29 Nisan 2016 Cuma

Fiziksel Rahatsızlıkların Tamamının Sebebi Ruhsaldır




Fiziksel rahatsızlıkların tamamı, zihinsel ve ruhsal kaynaklıdır.  Bedenimizde oluşan rahatsızlıkların oluşumu öncelikle bedende değil,  enerji alanımızda, yani manyetik alanımızda oluşur, söz konusu rahatsızlığa sebep olan blokaj uzun süreler enerji bedenimizde varlığını sürdürmeye devam eder ise, maddesel, elle tutulur, gözle görülür, hissedilir, ve tıp bilimi tarafından tespit edilebilir bir hale gelir.

Hiç bir hastalık bir anda ortaya çıkmaz, tam tersi, bir rahatsızlık, artık bedende belirti göstermeye başlamış ise, bilin ki uzun bir süredir,  bu rahatsızlığa sebep olan enerji blokajı enerji bedeninizde varlığını sürdürmektedir, bedende ortaya çıkan belirti artık, ruhun "isyanı"dır,  sizin için bir uyarı sistemidir, size artık kendinize bakma ve dinleme zamanı, ruhunuzun isteklerini karşılama zamanının gelmiş olduğunu hatırlatan köprüden önceki son çıkış gibidir.

Fiziksel rahatsızlıkların ilk olarak enerji bedeninde oluştuğunu ve her birinin ruhsal bir sebebi olduğunu kabul etmek ilk başta zor gelebilir, çünkü 5 nesildir, aile üyelerinde var olan bir hastalığın sizde de oluşması rahatlıkla "genetik" olarak nitelendirilebilir.

 Peki size, bizde var olan bir çok blokajın, ve kalıbın zaten aile büyüklerimizden kalıtsal olarak bizlere kopyalandığını söylesem? Daha önceki yazılarımda da zaman zaman bahsettiğim gibi, mevcut kalıplarımızın bir çoğunu 5 yaşına kadar ailemiz ve çevremizden gördüğümüz ve kendimizce yorumladığımız olaylardan ediniriz; aile üyelerimiz de aynı şekilde kendi büyüklerinden edindiği kalıpları bizlere geçirirler, dolayısıyla bu miras nesiller boyu aktarılır durur. Bununla birlikte,  aile üyelerimizle olan enerji bağlarımız son derece kuvvetlidir ve fiziksel unsurlarımızın benzediği gibi, bir takım ruhsal kodlarımız da aile üyelerimizle benzerlik gösterebilir.

İlaveten, toplumdaki genel inanış, ailede belirli bir hastalık varsa diğer aile üyelerinde de bu hastalığın meydana geleceği yönündedir, inancın gücüne de hiç bir şey engel olamaz, neye inanırsanız, onu hayatınızda deneyimlersiniz.

Örneğin, hiç gitmek istemediğiniz bir yer öncesi rahatsızlandığınız oldu mu? Konuşmak istemediğiniz bir konu olduğunda, öksürüğe boğulduğunuzu sesinizin kısıldığını farkettiniz mi, öfkelendiğinizde veya herhangi bir durumu "hazmedemediğinizde" mideniz hiç rahatsızlandı mı? Baskı altında hissettiğiniz zaman omuzlarınızda 1000 ton taşıyormuşcasına sırtınızın ve omuzlarınızın tutulduğu oldu mu? Düşünmek istemediğiniz bir konu olduğunda ya da fazlaca bir konu üzerinde düşündüğünüzde hiç başınıza korkunç bir ağrı girdi mi? Birşeye üzüldüğünüzde kalbinizin sıkıştığını, sızladığını hissettiniz mi? Bir şeye çok öfkelendiğinizde hiç ateşiniz çıktı mı?

Bu örnekler, konuyu daha iyi anlatabilmek ve ruhsal durumunuzun bedeniniz üzerinde doğrudan etkisini gösterebilmek adına kullandığım örneklerdir.

İnsan bedeninde 7 adet enerji kapısı bulunur ve bunlara "çakra" denmektedir. Her bir çakra insanın çeşitli duygularını ve hayatındaki alanları temsil eder, bu kapılara karşılık gelen alanlarda baki kalan bir sorun, bu kapının temsil ettiği organlarda rahatsızlığa sebep olur.  Bu nedenledir ki, örneğin, sevgiyle ilgili konular kalp ve göğüs bölgesini etkilerken, ifade ile ilgili konular boğaz bölgesini etkiler, maddi kaynaklı korku ve endişe ise mide ve böbrek ve bağırsak gibi organları etkiler. Ancak, sizin hangi rahatsızlıklara açık olduğunu tespit etmeniz için ne çakralarla ilgili bilgiye ihtiyacınız var ne de özel bir ruhsal bilgiye... Tek yapmanız gereken, bedeninizi dinlemeyi öğrenmek.

Bedeninizi dinlemek için ise yapmanız gereken şu; gece uyumadan önce zihninizi sakinleştirmeye çalışın, zaten uyku haline yakınsanız, zihniniz belli bir sakinliğe otomatik olarak erişecektir, 20 kere derin derin nefes alın ve verin, ve sadece nefesinize odaklanın, gerektiğini hissederseniz, nefes çalışmasını 20'den fazla olacak şekilde tekrarlayabilirsiniz, ardından, bedeninize odaklanın, ve bedeninizde dikkat isteyen bölgenin kendisini size belli etmesini niyet edin ve bedeninizi dinlemeye başlayın, dilerseniz baş bölgenizden itibaren aşağıya inerek, her bir bölge üzerinde 1-2 dk kalabilirsiniz... Bu çalışmayı 1 hafta boyunca tekrarlayın, bir takım hisler, işaretler, biliş hali, sezgi ve benzeri herhangi bir yol ile, bedeniniz ve ruhunuz size özen göstermeniz gereken konuyu mutlaka belli edecektir.

Bununla birlikte, bir takım hastalıkların, ruhsal sebeplerini aşağıda kısaca paylaşmak isterim:

Kanser: Çok uzun süre var olan mutsuzluk, stress, suçluluk duygusu, nefret duygusu. Halk arasında çok sıkıntılı bir konu üzerine "beni kanser ettin" denmesi şaşırtıcı değil öyle değil mi?

Mide Bölgesi Rahatsızlıkları: Korku, bir konuyu hazmedememe, öfke, endişe

Kaza: Kendi adına konuşamama, ilgisizlik bazlı dikkat çekme isteği

Sivilce, cilt bozuklukları: Kendini sevmeme, fiziksel görüntüsünü beğenmeme, içe atılmış öfke ve travma

Eklem rahatsızlıkları: Esnek olmama, hayata karşı çok katı durma, fazla kuralcı olma

Omuz ve sırt ağrıları: Hayatın yükü altında ezilme

Beyin rahatsızlıkları:  Değişime karşı direnme, inatçılık, eski alışkanlıkları değiştirmemek hususunda inat

Göğüs ile ilgili rahatsızlıklar:  Annelik, ve besleme/büyütme duygularını temsil eder. Kendine bakmayı reddetme, kendinden önce başkalarını fazlaca düşünme veya fazla anaç bir tavır, fazla korumacı davranma

Grip:  Bir çok şeyin üst üste gelmesi ve dinlenme ihtiyacının doğması

Genital bölge rahatsızlıkları: Dişi veya eril tarafın kabullenilememesi, kendini kadın/erkek olarak yeterli görmeme

Boğaz bölgesi rahatsızlıkları: Kendini özgürce ifade edememe

Kalp rahatsızlıkları: Sevgi alış-verişinde blokaj, maddesel değerlere fazlaca önem verilmesi sebebiyle, maneviyatın ihmal edilmiş olması, mutsuzluk ve stres

Mide bölgesi rahatsızlıkları: Kıskançlık, öfke, bazı konuları içine atma ve sindirememe, hayatta kalma ile ilgili korku ve endişe

Bağışıklık sistemi rahatsızlıkları:  Kendini cezalandırma ve bu nedenle yok etme eğilimi


Bu rahatsızlıklar daha önce de bahsettiğim şekilde, bedenimizden önce enerji alanımızda oluşur, bu nedenle tıbbi tedavinin yanında, enerjisel blokajın da çözülmesi, hastalığın tıbben tedavi edilse dahi ilerleyen yıllarda yeniden nüksetmesini engelleyecektir. Aksi takdirde, hastalığın ilerleyen yıllarda yeniden nüksetmesi olasıdır, çünkü hastalığın kaynağı beden değil ruhtur. Enerji bedeninin tedavisi için Reiki son derece etkili bir yöntemdir. Daha fazla bilgi için fitsoulfitmind@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.

