10 Kasım 2016 Perşembe
Elimde Değil, Komşunun Tavuğu Kaz Gibi Görünüyor!
Bugün bahsetmek istediğim konu özellikle, biz kadınları ilgilendiriyor; kıskançlık ve formları.
Nereden aklına geldi diyecek olursanız; herkes gibi ben de sosyal medyayı, özellikle mesleğim gereği takip etmekteyim. Bir "Şeyma Subaşı" fenomenidir gidiyor; Şeyma Hanım, kendisine gelen ağır içerikli yorumlardan dolayı çoğu zaman hesabının yorum kısımlarını kapatmak durumunda kalıyor, hemcinsleri tarafından inanılmaz bir hakaret ve eleştiriye maruz kalıyor.
Eleştiren kesim, çok yüksek oranda hemcinsleri, yani kadınlar, erkekler oralı bile değil. Bu gibi durumları hepimiz küçük skalada günlük yaşantımızda bizzat biz de deneyimlemişizdir. Sadece yaşam tarzımızdan ve var oluşumuzdan ötürü birileri tarafından ağır bir şekilde itham altında bırakılmışızdır . Peki bunun altında ne yatıyor?
Arkadaşlar, konu ister tanıdık bir sima olsun, ister yan komşunuz olsun, ister benim haklı gerekçelerim var "etik, ahlak" deyin, bunun altında yatan malesef "kıskançlıktır".
Şeyma Hanım'ın da bu konuda güzel bir tespiti var "çalışmıyorum, çok mutlu bir hayatım var, güzel kıyafetler giyiyorum, geziyorum, herkes eleştiriyor, her masada ben konuşuluyorum ama aslında herkes benim gibi olmak istiyor". Evet, malesef çok haklı, herkes, özellikle kadınlar "rahat, keyifli bir hayat" özlemi içerisinde, bunu o veya bu şekilde bu emelini gerçekleştiren herkesi, bir yerinden tutarak eleştiriyoruz, Şeyma Hanım'ın ilişki durumu bir bahane olarak kullanılıyor, ancak bu durum olmasaydı da, bu kadar hoş görünümlü, çok güzel bir hayat idame ettiren her kim olsa, başka bir tarafından tutup yine eleştirecektik, böyle örnekler de var,hiç bir şey bulamazsak "boş bir insan" diye yine eleştirecektik.
Şimdi itiraf edin, hanginiz, kafanız rahat, keyifli, gezmeli tozmalı bir hayat istemiyorsunuz? Üstelik fit görünmek, güzel görünmek de üstüne bir artı ise?
Her kim bugün "saygın" işini bırakıp, gönlünün isteği doğrultusunda yeni bir iş girişiminde bulunsa, o kişinin de akıl sağlığından şüphe ediliyor, başarısız olması bekleniyor ve hatta içten içe ümidediliyor.
Dolayısıyla, gönlümüzdeki arzuyu olur da başka biri gerçekleştirirse, o kişiyi mutlaka "geçerli bir sebep" ile çarmıha geriyoruz "havasını söndürmeye" çalışıyoruz. Bunu da kendi sosyal medya araçlarımızla, sohpet ortamlarında her dakika, her an yapıyoruz.
Ama yapmamalıyız.
Hiç bir zaman olmak istediğiniz kişiyi, ve hayatı, o hayatı ve kişiyi eleştirerek, "havasını söndürerek" elde edemezsiniz. Tam da bu nedenle, "muhalefet partileri", sadece muhalif kalarak, yönetim seviyesine senelerdir ulaşamıyorlar. Muhalefet etmekten, kendi işlerine, kendi yaratımlarına odaklanamıyorlar.
İşte, tam tersi, o sahip olmak istediğiniz enerji seviyesini bu tutumunuzla kendinizden gitgide uzaklaştırırsınız. Çünkü sizin yaydığınız enerji "yokluk enerjisidir", dolayısıyla yaşayacağınız da daha fazla yokluktur.
Öncelikle kendinize dürüst olun, siz ne istiyorsunuz? Utanmayın, belki de gerçekten çok rahat, çok keyifli, dertsiz tasasız bir hayat istiyorsunuz, çünkü siz günde 12 saat çalışıyor, "hayat mücadelesi" veriyorsunuz, hayat bazıları için bu kadar kolayken, sizin için de bir o kadar zor. Ama bakın, bu o kişinin suçu değil, o kişi evrenden torpilli de değil. Buradaki sorun sadece sizsiniz! Sahip olamamanın hıncını sahip olandan çıkarmak yerine, siz de sahip olmanın yollarını arayın, kıskanmayın, ilham alın. İlham kıskançlığın en büyük imha silahidir. Biri sizden önce yapmış ise, siz de yapabilirsiniz. Şimdi yine etik ahlak kurallarını devreye sokmayın, hiçbirimiz kimsenin ahlak bekçisi değiliz. Kendi içinizdeki vicdani hesaplaşmadan sadece kendiniz sorumlusunuz. Başkalarının ruhsal kontratları hakkında yorum yapmak bize düşmez, beğenmiyorsanız SİZ yapmazsınız, bu kadar basit.
Ulaştığım kitle genişledikçe, ben de aynı etkilere maruz kalabiliyorum, kimi "para tuzağı" diyor, kimi "birşey bilmiyor o ya" diyor, diyen diyor. Hakkınızdaki eleştiriler arttıkça bilin ki doğru yoldasınız, birilerinin dikkatini çektiniz ve onun içindeki bir durumu rahatsız ederek uyandırdınız. Bu benimle ilgili değil, o kişilerle ilgili bir durumdur. İşte siz de "o kişi" olmaktan imtina edin, enerjinizi eleştirdiğiniz kişinin daha iyi bir versiyonu olmak üzere harcayın, eğer biri sizi mesleği, hayatı, görünümü, mutluluğu, rahatlığı, ilişkisi, özel hayatı hakkında öfkelendiriyor ise, kendi içinize dönün ve sorun "bende hangisi yok? ben ne istiyorum?olmadığı için mi öfkeleniyorum?". Bu tuzağa düşmek son derece kolaydır.
Kimi zaman inanın ben bile, mesleki anlamda, kendimi bir meslektaşımı içten içe eleştirirken buluyorum, öfkelendiğimi farkediyorum. Öfke bana şunu işaret ediyor, "senden daha az çaba ve içeriği derin olmayan bir eğitim sistemi ile, kitleleri yönlendiriyor". Başka bir ifade ile, ben de daha kolay bir şekilde kitleleleri aydınlatabilmeyi ümidediyorum. Bakın farkettiniz mi, benim esas isteğimi başkasının çok daha kolay bir şekilde yaptığını düşününce veya görünce, kendi zorluklarıma karşı öfke duyuyorum. Esasen öfke duyduğunuz "kişi" değil, "durumdur". Bunu farkettiğiniz an, öfkeniz diner ve, "peki, ben kendi yolumu nasıl kolaylaştırabilirim?" sorusunun cevabı üzerine odaklanmaya başlarsınız.
Bu tuzağa herkes, ustalar dahi düşer, bu duygular insana has duygulardır ve tamamen arınmak gibi bir beklentiniz olmamalı, sorun tuzağa düşmekte değil, tuzağa düştüğünüzü farketmemektedir.
Kişisel Gelişim Öğretmenlerini en çok taşlayan kesim, esasında aynı amaca, yani şifaya hizmet eden doktorlar, psikolog ve psikiyatrlardır. Büyük çerçevede bu kesimin birbirini desteklemesi gerekir, çünkü amaç kişiyi şifalandırmak ve hayatını kolaylaştırmaktır, siz amaca hizmet ediyorsanız, bu amaca hizmet eden kişileri de desteklersiniz. Peki nedir bu öfke?
Basit.
Bu kişiler uzun ve zorlu bir eğitimden geçerek, çeşitli cefaları çekerek belli bir konuma gelmişlerdir, kişisel gelişim öğretmenlerinin bir çoğunun ise bu cefayı çekmeden iki üç kitap ile bu işe başladığını zannederek ve kendileri kadar kitleleri yönlendirebildiklerini gördüklerinde, bu duruma öfkelenirler ve hatta kendi mesleklerine "tehdit" olarak görürler. Bu yine kişisel gelişim öğretmenleri ile ilgili bir durum değildir, bu kişi kendi çektiği zorluklara karşı öfkelenmekte ve neden kendi hayatının da "gördüğü" kadar kolay olmadığını sorgulamaktadır "geçerli sebepleri" ise, kişisel gelişim öğretmenlerinin "bilim" tarafından kanıtlanmamış metot ve usuller ile kişinin ruhsal sağlığını tehlikeye attığıdır.
Esasında, bu bir bahanedir, çünkü dışarıda, kişisel gelişim öğretmenlerinden, yaşam koçlarından faydalanarak hayatını değiştiren ve mutlu bir hayat sürdürmeyi başaran bir sürü insan bulunmaktadır. Aynı şekilde bu öğretmenlerden faydalanamayan insanlar da mevcuttur, ama benzer şekilde tıp ve bilim dünyasından faydalanamayan da bir sürü insan mevcuttur. Dolayısıyla, konu meslek değil, eğitmen, danışman veya doktorun kendisi ile ve ona başvuran kişi ile ilgilidir, ve birinin yanlış diğerinin doğru olduğunu söylemek ise mümkün değildir.
Bu nedenle, kendinizi belli bir kişi veya durumla ilgili olarak öfkelenirken buluyorsanız, bu öfkeyi de "geçerli bir sebebe" bağlıyorsanız, bir dakika durun ve kontrol edin, "öfkelendiğim durum, bende olmayan ve olmasını istediğim ve elde edemediğim bir durum mu?"
Çoğu zaman böyle olduğunu göreceksiniz, öfkenizi ve kıskançlığınızı yok etmek için kullanmayın, esasında bu duygular, sizin esas isteklerinizin bir çağrısıdır. Başkalarının başarısızlığını, düşüşlerini kovalamayın, siz de o duruma yükselmeye bakın.
Yok etmeyin, yaratın.
Sevgilerimle
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Geleceği Bilmenin Sırrı
Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil. Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*, Geleceği ...

-
Herkese merhabalar, Sizlerden Reiki Eğitimi ile ilgili birçok soru alıyorum, umuyorum ki bu yazımda, bu sorularınızın bir ç...
-
Herşeyin çözümü sevgide… Sevgi herşeyi fetheder.. Sevgi içimizde.. Bu sözler, kişisel gelişim denince ilk akla gel...
-
Rezonans kanunu; en basit anlatımıyla, birbirine benzeyen frekansların birbirine uyumlanması ve birbirini çekmesi olarak tanımlanabilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder