Hepimiz, hayatımızda bir şeylerin değişmesini istiyoruz, bir şeylerin daha iyiye gitmesini...yollar arıyoruz.. kitaplar okuyoruz..kimimiz ise bir takım önerilen teknikleri uyguluyoruz, kimimiz ise bir adım daha öteye giderek terapist, psikolog, yaşam koçu, reiki master'lardan danışmanlık alıyoruz..
Değişimi istiyoruz..
İstiyoruz...fakat çoğu zaman "bir işe yaramadı" diyerek hayal kırıklığı ile değişim yolundan cayıyor ve bir U dönüşü ile geldiğimiz yola geri sapıyoruz.
Ama size şöyle bir şey söylesem? Aslında büyük çoğunluğumuz, "sözde" değişmek ister ama "özde" değişmek istemez. Evet doğru duydunuz, çoğumuz hem de büyük bir çoğunluğumuz aslında değişmek istemiyor... İsteseydi, Dünya bugün bu halde olmaz, mutsuz insanların oranı mutlu insanlara göre bu kadar fazla olmazdı..
Çünkü, isteyip de elde edemeyeceğiniz şey yoktur, evren çekim yasasına göre işler, siz ne isterseniz o olacaktır, siz kendinizi duygularınız ile nasıl tanımlarsanız, nasıl görürseniz, siz o kişi olacaksınız..
Bunu sadece ben söylemiyorum, tarihler boyu ünlü düşünürler, liderler, bilim adamları, sanatçılar..kısacası tarihe adını kazımış tüm başarılı isimler, başarılarını ve bulundukları noktanın kuralını bu şekilde açıklarlar.. Hadi ben yanılıyorum diyelim, bunca insanın hepsi mi "tesadüfen" bulundukları noktalara geldi?
Peki değişmek istemek nedir?
Bahsettiğim,"sözde" değişmeyi istemek değildir.. Bunu zihnen, bedenen ve ruhen istemeniz gerekli.. zaten o zaman size faydalı olabilecek tüm öğretmenler ve araçlar da karşınıza kendiliğinden çıkar. Peki değişimi, zihnen, beden ve ruhen istemek ne demek?
Karşılaştığım çoğu kişi, her ne kadar kötü şartlarla çevrili olursa olsun, o şartlara, çevreye, ortamlara aşinadır, daha da önemlisi mevcut durumlarında o kadar uzun süredir kalmışlardır ki, bunu atsan atamayacağın satsan satamayacağın, arkasından devamlı söylendiğin ama gel gör ki, görüşmeye de devam ettikleri bir arkadaş gibi sahiplenmişlerdir.. sadece bunun farkında değillerdir.
Her nasıl ki, bu tip insanlarla ne kadar kötü olursa olsun görüşmeyi kesemezsiniz, kesmeniz gerektiğinde de büyük bir boşluğa düşersiniz, mevcut şartlarınız da bilinçaltı için böyledir.
Bulunduğunuz şartları değiştirmek, bilinçaltı/zihin/ego için 30 senelik arkadaşınızla görüşmeyi kesmek gibidir. O kişi hakkında ne kadar söylenirseniz söylenin, varlığına alışmışsınızdır, nabzını bilir, şerbetini ona göre verirsiniz, o kişi sizin için tanıdıktır, savunmalarınızı ona göre geliştirmişsinizdir, kısacası bu kişi ile belli bir DÜZENİNİZ vardır.
Zihin/Ego için DÜZEN değiştirmek, BELİRSİZLİK anlamına gelir, ve bu aslında çok KAYGI verici bir durumdur... bunu yüzme bilmeyen ama suyun güzelliği karşısında da, o suya, o maviliğe kavuşmaya özenmekle örnekleyebiliriz.. Su çok güzeldir, masmavidir, yaz sıcağında sizi serinletir, ama yüzme bilmiyorsanız, denize girince boğulacağınızı düşünüp, denizin kenarında, denize uzaktan bakıp, sıcaktan bunalmayı tercih edersiniz..
Çünkü denizin size ne getireceğini bilmiyorsunuz, tatmadınız, bu deneyimi hiç yaşamadınız, ya boğulursanız? Oysa ki gerçek şudur, kendinizi denize bıraktığınızda, çırpınmadığınızda boğulmanız imkansızdır... çünkü suyun kaldırma kuvveti vardır, eksik olan ise sizin için yeni olan bu deneyime cesaret etmektir. Ama sorduğunuzda siz de "denize girmek istiyorum" dersiniz. Girmek istiyorsunuz ama kaygılarınızdan dolayı giremiyorsunuz.. En fazla ayaklarınızı ıslatır, ellerinizle kendinizi serinletirsiniz..
Değişmeyi istemek çoğu kişi için bu seviyededir..Değişmeyi isteriz, ama ancak ayakları suya sokacak kadar ileri gidebiliriz. İşte, terapilere, danışmanlara gidip, türlü araçlar kullanıp istediğiniz değişimi sağlayamamanın altında, aslında "denize girmek istememeniz" yatmaktadır.
Çünkü alışmış olduğunuz düzen sizi belirsizlik kaygısından korur, tanımadığınız yeni ortamlardan korur, tanımadığınız yeni deneyimlerden korur, değiştiğinizde, yeni bir benlik haline geldiğinizde de "ya yine başarısız olursam" korkusundan korur, belki şimdi bu durumunuz sebebiyle insanlardan şefkat, acıma, özel ilgi görüyorsunuz, kendi ayaklarınız üzerinde durunca insanların tepkisini bilememekten korur, yeni çevrelere girmekten, dikkat çeken bir birey olmaktan korur, kendinizle yüzleşmekten korur.... En azından şimdi türlü bahaneleriniz var, mevcut şartlarınız NEDENİYLE, bir çok şeyin olmadığına inanır, böyle böyle olduğu için istediğimi elde edemiyorum, böyle böyle değişse, o zaman olacak gibi ertelemelere başvurmanızı sağlar..
Değişimden o kadar korkarız ki, değişmemek için kendimize çok çok geçerli kanıtlar yaratır ve hayatımıza çekeriz.
Bunlar ne mi? İnanması zor ama, maddi zorluklar, fiziksel memnuniyetsizlikler, rahatsızlıklar, yalnızlık, mutsuz iş ortamları, mutsuz ilişkiler, kazalar, belalar, kısacası türlü türlü engeller.. Kısacası sorumluluk almamak için elimizden geleni yapar, dış etkenleri sorumlu tutmak için, türlü olayları çekim yasası ile hayatımıza çekeriz.
İnanın durumunuz ne kadar kötü olursa olsun, değişemiyorsanız, durum budur. Değişimin sadece kendi özgür iradeniz ve isteğinizle ve SADECE KENDİNİZ tarafından gerçekleştirilebileceğini KABUL ETMEK, SORUMLULUK ALMAK değişmenin diğer bir unsurudur.
Dışarıda, söylenen bir çok insan var, "ne denediysem olmadı"... xxx "işe yaramıyor"... Denize girmek için, denize atlamanız gereklidir, ayakları uzatmak yetmez.. ayaklarınızı uzatarak denize giremezsiniz, işe yaramaz.
Hayat da böyledir, hayata kıyısından bakarız, hayatın içine girmek, doyasıya yaşamak ürkütür.. Hayatta kaybedecek hiç bir şeyi olmayan en dipteki insanların tepeye çıkış öyküleri hiç de şaşırtıcı değildir, çünkü bu insanlar için kıyıda sıcaktan ölmektense, denizde boğulmak daha tercih edilesi bir "ölüm"dür.
Peki siz hayatın neresinde duruyorsunuz?
Sevgilerimle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder