20 Temmuz 2017 Perşembe

Reiki Eğitimi





Herkese merhaba,

Her Çarşamba Nişantaşı City's Alışveriş Merkezinde 15.00- 18.00 saatleri arasında, Reiki ve Enerji Terapisi hakkında sorularınızı cevaplıyor, aynı zamanda da, hayatınızla ilgili sorunlarınıza pratik çözümler öneriyorum.

Özellikle, en çok karşılaştığım sorulardan biri, Reiki nedir, nasıl çalışır ve ne işe yarar oluyor. 

Biraz klişe olacak ama, Reiki'yi tam olarak anlamak ancak deneyimlemekle mümkün olabilir.

Bugün hangi seviyeden olursa olsun, bir Reiki uygulayıcısına, Reiki ile ilgili kişisel deneyimlerini sorduğunuzda, elbette ortak noktalarla karşılaşacağınız gibi, bir çok kişinin deneyiminin de "şahsi" yani "öznel", kısacası birbirinden farklı olduğunu tespit edebilirsiniz. Ancak her birinin hemfikir olacağı nokta, Reiki'nin hayatlarını temelden ve mükemmel bir yönde değiştirdiği olacaktır.

Reiki Nedir?

Reiki Prensipleri

Bugün, sadece bugün öfkelenme,

Bugün, sadece bugün endişelenme,

Bugün, sadece bugün kendini işine ver,

Bugün, sadece bugün tüm canlılara iyi davran, 

Bugün, sadece bugün sahip oldukların için şükret. 

Reiki'nin Bilimsel Altyapısı (alıntıdır)

ÖNEMLİ NOT:

Arkadaşlar, Reiki'nin bilimsel dayanağını ve nasıl işlediğini oldukça net, yalın, ve gerçekçi bir dille anlatan, ve okunmasını mutlaka tavsiye ettiğim bir makaleyi aşağıda sizlerle paylaşıyorum, zira, bu gibi makaleleri okumaya ve anlamaya üşendiğimiz için, bir çok kavramı ve şifa sistemini "masal" olmakla itham ediyor, bu sistemin uygulayıcılarını ise "dolandırıcı" olarak niteleyebiliyoruz. Oysa, biraz dirayet ve efor gösterip aşağıdaki makaleyi okuduğunuzda Reiki ve enerji kavramının değil masal olmak, esasında hayatımızın özünü oluşturan ve "hayatsal" bir öneme sahip son derece tıbbi ve bilimsel dayanaklara sahip, alternatif bir şifa sistemi olduğunu anlayabilir ve anlatabilirsiniz. 

Şifa çalışmalarının bazı kavramları, artık bilimsel açıdan ele alınmaya başladı. En önemli konu, Reiki’nin bütün canlılar tarafından üretilen elektromanyetik alanla ne tür bir ilişkisi olduğu hakkında bir teori oluşturulmasıdır. James Oschman, “Bilimsel Açıdan Enerji İlacı” adlı son kitabında bu ilginç konuyu şöyle açıklamaktadır.

Bir süredir, insan bedeninde elektrik akımlarının olduğu bilinmektedir. Bu akım, sinir sistemi içerisinde yer almaktadır ve bedenin kendi kendini düzenleme/regüle etme yollarından birisidir. Sinir sistemi, bedendeki bütün organ ve dokulara bağlıdır. Beyinden çıkan sinyaller sinir sistemi içinde yol alarak, bedensel faaliyetleri düzenlemektedir.

Elektrik akımı aynı zamanda, kanın tuzlu solüsyonu sayesinde dolaşım sistemi içinde kalpten de akar ve elektrik akımı için bir yol oluşturur. 84.000 km’den daha uzun kan damarları, kalp elektriğinin bedenin her yerine akmasını sağlar.

Elektrik akımı, bedendeki bütün hücrelere girer çıkar. Bedenin birçok hücresi aslında sıvı kristaller taşımaktadır. Canlı kristaller, hücre zarında, sinirlerin miyelin kılıflarında ve birçok başka yerde bulunur. Üzerlerinde basınç oluştuğu zaman bütün kristaller, piezoelektrik etkisi üretir. Bu durumda, bedendeki sıvı kristaller, sürekli olarak elektrik akımı üretmeye başlar. Lazerde bütün frekansların belli bir alan içinde uyumlu olması gibi, akımlar da genellikle uyumludur. Lazer benzeri titreşimler bedende yol alır, aynı zamanda çevreye de ısı verir. Bu akla, potansiyel şifa etkileşimini getirmektedir. Davula vurulduğu zamanki oluşan basınç gibi, bedenin dokuları etkileşime girer, ritmik elektrik akımları ve alanları oluşur, titreşimler, bu dokuların biyolojik faaliyetini etkiler.

Perinöryum adında ikinci bir sinir sistemi vardır ve sinir sistemini çevreleyen birleşik doku tabakasından oluşur. Robert O. Becker, dizi halindeki makalesinde bunu şöyle tarif etmektedir:

Beyindeki hücrelerin yarısından fazlası perinöral hücrelerdir. Perinöryum doğrudan akımla çalışır. Beyin dalgaları tarafından kontrol edilir ve doğrudan doğruya şifa işlemiyle ilgilidir. Bedenin herhangi bir yeri incindiği zaman, perinöral sistem incinen bölgede elektrik üretir ve bedeni alarma geçirir. Bu, elektrik potansiyeli yoluyla, perinöral sistem, akyuvarlar, fibroblatlar ve deri hücreleri gibi onarma hücrelerini o bölgeye getirir. İncinen bölge iyileşirken, elektrik potansiyeli değişir. Perinöral sistem çok hassastır ve dış elektromanyetik alanlara, karşı da duyarlıdır.
Bir iletkende elektrik akımı varsa, onu manyetik bir alan sarar. İnsan bedeninde akan elektrik akımı, biyomanyetik enerji denilen ve vücudu saran bir manyetik alan oluşturur.

Son dere­ce hassas manyetometreler biyomanyetik alanları ölçer. SQUID (Süper Conducting Ouantum Interference Device-Süper İletken Kuantum Girişim Cihazı) denilen bir cihaz, Denver’deki Colorado Tıp Fakültesi’nde Dr. John Zimmerman tarafından kullanılmış, bedenin çeşitli bölgelerinde, beyinde, kalpte ve daha birçok organdaki biyomanyetik alanlar ölçülmüştür. Biyomanyetik alanların okunması, bedenin nasıl çalıştığı konusunda ve hastalıkların teşhisinde çok yararlı olmaktadır.

Kalp en güçlü elektromanyetik alana sahiptir ve 4,5 metrelik bir mesafeye kadar ölçülmüştür. Beynin ve bütün organların etraflarını çevreleyen, kendi biyomanyetik alanları vardır. Bu alanlar, çeşitli frekanslarda titreşirler ve birbirleriyle etkileşim içindedirler. Bir organ sağlıklı ise belli bir frekanstadır, sağlıklı olmadığı zaman da bu frekans değişir. Biyomanyetik alanların toplamı, bedenin çevresinde büyük bir biyomanyetik alan oluşturur. Bu auraya benzeyen bir şeydir. Bu durumda biyomanyetik alan, auranın ana birimlerinden biri sayılabilir, ama buna daha başka açıklamalar da bulunabilir.

Alanlar, başka insanların alanları gibi, bedenin yanındaki başka alanlarla da etkileşim içinde olabilir. 
Bu prensibe ‘indüksiyon’ denir. Bir manyetik alanın, bir diğerini etkilemesi anlamına gelir. Indüksiyon, iletkendeki elektrik akımının gücünü ve frekansını değiştirebilir. İşte bu nedenle, bir kişinin biyomanyetik alanı, bir diğer kişininkini etkileyebilir, kişilerin karşılıklı olarak organlarının ve dokularının çalışması, yani sağlıkları değişebilir. Bu durum, tam olarak, “Manyetik kişilik” denilen terimle ifade edilmektedir. Bu ayrıca, bir kişinin, diğerine iyileştirici etkisi yapması konusunu da bilimsel olarak desteklemektedir.

Bilimsel bir noktadan bakılacak olursa, bir kişinin varlığı, derisinde başlamaz, deyim yerindeyse, çevreye bile yayılır. Kişisel deneyimlerimizden bunun doğru olduğunu biliyoruz, çünkü başkalarının varlığını hissediyoruz. Şimdi artık bu kanıtlanmış ve bilimsel olarak açıklanmış bulunuyor.

Ellerin de çevrelerinde biyomanyetik’ enerji vardır. Şifacıların elleri, şifa seansı sırasında ölçülmüş ve şifacı olmayanlara oranla, alanlarının çok daha güçlü olduğu anlaşılmıştır. 80.000 devrelik iki bobinden oluşan basit bir manyetometre kullanılmış, şifacının ellerinin 0.002 gauss gücünde olduğu görülmüştür, bu bedenden yayılan diğer alanlardan bin kat daha güçlüdür. Enerjinin çoğu 7-8 Hz oranındayken, çeşitli frekanslardaki alan 0.3 ila 30 Hz arasında değişen değerler vermiştir.

Ellerdeki şifa enerjisi, en azından kısmen, perinöral sistem tarafından üretilir. Sistem, sinirleri sarar ve elektrik akımı için bir yol oluşturur. Akımlar, beyin dalgaları ile taşınır, talamus tarafından kontrol edilir.

Bir insan hasta ise, hastanın bir veya birden fazla organının biyomanyetik frekansları sağlıklı olmaz. 

Herbert Fröhlich, yapmış olduğu araştırmalarda, bedenin biyomanyetik alanları ile ilgili ilginç saptamalarda bulunmuştur: “Bir doku veya organdaki hücrelerin toplanması ile, hücre bölünmesi gibi önemli işlevler yerine getiren, belirli frekanslar oluşmaktadır. Normalde bu kontrol frekansları çok istikrarlıdır. Eğer belli bir nedenle bir hücrenin frekansı artarsa komşu hücrelerin sinyalleri, doğru frekansı yerleştirmeye yönelik olacaktır. Eğer yeterli miktarda hücre azalırsa, sistemin toplu titreşim gücü de azalacak, stabilite kaybolacaktır.”

Metafizik kavram açısından düşünülecek olursa, hastalık, fiziksel bedenden önce, aura veya biyomanyetik alanda başlar.

Şifacı ellerini hasta olan organın üzerine tutup enerji vermeye başlarsa, şifacının ellerinden yayılan biyomanyetik alan, hasta organdan yayılan enerjiden daha güçlü hale gelir. Şifacının ellerinden yayılan biyomanyetik alanının frekansı, hasta organın ihtiyacı olan sağlıklı frakanslara cevap verir. Şifacının biyomanyetik alanı, hasta organdan daha güçlü olduğu için, ellerindeki sağlıklı enerjiyi, hasta organın ‘alan frekansıma aktarır, böylece organın frekansı kendini ayarlayarak sağlıklı hale dönüş yapar. Bu ayarlama, hasta organ çevresindeki hücreleri, sinir sistemindeki elektrik akımını ve biyolojik işlemleri etkiler ve böylece şifa yerini bulmuş olur.

Bedenin çeşitli dokuları için şifa frekansları araştırılmıştır. Sinirler 2 Hz, kemikler 7 Hz, bağ dokuları ve kılcal damarlar ise 15 Hz frekansında şifa bulmaktadır.

Şifacı, hastanın biyomanyetik alanında problemli bir alan ararken veya tarama yaparken, bu işlem tam tersine bir şekilde de gerçekleşebilir. İşlem sırasında şifacı, yavaşça tek elini ya da ikisini birden, bedenin birkaç cm üzerinde hareket ettirirken, el ayasında bir duyarlılık olup olmadığına dikkat kesilir.

Hastanın alam, şifacının ellerindeki alanda fark edilir şekilde bir farklılık yaratır ve işte bu şekilde hastanın biyomanyetik alanında yolunda gitmeyen bir durum olduğunu tespit eder.

Reiki’nin önemli özelliklerinden birisi de, bu yeteneğin uyumlamadan kaynaklanmasıdır. Reiki’nin, şifacının bilinci tarafından yönetilmesine ihtiyacı yoktur. Kendi kendini yönlendirir ve şifacının enerjisini tüketmez. O halde, Reiki uyumlaması ve şifası nasıl çalışabilir? Bütünlük, iyilik ve şifacılığın yüksek bilinci, hepimizde zaten mevcuttur. Uyumlama ile, içimizdeki doğuştan gelen bu özellik harekete geçer. Şu şekilde ifade edecek olursak; bu özellik bilincimizin dışında yer aldığı için, çok üst mertebedeki bir kaynaktan gelmektedir.

Üstelik şifacının enerjisi de tüketilmediğine göre bu durumda uyumlama, günlük ihtiyaçlarımızı karşıladığımız enerji kaynağından farklı bir enerjiyi harekete geçirmektedir. O halde Reiki ile şu gerçeğe ulaşıyoruz; hepimizde gizli bir potansiyel var, birçok kişide de bu henüz uyku halinde, ama uyandırılabilir. Yüksek bilinç, Thalamus ve Perineural sinir sistemini, Reiki üretmek üzere harekete geçirip, şifacının elleri aracılığı ile hasta bölgeye yönlendirebilir. 

Basit bir anlatımla, ‘Reiki enerjisi, bilinçaltı ile oluşturulan biyomanyetik ve diğer enerjilerin bir karışımıdır’ denilebilir.

