Bu sayfaya yolunuz düşmüşse, bir
çoğunuzun Ferrarisini Satan Bilgenin öyküsünü okuduğunu veya en azından mutlaka
duyduğunu düşünüyorum. Okumayanlar için öykünün konusunu kısaca özetleyeyim;
kitabın baş kahramanı Julian, mesleğinde çok başarılı bir avukattır, Julian
hayatta maddi olarak sahip olabileceği herşeye sahiptir, kariyer, şöhret, para,
özel bir jet, ada ve kırmızı bir Ferrari. Julian yoğun iş temposu ve bitmek
bilmeyen iş stresi sebebiyle bir gün bir duruşmada kalp krizi geçirir, ve
tedavisinin sonucunda çok sevdiği Ferrarisi dahil tüm malvarlığını satarak
Hindistan’a ruhsal bir yolculuğa çıkar. Tahmin ettiğiniz şekilde, bu yolculukta
tüm stresinden ve dertlerinden arınan, ve bol bol ruhunu besleyen Julian, bu
yolculuğunda karşılaştığı ustasının da desteği ile kitabın sonunda adeta yeniden doğmuştur.
Biz okuyucular ise, kitabı ağzı
kulaklarında baştan sona muthiş bir keyifle okumuş, ve kitaptaki öğretileri az
çok hayatımızda uygulayacağımıza söz vermiş hiç bir zaman Ferrarisi olmamış
bilge adayları olarak, kitabı kapadıktan sonra bizi
bekleyen ev işleri, “iş” işleri ve benzeri işler ile mücadele ederken bir süre
sonra “Ah şanslı Julian..” nidaları ile başlayıp “Bizim Ferrarimiz yok, neyi satıp Hindistan’a gideceğiz, şahsımıza münhasır
Yogi ustası ayarlayacağız ki?” şeklindeki isyanlar ile son bulan gerçeklikle
yüzleşme seanslarının ardından, şahsen, “kişisel gelişim bir zengin sporu
mudur?”, “kişisel gelişim için dağ tepe ormana gitmek şart mıdır?”;
“dağa gitmemiz gerekiyorsa, işe kim gidecek, işe
gitmeyeceksek, nasıl geçineceğiz, 21 gün boyunca dağda “Om”layıp, tahılla
beslenip, ruhu besleyip, bedeni inceltirken, “zen” ay sonunda kredi kartını ödeyecek mi?; “peki bu durumda hem kariyer sahibi
olup hem kişisel gelişemiyor muyuz?” gibi soruların
cevaplarını arar oldum.
Bu blogun ortaya çıkmasındaki asıl sebep de bu… kendi yolculuğuma
bundan yaklaşık 17 sene once 12-13 yaşlarında Neale Donald Walsch’ın Tanrı ile
Sohbet serisini okuyarak başladım. Türkiye’de daha kişisel gelişimin
“k”si ortada yokken, meleklerin sadece kilise tavanlarında hoş bir motif olarak
arzı endam ettiği, yogi denince akla sadece Ayı Yogi’nin geldiği bir dönemde,
evrenin işleyiş prensiplerini bir diyalog halinde aktaran bu kitap, sadece
ruhsal gelişim üzerine değil, aynı zamanda bilimsel bir makale gibi, evrenin
kullanım prensiplerini ortaya
koymaktaydı.
Bu kitabın ardından okumayı ve okuduklarımı uygulamayı hiç bırakmadım, Reiki
ve benzeri enerji sistemlerinin eğitimini alarak “Master” yani “öğretmen”
seviyesine genç yaşta ulaştım, uygulamaya, çoğu
zaman da anlatmaya devam
ettim; taa ki, universite hayatı bitip de iş hayatının korkunç
çarkında kontrolsüz bir şekilde dönmeye başlayıncaya kadar. Iş hayatında karşılaştığım birbirinden ilginç
karakterler, adaletsiz hiyerarşik düzenler, baskı, geçim
derdi, kan, gözyaşı,
dram derken kendime oluşturduğum o dingin “zen” dünyadan eser kalmamış, hayal ettiğim Sex and the City ve Ally McBeal’deki meslek
sahibi zeki ve güzel moda gurularından ziyade, kimi zaman duş almaya bile
mecali olmayan, aksi ve sinirli bir karakter olmanın eşiğine gelmiştim.
Julian gibi ben de avukatım, iş
stresi ve yoğunluğu, bu mesleğin doğasında olan bir şey, ama benim, Ferrarim olmadığı için, satıp da Hindistan’a gidip kafamı rahatlatacak lükslerim, hatta param olsa
bile o kadar uzun
yıllık izinlerim, şahsıma özel bir usta ile de çalışma imkanım olmadı. Dolayısıyla memleket koşulları
gözönünde bulundurulunca birçoğumuzun da aynı durumda olduğunu en zen anımızın
ise, o da, - mümkün olduğu gecelerde- iyi bir uyku olduğunu sanıyorum.
Evrenin yasaları, dilediğiniz kaderi
yaratmak hususunda mükemmel işler; eğer işten güçten vaktiniz kalır da konunun
üzerine eğilebilirseniz.. .Bizzat deneyimledim ve gördüm. işe yaradığı konusunda
şüphem yok, hatta deneyimlerim, en büyük
motivasyon kaynağım. Ancak, sorun, gün
içerisinde size sonsuz bir zihin işkencesi yaşatan muhataplarınız, işiniz,
sorumluluklarınız ve çeşitli zorluklar karşısında gün sonunda hangi olumlu
enerji, ve hangi vakit ile neyi yaratabileceğiniz.
Bu Blog, bu kaliteli vakti,
Hindistan’a kaçmaksızın, dağa ormana yerleşmeksizin mevcut koşullarda kendim
için yeniden yaratmanın bir yolu. Adım adım güncesini tutacağım, interaktif bir
manifestasyon (yaratım) projesi..
Yolu sayfama düşenlere ilham olması
dileğiyle…
🧡
YanıtlaSil