Sevgilerimle







23 Nisan 2016 Cumartesi

Kendinle Sevgili Ol!


Hani hep diyoruz ya, sevgi herşeyin anahtarıdır, sevginin gücünden daha büyük bir güç yoktur, sevgi frekansı en yüksek frekanstır ve herşey kendini sevmekle başlar.

Ama bu bahsedilen sevgi boyutu malum, soyut bir kavram olmasından dolayı anlaşılması uygulanması pek de kolay bir şey değil. Hele hele sevgisizlikten, sevgilisizlikten, ilgisizlikten, mutsuz ilişkilerden muzdaripseniz, sevgi alış-verişi konusunda şüphesiz ki bir blokaj, bir sorun yaşıyorsunuz demektir; bu sorunun en temel kaynağı, KENDİNİZ İLE OLAN SEVGİ ALIŞ-VERİŞİNDE BİR SORUN YAŞIYOR OLMANIZDAN İLERİ GELİR.

Elbette,  ilişkilerinizin istediğiniz seviyede gitmemesinin diğer bir çok alt-sebebi de olabilir, ama unutmayın ki, bu sebepler her ne olursa olsun, temel olarak öğrenmeniz ve uygulamanız gereken kendiniz ile olan sevgi-alışverişini sağlamaktır. Siz bu kısmı bir halledin, diğer alt problemleri halletmeniz çok daha kolay olacaktır.

Peki kendini sevmek ne demek, kendini sevmeyen insan mı olur? Bir çoğumuz aslında kendimizi sandığımız kadar sevmiyoruz desem?

Aslında bir çoğumuz kendimize de vermemiz gereken sevgiyi bir başkasına veriyoruz, örneğin kendimize verdiğimiz sevginin çok ötesinde bir sevgiyi çocuklarımıza, ailemize ve eşlerimize veriyoruz. Söz konusu aile ve çocuklar olunca bu sevgi karşılıksız olabilirken, özellikle ikili ilişkilerde verdiğimiz sevginin karşılığını görememek, göremeyince de hayal kırıklığına uğramamız çok olası. Bir çok kişiden "ben bu kadar sevgi dolu bir insanken, onu bu kadar severken, nasıl olur da beni terkeder!?" gibi yakınmalar duyuyorum.

İşte sevgi dolu olmanın yanlış anlaşıldığı nokta burasıdır. Sevgi dolu olmak sadece başkasına sevgi vermeyi içinde barındırmaz, sevgi alış ve veriş olarak akışta olmalıdır, dolayısıyla kendinize vermediğiniz bir duyguyu başkasına vermeniz, kalp çakranızda blokajlara neden olur, sadece vermek sizi tüketir, bu durumu şarjı biten ve nihayetinde kapanan ve çalışmaz hale gelen bir telefon olarak düşünebilirsiniz. İşte bu nedenle sağlıklı olan kendinizi şarj ettikten sonra, enerjinizi başkaları ile paylaşmanızdır.

Bir çoğumuz kendimizi sevmeyi bilmiyor, ama başkalarını sevmeyi çok iyi biliyoruz işte bu nedenle, aşağıda paylaşıcağım egzersiz, sizin kendinizi de sevmeye başlamanıza yardımcı olacak ve başka bir bakış açısıyla kendinizi görmenize ve belki de kendinizi o kadar da sevmediğinizi anlamanıza yardımcı olacaktır.

Hayatta en çok sevdiğiniz insanı veya bekarsanız, çok sevdiğiniz bir eşiniz olduğunu düşünün.

