9 Ağustos 2014 Cumartesi

Bizim Ferrari’miz Vardı da mı Satmadık?

Bu sayfaya yolunuz düşmüşse, bir çoğunuzun Ferrarisini Satan Bilgenin öyküsünü okuduğunu veya en azından mutlaka duyduğunu düşünüyorum. Okumayanlar için öykünün konusunu kısaca özetleyeyim; kitabın baş kahramanı Julian, mesleğinde çok başarılı bir avukattır, Julian hayatta maddi olarak sahip olabileceği herşeye sahiptir, kariyer, şöhret, para, özel bir jet, ada ve kırmızı bir Ferrari. Julian yoğun iş temposu ve bitmek bilmeyen iş stresi sebebiyle bir gün bir duruşmada kalp krizi geçirir, ve tedavisinin sonucunda çok sevdiği Ferrarisi dahil tüm malvarlığını satarak Hindistan’a ruhsal bir yolculuğa çıkar. Tahmin ettiğiniz şekilde, bu yolculukta tüm stresinden ve dertlerinden arınan, ve bol bol ruhunu besleyen Julian, bu yolculuğunda karşılaştığı ustasının da desteği ile kitabın sonunda adeta yeniden doğmuştur.
 
 Biz okuyucular ise, kitabı ağzı kulaklarında baştan sona muthiş bir keyifle okumuş, ve kitaptaki öğretileri az çok hayatımızda uygulayacağımıza söz vermiş hiç bir zaman Ferrarisi olmamış bilge adayları olarak, kitabı kapadıktan sonra bizi bekleyen ev işleri, “iş” işleri ve benzeri işler ile mücadele ederken bir süre sonra  “Ah şanslı Julian..” nidaları ile başlayıp “Bizim Ferrarimiz yok, neyi satıp Hindistan’a gideceğiz, şahsımıza münhasır Yogi ustası ayarlayacağız ki?” şeklindeki isyanlar ile son bulan gerçeklikle yüzleşme seanslarının ardından, şahsen, “kişisel gelişim bir zengin sporu mudur?”, “kişisel gelişim için dağ tepe ormana gitmek şart mıdır?”; “dağa gitmemiz gerekiyorsa, işe kim gidecek, işe gitmeyeceksek, nasıl geçineceğiz, 21 gün boyunca dağda “Om”layıp, tahılla beslenip, ruhu besleyip, bedeni inceltirken, “zen” ay sonunda kredi kartını ödeyecek mi?; “peki bu durumda hem kariyer sahibi olup hem kişisel gelişemiyor muyuz?” gibi soruların cevaplarını arar oldum.

Bu blogun ortaya çıkmasındaki asıl sebep de bu… kendi yolculuğuma bundan yaklaşık 17 sene once 12-13 yaşlarında Neale Donald Walsch’ın Tanrı ile Sohbet serisini okuyarak başladım. Türkiye’de daha kişisel gelişimin “k”si ortada yokken, meleklerin sadece kilise tavanlarında hoş bir motif olarak arzı endam ettiği, yogi denince akla sadece Ayı Yogi’nin geldiği bir dönemde, evrenin işleyiş prensiplerini bir diyalog halinde aktaran bu kitap, sadece ruhsal gelişim üzerine değil, aynı zamanda bilimsel bir makale gibi, evrenin kullanım prensiplerini ortaya koymaktaydı.

Bu kitabın ardından okumayı ve okuduklarımı uygulamayı hiç bırakmadım, Reiki ve benzeri enerji sistemlerinin eğitimini alarak “Master” yani “öğretmen” seviyesine genç yaşta ulaştım, uygulamaya, çoğu zaman da anlatmaya devam ettim; taa ki, universite hayatı bitip de iş hayatının korkunç çarkında kontrolsüz bir şekilde dönmeye başlayıncaya kadar. Iş hayatında karşılaştığım birbirinden ilginç karakterler, adaletsiz hiyerarşik düzenler, baskı, geçim derdi, kan, gözyaşı, dram derken kendime oluşturduğum o dingin “zen” dünyadan eser kalmamış, hayal ettiğim Sex and the City ve Ally McBeal’deki meslek sahibi zeki ve güzel moda gurularından ziyade, kimi zaman duş almaya bile mecali olmayan, aksi ve sinirli bir karakter olmanın eşiğine gelmiştim.

Julian gibi ben de avukatım, iş stresi ve yoğunluğu, bu mesleğin doğasında olan bir şey, ama benim, Ferrarim olmadığı için, satıp da Hindistan’a gidip kafamı rahatlatacak lükslerim, hatta param olsa bile o kadar uzun yıllık izinlerim, şahsıma özel bir usta ile de çalışma imkanım olmadı. Dolayısıyla memleket koşulları gözönünde bulundurulunca birçoğumuzun da aynı durumda olduğunu en zen anımızın ise, o da, - mümkün olduğu gecelerde- iyi bir uyku olduğunu sanıyorum.

Evrenin yasaları, dilediğiniz kaderi yaratmak hususunda mükemmel işler; eğer işten güçten vaktiniz kalır da konunun üzerine eğilebilirseniz.. .Bizzat deneyimledim ve gördüm. işe yaradığı konusunda şüphem yok, hatta  deneyimlerim, en büyük motivasyon kaynağım.  Ancak, sorun, gün içerisinde size sonsuz bir zihin işkencesi yaşatan muhataplarınız, işiniz, sorumluluklarınız ve çeşitli zorluklar karşısında gün sonunda hangi olumlu enerji, ve hangi vakit ile neyi yaratabileceğiniz.

Bu Blog, bu kaliteli vakti, Hindistan’a kaçmaksızın, dağa ormana yerleşmeksizin mevcut koşullarda kendim için yeniden yaratmanın bir yolu. Adım adım güncesini tutacağım, interaktif bir manifestasyon (yaratım) projesi..

Yolu sayfama düşenlere ilham olması dileğiyle…

1 yorum:

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...