21 Ekim 2015 Çarşamba

Olumlama Nedir ve En Etkin Şekilde Nasıl Kullanılır?



Yaşadığımız herşey iyi veya kötü, baskın düşüncelerimizin eseridir. Evrenin tamamı, insanlar, hayvanlar, masa, sandalye, bilgisayar... yani herşeyin özüne indirgenerek parçalara ayrıldığı zaman enerji dalgaları ve partiküllerinden oluştuğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Evrenin daha önce "hiçlik" olarak adlandırılan bölümünün ise aslen sürekli hareket halinde olan enerji parçacıklarından oluşan bir enerji alanı ("kuantum olasılıklar alanı") olduğu da kanıtlanmıştır.

Baskın düşüncenizin de bir titreşimi yani ölçülebilir bir frekansı vardır, bu frekans evrende yankılanmakta ve olasıklıklar alanında benzer frekanslarla birleşerek kütle kazanmakta,  yani hayatınızda elle tutulur bir form almaktadır.

Baskın düşüncelerimizin çoğu, "inanç" olarak yerleşik bir form kazanmıştır. İnanç dalgaları kuantum olasılıklar alanında, benzer frekanslarla birleşerek, kütle kazanmakta ve hayatınızda inancınıza uygun olarak deneyimler yaşamanızı sağlamakta, yani gerçekliğinizi yaratmaktadır.

Mevcut gerçekliğinizden memnun olmamanız halinde, gerçekliğinizi yaratan inanç kalıplarınızı değiştirmeniz yani kuantum olasılıklar alanına farklı türde bir frekans göndermeniz gerekmektedir.

Temel inançlarımızın çoğu aile, toplumsal ve çevresel faktörler aracılığıyla 5 yaşına kadar bilinçaltımıza kodlanmıştır. Dolayısıyla çoğumuzun hayatı 5 yaşında şekillenmiş zihinlerin eseridir.

5 yaşından bu yana aktif olan düşünce kalıplarının değiştirilmesi, disiplinli bir çalışma gerektirmektedir. Olumlamalar, bilgisayar gibi işleyen zihne yeni inanç kalıplarının tanımlanması için oldukça faydalıdır.

Bir çok kutsal kitapta, ve inançta duaların belirli bir sayıda tekrarlanmasının sebebi budur. Tekrar, duanın yaydığı frekansı güçlendirmekte ve onu gerçek kılmaktadır. Tekrarların genellikle 1 (1,11,111,1111 gibi) ve 4'ün katları (4, 40, 400, 444,4444 gibi) sayılarda tekrarlanmasının sebebi ise 1'in başlangıç, 4'ün ise "yapılandırma" enerjisini taşımasından kaynaklanır. Bir çok aydınlanmış kişinin 40 gün 40 gece meditasyon yaparak, aydınlanmaya ulaştıklarını iddia etmeleri de tesadüf değildir.

Genel ifadeler içeren olumlamalar da oldukça güçlü ve faydalı olmakla beraber, her kişinin zihninde yatan alt-inançlar farklılık gösterebilmektedir, bu nedenle, söz konusu alt-inanç tespit edilmeden tekrarlanan olumlamalar, kişinin zihninde yer eden alt-inançla çakışabilir, bu da bir direnç enerjisini ortaya çıkarır. Direnç enerjisi ise, direndiğiniz konunun güçlenmesine sebep olur. Bu noktada olumlamanın "ters-tepmesi" söz konusu olabilir.

Bu konuyu kısa bir anekdot ile örneklemek isterim:

Annem bir dönem olumlamalara oldukça merak sarmıştı, sabah programlarından birinde de bu konu hakkında konuşuluyormuş, daha fazla para kazanmak için de bir olumlama örneği verilmiş,  "çok param var, cüzdanım para ile dolup taşıyor" gibi genel bir olumlama örneği.. Annem de sürekli gün içerisinde hızlı hızlı bu olumlamayı tekrarlıyormuş, benim bu olaydan haberdar olmam ise, annemin bir gün eve gelerek, cüzdanından 200 TL'nin kaybolduğunu söylemesi ile gerçekleşti, akabinde de demez mi "o kadar da çok param var cüzdanım para ile dolup taşıyor dedim, bunlar işe yaramıyor! =) Elbetteki işe yarıyor ancak, öncelikle, burada annemin alt-inancına uygun olmayan bir olumlamayı üstelik gün içerisinde "hızlı hızlı" tekrarlaması, alt-inancı (cüzdanın içerisinde bol para olması, annemin günlük cüzdan kullanımı ile eşleşmemiş, ve bir anda yoktan para gelmesi fikrine karşı şüphe ile yaklaşmıştır) ile çakışmış ve cüzdanının para ile dolup taşması bir yana, mevcut paranından cüzdandan "yok olması" meydana gelmiştir =)

Bu nedenle internet üzerinden bulunabilen genel olumlamalar tekrarlanırken, tekrar anındaki hissinize odaklanmanız gerekmektedir, herhangi bir "hoşnutsuzluk", "sıkıntı", "rahatsızlık" hissi gibi bir his aldığınızda, olumlamanın durdurulması gerekir. Zira, bu söz konusu olumlamanın alt-inançlarınızdan biri ile çakıştığına işaret eder. Bu noktadan sonra, sizin için tekrarlaması "rahat" olan olumlamaları kullanmanız önerilir.

Kişiye özel olarak hazırlanan olumlamalar ise, kişinin alt-inançlarına uygun olarak hazırlandığı için, bahsi geçen direnç duygusu minimuma indirilmiş olur, ve yeni kodları bilgisayara yani zihninize girmek daha kolay bir hal alır.

Bu çerçevede, hem genel olumlamalar dikkatle kullandıldığında hem de kişiye özel hazırlanan olumlamalar kullanıldığında harika sonuçlar alabilirsiniz.

Olumlamaları en etkin şekilde kullanmak için, oldukça dingin bir ortamda, zihninizin en saf ve temiz olduğu sabah uyanma anlarında,  her bir olumlama cümleciğinde odağınızı en az 17 saniye tutarak ve cümlenin titreşimini hissederek tekrarlamanız gerekmektedir.

Kişiye özel olumlama çalışmalarımız başlamıştır, konu hakkında bilgi edinmek için özel mesaj veya fitsoulfitmind@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.

Sevgilerimle



16 Ekim 2015 Cuma

Okunmuş Su Deneyi de Neymiş?





Bugün sizlere yaydığınız titreşimlerin kendinize ve dış dünyaya etkisine dair bir deneyden bahsetmek istiyorum, hep söylediğim gibi, çekim yasası ve evrenin yasalarını bilinçli kullanmak öncelikle bu yasaları anlamak ve daha da önemlisi varlığına herhangi bir şüphe duymadan inanmakla başlar.

Şüphe enerjisi, kendi gücünüzü yadsımanız anlamına gelir, bu doğrultuda da evrenden dilediğiniz her ne ise, gerçekleşmeme ihtimaline dair hissettiğiniz duygu, istediğiniz olayların tam da düşündüğünüz gibi bir kısmının gerçekleşmesine, bir kısmının gerçekleşmemesine, çoğu zaman da çok daha hızlı gerçekleşebilecek olayların gecikmesine yol açar.

Japon yazar- araştırmacı ve Alternatif Tıp Dalında Hindistan’da doktorasını yaparak su üzerinde uzun yıllar araştırmalarını devam ettirmiş Masaru Emoto, 1999 yılında, insan bilincinin suyun moleküler yapısı üzerinde etkisi olduğunu iddia etmiş ve bu doğrultuda su üzerinde çeşitli deneyler gerçekleştirmiştir. Dünyada büyük ses uyandıran ve doğruluğu yıllardır araştırılan su testi ise şu şekilde gerçekleştirilmiştir.

Emoto, test için şehirlerin yakınlarındaki suları, musluk suyunu kullanmamış ve dış etkenlere maruz kalmayan doğada bulunan ve saflaştırılmış suları kullanmıştır.  Bunun amacı, hiç bir etkene maruz kalmamış saf suyun ilk defa Emoto tarafından etkileşime sokulacak olması nedeniyle sonuçların daha net görülebilmesidir.

Emoto, “teşekkürler”, “seni seviyorum”, “ seni öldüreceğim”, “sevgi”, “huzur” “aptal”, “senden nefret ediyorum” gibi yüksek ve düşük titreşim barındıran sözcükleri kağıda yazdırarak su dolu kaplara yapıştırmış ve 30 gün boyunca gözlemlemiştir; daha sonra bu suların moleküler yapılarını incelemek için fotoğraf çekme özelliği olan bir mikroskop ile suların moleküler yapılarını incelemiştir. İncelemenin neticesinde yüksek titreşimli sözcük ve cümleler ile etkileşime giren suların kristal yapılarının düzgün ve moleküllerinin birbirine yakın şekilde dizildikleri gözlemlenirken, düşük titreşimli sözcüklere maruz kalan suların kristal yapılarının bozuk ve moleküllerin birbirinden uzak olarak dizildikleri tespit edilmiştir.

Daha ilginç olan kısım ise, halühazırda kristal yapısı bozulmuş olan kirli suya Budist bir rahip tarafından 1 saat boyunca güzel sözler içeren bir dua okutulmuş olup, 1 saatin sonunda suyun moleküler yapısının saf suyunkine benzer şekilde yeniden düzenlendiklerinin tespit edilmesidir.

Bilim adamları, bu deneyin bilimsel yöntemlerle yapılmadığını savunmuşlar ve dolayısıyla sonuçlarının bilimsellikten uzak olduğunu iddia etmişler ancak deneyin doğru olmadığını da kanıtlayamamışlardır!

 Bu netice çok doğaldır, zira, bahsi geçen deney sadece ve sadece insan ve su arasındaki “titreşimsel alışverişi” yansıtacak şekilde düzenlenmiş olup, şüphesiz ki, herhangi bir duygu titreşimi barındırmayan/ şüphe titreşimlerini içeren bir ortamda bu deneyi tekrarlamak ve aynı sonucu elde etmek mümkün değildir! Ancak, 2014 senesinde söz konusu deney bilimsel kontrollerle 2000 kişilik bir grubun kollektif olarak sulara titreşimlerini göndermeleri suretiyle tekrarlanmış, ve Emoto’nun deneyi bu defa kanıtlanmıştır.(http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/16979104)

Bu deney, ev ortamlarında da bir çok kişi tarafından tekrarlanmış, kimi benzer sonuçlar elde ederken kimi elde edememiştir. Aynı deney sadece sözcüklerle değil, resim ve müzikle de tekrarlanmış ve benzer sonuçlar elde edilmiştir.



Buradaki en önemli ve bugüne dek hiç bir eleştirel makalede bahsedilmemiş olan nokta şudur; su üzerinde herhangi bir etkinin görülmesi, su ile etkileşime giren düşüncenin şüpheden ari ve pür odakla yönlendirilmiş olmasıdır. Bahsi geçmeyen diğer bir nokta ise şudur; kağıt üzerine yazılmış sözcüklerin yüksek veya düşük titreşimli olması farketmeksizin, sözcükler su üzerinde belirli bir süre sonra etkilerini göstermiştir, ancak Budist rahibin suyun kristal yapısı üzerindeki etkisi 1 saat içerisinde gözlemlenebilmiştir.

Bunun nedeni çok açıktır; Budistler düşüncenin gücüne inanırlar ve; zihin, beden ve ruhları üzerinde disiplinle çalışırlar. Bu çalışmaları esnasında da varlıkları üzerindeki güçlerini de bir an olsun yadsımazlar. Diğer yandan,  kağıdın üzerine yazılmış sözcüklerin kendilerine atfedilmiş anlamları örneğin “seni seviyorum” gibi bir cümlenin titreşimleri belirli bir grubun bu sözcüğe verdiği güzel anlam nedeniyle bir seviyede yüksektir, ancak aktif olarak okunan ve suya doğru yönlendirilen dua nitelikli olumlamalar çok daha kuvvetli titreşimlere sahiptir.

Kısacası, bahsi geçen deneyin sonuçları, sonuçların ne kadar süre içerisinde görülebileceği gibi unsurlar “değişkendir”. Çünkü deneyin parçası olan kişiler, inançları ve deneyde kullanılan araçların titreşimsel kuvveti de değişkenlik göstermektedir. Söz konusu deneyin bilim tarafından tam olarak kabul edilememesi ve aynı şekilde reddedilemesinin sebebi budur. Aslında toplumuzda "nefesi kuvvetli" diye tabir edilen kimselerin de tek farkı, kendilerine ve yaratıcılarına olan güven ve inançlarından ileri gelmektedir.

Evrensel yasalar da aynen bu prensibe uygun olarak hayatınızda tezahür etmektedir.  Bu yasaları bilinçli olarak kullanan kişilerin hayatları daha düzenliyken, akışın farkında olmayan kişilerin hayatları ise daha gelişigüzel bir süreçte ilerlemekte, kimi insanlar, çekim yasası ile mucizelere tanık olduğunu anlatırken, kimi ise bu yasalar var mı yok mu emin olamamaktadır. Her iki görüş de gerçeğin ta kendisidir, zira iç dünyanızda neye inanırsanız, dış dünyanızda da onu gözlemlersiniz.

Bütün bunlar bir yana, insanın su üzerindeki etkisi bu kadar kuvvetli olabilirken, insan vücudunun yaklaşık %60’nın su olduğunu da hatırlatmak isterim =) Ayrıca biz reiki uygulayıcıları da, en eski çağlardan beri her toplum ve kültürde de uygulanan yemeği ve suyu “kutsama”, dua okuma, olumlu enerji gönderme gibi çalışmaları sıklıkla uygulamaktayız. Sizlere de bu vesile ile denemenizi öneririm.


Sevgilerimle

9 Ekim 2015 Cuma

Herşeyin Ücretsiz Olduğu Evren AVM Açılmıştır, Hepinizi Bekleriz!


Kuantum Evren teorisine göre, evren ve barındırdığı canlı ve cansız her şey sadece titreşimden oluşmaktadır.  Bu teoriye göre, herhangi bir “şey”, madde formuna kavuşmadan ve gözlemlenebilecek hale gelmeden önce, saf düşünce, yani titreşim formundadır.  
Albert Einstein ve John Dewey bu kuramı şu şekilde açıklamaktadırlar:

“Hayal etmek herşeydir, hayal etmek, hayatta karşılacaklarınıza dair bir ön izlemedir” (“Imagination is everything, it’s a preview of life’s coming attractions”.) Albert Einstein

(Bilimde gerçekleştirilen her ilerleme, hayal gücünün ürünüdür” (“Every great advance in science has issued from a new audacity of imagination”. ) John Dewey

Bu nedenle ürettiğiniz her düşünce anında evrende bir titreşim formuna kavuşur ve titreşimsel dalga olarak evrende var olur, ve yok olmadan varlığını sürdürür; zira enerji hiç bir zaman yok olmamaktadır. Buna göre, evrende titreşimsel enerji dalgası formunda “gerçekleşme olasılığı bulunan” sınırsız olasılıklar mevcuttur. Başka bir ifade ile, evrende aslen titreşimsel bir dalga olarak var olmayan hiç bir şey mevcut değildir. Buna geçmiş, an ve gelecekteki her türlü olay ve buluş da dahildir.

Bu alana “olasılıklar alanı” denir (aynı zamanda bkz. Olasılık Teorisi).  Bir titreşim dalgası yani olasılık üzerine yeterince odaklanırsanız, yani bu dalgayı enerji ile beslemeye devam ederseniz, o olasılık elle tutulabilecek ve gözlemlenebilecek  bir madde olarak da hayatınızda form kazanır.

Kahinlerin, falcı ve medyumların,  bir kısmının “geleceği görebilmesi” bu olasılıklardan hangisinin gerçekleşmeye yakın olduğunu tespit edebilmeleriyle ilgilidir.  Kimi falcının bir kişi için söyledikleri çıkarken diğer bir kişi için çıkmaması gibi durumlar, ilgili kişinin olasılıklar arasında yaptığı seçimlerin değişmesi ile ilgilidir.  Bu doğrultuda tarot, kahve falı ve benzeri araçlar hangi olasılıkları hayatınıza çekmekte olduğunuzu anlamak ve buna göre yön değiştirmek veya aynı yolda ilerleme kararı almak için faydalı araçlar olabilir.