Onun için ne yaparsınız?
Daha bakımlı mı olursunuz? Spora başlar mısınız?
Daha şefkatli, alttan alan, esnek bir yapıya mı bürünürsünüz?
Öfkenizi kontrol etmeniz daha mı kolay olur?
Onun için acımadan paranızı harcar mısınız?
Onu mutlu etmek için nerelere götürürsünüz?
Bir haftasonunuzu, bir gününüzü o kişiyle nasıl geçirirsiniz?
O kişi sizi kırdığınızda affetmeniz daha mı kolay olur?
Ona sevginizi göstermek için ne yaparsınız?

Şimdi burada bahsedilen kişinin yerine kendinizi koyun, ve O'nun için yapacağınız herşeyi kendinize yapmaya başlayın, O'nun için hissedeceğiniz her duyguyu kendiniz için hissetmeye başlayın...

Takıldığınız bir yer olduğunda ise, bunu yapan/söyleyen O olsaydı nasıl tepki verirdim? diye kendinize sorun, kendinizi mutsuz hissettiğinizde, o mutsuz hissetseydi, onu neşelendirmek için şu an ne yapardım? Başınıza olumsuz bir olay gelince, bu olay onun başına gelseydi, onu teselli etmek için ne yapardım, ne söylerdim, çözüm olarak ne önerirdim?

Bu yöntem kalp çakranızı arındırmak için son derece etkili bir yöntem olup, sürekli dışarı yaydığınız sevginin kendinize akmasını sağlayacak ve sevgi akışını bir dengeye sokacaktır. Sevgi akışının dengeye girmesi ile birlikte, hayatınızdaki ilişkilerin de yeniden şekillenmeye başladığınızı farkedeceksiniz.

Benim size tavsiyem bu çalışmayı günlük bir alışkanlık haline getirmeniz ve kendinizle hayat arkadaşı, sevgili olmanız yönündedir.

Faydalı olması dileğiyle,

Sevgilerimle

18 Nisan 2016 Pazartesi

Teta Healing mi Alsam Nefes Terapisi mi Yapsam? Kafam Çok Karıştı!



Nedir bu alfa beta teta healing? Nedir bu mor alev, kırmızı alev, ABC, DEF, EMDR vs. vs. çalışmaları? Hangisinin eğitimini almak gerekir? Bir sürü sistem çıkıyor, kafamız karışıyor mu diyenlerdensiniz?

Haklısınız! Benim dahi kafam karışıyor! Bazılarının isimlerini ben bile ilk kere duyuyorum. Bir çok kişi ile sohbetimiz esnasında, bana XXX çalışmasını duydun mu şeklinde mutlaka 1-2 soru gelir. İnanin, bu sorulardan en az yarısını cevaplayamıyorum. 15 senedir bu işle ilgilenmekle beraber, her gün yepyeni bir sistemin adını duyuyor, ve elbette de, "neymiş bu" diye araştırıyorum.

Gelin size işin gerçeğini anlatayım:

Biraz sektörel bir eleştiri olacak belki ama,  allı pullu süslü duyduğunuz her teknik aslında tek bir amaca hizmet etmektedir; bu amaç, kişiyi bilinçaltında köklenmiş blokajlarından arındırarak, kişisel şifa ve yaratıcı gücünü yeniden hatırlamasına yardımcı olmak ve kişisel gücünü kendine iade etmektir.

Metotlar her bir sistemde farklı olabilmekle beraber, yapılan işlem özünde aynıdır.

Günlük hengamenin içinde, kendi içsesimizi, özümüzü, ruhumuzun çağrısını, hatta bedenimizin isyan çığlıklarını bile duyamıyoruz, netice itibariyle, biriktirdiğimiz tüm olumsuzluklar, stres, endişe, geçmiş yaşantımızdan günümüze taşıdığımız blokajlar, kimi zaman ise ailemizden bize geçen blokajlar, işte tüm bunlar birikerek, hayatta, kimi zaman kaybolmamıza, kimi zaman isteğimizin çok uzağında bir yere demirlemize, kısacası mutsuzluğumuza  kimi zaman da, fiziksel sağlığımızı kaybetmemize sebep olur.

Kişinin, kendi özü, iç sesi, ruhu ile iletişime geçmesi için,yani kaba tabirle "içine dönmesi için", bir rehberin bu kişiyi desteklemesi gerekli olmamakla beraber, elbette faydalıdır ve işimizi kolaylaştırır.  Ancak, kimi zaman kişiler "öğretmenlere" ve "rehberlere" bağımlı hale gelmektedir, yeni çıkan duydukları her yöntemi denemek isterler, bu uğurda da bir dolu para harcamaktan çekinmezler.

Kendinize yaptıığınız yatırım ve harcamalar, en acımadan yapmanız gereken harcamalardır, ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, aynı amacı hedefleyen tekniklerin isimlerinin allanarak pullanarak size sunulması karşısında istenen meblağların yüksekliğidir. Her emeğin, bir karşılığı vardır, kişisel gelişim çalışmaları da "ücretsiz" olarak yapılması gereken meslekler arasında değildir, bu kişiler çünkü size emek vermekte, nefes tüketmekte ve zamanlarını harcamaktadırlar, ve her emek gibi bunun da bir karşılığı olmalıdır, zira bu kişiler de insandır, ve idame ettirdikleri bir hayatları mevcuttur =)

Ancak, özellikle son yıllarda, temel ve geleneksel şifa sistemlerinin isimlerinin süslenerek, çok daha "yüksek" ve "etkili" bir şifa sistemi olduğuna yönelik yapılan söylemlere katılamayacağım.

Yine benzer şekilde şahsi websitelerinde, bir kelimesini dahi anlamadığımız "uyumlamaları" aldığını söyleyen kişileri, SADECE sayıca fazla uyumlama almış olduğu için tercih etmeyin, o kişi ile elektriğiniz uyuyor mu, metotları size hitap ediyor mu, içinize aklınıza siniyor mu, öğrendiğiniz metotları daha sonra kendi kendinize hayatınızda uygulayabilecek misiniz, mutlaka bu kriterlere bakın.

Bugüne dek 40'TAN FAZLA enerji sistemine uyumlanmış ve öğretmenliğini elde etmiş biri olarak şunu söyleyebilirim; günün sonunda hem kendi danışanlarıma hem de kendime uyguladığım şifa sistemi çoğunlukla temel Usui Reiki'dir ve yaptığım çalışmalar oldukça sadedir ve çalışmalar, kendi kendinize uygulayabileceğiniz (kimi zaman burada da paylaştığım yöntemleri içeren) bilinçaltını, karmik blokajları temizleyerek, kişiye kendi gücünü hatırlatmak ve kullanmasını öğretmekten ibarettir. Ve yapılan çalışmalar son derece basit, temel ve bir o kadar da etkilidir.

Evet, kendi adıma şunu söylemeden edemeyeceğim, uyumlandığım her sistemin BANA büyük katkıları olmuştur, ancak terapiye gelen kişiler bakımından, sistemlerin ne kadar süslü olduğu, öğrenilen sistemlerin sayıca fazla oluşu, size o kişinin ne kadar faydalı olabileceği yönünde sadece bir "karinedir" ve hiçbir garantisi de yoktur.

Günün sonunda, ŞİFA SİZSİNİZ, RUHSAL GÜÇLERİN HER BİRİ ZATEN SİZİN İÇİNİZDE MEVCUT, YARATICI GÜÇ SİZİN ÖZÜNÜZDE YER ALIYOR, kısacası kimse size, sizde olmayan bir şeyi vermiyor, siz kendi içinizde var olanı keşfediyorsunuz. Yöntem ve sistemlerin sayısı ne kadar fazla olursa olsun, hedef hep sizin kendi içinizdekini ortaya çıkartmaktır.

Şöyle düşünün, kadim ustalar, bahsettiğimiz enerji sistemlerinin kaçına sizce uyumlanmıştır?Bir çoğunun ağırlıklı olarak yaptığı tefekküre dalmak ve meditasyon yapmaktan ibarettir. Bugün hiç bir şey yapmayıp, sadece 1 sene boyunca günde 15 dakika meditasyon dahi yapsanız, kaydettiğiniz ilerlemeye inanamayacaksınız =)

Bu nedenle,  bu işi profesyonel olarak yapmak niyetinde değilseniz,  ancak bir öğretmenle çalışmaya da sıcak bakıyorsanız, mutlaka içinize sinen bir kişi ile, size gönlünüze ve AKLINIZA hitap eden bir kişi ile ve süslü isim ve metotların cazibesine kapılmadan seçimlerinizi yapın, tonlarca para harcamadan önce ufak ufak, belli bir sistem üzerinde istikrarla çalışın, dediğim gibi bu meditasyon dahi olabilir.

Gözünüzü açın, uyanık olun=)

Sevgilerimle

13 Nisan 2016 Çarşamba

Dengede Kalma Sanati




Kişisel gelişim deyince bir çok kişinin, özellikle erkeklerin aklına, bir grup beyazlar giymiş el ele tutuşan, çiçek, böcek, aşktan bahseden, teröristleri bile bir şekilde sevmeye kendini adamış insan geliyor değil mi?

Hatta halk arasında, enerji terapistlerine "üfürükçü" denilmesi durumu bile söz konusu.. Oysa ki gerçek durum bundan o kadar farklı ki..

Öncelikle arkadaşlarım, kişisel gelişim, kesinlikle "uçlarda" yaşamayı desteklememelidir, eğer, birileri size, herşeyi, herkesi sonsuz ve karşılıksız sevgi ile kucaklamanızı öneriyorsa,  bu IDEAL dünyada doğru ve HEDEFLENMESİ GEREKEN bir seviye olmakla beraber, yaşadığımız hayat koşulları içerisinde gerçekleştirilmesi neredeyse "imkansız" bir hedeftir, yorucudur, genellikle samimi değildir ve insanın MEVCUT doğasına aykırıdır, insanın dünyada "melek" olma çabasıdır, eğer her birimiz, "melek" olmak üzere yaradılsaydık zaten, insani duyguları deneyimlemek adına bu dünyaya gelmez, gönderilmez, cennetten hiç aşağıya inmezdik. Dolayısıyla insani duygularımızı iyisiyle kötüsüyle olduğu gibi KABULLENMEK, ve ardından bu özellikleri geliştirmek üzere çalışmak atılması gereken adımların başında gelir. 

Gerçek şudur; biz insan özellikleri ve ego ile donatılmış, ve dünya denen platformda, yaratıcı gücümüzü ve tüm insanı duyguları deneyimlemek üzere buraya gelmiş ruhlarız, ve ruhsal boyut olarak 3 ila 4. boyut arasında bir yerlerde tekamülümüzü gerçekleştirmekteyiz, hedefimiz ise her birimizin frekansını yükselterek 4. boyuta tam geçişini sağlamaktır, "cennet" denilen ruhsal seviyeler ise 6 ve 7. boyutlarda başlar, bu da demek oluyor ki, bu noktada bir anda, evrenin tüm ruhlarını koşulsuz olarak kucaklamaya çalışmak,  bizim için herhangi bir uzay aracı olmadan aya gitmeyi hedeflemekle eş değerdir, bizi dünyevi koşullarda hayatta tutmak adına çalışan egoyu hiçe saymak beyhude bir şekilde yok etmeye çalışmaktır. Peki,  ihtiyacımız olmayan bir şey neden bize verilsin? Dolayısıyla egomuzun da bize hizmet etmek üzere bizlere verildiğini kabul etmemiz gerekir.

Tekamülün ilk adımı öncelikle, insanların, beden ve egoları ötesinde özünde ruhsal bir varlık olduğunu kabul edip, anlamakla başlar, hepimiz belirli rolleri oynamak üzere bu dünyaya geliyoruz, bu anlayışı edinmek,  insanı ne yaparsa yapsa saf bir şekilde koşulsuz olarak sevmekten çok önce gelir. 

Kaldı ki göz göre göre, size zarar vermek üzere hareket eden bir insanı karşı kendinizi korumamak, onu kucaklamak dünyevi koşullarda zarar görmenize neden olur, evet bu tip kişilerin ruhsal bir varlık olarak size eş değer olduğunu kabul edin, ruhlarını sevin, ama size verilen akıl ve egonuzu kullanarak, kullanılmanıza suistimal edilmenize de izin vermeyin.  Size zarar vermek üzere hareket eden bir insana karşılık olarak sizin de zarar vermeniz ise, sadece sizin aleyhinize bir karma oluşturmanıza sebep olur, işte bu noktada ruhsal bir anlayışla hareket ederek, o kişilere zarar vermekten de imtina edin, ama bu kendinizi korumanızı da engellememelidir.

Hayat, dengeden ibarettir, sadece sevginin olduğu bir evren malesef düşünülemez çünkü, karanlık olmadan aydınlık var olamaz, nefret olmadan sevgiyi tanımlayamazsınız, bu duyguları tanımlamak adına, duygu skalasında yer alan tüm duyguları öncelikle tanımanız, ve deneyimlemeniz gerekir.  Skalanın aydınlık tarafına geçmeden önce, kendi dengenizi bulmanız gerekir, bu da demek oluyor ki, olumsuz duygularınızı yok sayarak, BASTIRARAK, zorlayarak, mücadele ederek, ruhsal gelişim sağlayamazsınız, koşulsuz sevgi TÜM OLUMSUZ DUYGULARINIZA RAĞMEN KENDİNİZİ VE BAŞKALARINI OLDUĞU GİBİ ÖFKELENMEDEN KABUL ETMEKLE BAŞLAR. Bu aşamayı tam olarak anlamadan, ideal olan ruhsal seviyeye de ulaşmanız mümkün olmaz.

İyi niyetli olun, iyi insan olun, ama gerektiğinde bariyerlerinizi kaldırmayı bilin, şükredin, kanaatkar olun, ama bu dünyada edinebileceklerinizin sınırsız olduğunu bilerek, kendiniz adına daha iyisini elde etmek üzere çalışmaktan da vazgeçmeyin, öfkelenin, mutsuz olun,  ama öfkenizi, mutsuzluğunuzu nefretinizi dönüştürmeyi, kendinizi yeniden ayağa kaldırmayı öğrenin. Kişisel gelişim, bu dengeyi sağlayabilmekten ibarettir.

Öfkelenmekten, nefret duygusunu hissetmekten, mutsuz olmaktan korkmayın, bu duygularınızı kabul edin, bırakın akıp gitsinler, bu duygularınızı dönüştürmeyi tekrar merkezinize dönmeyi öğrenin.  Daima mutlu kalmak, daima sevmek, olumsuz duyguları bastırmak sağlığınıza zarar verir. Hiç bir duygunuzu yadsımayın ve bastırmayın..

Dengede kalın.

Sevgilerimle

12 Nisan 2016 Salı

Zihninizin Yüzde 10'ndan Biraz Daha Fazlasını Kullanmaya Ne Dersiniz?



Eğer zihnimizin bilim adamlarının bahsettiği şekilde sadece  yüzde 10 civarındaki ufak bir kısmını kullanarak bugünlere gelebildiysek, zihnimiz üzerinde biraz daha fazla kontrole sahip olsak neler elde edebilirdik öyle değil mi?

Aslında biz enerji terapistlerinin tüm çalışmalarının özünde de uyanık ve uyuyan zihnimiz üzerinde belli bir oranda bir kontrol sağlamak yatmıyor mu? Zira artık herkesin de bildiği gibi insanın  özü, duyguları ve düşüncesinin bir frekansı ve enerjisi vardır, evrenin özü de saf enerjiden oluşmaktadır, eş frekanslar bir araya geldiğinde de "yaratım" meydana gelir; işte bizlerde hayatımızı, frekansımıza eş frekanslarda deneyim ve kişileri çekerek an be an yaratmaktayız. Ve bu yasanın da herhangi bir istinası yoktur.

