26 Mart 2016 Cumartesi

Panik Atak, Endişe ve Korkularla Baş Etme Yöntemleri



Ülkemizde yaşanan son derece üzücü ve ürkütücü terör olayları neticesinde, hepimiz, her an yanımızda bir patlama olacakmış gibi hissederek, sağımıza solumuza bakmadan, kalabalık yerlerde endişe duymadan hareket edemeyecek hale geldik. Hatta kimilerimiz gerekmedikçe evinden bile çıkmaz oldu. Tüm bu reaksyonlar oldukça doğal olmakla beraber, bu gibi olayların üzerimizde kalıcı bir etki veya fiziksel bir rahatsızlıkla sonuçlanmaması adına sizinle bir kaç yöntem paylaşmak isterim.

Özellikle bu gibi olayların neticesinde, panik atak rahatsızlığı sıklıkla başgöstermektedir. Kalabalık yerler, toplu taşıma gibi "kapana kısılmış" hissettiğiniz yerlerde panik atak daha sıklıkla görülür.

Belirtileri şu şekildedir;

-ölecekmiş gibi hissetmek, endişe, korku duygularının sizi paralize edecek boyutlara ulaşması
-terleme, ateş basması, üşüme
-nefes almada güçlük, boğulma, sıkışma korkusu
-göğüs sıkışması, kalp çarpıntısı, kalbin fırlayacakmış gibi atması
-çıldıracağını düşünmek, başkasına zarar verme korkusu, algılama güçlüğü
-çevrenin gerçek olmadığını düşünme

Panik atak rahatsızlığının fiziksel belirtileri o kadar kuvvetlidir ki, kimi zaman kişi, kalp krizi geçirdiğini, veya ciğerlerinden bir problem olduğunu zannederek acile koşma gereği duyar. Yapılan tetkikler sonucu ise, fiziksel hiç bir rahatsızlık bulunamaz. Bu durumun bir kaç kere nüksetmesi ile birlikte, kişi tekrar tekrar tetkiklerini yaptırmasına rağmen, fiziksel bir sebebe varılamayınca, rahatsızlığın panik atak olduğu yönünde teşhis konulabilir.

Panik atakın tedavisi malesef, çoğunlukla sakinleştirici (anti-depresan) ilaçlar aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Bu şüphesiz ki etkili bir yöntem olmakla beraber, benim çok taraftarı olmadığım bir yaklaşımdır. Niye diyecek olursanız, panik atakın oluşma sebebine dair FİZİKSEL/TIBBİ bir sebep ÇOĞU ZAMAN bulunmamaktadır. Kısacası, panik atakın tam olarak neden olduğu tespit edilememekle beraber, travmatik olaylar, ve yoğun stresin panik atak rahatsızlığının baş sebepleri olduğunu söylemek çok mümkün.

Özellikle, yaşam alanında güvende olmadığını düşünen kişi için, ego/zihin, savunma ve hayatta kalma moduna geçme ihtiyacı duyar, bunu şöyle düşünün, her ne kadar medeni bir ortamda bulunsak dahi, ego/zihin kendisini vahşi hayvanların arasında bir ormanda her an saldırıya uğrayacakmış gibi hisseder, bunun sonucunda da beden/vücut tüm organları ile birlikte teyakkuza geçer, yani fazlasıyla adrenalin ve diğer gerekli salgıları salgılar, bu durum karşısında işte beden de kalp çarpıntısı, terleme, bulantı, sıkışma gibi fiziksel belirtiler göstermeye başlar. Ancak bedenin bu derece sarsılmasının nedeni, kendisinin "saldırı/savunma modunu" geçmesini gerektirecek alt bir endişe ve korku duygusunun varlığıdır.

Kısacası arkadaşlar, olay tamamen zihinde başlamakta ve zihinde bitmektedir.  Ve hep söylediğim gibi, zihninizin üzerinde hakimiyet kurma ve, duygu ve düşüncelerinizi yönlendirebilme yetisine herhangi bir ilaç olmaksızın, SAHİPSİNİZ, ilaç son çare olmalıdır. Ancak bu hakimiyeti kurmanız için biraz çalışmanız gerekli.

Öncelikle, kendi zihniniz ve dolayısıyla da bedeniniz üzerinde kontrolü sağlamak istiyorsanız mutlaka ama mutlaka ÖZ BENLİK yani İÇ SESİNİZLE iletişim halinde olmalısınız. Öz benlik/iç sesle iletişim halinde olmakla, egonun sesini birbirine karıştırmayın. Unutmayın; Ego, kontrolcüdür, korku ve endişe duyguları, saldırı ve savunma duygularından beslenir, sesi yüksektir ve rahatlatıcı değildir, bedensel his olarak, ses zihninizin içinden gelir, kalbinizden gelen yumuşak bir ses değildir, serttir. İç sesiniz ise, naziktir, rahatlatıcıdır, herşeyin yolunda olması yönünde sizi destekler, sizi daima destekleyici şekilde telkinlerde bulunur, sevgi hissinden beslenir, adeta biri size sarılıyormuş gibi hissedersiniz.

İç sesin nazik sesi, egonun kontrolcü yüksek sesi karşısında çoğu zaman kendini duyuramaz, bu nedenle, her gün 10 dakika meditatif bir halde kendinizi sakinleştirmeniz ve günün üzerinizde bıraktığı kalıntılardan arınmanız tavsiye edilir. Unutmayın, meditasyon düşünceleri durdurmaya çalışmak değil tam tersi, hiç bir müdahalede bulunmadan, her bir düşüncenin akıp gitmesine izin vermek yani düşüncelerinizin tasmasını bırakmak anlamına gelir.  Meditasyonu alışkanlık haline getirdikten sonra, ego ve zihninizle konuşarak, onu telkin etmeniz gerekir. Ego/zihnin tutumu 5 yaşındaki bir çocuğun tutumuyla eş değerdir, bu nedenle, ego/zihinle konuşurken, oldukça net, sade bir dille ve onu ikna edecek şekilde konuşmanız gerekir.

Örneğin; egonuz ve zihninize özellikle panik olduğunuzu hissettiğiniz anlarda, "savunma ve saldırı moduna geçmene gerek yok, kontrolü bana bırak, şu an güvendesin, evrenin, meleklerin koruması altındasın, şimdi rahatlamanı rica ediyorum, her nefeste biraz daha rahatlıyorsun, tüm kasların, hücrelerini serbest bırak, kalbini rahat bırak, ciğerlerini rahat bırak, şimdi sakinleşiyorsun" şeklinde telkinlerde bulunmanız son derece faydalıdır, bu esnada derin derin nefes alıp vermenin önemini de belirtmek isterim.

İlaveten, tüm reiki ustalarının kullandığı bir korunma yöntemini de sizinle paylaşmak isterim. Evden çıkmadan, gününüze başlamadan, kendizi, evinizi ve sevdiklerinizi, nazar boncuğu renginde bir ışık ile sarmalayın, adeta ışıktan bir çember içerisinde olduğunuzu hayal edin... Bu imgeyi gerçekleştirirken, "şimdi beni ve sevdiklerimi korumanı rica ediyorum, negatif, bana ve sevdiklerime zarar verecek hiç bir şey bu duvarı aşamaz. " şeklinde enerjiye talimatınızı gönderin. Unutmayın, enerji katı değildir, ve sizin talimatlarınıza, sözünüze uygun olarak anında form değiştirebilme özelliğine sahiptir,  hızlıdır.

Meleklerle çalışma konusuna yatkınlık duyuyorsanız, yukarıda bahsettiğim imgeleme çalışması ile birlikte Başmelek Mikail'in sizi korumasını rica edin. Ben tüm melekler ile çalışmamakla beraber, özellikle Başmelek Mikail ile sıklıkla çalışırım ve bu enerji formunun yüreklendirici, korumacı ve güven veren ışığına son derece güvenirim, işe yaradığı konusunda da size garanti verebilirim =)

İlaveten, çekim yasası uyarınca şu kuralı unutmayın "neden korkarsanız, o, başınıza gelir"... Korkmayın..çekim yasasına güvenin.... " bana bir şey olmaz, ben şanslıyım" gibi bir söz işte bu gibi durumlarda inanılmaz faydalıdır. Siz hangi duyguyu beslerseniz, o duygunun karşılığını görürsünüz, yani herşey aslında sizin elinizde, kendinize hangi durumu layık görürseniz, o durum içerisinde kendinizi bulacaksınız.

Şimdi, bugün, ve daima güvende ve huzurlu olmayı seçin.

Herkes için faydalı olmasını seçiyorum.

Sevgilerimle









17 Mart 2016 Perşembe

EFT (Duygusal Özgürleşme Tekniği)



Bir önceki yazımı okuyup da "yine de olmuyor" diyenlerdenseniz, bu yazıyı da okumanızı tavsiye ederim.

Bugün, benim "son çare" yöntemi dediğim EFT'den bahsedeceğim sizlere.

EFT ("Emotional Freedom Technique" - "Duygusal Özgürleşme Tekniği") vücudun belirli akupunktur noktalarına yapılan ufak parmak darbeleri ile, belli bir konuya ilişkin sahip olduğunuz olumsuz duyguları nötralize etme sistemidir. Bu ne demek, biraz daha açalım. Diyelim ki, para kazanmanın çok zor olduğunu ve ne yaparsanız yapın, paranın milim milim geldiğini düşünüyorsunuz, bu sizin paraya ilişkin bir yargınız, duygunuz ve düşüncenizdir, ve olumsuzdur.

Bu düşüncenizi değiştirmek için bir çok yöntem kullanıp başarısız olmuş olabilirsiniz (olumlama, meditasyon gibi), olumlama ve meditasyon aslen, zihni üzerinde belirli bir hakimiyet kurmayı başarmış kişiler bakımından son derece etkili ve faydalıdır, ancak bazen öyle düşünce kalıplarımız olur ki, işte bunlar üzerinde bir tık daha fazla çalışmak gerekir. Böyle durumlarda ben şahsen EFT'yi kullanmaktan yanayım.

EFT nasıl mı işliyor?  Para ile ilgili olumsuz düşüncenizi ele alalım. Bu olumsuz düşüncenin sizin üzerinizdeki etkisine dair 1'den 10'a kadar bir puan veriyorsunuz (1 en zayıf, 10 en güçlü). EFT yapmaya karar verdiyseniz muhtelemen bu düşüncenizin sizin üzerinizdeki etkisine 10 vereceksiniz.  Düşüncelerinizi değiştirmenin ilk adımı, düşüncelerinizle savaşmak değil, onları olduğu gibi sevgi ile kabul etmektir, savaştığınız herkes ve her düşünce artık hepinizin bildiği gibi sizinle kalmaya mahkumdur. İşte EFT de bu ilkeden yola çıkarak öncelikle mevcut olumsuz duygunuzu sahiplenmenizi ve kabul etmenizi içinde barındırır.

Örneğin "paranın çok zor kazanıldığını düşünüyorum, ne kadar çalışırsam çalışayım az para kazanacağımı düşünüyorum, ancak bu olumsuz duygularımı sevgiyle olduğu gibi kabul ediyorum" diyerek EFT'ye başlıyoruz, ardından, bedenimizdeki belirli akupunktur noktalarına parmaklarımıza ufak darbeler vurarak, para ile ilgili olumsuz ne düşünceniz varsa içinizden geldiği gibi konuşmaya başlıyorsunuz, darbeler devam ederken, para kazanmak zordur, para deyince aklıma yorgunluk, gece gündüz çalışmak, sosyal yaşantımın bitmesi, mutsuzluk, sırt ağrıları, uykusuzluk geliyor.. zorluklar, çaba, şanssızlık, vb.. saydıkça sayıyorsunuz..

Bu süreçte ne mi oluyor.. anlatayım.. artık beni takip eden herkesin bildiğine inandığım şekilde, evrendeki canlı cansız herşey enerjiden oluşmaktadır, insanların 7 adet ana enerji kapısı mevcuttur ve bunlara "ÇAKRA" denmektedir. Çakralarımıza, yani ana enerji kapılarımıza enerjinin akması ve sirküle edilmesi için "meridyen" dediğimiz damarlar yani yollar mevcuttur. EFT sırasında olumsuz düşüncelerinizi sayarken, meridyenlere yaptığınız darbeler ile, aslında oradaki tıkanık enerjiyi harekete geçiriyor ve olumsuz duygularınızın adeta dağılmasını ve enerji akışınızın yeniden sağlıkla akmasını sağlıyorsunuz. Başka bir ifade ile daha önce sizi olumsuz duygulara sevkeden yargılarınız artık size herhangi bir olumsuz duygu vermez hale geliyor, yani DÖNÜŞÜYOR. Her EFT turu sonrası daha önce 10 etkisinde olan olumsuz düşüncenizin yavaş yavaş 8'e, 7'ye... ve 0'a doğru inişine şahit oluyorsunuz. Peki 0'a ulaşma ne kadar sürüyor. Kimi zaman 1 seansta rahatlıkla duygularınız nötralize olabilirken kimi zaman daha inatçı kalıplar için 5-6 seans gerekebiliyor.

Bunu okuduğunuzda konuya şüpheli yaklaşmış olabilirsiniz zira ben de EFT ile ilk çalışmam öncesinde, bir duygumun nasıl bir EFT seansı sonrası etkisinin azalabileceğine inanmamıştım. Ancak kendi üzerimdeki denemelerim sonucu, gerçekten de, eskiden size acı ve üzüntü veren içinizi daraltan düşünceler aklınıza geldiğinde şaşırtıcı bir şekilde aynı şekilde hissetmediğinizi farkediyorsunuz. Daha da ilginci, EFT sırasında zihninizin derinliklerinde gizli kalmış ve bloke etmiş olduğunuz ve olumsuz düşüncenize neden anılarınız da ortaya çıkabiliyor, bu anıların da yüzeye çıkması ile birlikte, soruna neden olan kök olayı da tespit etmiş oluyorsunuz.

EFT hakkında daha fazla bilgi ve seanslar hakkında fitsoulfitmind@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.

Sevgilerimle                                                                                        

16 Mart 2016 Çarşamba

Niyet Etmenin ve İradenin Gücü



Bugün sizlerle kişisel gelişim çalışmalarında rastladığım en büyük problemlerden birini paylaşmak istiyorum. "Niyet Etme ve İradeli Olma "..

Bir çok kişi ile karşılaşıyor ve birlikte çalışıyorum. Bu kişilerin elbette her birinin belli bir konuda çok güçlü bir isteği var oluyor, bu isteği gerçekleştirmek üzere de birlikte belli başlı çalışmalar üzerine yoğunlaşıyoruz.

Peki genelde neye rastlıyorum? Malesef, bu çalışmaların düzenli gerçekleştirilmediğine.. hal böyle olunca.. beklenen sonuçları almak da gecikiyor, sonuçlar geciktikçe de kişinin morali bozuluyor, daha da pes etmeye eğilim gösteriyor. Oysa ki şöyle düşünün diyelim ki kilo vermek istiyorsunuz, kilo vermek için de, geleneksel yöntemlerden diyeti tercih ediyorsunuz, buna göre de mevcut kalori alımınızdan daha az bir kalori almanız gerekiyor. Bunu biliyor ama yine de mevcut kalorinizden daha az bir kalori almıyorsunuz, peki o zaman nasıl zayıflamayı bekleyebilirsiniz? İşte mantık bu kadar basittir.  Niyet etmenin gücü de burada devreye girer. Eğer size isteğinizi elde etmek üzere çeşitli araçlar sunulmuş ise, bu araçları kullandığınızda niyetinizin gerçekleşeceği garanti edilmiş ise, siz bu araçları kullanmazsanız, niyetiniz nasıl gerçekleşebilir?

Böyle bir durumda, evrenin sizden aldığı mesaj şudur "niyetinde samimi değil, niyetinin arkasında durmuyor, demek ki istemiyor".. Bir şeyi yapmak istemeyen birine evrendeki hiç bir metot o şeyi yaptıramaz arkadaşlar..Dolayısıyla hep dediğim gibi, kişisel gelişim çalışmalarında iradeli, disiplinli ve istikrarlı olmak EN ÖNEMLİ unsurdur. Bu illa belli bir aksiyon üzerinde istikrarlı olmak anlamına gelmez, hatta çoğu zaman AKSİYON, NİYETİN ARKASINDAN GELİR VE İKİNCİL BİR ÖNEME SAHİPTİR. Asıl üzerinde durmanız gereken duygularınızın durumu, düşüncelerinizin seyridir. Çekim yasasının ana kuralı, duygularınızı, istediğiniz şeyin duygusu ve titreşimi ile eşleştirmektir, yani yapmanız gereken bir ZİHİN CİMNASTİĞİDİR.  Çalışmalarınızda, size, niyetinizi elde etmek için gereken zihin, duygu ve düşünce durumu daima verilmektedir.. Bu benim yazdığım yazılarda, kişisel danışmanlık sürecinde, kitaplarda, seminerlerde, hatta kimi zaman internet üzerinde sizlere sunulabilmektedir.

Doğru çalışma metodunu bulduğunuz takdirde zihninizi ve kendinizi zorlayarak, o duygu durumunda kalmaya kendinizi alıştırmanız ve eski alışkanlıklarınıza kendinizi bırakmamanız çok önemlidir. İşte zorlanılan kısım da budur. Kendinizi ne zaman egonuzun sesine teslim olmaya hazır bulursanız o zaman "seni duyuyorum, ben senin gibi düşünmüyorum, ben xxxx şeklinde düşünmeye niyet ediyorum, ve sen beni dinleyeceksin" şeklinde güçlü ve telkin dolu cümlelerle ikna ederseniz, anında sakinleştiğinizi göreceksiniz.

Ego bir çocuk gibidir, defalarca telkin ve ikna edilmeye ihtiyacı vardır, dolayısıyla, onu 1 kere telkin etmek, onu 1 kere dinlemek, onunla 1 kere konuşmak çoğu zaman yetmez. Siz bir şeye niyet ettiğiniz zaman bir takım aksiyonlar almak yönünde size İLHAM gelecektir. Niyetinize ilişkin doğru aksiyon, duygu durumunuzu değiştirdikten sonra gelen aksiyondur, duygu durumunuzu değiştirmeksizin, çaresizlik, korku, panik, mutsuzluk ve hayatta kalma güdüleriyle aldığınız aksiyonlar çoğu zaman BEYHUDEDİR ve DOĞRU AKSİYONLAR değildir. Bu nedenle, doğru aksiyon, siz niyetinizi ettikten sonra size İLHAM yolu ile gelen aksiyondur. Bu şekilde hem zamandan hem de eforunuzdan tasarruf etmiş olursunuz. Bu dediğim size ilginç gelebilir, başarı aksiyon ve harekete geçerek gelmez mi diye sorabilirsiniz? Doğrudur, ancak yokluk noktasından çıkarak (korku, mutsuzluk, panik, acilen kazanma isteği, üzüntü, mutsuzluk vb.)  attığınız adımın enerjisi de "yokluk enerjisi" ile bezeli olacaktır, elbetteki bu durumda da daima baskın alt duygunuzun karşılığını alırsınız. O nedenle, yapılması gereken öncelikle en azından nötr bir duygu durumuna geçip ( nötr duygu durumu,  her ne kadar mutsuz veya çaresiz de olsanız, iyi ve güzel şeylerin ve niyetinizin olma olasılığının bulunduğunu kabul etmek ve kendinize bir şans tanımaktır) size bir anda gelen fikir ve aksiyonların değerlendirilmesidir, işte bu evrenin size YARDIM ELİNİ UZATMASIDIR. Bu ilhamın gelmesi ile birlikte size düşen artık, o duygu durumunu, en azından nötr duygu durumunuzu koruyarak harekete geçmektir. İşte siz bunları yok sayar ve pes ederseniz, artık size yardım edecek kimse olamaz.

EN FAYDALI ve ETKİLİ YARDIM DAİMA EVRENDEN GELEN VE KENDİ KENDİNİZE ETTİĞİNİZ YARDIMDIR.

Bu nedenle, sakın pes etmeyin, iradenizi ve disiplininizi koruyun, hemen şimdi başlayın.

Sevgilerimle



9 Mart 2016 Çarşamba

Başkalarının Söz ve Tavırlarından Etkilenmemenin Sırrı



Size başkalarının, söz ve tavırlarından etkilenmemenin sırrını versem? İlgilenir miydiniz?

Hepimiz dönem dönem ailemizin, eşlerimizin, ve iş yerinde yöneticilerimizin hal ve tavırları yüzünden kendimizi "kusurlu" hissetmişizdir. Bu gibi davranışlara uzun süre hatta, kimi zaman her gün maruz kaldığımızda,  kendimize olan güvenimizin düştüğünü, gerçekten de yetersiz, akılsız, daima hata yapan, eksik bir varlık gibi hissederiz. Bu eksikliğimizi kapatmak için de, daima kendimizden daha fazla verme, sınırlarımızı zorlama eğilimine gireriz.

Örneğin, ilişkilerimizde, özellikle kadınlar, anaç ruhlarından dolayı, eşlerinin her türlü ihtiyacını karşılamak üzere ve onları daima mutlu kılmak adına ellerinden gelen her türlü çabayı gösterirler. Bu durum biraz da bizim toplulumuzun gelenek görenekleri ile de bağlantılıdır.  Çoğu kadın, eşini mutlu edebilmek için kendi isteklerini, kendi ihtiyaçlarını, hatta kendi duygularını ikinci plana atar. Amaç, erkeğe kendini beğendirmek ve sevdirmek ve onu mutlu kılmaktır, kadın çoğu zaman "ben ne hissediyorum, ben ne istiyorum, ben mutlu muyum?" gibi soruları kendine sormaz. Ancak bir süre sonra, tükenir, yıpranır ama bu devranın böyle döndüğüne inanarak hayatına devam eder.

Bu durum, iş hayatında da benzer suretlerde karşımıza çıkar. Bir çok çalışan ne kadar çok çalışırsa çalışsın, beklediği takdiri göremez ve nihayetinde kendisinin yetersiz ve eksik kaldığını düşünecek duruma gelir. Oysa ki,  insan doğası, egosundan dolayı, daima verenden daha fazla almaya eğilimlidir.  Bu bir insanın iyi veya kötü olduğu anlamına gelmez, bu sadece egodur, öyledir, ve yadsınmadan olduğu gibi kabul edilmesi gerekir. Düştüğümüz yanılgı ise, birilerine ne kadar fazla verirsek, o kadar fazla alacağımızı düşünmemizdir. Daha fazla sevgi, ilgi ve takdir beklentisi karşısında, daima kendimizden daha fazla verme eğilimine gireriz, bu çabanın sonu çoğu zaman hayal kırıklığıdır. Çünkü sizde var olmayan hiç bir şeyi dışarıda bulamaz veya bir başkasından alamazsınız, beklediğiniz ilgi, sevgi, saygı ve takdir görmek ise, bunları öncelikle kendi içinizde bulmanız ve kendinize vermeniz gereklidir, çünkü hayatta karşılaştığınız herkes, sadece sizin yansımanızdır, yansımanızın değişmesi, sadece sizin değişmenize bağlıdır.

Başkalarının sizin hakkınızdaki düşünceleri, size karşı duruş ve tavırlarını benimseyerek, şahsınıza almak, zamanla şahsınızı, kimliğinizi oluşturur, ve bu şekilde sizi başkalarının tanımlamasına izin vermiş olursunuz, bu da duygu durumunuzun ve mutluluğunuzun, huzurunuzun başkalarının ellerinde olduğu anlamına gelir.

Bu duruma engel olmanın tek yolu, kendi kimliğinizi kendinizin belirlemesi ve belirlediğiniz kimliğin içinde sağlam bir duruş sergilemenizdir. Bunu yapmanın yolu ise, "ben kim olmak istiyorum?" , "ben ne istemiyorum?" "sınırlarım, çizgilerim nedir?" sorularını kendinize sormaktan geçer.  Bu soruların cevaplarını bulduktan sonra, bu cevapları benimsemek, içselleştirmek ve uygulamaya koymak, ve ne olursa olsun ilkelerinizden ödün vermemek herşeyden önce sizi ilkeli ve saygın kılar; artık isteklerinize, ihtiyaçlarınıza değer verildiğini görürsünüz, değerli hissedersiniz, tüm bunlara bağlı olarak özgüveniniz artar, kendinizden ödün vermeyi bıraktığınız için yıpranma oranınız oldukça düşer, herşeyden önemlisi, kendi mutluluğunuzu başkalarının ellerinden alıp, kendi ellerinizle yaratmış olursunuz. Siz kim olduğunuzu bilirseniz, siz kim olduğunuzdan emin olursanız, başkalarının sizin hakkındaki düşünceleri, hal ve tutumları değil sizi etkilemek, sizi ilgilendirmez hale gelir. Ama zaten, kendi kimliğine sahip çıkan, kendi kimliğini onurlandıran ve saygı duyan bir insanın hayatına çekeceği insanlar da, o kişinin yansıması olacağı için, bu kişi aynı saygı ve değeri karşısındakinden de görecektir.

Bu soruları her gün kendinize sorarak çalışmaya hemen şimdi başlayabilirsiniz.

İşte tüm sır bundan ibarettir...

Sevgilerimle

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...