Bu kavramları kullanmak suretiyle, hatta yüksek bilinç ile, daha güçlü veya etkili şifa yolları bulunacağını düşünebiliriz. Bunlar ile özel enerji frekans kombinasyonları formüle edilip şifa daha çabuklaştırılabilir, daha ağır vakalar iyileştirilebilir. Sevgi, şefkat ve özveri ile şifa, özel bir birleşim haline gelip, hastalıklı kısmı sağlıklı hale dönüştürebilir. Güçlü bir şifacı, çok başarılı bir oto tamircisine benzetilebilir; çünkü böyle bir tamirci daha engin bir anlayışa ve yılların verdiği bir deneyime sahiptir, birçok başka tamircinin yapamadığını yapar. İşte bizler de şifacılıkta kendimizi iyice derinden geliştirebilirsek, şifacı olarak potansiyelimiz artmaya devam eder ve yüksek bilincin daha yüksek niteliklerine erişebiliriz.

Biyomanyetik alanların gücü, alanın kaynağından uzaklaştıkça azalır. Daha önceki bazı ifadelerde şifanın, ancak hastaya yakın olduğu zamanlarda gerçekleştiği belirtilmişti. Peki o halde hasta yüzlerce km uzakta, belki de dünyanın diğer uçundayken, uzaktan şifa nasıl mümkün olabilir?
Uzaktan şifa faaliyetinde, ‘skalar dalga’lar rol oynuyor olabilir. İki manyetik alan aynı frekansı taşıyorsa ve tam olarak faz dışıysa, birbirini yok eder. Güç hala orada ise ve skalar dalgalar oluşturuyorsa, bu yok oluş, alanların etkisini yok etmez. Skalar dalgalar, manyetik alanlarda olduğu gibi, elektronlarla değil, atomik çekirdek ile etkileşim içersindedirler, Faraday kafesi veya diğer kalkanlarla bloke edilemezler. Aslında şifa etkilerinin öncelikli kaynağı, manyetik alandan ziyade, dalgalar olabilir.

Dr. James Oschman’a göre, “Organizmalarla etkileşim halinde olan asıl elektrik ve manyetik alanlardır, ama bazı araştırmacılar, bu etkileri aslında skalar ve güçlü dalgaların oluşturduğunu düşünmektedirler.”

Teoriler belirli bir sınıra kadar şifanın nasıl oluştuğunu açıklıyorsa da, şifanın ve ruhsal çalışmanın bir kısmı hala sırrını koruyor. Biyomanyetik alanlar ve skalar dalgalar, fiziksel bedene veya fiziksel bir cihaza bağlıdır, ama birçok ruhsal şifacı, şifayı gönderen yüksek varlıklarla doğrudan deneyimler yaşamışlardır. Onların fiziksel bedenleri yoktur, o halde şifa enerjileri nasıl oluşur? Bilimsel açıdan nasıl var olurlar? Bu sorular, şifacılıkta daha derin bir anlayış ve bilinç yapısı geliştirmeyi gerektirmektedir.

Molekül ve atomlardan oluşan bedenin yaşayan dokuları, doğrudan doğruya doğanın bütün güçlerine bağlıdır ve bunlardan etkilenir. Canlı varlıklar gelişirken, güçler bedenin fonksi­yonları ile bağlantıdadır. Buna bilinmeyen güçler de dahildir.

Canlı varlıklarla, özellikle de kendimizle çalışırken, bizlere evrenin en esrarengiz ve derin güçlerini anlama fırsatı veriliyor. Bilim şifayı ve ruhsal dünyayı araştırdıkça, aklımızı zorlayacak ve hayatımızı değiştirecek keşifler ortaya çıkacaktır.

Şahsi Deneyimlerim Sonucunda Reiki Hakkındaki Görüşüm:

Reiki enerjisi anlatılmaz, ancak kişinin kendi deneyimleri sonucunda anlaşılabilir. Yukarıda anlatılan bilimsel altyapıya birebir katılmakla beraber, ilaveten, foton dediğimiz, gözümüze "ışık" olarak görünen elektrik dalgalarının aynı zamanda evrensel bilgiyi de içinde barındırdığını düşünmekteyim (kaldı ki, DNA'mız dahi tamamen fotonlardan oluşmakta olup, genetik bilgileri bu yolla nesilden nesile kopyalamaktadır). 

Tüm düşünce formları esasında bir titreşim yani bir elektrik dalgası yaratır ve dışarı doğru yayılır ve auranızda (biomanyetik alanınızda) yansır. Enerji sürekli devinim halindedir ve dış varlıklarla devamlı bir elektriksel (titreşimsel) takas halindedir, bu bakış açısından bakıldığında, evrende var olan tüm bilgiler en kaba tabirle "havada asılıdır", reseptörler ise bizleriz.  

Enerji yönlendirebilir, enerjiyi şifaya yönlendiren kişi, şifa için gerekli titreşimi hastaya yönlendirir ve akıtır, şifa için gereken tüm bilgi ve araçlar ise bahsettiğimiz elektromanyetik titreşim dalgalarına kodludur, hastaya aktarılan bu kodlar şifayı gerçekleştirir. Bu durumu,  doğru kanalı seyretmek üzere, bir uydunun ilgili kanala ayarlanmasına banzetebiliriz. Uydu, reiki enerjisini temsil eder, doğru kanal amaçlanan şifayı, uyduyu yönlendiren ise şifacıyı temsil eder.  Ancak unutulmamalıdır ki, şifayı gerçekleştiren şifacı değil, şifayı talep eden kişinin kendisidir, siz ne kadar yüksek frekanslı bir enerjiyi aktarırsanız aktarın, talep eden kişi şifaya direniyor, herhangi bir sebepten kabul etmiyor ise, şifa gerçekleşemez. 

Bununla birlikte Reiki'yi anlamak için Rezonans Kanunu da anlamak gereklidir. 

Rezonans Kanunu'na göre, frekanslar daima birbirleri ile eşleşmek için bir güç mücadelesi içindedir, nihayetinde iki frekans mutlaka eşleşecek, yani birbirilerine rezone olacaktır. Örneğin, iki metronomu ele alalım, bu metronomları farklı hızda çalışacak şekilde ayarlayalım ve yanyana koyalım, 24 saat sonra kontrol ettiğinizde metronomların orta yolda buluşarak birbirlerine rezone bir şekilde salındıklarını tespit edebilirsiniz.

Bu durum sadece metronom ve elektrikli aletler için değil, elektrik akımı yayan her varlık için geçerlidir. Kimi zaman, bazı insanların yanında bir süre geçirdikten sonra , "ağırlaşmış" ve "çökmüş" hissedersiniz,  kimi zaman ise "içiniz açılır", işte bu gibi karşılaşmalarda gerçekleşen iki farklı frekansa sahip kişinin bir süre sonra frekanslarının birbirine rezone olmasıdır, yüksek enerji ile oturan kişi, karşısındakinin düşük enerjisi ile takas haline geçtikten sonra, enerjisinin bir kısmını, düşük enerjili alıcıya aktarır, bu nedenle, yüksek enerjili kişi yorgun, düşük enerjili kişi ise bu karşılaşmanın sonucunda kendini daha iyi hisseder. 

Bir Reiki Uygulayıcısı ile, şifa talep eden kişinin arasında gerçekleşen durum da bu şekildedir, Reiki uygulayıcısının aktarmakta olduğu frekans son derece akıllı ve yüksek bir frekanstır, enerji akışı bozulmuş bölgeye aktarılan yüksek enerji, bu bölge ile rezone olarak, bu bölgenin akışını düzenler. Reiki enerjisi son derece kuvvetli olduğu için, ilaveten, uygulayıcı şifacıya Reiki uygularken kendisi de Reiki enerjisi ile yıkandığı için, Şifacı'nın hastalanması, yorgun düşmesi gibi durumlar söz konusu olmaz. 

Deneyimlerim sonucunda Reiki'nin en düşük frekanslar (büyü olarak tabir edilen enerji çalışmaları) karşısında dahi son derece etkili olduğunu gözlemlemiş aynı zamanda da herhangi bir yan etkisine de henüz rastlamamış bulunmaktayım.

Reiki Ancak Bir Reiki Master'in Öğrenciyi Reiki Kanalına Uyumlaması Sonucunda mı Kullanılabilir? Uyumlama Nedir?

Geleneksel Görüş:

Geleneksel kaynakların görüşüne göre, Reiki enerjisi ancak bir Reiki Master'in (Reiki Öğretmeni anlamına gelir) kişiyi Reiki Enerjisine uyumlaması ile kullanılabilir. 

Şahsi Görüşüm:

Geleneksel görüşe tam olarak katılmamaktayım, zira evrenin varoluşundan itibaren kendiliğinden doğal olarak akışta olan bir frekansın sadece belirli kişiler için kullanıma açık olabileceği görüşü mantıksızdır. Kaldı ki, Reiki'nin Dr. Mikao Usui tarafından "yeniden keşfediliş" hikayesine göre de Dr. Usui, Reiki enerjisine "inisiye" olmamış, bu enerjiyi birebir kendisi doğrudan "keşfetmiştir". Ancak buradaki önemli husus şudur, yüksek bir frekansa uyumlanmak suretiyle, o enerjiyi yönlendirebilmek adına, kişinin öncelikle kendi öz frekansının bu yüksek frekansla "rezone" olması yani "eşleşmesi" gerekir. Her nasıl ki, bir radyoda 100. kanalı dinlemek istiyorsak, 100. kanala uyumlanmamız gerekir, işte, öz enerjimizin de Reiki Frekansından düşük bir frekans olması halinde, Reiki ile "uyumlanmamız" imkansız hale gelir. Başka bir ifade ile, 88. kanalı açarak, 100. kanaldaki şarkıyı dinlemeniz mümkün olmaz, bunun için de bir aracı olarak Reiki Öğretmenleri devreye girmektedir, halühazırda 100. kanala uyumlu olan bu kişiler, daha düşük kanaldan yayın yapan kişileri 100. kanala yani Reiki enerjisine uyumlarlar, Reiki enerjisinin oldukça yüksek ve kuvvetli bir enerji olması sebebiyle, rezonans kişinin Reiki'ye uyumlanması ile son bulur.

Teknik olarak, herhangi bir aracıya ihtiyaç bulunmaksızın kişi, derin ve uzun meditasyon, inziva ve gerekli koşulları uzun bir süre sağlayarak bu frekansa uyumlanabilir, ancak günlük hayatın hengamesinde bu koşulları sağlamak mümkün olmamaktır ve pratik anlamda da Reiki'nin kolaylıkla kullanılabilmesi adına, Reiki İnisiyasyonu / Uyumlaması işlemi Reiki Öğretmenleri tarafından gerçekleştirilmektedir, bu pratiklik ve koşulların imkansızlığı nedeniyle, Reiki'nin ancak bir uyumlama sonucunda kullanılabileceği kısa bilgisi geçilmektedir. 

Reiki Hangi Amaçlarla Kullanılır ve Faydaları Nelerdir?

Reiki enerjinin var olduğu her alanda kullanılabilir, tüm evrenin enerjiden oluştuğu düşünülecek olursa, Reiki'nin etki etmeyeceği herhangi bir alan bulunmamaktadır ve kullanım alanları tamamen kişinin ihtiyacına ve yaratıcılık seviyesine göre farklılık arzedebilmektedir. 

Reiki'nin etkili olduğu geleneksel alanlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

    Kronik hastalıklarınızı yavaş yavaş ortadan kaldırır.

    Bağışıklık sisteminizi güçlendirerek sizi hastalıklara karşı korur.

    Stresli zamanlarınızda sizi rahatlatır ve sakinleştirir.

    Korku duygusunu yenmenize yardım eder.

    Kafanız karışık olduğunda düşüncelerinizi netleştirmenizi sağlar.

    Ağrı ve acılarınızı azaltır.

    Düşüncelerinizi doğru noktaya yönlendirmenize yardım eder.

    Varolan hastalıklarınızın ilerlemesini durdurur.

    Vücudunuzu toksinlerden arındırır ve zehirli maddelerin atımını sağlar.

    Duygusal blokajları çözer ve duygusal sorunlarınızı çözmenize yardım eder.

    Sezgisel yeteneklerinizi ve farkındalığınızı arttırır.

    Vücudunuzdaki yaraların daha kolay geçmesini sağlar.

    İnsanlarla ilişkilerinizde daha sakin ve daha yapıcı olmanıza yardım eder.

    Sanatsal üretkenliğinizi arttırır ve ilham almanızı kolaylaştırır.

    Kin, nefret,öfke gibi zarar verici duygulardan sıyrılmanıza yardım eder.

    Bilinçaltınızdan kaynaklanan sorunları tedavi eder.

    Kendiniz için daha doğru ve iyi olanı bulmanıza yardım eder.

    Enerji vererek sizi dinçleştirir ve yaşlanma etkilerini azaltır.

    Cinsel sorunlarınızın çözülmesinde yardımcı olur.

    Psikolojik rahatsızlıklarda,fobilerde ve depresyonda olumlu sonuçlar verir.

    Sevgi ve ilgi duygularınızı artırır ve duygusal ilişkilerinize olumlu katkısı olur.

    Uykusuzluk, bitkinlik ve isteksizlik gibi sorunlarınızın çözülmesine yardım eder.

    Fiziksel,psikolojik ve zihinsel sorunların çözümlenmesine yardım etmesi ve diğer pozitif    etkileri hem iş yaşamında hem duygusal yaşamınızda hem de sosyal ilişkilerinizde sizi destekleyecek ve çok daha mutlu bir insan olmanıza yardım edecektir.

Şahsi Deneyimlerim Sonucunda Reiki'nin Etkin Bir Şekilde Çalıştığı Alanlar

Yukarıdaki etkilerin her birini deneyimlemiş biri olarak, ilaveten kendi deneyimlerim de şu şekildedir:

Çekim yasası ve rezonans kanunu - kişinin niyetlerini gerçekleştirmesi

Kişi gerçekleşmesini istediği bir olayın zihninde bir imgesini yaratarak bu imgeye reiki gönderebilir veya, dileğini ufak bir kağıt parçasına yazarak her gün düzenli olarak bu kağıda reiki verebilir. 

Kayıp eşyaların bulunması

Ev, obje ve besinlerin toksik frekanslardan temizlenmesi

Özellikle obje ve kristallerin, belirli bir niyetle "şarj" edilerek, tılsım olarak kullanılması

"Nazar" şeklinde tabir edilen düşük frekanslara karşı korunma ve etkilenmeme

"Şans" olarak tabir edilen eşzamanlı olayların gerçekleşmeye başlaması

Reiki Hangi Alanlarda Kullanılmaz?

Reiki doğası gereği çok yüksek bir frekans olduğu için, "hayra olmayan" veya bela, lanet, intikam, negatif yönlendirme vs. gibi düşük frekanslı olayları gerçekleştiremez. Her ne kadar bu durum Reiki'ye dair Etik ve Ahlak Kuralları içerisinde anlatılmakta olsa da, esasında durum tamamen Fizik'le ilgilidir. Reiki frekansının çok yüksek bir frekans olduğu tespit edilmiş olup, olumsuz düşüncelerin de aynı şekilde düşük bir dalga boyuna sahip olduğu kanıtlanmıştır. Bu çerçevede bu iki frekansı yanyana getirdiğinizde, Reiki'nin düşük frekansla "eşleşemez", bu nedenle de kişinin gerçekleşmesini istediği "olumsuz olay" Reiki aracılığıyla asla vuku bulamaz.

Kısaca, Reiki'yi olumsuz niyetleriniz için kullanmanız mümkün değildir. 

Özgür irade prensibi Reiki'nin kullanımı bakımından da geçerlidir. Reiki'nin kendisinde kesinlikle işlemeyeceğine dair katı bir inancı olan veya bu enerjiyi herhangi bir sebepten kabul etmeyen kişiler bakımından Reiki kullanılmamalıdır, kaldı ki,  bilinçli veya bilinçsiz olarak Reiki enerjisini alanına kabul etmeyen kişinin alanına Reiki enerjisini akıtmak da mümkün olamaz. 

Özgür İradenin Yönlendirilmesi - Reiki ile herhangi bir kişiyi herhangi bir amacınız için manipüle etmeniz mümkün değildir, her ne kadar sizin zihniniz amacınızın "ulvi" veya "hayırlı" olacağını öngörüyorsa da, özellikle o kişinin bilgisi bulunmaksızın, o kişinin sizin gibi düşünmenizi ve hareket etmesini sağlamak adına Reiki uygulamanız mümkün değildir, kaldı ki böyle bir hamlede bulunduğunuzda "Ters Etki" durumu ile karşılaşarak, Reiki enerjisi gönderdiğiniz kişinin size karşı nedensiz olarak öfkeli veya defansif bir tutum sergilemesine de neden olabilirsiniz.

Reiki Seviyeleri

Reiki temelde üç aşamalı bütüncül bir şifa ve ruhsal gelişim sistemidir, her bir aşama bir diğerini tamamlar. 

Her aşamada verilen Reiki frekansı bir diğerinden daha farklı olup, enerjilerin kuvveti açısından herhangi bir fark bulunmamaktadır, kısacası I. Seviye bir Reiki Uygulayıcısı ile II. Seviye bir Reiki uygulayıcısının enerji akışındaki fark sadece bu kişilerin ne kadar sık ve etkin olarak Reiki enerjisini kullandıkları ile ilgilidir. 

Ancak, her bir Reiki uyumlaması hayatınızın ve varlığınızın farklı bir alanına ağırlıklı olarak tesir ettiği için, bu yeni ve yüksek enerjiye adapte olmanız bir süreç alacaktır. 

Bu nedenle seviyeler arasında belirli bir süre beklenmesi tavsiye edilmektedir. 

Reiki I

Reiki 1. derece inisiyasyonu kişiyi evrensel yaşam gücü enerjisine açar. Reiki Master/Öğretmen tarafından uyumlandırılan kişi artık elleri aracılığıyla şifa niyetiyle kendisine ya da başkalarına dokunarak Reiki enerjisinin akmasını sağlayabilir. 1. derece fiziksel şifa uygulamaları içindir. İnisiye olan kişi kendisine, başkasına, bitkilere ve hayvanlara enerji verebilir. Reiki öğretisinin temelini oluşturan, 1. derece inisiyasyonu olmadan diğer dereceler alınamaz.

Reiki II

Reiki 2. derece inisiyasyonu kişinin şifa niyetiyle aktardığı enerjiyi güçlendirir, uygulayıcılar zihinsel, duygusal şifa ile uzaktan şifa gönderme yöntemlerini öğrenirler. 2. derecede, uygulayıcılara 3 sembol ve bunların kullanım bilgileri aktarılır. Kişinin inisiyasyonu sırasında açıldığı semboller aracılığıyla yapabileceği ek uygulamalar öğretilir. Kişi artık Reiki vermek için dokunmak zorunda değildir. Olaylara da enerji gönderebilir.

İleri Reiki Eğitimi (Advanced Reiki Training - ART)

Bu aşamada kişi master sembolüne inisiye olur, Reiki meditasyonunu, kristallerle çalışma tekniklerini, psişik cerrahiyi (kansız ameliyat) ve aura temizleme tekniklerini öğrenir. Bu derece geleneksel Reiki sisteminin bir parçası değildir, ancak William Lee Rand tarafından Reiki öğretmeni olmaya hazırlık aşamasının bir parçası olarak ilave edilmiştir. Öğretmenlik yapmak istemeyip sadece şifacılık yeteneklerini geliştirmek isteyenler içinde faydalı olduğundan eğitim süreci çerçevesinde verilmektedir.

Reiki III

Öğretmenlik (Reiki Master) Reiki Öğretmeni/Master olmak esasında çok büyük bir adım ve ciddi bir sorumluluktur. Reiki uygulaması yapan herkesin öğretmen olması gibi bir gereklilik yoktur. Bu aşamada alınan eğitim, öğretmen olan kişiyi uygulayıcıları tüm Reiki derecelerine inisiye etmesine hazırlar, doğru iletişimi kurma ve öğretmen-öğrenci ilişkileri konusunda bilgilendirir. Bu seviyedeki kişilerin, şifaya gerçek güçle, sevgiyle ve sebatla bağlı olmaları gerekmektedir. Reiki enerjisine inisiye edilecek kişilerin sorumluluklarını taşımaya hazır olmayı gerektirir. Enerji vermek için asla üşenmemelidirler. Bu işte en büyük tehdit şişkin egolardır, Reiki'ye güvenmeyi bilmek gerekir. Normalde Reiki Öğretmeni/Master olmak kişinin EN AZ 2-3 senesini almaktadır.

Sevgilerimle

Reiki Eğitimlerini gruplar halinde (en az 2 en fazla 5 kişi) veya birebir olarak alabilir, sorularınızı ve eğitim taleplerinizi fitsoulfitmind@gmail.com adresine ileterek bana ulaşabilirsiniz.

13 Temmuz 2017 Perşembe

Büyüklere Açık Mektup - Bu Kadar Markacı Olmayın




Artık bazılarınızın bildiği gibi ben Hukuk Fakültesini bitirmiş ve 10 sene boyunca aktif olarak avukatlık yapmış biriyim, aşağıda yazdığım nedenlerle avukatlık mesleğini bırakarak, çatışma çözümü (lisanslı arabuluculuk) ve 14 yaşından beri eğitim aldığım kişisel gelişim alanında hizmet vermeye devam ediyorum.

Ben neden mi avukatlığı bıraktım? En çok bu soruyu alıyorum, bu sorunun cevabını çok ama çok detaylı olarak zaten yazmakta olduğum kitabımda bulacaksınız. Sürprizleri bozmaksızın, yine de ben nedenini kısaca açıklayayım. 

Türkiye'de hukuk, adaleti tecelli ettirmek üzerine kurulu bir sistem olarak işlemiyor, tam tersi, günümüzde Hukuk her türlü adaletsizlik, psikolojik ve fiziksel şiddeti en profesyonel şekilde tecelli ettirmek üzere kullanılan bir sistem, avukatlar ise bu işi gören aracılar.

"Etkin" Avukatlık ile tehdit, rüşvet, psikolojik ve kimi zaman fiziksel şiddet iç içe, bunlardan birini bir gün yapamadığınız veya size yapıldığında göğüs geremediğiniz takdirde, "etkin" bir hukukçu Türkiye'de (ve belki de dünyada) maalesef olamazsınız.

Ağza alınmayacak, ancak filmlere konu olacak çirkinlikte olayların bizzat avukat elinden avukata, ve diğer insanlara yapıldığını gözlerimle gördüm.

Burada yazsam, "yok artık" diyeceğiniz türde "sözde" Türkiye'nin önde gelen kanun adamlarının ve kadınlarının elinden çıkan haysiyetsizlikler ile karşılaştım ve şahit oldum. 

Günlerden bir gün yaşadığım bir olaya büyüklerim de şahit oldu, bana bir görüşme esnasında söylenenleri duydular; ağızları açık kaldı ve ilk defa bana bu büyüklerim "kızım kendini bu işe bulaştırma" dediler. Büyüklerime "endişe etmeyin, bizim meslekte hep olan şeyler vs." dediysem de, rahatlatamadım. 

Benim inanılmaz idealist, otoriter, dominant ve avukatlığı bırakmamı hiçbir zaman onaylamayan bu büyüklerim, o güne dek anlatılanların ya gerçek olduğuna inanmamış ya da abartıldığını düşünmüştü belli ki...gençlik şımarıklığına vermişlerdi belki de.. her büyüğün düştüğü "hatalar" bunlar işte. 

Oysa gerçek şudur; bir de 33 yaşına yaklaşan erişkin bir genç olan benden dinleyin....

1. Dünyanın herhangi bir yerinde o hep bahsedilen ütopik paraları kazanan avukatlardan, veya herhangi başka bir meslek sahibi olan insanlardan olmak istiyorsanız, ya ilgili meslek dalında çevreniz, hatta "arkanız", ya çok paranız, ya da ilgili dalla ilgili bir "dahi" veya "özel bir insan" olmanız gerekir. 

Kimse kendisine dayatılan/empoze edilen bir dalda, kısacası gönülden sevmediği bir dalda, fazla fazla mesai yaparak, gönülden çalışarak "dahilik" mertebesine ulaşamayacağına göre, yeterli "arkası" veya "parası" olmayan bir genci belirli bir mesleği yapması için zorladığınızda o kişi, sadece kendisinden beklenildiği ölçü ve standartlarda ve sadece para kazanmak için o işi yapar. 

Böyle bir durumda ne olur?

1. Yeterli arkası veya parası olmayan gencin kendisine vaad edildiği şekilde ilgili meslekten büyük paralar kazanması için o meslek dalı ile ilgili özel bir yeteneği olması gereklidir. 

2. Özel yetenekler ancak kişinin çok sevdiği ve eğilimi olduğu alanlarda kendini belli eder.

3. Söz konusu gence ilgili "arkayı" ve "parayı" sağlayamadığınız takdirde, söz konusu kişi büyük hayal ve vaadlerle girdiği ilgili meslek alanında standart bir gelir elde ederve bahsettiğim psikolojik baskılara göğüs geremez, zamanla tükenir, sağlığından, karakterinden ve mutluluğundan olur, kaldı ki aynı işi gerçekten severek yapan bir insan, mutlaka ama mutlaka bu kişilerin zaman içerisinde önüne geçer. Bahsettiğim "ütopik" noktalara herhangi bir meslekte gelebilmek için cesaret, motivasyon, irade, disiplin, enerji ve isteğinizin olması gereklidir, hiçbir genç hatta hiçbir insan kendisine zorla dayatılan veya empoze edilen bir meslekle ilişkili olarak bu duyguları üretemez! Bu duyguların üretilemediği ortamda, zenginlik, başarı, mutluluk gibi bir realitenin oluşması ne mantığa sığar, ne çekim yasasına, ne kuantum fiziğine, ne psikolojiye ne de matematiğe!

4. Sonuç mutsuz, başarısız - mutsuz, ortalama gençler.

Ailelerin çocukları için amacı nedir?

Tüm aileler, tüm iyi niyetleri ile çocuklarının kendilerinden de başarılı, mutlu, sağlıklı, huzurlu ve maddi güvencesini temin etmiş bireyler olmalarını diler.

Sizce yukarıdaki senaryoda bu mümkün mü? 

Tablomuza geri dönelim, ne dedik, özel yetenekler ancak kişinin çok sevdiği ve eğilimi olduğu alanlarda kendini belli eder.

Kişi çok sevdiği ve eğilimi olduğu alanda fazla fazla çalışırken, bundan keyif alır, iş gibi görmez, sonuç olarak yaptığı iş çaycılık dahi olsa bir fark yaratır ve esasında sizin onun doktorluk, mühendislik, avukatlık gibi "marka" mesleklerden edinebileceğini düşündüğünüz parayı saygınlığı ve unvanı kişi kendi sevdiği iş kanalı ile elde eder.

Kafalarınızdaki örümcek ağlarını temizlemenin vakti gelmedi mi?

Herşeyden önce, birçok akranımla da paylaştığımız şekilde, sizin piyasanız ile gençlerin girdiği piyasaların koşulları AYNI DEĞİL, Dünya değişti, koşullar farklılaştı, sizin oturmuş mesleğiniz ve çevreniz ile bir gencin sıfırdan başlayarak o basamakları aynı şekilde ve aynı hızda çıkması mümkün değil.

Gençler şımarık mı?

Bu durumu bu gençler "şımarıklaştı, "tembelleşti" diyerek tanımlamak istediğinizi biliyoruz, bir de bu durum ile ilgili olarak "ev genci" diye bir tabir çıkarılmış bir takım uzmanlar tarafından, sağda solda görüyor okuyorum, bu uzmanları tanımak isterdim, zira kendilerinin genç olmadığına adım gibi eminim.  

Sevgili uzmanlar, gençler tembelleşmedi, siz değişen Dünyanın koşullarının farkında değilsiniz ve beklentileriniz bugünün koşulları ile uyuşmuyor. 

Bu insanlar sevdikleri meslekleri yaparlarsa bahsettiğim zorluklara seve seve katlanıyorlar, ancak sizin ideallerinizdeki meslek veya aile mesleği vs. gibi dayatma iş kolları ile sizin hayallerinizdeki "başarı" ve "paranın" kazanılması bir ütopya. Kusura bakmayın ama her yeni nesil bir öncekinden daha zeki, bunu öngörüyorlar! Bu nedenle ailesinin desteğini alamayacağını düşünen ya da bilen genç ya hiç çalışmak istemiyor ya da biraz eli para tutunca kendisi yolunu değiştiriyor. 

Tembel insan yoktur, motivasyonunu ateşleyecek bir "amaç" bulamamış insan vardır!

Bugün artık çatışma çözümü ve kişisel gelişim üzerine çalışıyorum, 25-35 yaş arası gençlerin ortak probleminden bahsediyorum. Kendilerine 17 yaşlarında büyükleri tarafından dayatılmış veya kendi çocukluk akıllarıyla seçmiş oldukları "marka" meslekleri sevmiyorlar, dayanamıyorlar, yapamıyorlar, insanlıklarını ve yaşamayı, mutluluk ve sağlıklarını paradan ve maddiyattan üstün tutuyorlar, bu nedenle gençlik mantaliteleri ile seçtikleri mesleklerini bırakmak istiyorlar ama destek yerine aile baskısı ile karşılaşıyorlar.  Aileleri ve mutlulukları arasında kalan bu gençler, özellikle kızlar makul olmayan yollara başvuruyorlar.. Nasıl mı?

Magazin Gençlere Kötü Örnek Oluyor Mu?

Yazılarımda ara sıra magazinsel konuları da irdelerim, örneğin bir "Şeyma Subaşı" arketipi, son günlerde oldukça popüler. Şeyma genç kızlara yanlış mı örnek oluyordan tutun, daha ne ne eleştiriler, bunları duymuşsunuzdur. 

"Şeyma" arketipinin temsil ettiği (yansıttığı) hayat mutluluk, neşe, keyif, üzerine. Bunu görmemek için kör olmanız gerekir. "Bu duyguları yaşamak istemiyorum" diyen herkes yalan söylemektedir. İşte gençlerin bu arketipleri bu kadar takip etmesinin sebebi, bu arketipin herkesin ama herkesin yaşamak istediği duyguları ve hayatı temsil etmesinden ileri geliyor. Şeyma Hanım'a ne mutlu ki, kendisi dilediği hayatı yaratmış ve bundan memnun, kimseye de laf etmek düşmez, bu kadının Türkiye devleti sınırları içinde yaşayan genç kızların yetiştirilmesine yönelik olarak herhangi bir sorumluluğu yok, iddiası da yok. Bu sorumluluk ve iddia ailelere ait olmalıdır!

Peki hal böyleyken, sizin ona sunduğunuz senaryoda bu duyguları ve hayatı deneyimleyemeyeceği aşikar olan gençten hangi dayanakla "istekli", "çalışkan" veya "dirayetli" olmasını bekliyorsunuz?

Herkesin ulaşmak istediği nihai duygular Şeyma arketipinin temsil ettiği duygulardır dedik, gençler ise kendilerine sunulan senaryoda bunun mümkün olamayacağını bilerek, başka yollara yöneliyorlar. Özellikle kızlarımıza meslek alanında verilmeyen aile desteği, bu kızlarımızın maksimum 3-5 sene çalıştıktan sonra eşleri aracılığıyla bu hayatı edinebilecekleri algısını yaratıyor ve bu kızlar nefret ettikleri işlerden kaçış olarak "kocalarını" görüyorlar, ve buyurun size yanlış evlilikler ve ilişkiler! 

Oysa ki, kimse ama kimse bu arketiplerin gerçekten zihnini, davranış modellerini, duygularını bilmiyor, tamamen doğal olarak gelişmiş bir sürecin sonucu olarak Şeyma ve benzerleri bu hayatı elde etmiş olabilir, ancak bu düşünülmeksizin, bu sürecin bir "strateji", bir "metot" olarak takip edilirse aynı mutlu sonuca varacağı gibi bir algı kızların zihinlerinde yer etmiş, herkes o kadar emin ki bu arketiplerin tamamen yıllar boyunca yaptıkları strateji sonucunda bu hayata eriştiğine..  İşte tam da bu nedenle bir sürü yanlış ve mutsuz evlilik yapılıyor birçoğu mutluluk ve zenginlik değil, hüsran ve boşanma ile sonuçlanıyor, Şeyma'nın da aynı şekilde hüsrana uğrayacağına kesin gözüyle bakılıyor hatta "bekleniyor". Arkadaşlar bizler bu insanları yakından tanımıyoruz, zihinlerini okuyamıyoruz, süreçlerinin içinde yer almıyor, hayallerimizde yarattığımız imgelere hayranlık duyuyor ve/veya hakaret ediyoruz. 

Hiçbir insan hayatı boyunca strateji uygulayarak yine hayatı boyunca mutlu, huzurlu, zengin ve başarılı olamaz, hiçbir kitabın hiçbir kuralına, hiçbir matematiğe uymaz bu düşünce! 

Biz aileler olarak çocuklarımıza bunu anlatmak yerine, takip ettikleri hayranlık duydukları imgelere hakaret ediyoruz, yargılıyoruz. Şunu bilin ki hiçbir genç, özellikle yeni nesil, yargılanmaktan hoşlanmaz, hoşlandığı şeylerin yargılanmasından da hoşlanmaz. Yolu bu değil!

Kısacası bu gibi çalışmaksızın zenginlik içerisinde yaşayan arketipler kimseye kötü örnek olmuyor, bizler çocuklarımıza bu hayatı kendi elleri ve çabaları ile yaratmaları hususunda doğru düzgün destek olamıyoruz, genç zihin kendi eli ile bu hayatı yaratamayacağına inanıyor, bu alanda ailesinden teşvik ve destek de görmüyor ve netice olarak başka ellere "muhtaç" olmayı, başka "metotları" uygulamayı kabul ediyor, kısacası bir "kaçış planını" devreye sokuyor, bu şekilde ne ailesi, ne de mesleği arasında bir seçim yapmak zorunda kalmıyor.

Oysa ki bugün bizler gençlerimizi eğilimli oldukları alanlara yönlendirsek, teşvik etsek, içlerindeki dahiyi çıkarmaları için uygun platformları ve açık görüşü onlara sunabilsek, bugün kimse dilediği hayatı yaratmak üzere bir erkek veya bir kadını kaynak olarak görmez, bir kaçış planını devreye sokmaz, çünkü kendisinin kaynak olduğunu bilir, görür ve en önemlisi de deneyimler. Buyurun size gerçekten sevgi birliğine dayalı, hiçbir çıkar ilişkisi olmayan düzgün ilişkiler ve mutlu bir hayat!

Dolayısıyla, hayatınızda, ekranda ve sosyal medyada gördüğünüz karakterlere hakaret etmektense, bu karakterlerin insanların içindeki hangi "açlık" duygularını tatmin ettiğini bularak bu açlıklarını doyurmak için çaba göstermek çok daha mantıklı ve faydalı bir yaklaşım olacaktır, ve bu açlık, yasaklarla, dayatmalarla, zorlamalarla, aile kaynağını kesmekle, tehdit etmelerle, sansürle, tatmin ve temin edilecek gibi değildir!

Tam tersi, onaylamadığınız bir imgeye çocuğunuz hayranlık duyuyorsa bilin ki o imge çocuğunuzun içinde bir şeyleri harekete geçiriyor, o kişiyi sansürlemek yerine siz de takip edin, anlayın, konuşun, ne istiyor, neye özeniyor dinleyin! Bu bir fırsattır, değerlendirin! 

Ben size şimdiden söyleyeyim, gençler severek neşe ile, huzur ile keyif ile para kazanmak istiyorlar ama bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar!!!

Peki Ne Yapmalı?

1. 17 yaşında da olsa, evlatlarınıza ne yapmak istediğini sorun, bu sorumluluğu verin, sefasını da cefasını da o çeksin, belki ilgilendiği "çaycılık" alanında bir dahi olacak ne biliyorsunuz? Bildiğiniz bir şey var o da sevmediği bir meslekte asla mutlu, başarılı ve zengin olamayacağıdır. 

2. Bu kadar doktorcu, mühendisçi, avukatçı kısacası markacı, unvancı olmayın.  Yıl 2017, bu unvanların artık bir değeri yok, zamanında her nasıl ki "devlet memuru" olmak çok önemli bir vasıftı, bu vasıfların seneler geçtikçe değerini yitirdiğini farkedin, vizyoner olun. 

3. Bencil olmayın, evlatlarınız oyuncak bebekleriniz değil, bu kişileri sizin kişisel hayallerinizi gerçekleştirsin, sizin hayalinizdeki kişilerle evlenip, kişisel tercihlerini sizinle aynı doğrultuda seçsin diye doğurmadınız.

4. Evlatlarınıza manen destek olmak onları koşulsuz sevmek ve bu sevgiyi ifade etmek ebeveyn olarak en önemli belki de tek görevinizdir. Onları seçim yapmaya zorlamayın, seçim yapmak istemeyen genç, mutlaka bir "kaçış planı" tasarlayacak ve devreye sokacaktır. Bu kaçış planı uzun vadede hem kendisinin hem de sizin daha da üzülmesine yol açabilir. 

Ben şanslıyım zira hem dik kafalıyım hem de ailem bana dirense de=) açık görüşlü, ama bu problemlerle uğraşmaktan fiziksel ve akıl sağlığı elden giden güzel beyinler tanıyorum.

Kendi aranızda değil, gençlerle konuşun, kaynaşın, bi' itiraz etmeden dinleyin, gençler sizlere göre çok ama çok daha açık görüşlü ve bu değişmeyecek, hatta artacak, bir önceki nesil sonraki gelenle iletişim kurmak istiyorsa genç zihne adaptasyonunu sağlamak zorunda! 

Bakın özellikle kadınlar, huzur, mutluluk ve keyiflerini maddiyatın üzerine koymaya daha yatkın kişilerdir, bu kişilere "üretmek" yönünde bir destek verilmediği takdirde bu kişiler sizin baskılarınıza boyun eğip, sizin yönlendirdiğiniz meslekte zorla devam etmektense, gidip ilk buldukları para sahibi eşle evlenmeye çalışacaklardır, veya başka bir planı devreye sokacaklardır,  bu onların "kaçış planıdır". Bugün olan da tam olarak budur.

Bugün 30 yaşında klinik psikolog da var, psikiyatr da var, uzman da var, akademisyen de, doktor da, genç profesörler de, neden gençleri bir de bu insanlardan dinlemiyoruz? Neden gençleri gençlerden dinlemiyoruz? Bu insanların hiçbiri bir gence "ev genci" gibi garip bir tabir kullanmaz, onu anlar, sorunu bulur ve çözer. İnsanları etiketleme huyuna zaten hiç girmiyorum. Böyle garip makaleleri kimlere yazdırıyorlar onu da hiç anlamıyorum. Hadi böyle bir makale yazdırıyorsun, ev genci dediğin gençle konuşmadan onun namına onun zihniyetini nasıl okuyorsun.. okumuyorsun, sen yargılıyorsun. Genç dediğin o insan da yargılandığının farkında çünkü o genç artık altını değiştirdiğin 2 yaşındaki bebeğin değil. 

Birçok danışanımdan rica alıyorum, "Aysel Ablası ile görüştüreceğim o kızımı/oğlumu ikna eder ben edemedim, Aysel'e de tembih ettim, siz de bir konuşur musunuz." Bakın bu replik o kadar ama o kadar çok duyduğum bir replik ki! Benden ve 5-10 yaş büyük ablalarından evladını teknik olarak "kandırmasını" isteyen aileler bunlar! 

Yapmayın. 

Hakikaten 18 yaşındaki gençler ne benim 18 yaşındaki halime ne de sizlerin 18 yaşındaki haline HİÇ ama HİÇ benzemiyor! Çocuklar 3 yaşında i-phone kullanıyor, youtube'dan kanal değiştiriyor, ben o kalibrede telefon kullanamıyorum, annem ise alarm kuramıyor, uygulama yüklemekte zorlanıyor. 

Gençlerle bir arada "yargılamadan" olmayı becerdiğiniz gün ancak gençlerin kafa yapısını anlayabilirsiniz. 

Ha bir de, 

Gençlik yaşta değil, baştadır.  Daima genç kalın!

Sevgi ve saygılarımızla



Bireysel seanslar ve kariyer koçluğu talepleriniz için fitsoulfitmind@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz. 

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...