26 Nisan 2018 Perşembe

Rüyalar Aracılığıyla Hayata Uyanmak




Realite = gerçeklik = hayat

Rüya = gerçek olmayan = hayatın dışında olan

Realite x Rüya

Peki gerçekten böyle mi? Realite olarak adlandırdığımız hayat ile uyku esnasında gördüğümüz rüya birbiri ile taban taban zıt mı?

Örneklerle inceleyelim;

- Rüyada öldüğümüzde, esasında ölmüyoruz,

-Rüyada başımıza her ne gelirse, uyandığımızda bunların hiçbirinin yaşanmamış olduğunu görerek bazen hüzünlü bir “of”, kimi zaman ise rahatlatıcı bir “oh” çekiyoruz. 

Tüm bunlar bize rüyaların “gerçek dışı” olduğunu kanıtlıyor. Mu Acaba?

----

Tüm evren, Rezonans Kanunu ve Çekim Yasasına uygun olarak yaratılır ve işler. Evrende canlı cansız herşeyin yapıtaşı enerjidir, ve her “şey” gibi insanın da yapıtaşı enerjidir ve her nesne ve varlığın kendine ait bir elektromanyetik alanı (Aura) bulunur. Bu alandan dışarı doğru yayılan ve bu alan tarafından emilen frekanslar, hayatımızı yaratır. 

Bu yaratım mekanizması şu şekilde işler:

Frekans, bilgidir… frekanslar, birbirlerine benzer frekans ile birleşirler, büyürler ve genişlerler, artık burada enerjetik olarak bir “yoğunluk” hali bulunur, bu yoğunluk hali sizin dış dünyaya kuvvetli bir sinyal göndermenizi sağlar, bu durum bir telefon çağrısı gibidir. Bu sinyalleri göndermekte olan kişi, benzer sinyallere sahip kişi, olay ve deneyimleri kendi hayat alanına çeker. Bunun adı çekim yasasıdır. 

Bu sinyalleri oluşturan ise ağırlıklı olarak en derin duygularımız ve inançlarımızdır. Bu derin duygu ve inançlar, bilinçaltımızda veya sıklıkla göz ardı edilen üst-bilinç (yüksek benlik) tarafından salınır ve maalesef bizler ne bilinçaltımızda olan bitene ne de yüksek benliğimiz tarafından bize gönderilen bilgilere genellikle erişemeyiz, ve bu nedenle de, dış dünyaya nasıl bir sinyal yaydığımızın farkında olmayız. 

İşte bu noktada rüyaların eşsiz değeri ortaya çıkmaktadır:

Uyanık bilincin, yani zihnin, gün içerisinde, bilinçaltı ve yüksek benliğe erişimi sınırlıdır, oysa ki özellikle yüksek benliğimiz, kendisini duyurmak için daima çalışmaktadır, bilinçaltımızda yer alan gölge kimliklerimiz de aynı şekilde kendini sürekli özellikle “bağırarak” var etmeye çalışmaktadır. “Neden Olmasın?” adlı kitabımda ego ve yüksek benliğin sesini ayırdetmek için bir çok kriter saymıştım, bu kısmı tekrar inceleyebilirsiniz. 


Uyku haline geçtiğimizde ise, beyin dalgalarımız yavaşlar, ve uyanık zihin sessizleşir, artık uyku süreci, bilinçaltında yer alan gölge kimliklerin ve/veya yüksek benliğimizin kendisini net bir şekilde duyurması için harika bir platform haline gelmiştir. Başka bir ifade ile, uyku süreci esasında en ayık olmamız gereken anlardır, zira hayatınızı yaratan frekansların nasıl bir bilgi içerdiğini en net şekilde uyku veya meditasyon süreçlerinde farkedebilirsiniz. Fakat bu bilgiler size rüyalarınızda bir cümle halinde gelmez! Semboller halinde gelir ve siz uyandığınızda gördüğünüzün ne anlama geldiğini bulmak için rüya tabirlerine başvurursunuz!


Tekrar ediyorum, bilinçaltı/gölge kimlikler ve/veya yüksek benliğinizden yayılan frekansları rüyalarınızda bir “sembol” olarak görürsünüz. Bu semboller, kişiler, olaylar, hayvanlar, hisler olarak ortaya çıkar. 

Yazımın en başında ne demiştim? Yaydığınız frekanslar, benzer frekanslara sahip olay, kişi, durum, hisleri hayat alanınıza doğru çeker. 

Kısacası, rüyalar ile gerçek hayatın işleyiş mekanizması birbirine zıt değil, aksine, birbirinin tıpatıp aynısıdır. Ancak, bizler rüyalarımızda gördüğümüz sembollerin ne anlama geldiğini çözmek için sayısız kaynağa başvurmaya üşenmezken, uyanık hayatımızda karşılaştığımız, kişi ve olayların gölge kimliklerimiz/ yüksek benliğimizin bize gönderdiği birer sembol olduğunu hiç düşünmeyiz bile; benzer şekilde rüyalarımızda gördüğümüz bir çöp tanesinin bile anlamının ne olduğunu sorgularken, günlük hayatımızda karşılaştığımız ufak detayları es geçeriz. Bu açıdan bakacak olursak, hayat ile rüyanın arasındaki çizgi belli belirsizdir, günlük hayatımızda da gölge kimliklerimiz bize “hayat” adını verdiğimiz bin bir türlü sembolü gönderirken, bu süreç rüyalar aracılığıyla devam etmektedir; aradaki tek fark, uyku sürecinde, zihnimizin sakinleşmesi nedeniyle, odağımızın daha kuvvetli olması ve detaylara verdiğimiz önemdir. 

