilik ve özellikle başka bir bireyin hayata getirmeden önce bu söyleyeceklerime bir kulak verin derim =)

Öncelikle şu soruyu sormak gerek:

Neden çocuk istiyorsunuz?

Çocuk yapma kararınızı belirleyen kriterler arasında;

1) ilerleyen yaşınız
2) ailelerin beklentisi
3) eşlerden sadece birinin bu yönde çok istekli olması
4) ilişkiyi canlandırmak, renk katmak, kurtarmak, partneri ilişkiye/eve bağlamak
5) ilerleyen yaşlarda, yaşlılığınızda yalnız kalmamak, bakılmak

Gibi maddeler en önde yer alıyor ise, siz, çocuk yapmak konusunda esasen bedenen hazır olsanız dahi ruhen hazır değilsiniz demektir, zira yeni bir ruhu hayata getirmek, yukarıdaki sebeplerden sadece birine dayanıyor olsa bile, çocuk; sizin kendinize ait mevcut ve doğabilecek ihtiyaçlarınızı, özünüzde yer alan eksiklik ve yetersizlik duygunuzu, kimi zaman ise yalnızlık ve mutsuzluk duygunuzu, çoğu zaman ise toplum tarafından konulan gelenek, görenek, ve teamüllere uygun hareket ederek “başarılı bir eş” olma ve toplum tarafından “kabullenilme” duygunuzu tatmin etmek üzere yarattığınız bir “araçtan” öteye gitmemektedir, ve bu “araç” hiç bir şekilde yukarıda saydığım duygu durumlarını kalıcı olarak düzeltemeyecek veya tamamlayamayacaktır.

Zira özümüzde yer alan duygu durumlarını istediğimiz duruma getirebilecek tek araç sadece bizleriz, malesef kendimize ait herhangi bir eksikliği tamamlamak üzere hayatımıza soktuğumuz her bir kişi eninde sonunda bizi hayal kırıklığına uğratacaktır, çünkü henüz bebek dahi olsa her ruhun bir özgür iradesi ve kendine ait bir hayat yolu vardır ve bu birey sizin çocuğunuz olsa dahi sizden bağımsızdır, ve bu hayata sizin tarafınızdan getirildiği için, size karşı herhangi bir borcu, ödevi veya sorumluluğu bulunmamaktadır.

Bunu kabul etmek her ne kadar zor da olsa, çoğu ebeveynin çocuklarına dair yaşadığı hayal kırıklıkları, çocuklarını “vefasız” olarak nitelendirmeleri, hep çocuğa dair sayılan bu beklentilerden kaynaklanmaktadır. Biz ebeveynler, çocuklarımızın kendi hayatları, kendi seçimleri, her ne kadar BİZİM hoşumuza gitmese dahi kendi hayat yolları olduğunu kabullenmekte zorlanıyor ve çocukların kendi hayallerini yaşamalarından ziyade çoğu zaman BİZİM onlar için kurduğumuz hayallerimizi veya BİZİM gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi ONLARIN gerçekleştirmesi hususunda yüksek beklentilere giriyor, kimi zaman ise bu bireyler üzerinde maddi ve manevi baskı kuruyoruz.

Çocuğunuzun size arkadaş olması, daima sizin yanınızda olması, annelik ve torun sahibi olma duygusu elbette bunlar çok güzel, eşsiz, benzersiz duygular, ama SİZ bu duyguları yaşayacaksınız diye, gerisi teferruat diyerek, bir ruhu hayata getirmek malesef bencillikten öteye gidememektedir.

Çocuk, çocuk için hayata getirilmeli, yapabileceğiniz en iyi şekilde özgür, bağımsız bir birey olarak yetiştirilmeli ve ardından hayata salınmalıdır.

Bu ne demek şimdi diye sorabilirsiniz; çocuk, şahsınıza, topluma, eşinize ait beklentileri karşılamak üzere hayata getirilmemelidir. Çocuk, her türlü beklentiden ari ve arınmış olarak, sadece sizden olan bir varlığın hayata getirilerek, hayatının ilk fazında sizin öğretmen/rehber olarak yer alacağınız bağımsız bir birey olmak üzere hayata getirilmelidir. Kadınlar içgüdüsel olarak, annelik vasıflarına sahiptir, ancak her birey iyi bir ruhsal öğretmen olamaz, olmak zorunda da değildir, kimsenin bir başkasına rehber veya öğretmen olması gibi bir zorunluluğu yoktur, bu bir kusur veya eksiklik değildir, sadece birçok yetiden herhangi birisidir. Kabilelerin ve halen bu şekilde hayat süren ruhsallığını ön planda tutan grupların, kabilede doğan çocuğu derhal yetiştirmek üzere olgun ve yaşlı bir rehber ruha teslim ettiğini biliyor muydunuz?

Sizden ufak bir bireye iyi bir yol gösterici olabileceğinize dair kendinize güveniniz var ise, çocuğun bağımsız bir birey olduğunu ve size hiç bir borcu olmadığını kabullenecek olgunluğa sahipseniz; bir de üzerine “ebeveyn” olmak konusunda istekliyseniz, o zaman çocuk kararınızı değerlendirmek için hazırsınız demektir.
 Unutmayın, çocuğunuzun size hiç bir borcu yoktur, ancak sizin ona koşulsuz maddi ve manevi destek olmak ve yol göstermek konusunda en azından çocuğun hayatının ilk fazlarında vazgeçemeyeceğiniz bir göreviniz ve sorumluluğunuz bulunmaktadır, bu sorumluluk çok ciddi bir şekilde egonuzu kontrol etmenizi, ve çocuğun hayatının ilk yıllarında fedakarlık göstermenizi ancak zamanı geldiğinde de çocuğu kendi kanatları ile uçması için hayata teslim etmenizi gerektirir, ve bu manevi olarak kolay bir iş değildir.

Böyle bir ruhsal görevi üstlenmek herkesin harcı değildir, olmadığına da hepimiz şahit oluyoruz, bu görevi üstlenmek veya üstlenmemek sadece bir seçimdir, ve bu görevi üstlenmemek yönündeki karar son derece saygıyı haketmektedir; zira kişinin kendini bilmesi kadar büyük bir erdem yoktur.

Çocuksuz bir aile, aile değildir, eksiktir gibi bir düşünce son derece yanlıştır!
 Yukarıda da değindiğim gibi, çocuk yapmak ve yetiştirmek, “vakti gelen” herkesin yerine getirmesi gereken bir görev değildir. Her nasıl ki, birimiz avukat, birimiz ev hanımı, birimiz ise doktorluk gibi görevleri icra etmekteyiz, çocuk yetiştirmek de belli nitelikleri gerektiren, kiminin yapısının, karakterinin, hayat görüşünün, hayatı yaşama tarzı ve isteğinin uygun olduğu, kiminin ise uygun olmadığı bir durumdan ibarettir.

Her nasıl ki bugün bir doktordan, hukuki görüş isteyemezseniz, isteseniz bile yapamaz, işte herkesten de çocuk yapmasını ve yetiştirmesini bekleyemeyiz. Bu hayatta hepimizin doktor olma olasılığı mevcuttur, ancak sadece bu işe yatkın olan, ve yapabilecek olan kişiler bu mesleği seçmekte ve ilerletebilmektedirler, başka bir ifade ile birçok kadının çocuk yapma niteliği olması demek, çocuk yapması ve yetiştirmesine yönelik isteği ve niteliğinin de otomatik olarak mevcut olması demek değildir. Bu da herşey gibi bir seçimdir. Bugün kimseye “neden doktor olmadın da hayat kurtarmıyorsun” diye nasıl ki yüklenmiyorsak, aynı şekilde kimseye “neden çocuk yapmıyorsun, yapman lazım” şeklinde telkinlerde bulunmak da son derece yanlıştır. Bu seçim tek kişinin değil, sadece ebeveynlerin ORTAK kararıdır, ve yukarıda bahsedilen kriterlerden ari olarak karar verilmesi gereken bir durumdur.

Her birey ister, evli olsun, ister bekar, ister çocuklu, ister çocuksuz tamdır ve bütündür ve bunu korumak, buna ulaşmak hususunda sonsuz kapasiteye sahiptir.

Gereken tek araç kendinizsiniz!
Sevgilerimle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...