İmgeleme için faydalı bir teknik olarak benim de sıklıkla kullandığım bir teknik mevcuttur, evreni bir alışveriş merkezi gibi binlerce reyonu olan çeşit çeşit ürünler sunan bir alışveriş merkezi gibi düşünün. Nasıl ki alışveriş merkezinde istediğiniz reyondan istediğiniz ürünü alırsınız, evrenin raflarından da istediğiniz olasılığı hayatınıza raftan çekip aldığınızı imgeleyin.

Bu kuramın gerçekliği ve doğruluğu sanatçılar arasında sık sık deneyimlenir, nasıl mı?
Sanatçılar hangi alanda olursa olsun, ürünlerini “ilham” alarak ortaya çıkardıklarını söylerler. İlhamın ise bir anda herhangi bir işle uğraşırken “gelmesi” hali söz konusu olur. Aslında olan, olasılıklar evreninde titreşimsel olarak var olan bir fikri “algılamaktan” ve “yakalamaktan” ibarettir. Bunu ise daha sonra bir ürüne dönüştürmek sanatçının işini oluşturur. Sanatçıların “hassas ruhlar” olarak tanımlanması ve sezgilerinin kuvvetli olması ise bu anlamda tesadüf değildir, bu kişiler, diğer insanların algılamadıkları titreşim dalgalarını algılayarak sanatsal bir ürün olarak ifade etmekte ustadırlar.

Diğer yandan, sanatçılar arasında sık sık duyabileceğiniz başka bir şey ise bir sanatçının yaratıcı bir ürününü görünce “Ben de bunu düşünmüştüm! Inanmıyorum benden önce yapmışlar” şeklindeki veryansınlarıdır. Hatta kimi zaman sanatçılar birbirilerinin işlerini kopyaladıklarını iddia ederler, bu kimi zaman doğru olmakla beraber, kimi zaman aynı fikrin bu kişilerin birbirlerinden haberleri olmaksızın aynı anda ortaya çıkması da söz konusu olur, bunun sebebi de, olasılıklar evreninde, olasılık halinde bulunan düşünce formunun farklı kişiler tarafında aynı zamanlarda algılanabilmesidir. Bu nedenle ben sanatçı danışanlarım da dahil olmak üzere özgün bir fikri olan kişilere bu fikri derhal hayata geçirmelerini öneririm, zira evrenin reyonundan, o ürünün kimin tarafından ne zaman kapılacağı hiç belli olmaz! =)

Bu nedenle, “ilham” ve “fikir” gerektiren işler ile uğraşıyorsanız bu olasılıklar evrenine girmek için dış  beyniniz için fazla sayıda uyarıcı olmayan bir ortama girerek (başka bir ifade ile sessiz ve sizi rahatsız edecek unsurların bulunmadığı bir mekan) 10-15 dakika boyunca ihtiyacınız olan fikirlerin tepe çakranızdan size doğru aktığını hayal ettiğiniz bir meditasyon uygulayın.. fikirler meditasyon esnasında ortaya çıkmayabilir ve hatta genellikle de çıkmaz, tam tersi beyninizi serbest bıraktığınız başka bir zamanda mutlaka ortaya çıkacaktır.

Başka bir örnek ise şudur; bazı şeyleri nasıl bildiğinizi bilmeden bildiğiniz oldu mu hiç? Hiç bir yerde duymadığınıza, okumadığınıza, daha önce öğrenmediğinize emin olduğunuz bir konu hakkında birden bire fikir beyan ettiğiniz ve bunun yüzde yüz doğru çıktığı oldu mu? Bu biliş hali, evrende her bilginin mevcut olmasından ve sizin de tepe çakranızın duru olduğu durumlarda, bu bilgiye erişebilmenizden kaynaklanır.

Durum budur, şimdi hepinize evrenin reyonlarında keyifli alışverişler dilerim =)

Sevgilerimle


Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...