Örneğin rüyanızda gördüğünüz bir yılan, “yılan” sizin için ne ifade ediyorsa (örneğin, düşman, kimileri için ise “bilgelik”) o kavramın sembolik olarak vücut bulmuş halidir. Başka bir ifade ile, korku frekansınız, “yılan” formuna bürünmüştür. Rüyalarınızda gördüğünüz sembolleri, rüya tabirleri aracılığıyla çözmeye çalışmanız sağlıklı bir yaklaşım olmayacaktır zira, semboller sadece sahiplerinin onlara atfettiği anlamları taşırlar, bu çerçevede kediden korkan bir insan için kedi korkuyu ifade edebilirken, kedilere bayılan bir insan bakımından kedi dostluğu ifade edebilecektir. Bu sembolleri çözmenin en kolay yolu, sembole karşı duyduğunuz hisse dikkat etmek ve kendi sözlüğünüzü oluşturmaktır. 

Aynı işleyiş günlük hayatımızda da devam etmektedir, örneğin, sevgisiz kalmaktan korkan bir insan bakımından bu korku, katı ve sert insanlara maruz kalma şeklinde vücut bulabilmektedir veya, başarısızlık korkusu yaşayan bir insan bakımından, bu durum, kariyer hayatındaki aksaklıklar olarak kişiye geri yansıyabilmektedir. Ancak her zaman ama her zaman olan frekanslarınızın, yani en derin duygularınızın, “hayatınızda” bir sembol olarak somut bir şekilde karşınıza çıkmasıdır, bunun nedeni başta da anlattığım şekilde çekim yasasıdır.

Çoğunuz artık rüyalarınızı deşifre etme becerisine az çok sahipsiniz, ancak gözlemlediğim kadarıyla çok ama çok azımız hayatımızdaki unsurları bir sembol olarak ele alıp, kendisi için hangi anlama geldiğini çözmeye çalışmaktadır. 

Bir dönem sık sık, rüyamda dişlerimi kaybettiğimi görürdüm, bu olay rüya içerisinde bana derin bir kayıp hissi, panik olma hali, kendini beğenmeme hali vb. olarak yansırdı. Buradan alınması gereken öğreti, rüyayı gördüğüm dönemlerde baskın frekans olarak “kaybetme korkusunu” yaydığım yönündeydi. Esasında her rüya bir haberci rüyadır, zira her rüya size baskın duygularınızı geri yansıtır, ve bu baskın duygular eninde sonunda uyanık hayatınızda da karşınıza somut olarak çıkacaktır. Bu nedenle ben rüyaları artık bilinçaltının yüzeye çıktığı rüyalar / gelecekten haber veren rüyalar olarak ayırmamaktayım, zira her rüya, sizin bastırdığınız, duymadığınız bir frekansın geri yansımasıdır, ve baskın frekanslar daima günlük hayatınızda da somut bir hal alacaktır. 

Elbette her zaman olumsuz rüyalar görmüyoruz, harika bir rüya gördüğünüzü farzedelim, sabah harika bir duygu ile uyandınız. Ancak, gördüğünüzün gerçek değil bir rüya olduğunu farkettiğiniz anda, bu yüksek duygu halini hemen kaybedersiniz. Oysa ki bu gibi rüyalarda sizinle iletişim kurmaya çalışan bu defa yüksek benliğinizdir, ve tek amacı sizi uyandığınızda yaşadığınız o harika duygu durumuna yükseltmek ve bu durumu korumanızı/sürdürmenizi sağlamaktır!. Bu gibi rüyalardan çıkarılması gereken ders ise, aç olduğunuz duygu durumunu farketmeniz ve uyanık hayatınızda da o duyguyu kovalamanız gerektiğidir! Çünkü sizi mutlu edecek olan, tam da o duygu durumuna geçiş yapmanızı sağlayacak kişiler, meslek, olaylar ve hayat modelidir.

Anlamanız gereken en önemli konu, duygularınızın bir sembol olarak hayatınızda VE rüyalarınızda var olduğudur/gerçekleştiğidir. Rüyalarınızda var olan, hayatınızda var olabilir ve hayatınızda var olan rüyalarınız aracılığıyla size yansıyabilir. Hayat ve rüya birbirinden bağımsız değildir, aksine hayat ve rüya bir ve tektir. 

Hiçbir rüya değersiz değildir, zihin de gerçekle rüyayı veya hayali birbirinden ayırdedemez, o kadar ki, stresli bir rüya gördüğümüzde bedenimizin verdiği tepkiler, günlük hayatımızda stresli bir durumda verdiğimiz tepkilerle aynıdır, ve bazı ağır kabusların günlük hayatımıza yansıyan travmatik etkileri olabileceği de saptanmıştır, zira rüya ya da uyanıklık hali farketmeksizin, hissettiğimiz duygular herhalükarda son derece “gerçektir”. 

Şimdi gelin, bu yeni perspektifle hayatınızı inceleyelim:

Hayatınızı bir rüya olarak ele alın….

Bu rüyada sizin için önemi olduğunu düşündüğünüz olay ve kişilerle başlayın.

Partneriniz, dostlarınızı ele alın.

Artık bu kişilerin tıpkı rüyalarınızda olduğu gibi, bir frekansınızın somut olarak size geri yansımakta olan bir hali olduğunu biliyorsunuz. 

Bu semboller (kişiler) sizin için neyi ifade ediyor? Bu kişilerin size hissettirdikleri duygulara erişin… Bu duygular sizin, dışarı doğru yaydığınız baskın duyguların bir yansımasıdır. Örneğin mevcut partneriniz, sizin sevgiye dair, anlayışınızın tamamını oluşturur ve bu anlayışın bir yansımasıdır. Sevgisiz, sadakat yoksunu, saygısız, egoist bir partneri ele alalım, bu partner dahi sizin sevgiye dair frekanslarınızın bir özeti, kokteylidir. 

Eğer zorlanıyorsanız, böyle bir partneri “rüyanızda gördüğünüzü” farzedin.. Bu kişiyi uyandığınızda “ne?” olarak yorumlardınız? 

Ben olsam muhtemelen, bu durumu acı çekmekten korktuğum şeklinde yorumlardım, ve hatta bu kişiyi “istemediğim” herşey olarak bile yorumlayabilirdim ve uyandığımda da büyük bir iç sıkıntısı çekerdim! Gerçek hayatımda da, bu hissi bana verdiğini farkettiğim tüm partnerlerin üzerini çizer ve istemediğim herşeyi bildiğime göre, tam olarak zıttını arayışa geçerdim! İlaveten, istemediğim herşey olan bu insanı hayatıma (rüyama) çeken frekansın ne olduğunu saptamaya çalışırdım. Kaybetme, sevgisizlik korkusu, özdeğer yoksunluğu? 


Peki, neden günlük hayatımızda aynı şeyi yapmıyor ve kabuslarımızı inatla sürdürmeye çalışıyoruz? Niye uyumayı tercih ediyoruz? =)

Kimi zaman ise, oldukça klostrofobik rüyalar görürüz, gitmek istediğimiz yere bir türlü gidemez, çıkmak istediğimiz kapalı alanlardan bir türlü çıkamayız. Acaba bu durumu günlük hayatınızda başka hangi ortamlarda yaşıyorsunuz hiç düşündünüz mü?

Evet kabul ediyorum, hayatınızı bir rüya olarak ele alıp çözümlemeye çalışmak biraz pratik gerektiriyor, ama sizce de değmez mi?

Rüyalar ve hayatınız aracılığıyla yaşadığınız baskın frekanslarınızı tespit ettikten sonra, yeni bir frekans düzeyine geçmek için yapmanız gerekenleri “Neden Olmasın?” adlı kitabımda anlattım ve hepinize faydalı olmasını seçiyorum. 

Peki ya “rüyaya yatmak”? Çocukken, uyumadan önce güzel güzel hayaller kurardık ki gece tatlı rüyalar görelim. Bu oldukça içgüdüsel bir davranıştır ve adı da “senaryolaştırma” tekniğidir. Tatlı rüyalar görmek için gösterdiğimiz bu keyifli çabayı, neden günlük hayatımızda da göstermiyoruz? Yani, neden uyandığınızda bir beş dakika gününüzün nasıl geçmesini istediğinizi “hayal etmiyorsunuz” veya “yazmıyorsunuz”. Bu çalışmayı daha uzun vadeli olarak da yapabilir ve hayatınızı geçirmeden önce, hayatınızı nasıl geçirmek istediğinizi senaryolaştırabilirsiniz, yani “hayata uyanabilirsiniz”.


Sevgilerimle


İrem



Bireysel danışmanlık, grup eğitimleri ve kurumsal eğitim talepleriniz için fitsoulfitmind@gmail.com adresine mail atabilir, bilgi ve randevu talep edebilirsiniz.




5 Nisan 2018 Perşembe

Bir Baş Etme Mekanizması: Kişilik Bölünmesi





Herkese merhaba,

Dönem dönem sizlere de eğitimlerimde ifade ettiğim gibi, kişisel gelişim, “eğitmenlik” seviyesine geldiğinizde sona eren bir süreç değil, sizlerle çalıştığım yoğunlukta halen kendi üzerimde de çalışmaya devam ediyorum ve bu çalışmalar esnasında bana “gelen” ve idrak ettiğim son bilgileri de sizinle paylaşmak istedim.

Özellikle eğitimlerime katılan ve kitabımı okumakta ve uygulamakta olan kişiler açısından biraz sonra anlatacağım bilgilerin hayatsal bir öneme sahip olduğunu belirtmek isterim.

-----

Tüm Hayatınızı Acılarınızı Şifalandırmak veya Acılarınızla Baş Etmek Üzere Şekillendirdiniz!

Son zamanlarda, regresyon çalışmasını sıklıkla kullanmam gerektiği sezgisine kapıldım. Regresyon, geçmiş hayatlarınızı, ve geçmiş hayat fazlarınızı (çocukluk gibi) ziyaret edip gözlemlemek için kullandığımız bir sistem. 

Ve eğer hayatta istediklerinizin tamamını elde etmek istiyorsanız, ve halen bu isteklerinizden bazılarını tam olarak elde edememişseniz, bilin ki, bu, regresyon çalışması yapılmadan gerçekleşmesi imkansız bir şey. Ben dahil (kariyerimin başlarında) bir çok ruhsal öğretmen sizlere daima pozitif düşünmenizi, pozitif sahneleri imgelemenizi ve bu vibrasyonları yükselttiğinizde de isteklerinizin gerçekleşmemesinin imkansız olduğunu söyledi ve söylemeye de devam ediyor. Bu formül eğer tamamen doğru olsaydı, bugün özellikle çekim yasasından haberdar olup da istediğini elde edemeyen tek bir kişi olmazdı, ama gerçeklik bu değil. Çünkü hala, en derin arzularımızı gerçekleştiremiyoruz.

Yıllardır bunun sebebini araştırıyorum ve sonunda da bulduğuma/yaklaştığıma inanıyorum. Şimdi aşağıdaki cümleyi okuyun ve içselleştirmek için bir kaç dakika bekleyin. 

------

“İsteklerinize sahip olamadınız çünkü, kimliğinizin belirli kırılımları isteklerinizi gerçekleştirmek istemiyor, çünkü bu kırılım/kişilik eğer isteğiniz gerçekleşirse bir şeyleri kaybedeceğinize inanıyor!”

------

Sizlere eğitimlerimde ve kitabımda, bir kişinin özünün birden fazla “kırılımdan”, kaba tabirle “kişilikten” oluştuğunu ifade etmiştim. Ancak, bizler günlük hayatlarımızda, genellikle, kendimizi tek bir kırılımımızla/kişilik ile tanımlarız. Bu baskın kişilik, diğer kimlikleri:

a) yok sayar 

b) bu kimliklerin kimi zaman farkında bile değildir 

c) farkında olanlar ise bu kimlik ortaya çıktığında huzursuz olur, daha da önemlisi öfkelenir. 

Bu bahsettiğim kimliklerin bir kısmı sizin özünüzü temsil ederken, bazı kimlikler ise, sizi, size ait olan acınızla baş etmek üzere ortaya çıkan koruyucu kimliklerdir. Biz buna kısaca yüksek benlik ve ego diyoruz. Böyle ifade ettiğimizde sadece iki zıt kimliğiniz olduğu gibi bir izlenime kapılabilirsiniz ama işin gerçeği, hem özümüze ait hem de egomuza ait çoklu kimliklere sahip olduğumuzdur. 

Koruyucu kimliklerimiz, yani acıyla baş eden kimliklerimiz 0-5 yaş aralığında şekillenir. Bu yaş aralığında çocuk, ebeveynlerinden tamamen farklı bir algı mekanizmasına sahiptir. Çocuğun gördükleri hakkında ne hissettiği konusunda, ebeveynlerinin genellikle hiçbir fikri yoktur! Dışarıdan bir gözle bakıldığında harika bir çocukluk geçirdiğine inanan kimseler bakımından, bu görüşün erişkin kimliğimiz tarafından ortaya atıldığını belirtmek isterim. Siz her ne kadar harika bir çocukluk geçirdiğinize inansanız da, çocukluk döneminizde, gerçekten ne hissettiğinize dair herhangi bir fikriniz olmaz, taa ki o çocukla tekrar buluşuna kadar (regresyon). Bu nedenle de dünyada travmatize olmadan çocukluk dönemini geçiren insanlar yok denecek kadar azdır. 

Travma denince aklınıza, şiddet, taciz, baskı ve bilimum kötü olaylar gelebilir ama travma olaylar sonucu ortaya çıkabileceği gibi, esasında travma herhangi sıradan bir olayın neticesinde veya herhangi bir olay olmaksızın bir şekilde bir nedenden hissedilen derin olumsuz duygular olarak nitelendirilmelidir. İşte, “travma” kavramına bu pencereden baktığınızda, travmatize olmadan erişkinlik dönemine geçen neredeyse hiçbir çocuğun var olmadığını anlayabilirsiniz. 

Örneğin, birçoğumuz için ufakken pazar günleri banyo günü olarak kabul edilirdi. Burada tek bir ebeveyn yoktur ki, bize pazar günü banyo yapıp yapmayacağımızı sormuş olsun. Bu çok basit ve sıradan gibi görünen olay karşısında herhangi bir çocuk kendi düşüncelerinin değer görmediğini “hissederse” bu bir travmadır ve erişkinlik dönemini etkiler! Dolayısıyla “benim hayatımda hiçbir travma olduğunu sanmıyorum” demeden önce, tüm çocukluğunuza dair hislerinizi tamamen hatırladığınızdan emin olmanız gerekir =)! 

--------

Örnek 1:

Her insan sevmek ve sevilmek ister.Sevmek ve sevilmeye dair fikirlerimiz ise 0-5 yaş aralığında şekillenir.

Diyelim ki, bir kadınız. Bir kadın olarak kendimizi anne veya baba figürüyle eşleştirmeye çalışırız. Kendimizi eşleştirdiğimiz kimliğin sevgi alma-verme dengesine bakarız. Babamızın, annemize (veya tersi) sevgisini açıkça ifade etmediğini farkederiz (sonuçta kendi özel ortamlarında sevgi ifadesi olsa bile, çocuğun önünde bu ifade biçimi gerçekleşmiyor olabilir). Otomatik olarak babamıza açıkça bir sevgi ifadesi göstermememiz gerektiğine karar verebiliriz, çünkü bu şekilde kendimizi ifade edersek, reddedileceğimize kanaat getirmiş olabiliriz. Artık bir korucuyu kimlik oluşmaktadır bu kimliğin acısı “reddedilmektir”. Bu kimlik hayatı boyunca “reddedilmemek” için elinden geleni ardına koymayacaktır, ve tüm hayatını kendisini insanlara kabul ettirmek üzere şekillendirecektir. Bu bir baş etme mekanizmasıdır. Bu kişinin seçtiği partnerler, seçtiği meslek, tarzı kişiliği tamamen bu baş etme mekanizmasına uygun olarak şekillenecektir.

Ancak bu kişinin diğer “kimliği” ise, çocukken elde edemediği açık sevgi-alışverişine açlık duymaya devam edecektir. Bu kimliklerden çıkan vibrasyonlar birbirleri ile daima çatışma içerisinde olacaktır.

Rezonans Kanunu çerçevesinde, bu kişi hayatına, dolayısıyla, kendisinin delice seveceği, ama kendisini sevdiğini belli etmeyen daha da önemlisi muhtemelen onu sevmeyen, daha da ilginci size oldukça geçerli sebeplerden dolayı bağlanamayacağını ifade edecek kişileri hayatına çekecektir. Bu kişi, koruyucu kimliği ile iletişim kurmadığı sürece de, hiçbir pozitif düşünme sanatı, bu kişiyle dilediği partneri sunmayacaktır zira koruyucu kimlikten çıkan vibrasyonlar, pozitif düşünme aracılığıyla bertaraf edilemez! Bu nedenle de bir çok kişisel gelişim çalışması size dilediğiniz hayatı halen sunamamaktadır. 

----

Kişilik 1: Derin bir sevgi alış-verişine niyet ediyorum, tek arzum, çocukken ifade edemediğim, alamadığımı düşündüğüm sevgiyi almak ve ifade etmek

Kişilik 2: Bu sevgiyi alamama ihtimalin var, anne-babanı gördün! ve bu benim için tehlikeli, amacım seni korumak, bu nedenle, seni bu istediğin niyetten uzak tutmak için elimden geleni yapacağım, seni ilişkisiz bırakacağım, hayatını kariyer etrafında şekillendireceğim, gerekirse hayatına türlü türlü problemler sokacağım ki bu konu hakkında düşünmeyesin, birinci kişiliğini yok saymamız gerekiyor bu senin için tehlikeli, mesela hayatında parayı önemli bir sorun haline getirirsek, maddi durumunla uğraşmaktan zaten ilişkilere odaklanacak vaktin de olmayacak, bu iyi bir fikir gibi görünüyor. Bu şekilde rahatlıkla esas probleminin, sağlığın, maddi durumun, iş yoğunluğun ve erkeklerin “bağlanmayan” doğası olduğuna inanacaksın.. benim için bu harika bir plan. 

Kişilik 1:Ben bu plandan nefret ettim, hiçbir zaman susmayacağım, sana arzular yolu ile kendi isteğimi daima ileteceğim, netice olarak o harika planın gerçekleşse bile her zaman bir eksiklik hissedeceksin, çünkü BEN mutlu değilim! 

----

Bu iki kişilikten çıkan vibrasyonlar ise hayatınızı yaratacaktır. Bunun adı çekim yasasıdır:

Netice: Kişilik 1’in arzuları nedeniyle, daima bir ilişki isteyeceksiniz, bu nedenle de bir ilişkiyi hayatınıza çekeceksiniz, ancak Kişilik 2’nin arzusu nedeniyle, çektiğiniz ilişki;

- Size dilediğiniz sevgi deneyimini vermeyecek 

- İlişkileriniz uzun sürmeyecek 

Siz deli gibi aşık olacaksınız, bu şekilde sevginizi en azından siz ifade edebileceksiniz Kişilik 1’in isteğinin bir kısmı yerine gelecek, ama Kişilik 2’nin çektiği karakter, bu alış-verişe açık olmayacak 

Kişilik 2 bu şekilde size ilişkilerin tehlikeli olduğunu kanıtlamaya çalışacak ve ilişkiyi sabote etmeye devam edecek. 

Kişilik 1; kendi duyduğu sevginin derinliğini anladığında, karşısından da bu deneyimi almak için daima açlık duyacak ve muhtemelen partnerinden bu sevgiyi alabilmek için akıl almaz yöntemlere başvuracak =) 

Sonuç: Derin sevme kabiliyeti olan kişilerin, sevgiyi ifade edemeyen kişileri çekmesi veya hiçbir ilişkiyi hayatına çekememesi

-------

Örnek 2:

0-5 yaşları arasında bir yaştasınız. Farkettiniz ki, huzurlu bir ev ortamı yaratmanın sırrı “nabza göre şerbet vermek”, “kavga ve tartışmadan kaçınmak”. Koruyucu kimliğiniz oluşmaya başlıyor. Koruyucu kimlik, herkesi mutlu etmenin bir yolunu bulmaya niyetli, bunun için de kendi düşüncelerini olduğu gibi ifade etmenin “tehlikeli” olduğuna karar veriyor ve “iyi insan” kimliğini oluşturuyor. Diğer kimliğiniz ise, kendi düşüncelerini ifade etmeye niyetli, çünkü ancak bu şekilde mutlu olacak.

Kimlik 1: Benim kendime ait düşüncelerim var ve kendimi var etmek ve ifade etmek istiyorum, bu şekilde gerçekten tatmin ve mutlu hissedeceğim

Kimlik 2: Bunu yapamazsın, mutlu olmanın yolu bu değil, aileni gördün, taraflardan biri alttan almadığı sürece, nabza göre şerbet vermediği sürece ilişkiler huzursuz.. Bu huzursuzluğu deneyimlemene izin veremem.

Kimlik 1: Ben de kendine yarattığın bu sahte kimliği deneyimlemene izin veremem, bu nedenle senin ürettiğin baş etme mekanizmasının işe yaramadığını sana daima kanıtlayacağım. (sorunlu ortamları hayatınıza çekmek gibi)

-----

Genellikle, korkularımız o kadar baskındır ki, kendimizi Kimlik 2 ile tanımlarız ve iyi insan olmak için elimizden geleni yaparız. Çekim Yasası gereğince de, iyi insan olursak, iyi insanları hayatımıza çekeceğimizi düşünürüz, ama şaka gibi biz iyi insan olmaya çalıştıkça hayatımıza devamlı “sorun” çekeriz. 

Çünkü “iyi insan” olma isteğimizin altında, “iyilik” değil “KORKU” yatar. Çekim Yasası da baskın olan enerjileri deneyimlemenize neden olur, bu da korktuğunuzun başınıza gelmesidir!

Hep birlikte tamam PEKİ NE YAPMALIYIZ diye bağırdığınızı biliyorum, ve bilerek konuyu uzatıyorum =)

Çünkü, acınızı giderme amacınızın altında, acı çekme korkusu olduğu sürece, acınızı bertaraf etmek için atacağınız her adımın size çekim yasası gereği tekrar acıyı getireceğini biliyorum!

----- 

Öncelikle arkadaşlar, acılarınızın olduğunu kabul edeceksiniz. Bu acıların ne olduğunu keşfedeceksiniz. Bunun için sık sık çocukluğunuza yolculuk yapıp, o çocuğun ne hissettiğini anlamaya çalışacaksınız. Anladıktan sonra çocuğun, acı ile baş etmek için nasıl bir mekanizma ürettiğini keşfedeceksiniz. Bu sizin koruyucu kimliklerinizden biri haline gelecek ve muhtemelen şu an kendinizi tanımladığınız kişiliğin de bu koruyucu kimlik olduğunu farkedeceksiniz. 

Gözlem yapmadan, herhangi bir çalışmaya geçemezsiniz! Kişisel Gelişim’i acılarınızı bertaraf etmek, yok saymak için kullandığınızı biliyorum, Kişisel Gelişim’i acılarınızın üstüne basmak olarak kullandığınız takdirde, çekim yasası gereğince, acılarınız size daima geri yansıyacaktır. Kişisel Gelişim alanını bir kaçış olarak kullanmayacaksınız. 

Acınızı tespit ettikten sonra, bu acıyı bertaraf etmek veya yok saymak için bugüne dek yaptığınız herşeyi gözlemleyeceksiniz. Buna kariyeriniz ve ilişkileriniz (özellikle) dahil olacak. 

Koruyucu Kimlik’in amacını tespit ettikten sonra, çocuğun gerçekten hissetmek istediği esas duyguyu bulacaksınız. Buna diğer kimlik adını vereceksiniz. Koruyucu Kimlik ile Diğer Kimliğin çatışmasını aynen benim yaptığım şekilde bir diyalog haline getireceksiniz. Bunu nasıl yapacağınızı “ego ile konuşma” başlığı altında kitabımda anlattım, birazdan diğer bir örneği de sizinle paylaşıyor olacağım. 

Kimliklerinizden birinin kazandığı diğerinin kaybettiği bir dünya yaratmayacaksınız. Bu dünyanızın şu anki haline esas sebeptir. Her iki kimliğin de ihtiyaçlarına arabulucu olacaksınız ve her iki kimliğin de “kazandığını” hissettiği bir düzen oturtacaksınız. Bu kimlikler ancak bu şekilde birbirleri ile barış yaparak, sizi isteklerinizden alıkoymayı bırakacaktır. Herşeyi elde etmenin sırrı budur. 

Bu iki kimlik arasındaki pazarlık uzun sürebilir, hiçbir şekilde kimlikleri anlaşmak yönünde zorlamayacak, ve suçlamayacaksınız. 

-----


Arabuluculuk:


Yukarıdaki örneklerden devam edelim:

Örnek 1’de kişiliklerimizden biri, reddedilmemek yani kabul edilmek için elinden geleni yapıyor, ve baş etme mekanizması olarak sevgi alış-verişini hayatınızdan uzak tutuyor, diğer kişiliğimiz ise, tam da bunu deneyimlemek istiyor.

Kişilik 1: Sevmek ve sevilmek istiyorum!

Kişilik 2: Bu tehlikeli, bu sevgiyi ifade etmen benim için tehlikeli, ya reddedilip acı çekersen?

Arabulucu kimlik: Kişilik 2, senin tehlikede olma duygunu gidermek için Kişilik 1’in ne yapmasını istiyorsun?

Kişilik 2: Reddedilmeyeceğimden emin olmam lazım ve bundan emin olamıyorum! Güvende hissetmem gerekiyor, güvende hissedersem, Kişilik 1’e alan tanıma ihtimalim var

Arabulucu kimlik: Kişilik 2 güvende hissetmek istiyormuş, bu konuda ne düşünüyorsun, ona istediği güveni sağlamak için bir önerin var mı?

Kişilik 1: Çekim Yasası gereğince, sürekli “korku” frekansı yaydığından dolayı, başına korktuğu olayın geldiğini anlamasını istiyorum.. yöntemi işe yaramıyor! 

Arabulucu kimlik: Anladığım kadarıyla ikiniz de aynı şeyi istiyorsunuz farkında mısınız? İkiniz de sevmek ve sevilmek istiyorsunuz! Ortak bir amacınız var. Önce bunu kabul edelim mi? Kişilik 2, amacının sevmek ve sevilmek olduğunu anlayabiliyor musun?

Kişilik 2: Evet, ama bunun daima benim için gerçek olamayacağını düşünüyorum, bu bir risk, bunu istesem bile, bunu elde edememe ihtimalim bana acı veriyor, bu riski almak istemiyorum!

Arabulucu kimlik: Kişilik 1, Kişilik 2, daima kabul edilmemenin bir risk olarak var olacağını düşünüyor, bu nedenle, seni risk olarak gördüğü ilişkilerden uzak tutuyor anlıyor musun? 

Kişilik 1: O uzak tutuyor tutmasına, şimdi farkındayım ama, onun da bir ilişkimiz olmadığı takdirde hiçbir zaman ortak amacımıza ulaşamayacağımızı anlamasını istiyorum.

Arabulucu kimlik: Kişilik 2, eğer ilişkilerden uzak durursan veya korku frekansın nedeniyle işlemeyen ilişkiler çekersen hayatına, ikinizin de ortak amacına asla ulaşamayacağını ve ikinizin de “kaybedeceğini” ve “kaybetmekte” olduğunu görüyor musun. Bu açıdan bakıldığında yöntemin hakkında söylemek istediğin bir şeyler var mı?

Kişilik 2: Amacımın, sevmek ve sevilmek olduğunu kabul ediyorum.. sadece bunun gerçek olamayacağına inanıyorum =( Ama şu an, kendimi amacımdan da uzak tuttuğumu anlıyorum, ama hala ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. 

Arabulucu kimlik: Kişilik 1, Kişilik 2’yi neden bunun gerçek olabileceği yönünde ikna edecek bir görüşün var mı, Kişilik 2 ile çalışman gerektiğini anlıyor musun? Bugüne dek, Kişilik 2 ile çalışıp, çalışmadığını bana söyleyebilir misin?

Kişilik 1: Bugüne dek sadece kendimi düşündüm.. Ben cesurum, risk almayı severim, ancak bu şekilde istediğime ulaşacağıma inanıyorum, benim doğamda korku yok.. Ama bu davranışım nedeniyle, şimdi Kişilik 2’yi yok saydığımı da anlıyorum.. Ben onunla hiç konuşmadım, ihtiyaçlarını hep göz ardı ettim. Sanırım bunun için öncelikle ona bir özür borçluyum, umarım beni affeder. 

Arabulucu kimlik: Kişilik 1, seni önemsemediğini, yok saydığını, hatta sana kızdığını ifade etmeye çalışıyor ve bundan dolayı üzgün. Peki Kişilik 1, Kişilik 2 ile olan ilişkin hakkında sen ne söylemek istersin?

Kişilik 2: Ben onu hep duydum, ve ona hep itiraz ettim. Hayır dedim, onun önerilerini ben de dinlemedim, çünkü riskliydi.. Hatta ona bir önerisi olup olmadığını sanırım hiç sormadım...sanırım, bu anlamda ben çok dikkafalı davrandım..benim de ona bir özür borcum var.

Arabulucu kimlik: İkinizin bugüne dek birlikte çalışmayı hiç denemediğini farkediyorum, üstelik ortak bir amacınız olmasına rağmen bu nedenle ikinizin de huzursuz ve mutsuz olduğunu anlıyor musunuz! Peki bundan sona birbirinizin önerilerini dinlemeye niyetli misiniz?

Kişilik 1&2: Bunu yapabiliriz. ( Bu noktada frekans uyumlanması başlamaktadır, başka bir ifade ile bir bütün haline geliyorsunuz)

Arabulucu kimlik: Kişilik 1, başa dönelim, Kişilik 2 güvende hissetmek istiyor, önerin nedir?

Kişilik 1: Frekansının öncelikle “korku” frekansı olduğunu kabul etmesini ve bu nedenle hayatına korkusunu deneyimlediği olayları çektiğini anlamasını istiyorum. Evren çekim yasasına göre işliyor neticede. 

Arabulucu kimlik: Çekim Yasası hakkında ne düşünüyorsun? 

Kişilik 2: Hayatıma düşündüğüm şeyleri çektiğimin kimi zaman farkında oluyorum, evet. Her zaman değil. 

Arabulucu kimlik: Kişilik 2, korku frekansını yaymakta olmuş olabileceği ihtimalini kabul edebilir, ama bunun için analitik bir araştırma yapmasına da ihtiyacı var, ona zaman tanıyabilir misin?

Kişilik 1: Evren çekim yasasına göre işler, bunu tüm ruhlar bilir! Ama bunu kafasına oturtması için zamana ihtiyacı varsa, bir süre sakince bekleyebilirim. Ama bu süreçte “korku” frekansını ne şekillerde yaydığını gözlemlemesine ihtiyacım var, hayatındaki başka konulara odaklanarak bu konunun üstünü örtmesini istemiyorum.Örneğin, maddi açıdan da problem yaşıyor, sürekli çalışıyor, ama bu, korku frekansını gözlemlememesi için bir bahane, bu bahanelerden kurtulmasını istiyorum, eğer bana korku frekansı üzerine odaklanacağını söz verirse, ancak o zaman susabilirim. Artık bahane istemiyorum.

Arabulucu kimlik: Kişilik 1, senin, korku frekansını nasıl yaydığını, korkudan kaçmak için hangi eylemlerde bulunduğunu gözlemlemeni istiyor, başka tür gündemlerle bu konunun üzerini kapatmanı istemiyor. Bu durum senin için uygun mu? Neticede ortak bir amacınız olduğunu unutmayın.

Kişilik 2: Buna söz verebilirim, eğer ortak amacımıza ulaşacaksak.

Arabulucu kimlik: Kişilik 1, Kişilik 2’nin korku frekansını nasıl yaydığına dair elinde veriler var mı, bu veriler ona yardımcı olacak?

Kişilik 1: Geçenlerde, x kişisine yalan söyledi, tamamen korkusundan, kendi düşüncesini ifade etmedi, bunun adına onu “kırmamak” dedi ama esasında, konu o kişiden gelen sevgiyi kaybetmemekti ve netice olarak o kişi, onu ihmal ediyor, bunun farkında olmasını istiyorum. işte bu korkunun kendisini var etmesi halidir. (bu noktada örnekler verilmeli)

Arabulucu kimlik: Kişilik 2’yi “korkutmadan” yapmasını istediğin bir önerin var mı?

Kişilik 1: Şunu çalışmasını istiyorum; öncelikle kendisinin neden olduğu haliyle kabul edilip, sevgi ifadesinin de kabul göreceğine dair gerekçeleri bulmasını istiyorum. Bu tarz sevgi ilişkisi yaşayan kişiler var, onları da gözlemlemesini istiyorum, gözlemlediği şeyin “reddedilme” temasının etrafında gerçekleşen olaylar olduğunu biliyorum, kendine, kendinin haklı olduğunu kanıtlayacak örnekleri aradığı gibi aksi örnekleri de aramasını istiyorum, kendisini haksız çıkarak örnekleri bulmaya hazır mı? Ben, bence mükemmelim, coşkuluyum, neşeliyim, şeffafım.. bu yönlerimin olduğunu kabul etmesini istiyorum, beni sevmesini istiyorum.

Arabulucu kimlik: Kişilik 1, sevilme ihtiyacın olduğunu anlıyorum peki, Kişilik 2’yi sen sevebilecek misin, kendisi korkuyor ve bunun için haklı sebepleri de var farkında mısın?

Kişilik 1: Evet, gözünü açtığı dünyada bir takım zorluklar yaşadığını görebiliyorum, artık bu sahneden ayrılmasını istiyorum, deneyimleyebileceğimiz başka sahneler de olmalı. Onun için gerçekten üzülüyorum, ona öfkelenmenin saçma olduğunu düşünüyorum, onu zorladığımda daha da korktuğunu anlıyorum, gerçekten mantıklı sebepleri varmış hissettiklerinin…

Arabulucu kimlik: Kişilik 2, senin gözlemlerinin kendini kanıtlamak yönünde olduğunu kabul ediyor musun? ve başka bir gözlem modelini en azından deneyebilir misin? 

Kişilik 2: Bunu henüz kabul etmiyorum, ama aksi yönde veri toplamak için çalışabilirim

Arabulucu kimlik: Yapmanız gerekenleri özetliyorum, bu iletişiminizin sadece birinci basamağı, bu iletişimi daima devam ettirmelisiniz, taa ki her konuda aynı fikirde olana kadar.

Çekim yasası gereğince, korku frekansının, sizin korkunuzu besleyecek olayları nasıl çekmiş olabileceğini irdeleyin. Bence yazarak çalışın. Kişilik 2, Kişilik 1 bu konuda sana yardımcı olacak, ona bu örneklerin ne olduğunu sorabilirsin. Gerekise, çekim yasasının ne olduğunu anlamak için bolca okuyun. 

Ortak bir amacınız olduğunu asla unutmayın, o da sevmek ve sevilmektir, ve olduğunuz gibi kabul edilmek. Kişilik 2, Kişilik 1’e neden sevgiyi hakettiğini, neden olduğu halinin mükemmel olduğunu gerekçelendirmesini iste. 

Gözlemlediğiniz şeylerin “kabul edilmek” etrafında olmasını sağlayın. Kişilik 2, lütfen seni olduğun gibi kabul eden insanları bul, onlarla vakit geçir, olduğu gibi kabul edilen insanları gözlemle, onların var olduğunu tespit et. Bunun senin için de mümkün olduğunu anla. İlaveten, bunu yapmaz isen, hiçbir zaman dilediğin ilişkilere sahip olamayacağını da anla, çünkü Kişilik 1 buna izin vermeyecek, ikiniz de kaybedeceksiniz. Anlamanızı istediğim bir şey var, denemezseniz, zaten hiçbir zaman doğru bir ilişkiye sahip olamayacaksınız! Dolayısıyla anlamanızı istediğim diğer bir şey, ikinizin de KAYBEDECEK HİÇBİR ŞEYİ YOK ÇÜNKÜ ZATEN HİÇBİR ŞEYE SAHİP DEĞİLSİNİZ! 

Kendinizi olduğunuz gibi kabul ettikten ve bu halinizin neden sevilebilir olduğunu anladıktan sonra, odaklanmanızı istediğim, SEVGİ frekansıdır..KORKU değil.. Bunun için öncelikle kendinizi seveceksiniz, Kişilik 1, Kişilik 2’yi sevmek zorundasın, Kişilik 2, Kişilik 1’i sevmek zorundasın..ve içinizde sevgi frekansına karşılık gelen eylemleri çoğaltacaksınız. Bu frekansı büyütmek zorundasınız. 

Hayatınıza giren herkesin sizler gibi “ACI” filtresinden sizinle iletişim kurduğunu hatırlayacaksınız..herkes acısıyla baş etmeye çalışıyor, dolayısıyla, kimsenin esas niyeti sizi kırmak değil, artık şahsi olarak herşeyi üstünüze alınmayacaksınız. Reddedilmeniz bile şahsi değildir! 

Netice olarak, sevgi frekansını büyüttüğünüzde ve kendinizi bir bütün olarak “kabul ettiğinizde” ve bütünü dürüst bir şekilde dış dünyaya ifade edebildiğinizde, yansıma olarak sizi olduğu gibi kabul eden insanları hayatınıza çekeceksiniz ve ikiniz de kazanacaksınız. Bu süreçte, Kişilik 2 korku ve paniğe kapılırsa tekrar tekrar Kişilik 1 olarak onunla iletişim kuracaksınız ortak amacınızı hatırlatacaksınız. Siz artık bir bütünsünüz. 
---------

Arkadaşlarım, maalesef, bu yazı çerçevesinde gerçek bir kişiyle çalışmadığımız için size sadece bu çalışmayı nasıl yapabileceğinize dair hayali bir örnek üzerinden seslenebildim. Kendinizle çalışmaya başladığınızda, bu diyalogların sayfalarca sürebileceğini, bambaşka temaların ortaya çıkabileceğini göreceksiniz. Acele etmeyin, bu çalışmanın hayatsal bir önemi olduğunu lütfen anlayın =)


Faydalı olması dileğiyle,

Sevgilerimle






Not: Bireysel danışmanlık talepleriniz için ise bana fitsoulfitmind@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. 

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...