Yapılan tüm kişisel gelişim ve enerji çalışmaları, adı ve yöntemi her ne olursa olsun amaç olarak duygu ve düşünceleri kontrol ederek belli bir frekans seviyesine yükseltmeyi ve orada mümkün olduğunca uzun süreler tutmayı hedefler, bu frekans seviyesine biz halk arasında "pozitif olmak, pozitif düşünmek" diyoruz=)

Ancak gerek, çevresel koşullar, gerekse alışkanlıklarımız, genelde olumsuzu düşünmekten yana olduğu için, "pozitif olmak" sanıldığı kadar kolay olamayabiliyor. Zihnimizin alt yapısı, genel olarak "olumsuzu beklemeye" ve "olumsuzu düşünmeye" eğilimli ise,  kullanacağınız olumlamalar, aldığınız reiki terapileri, NLP, EFT gibi uygulamaların etkinliğinden yeterince faydalanamayabiliyorsunuz. Bu çalışmalar arasında EFT çalışması bilinçaltı üzerinde tecrübelerime göre en kuvvetli etkiye sahip olup, düşünce yapınızı değiştirmek yönünde oldukça faydalıdır, ancak herhalükarda herhangi bir çalışmaya girişmeden önce zihin kaslarınızı ısındırmak, esas çalışmadan daha fazla faydalanmanızı sağlar.

Örneğin bir çok kişi tanıyorum, hayatını olumlamalara adamış, ama kimi zaman istediği verimi alıyor, kimi zaman almıyor, bazısı ise hiç almıyor. Arkadaşlar işte bunun altında yatan sebep, zihnin altyapısı ile ilgilidir. Kimi kişi olumlamalarını yaparken, o olumlamanın gerçekleşeceği hususunda sonsuz bir inanç duyar, evrene şans tanır - yani durumun gidişatı hakkında pozitif bir düşünceye sahiptir; kimi kişinin bilinçaltı, ve hatta uyanık zihni o kadar inatçıdır ki, kendisinin bir şekilde hep "şanssız" olduğuna, herkeste işe yarayan bir yöntemin dahi kendisinde işe yaramayacağına inanır, şüphe ile yaklaşır - işte bu kişilerde durumlarının gidişatı hakkında olumsuz bir düşünceye sahiptir, ve bu altyapı ile ilerlemeleri oldukça güçtür.

Bu nedenle herhangi bir çalışmaya başlamadan önce size aşağıdaki alıştırmayı yapmanızı öneririm, hiçbir enerji çalışması yapmasanız bile bu aşağıda belirttiğim egzersiz, enerji seviyenizi oldukça yükselteceğinden zaten hayatınıza olumlu akışı davet etmiş olacaksınız.  Bu çalışma zaman içerisinde kendi özünüzle çok daha rahat diyalog kurmanıza yarayacaktır.

Bu çalışma için daima yanınızda ufak bir defter ve kalem bulundurmanız gerekli,  gün içerisinde mutsuz, öfkeli, huzursuz, sıkıntılı hissettiğiniz her an, defterinizi çıkarın, ve hissinizi olduğu gibi, eğer biliyorsanız sebebi ile birlikte yazın. Bu çalışmayı yazılı yapmanızın sebebi, yazdığınız şeye odağınızı çok daha kuvvetli verebilmenizden ileri gelir. Düşüncelerinizn dağılması ise çok daha kolaydır. Duygularınızı bir kaç satır şeklinde kağıda döktükten sonra, eğer size bir arkadaşınız bu kelimeleri  söylemiş duyguları ifade etmiş olsaydı onu nasıl teselli eder, onun bakış açısını nasıl olumlu yöne çevirirdiniz bunu düşünün ve kendinize bir cevap yazın. İşte yapmanız gereken sadece bu kadar!

Bu egzersizi düzenli olarak yapmanız halinde, zaman içerisinde, olayları farklı bakış açıları ile değerlendirmeyi öğrenecek, daha esnek fikirlere sahip olacak, ve daha da önemlisi iç sesinizle diyalog kurmayı bir alışkanlık haline getireceksiniz. Bir süre sonra ise,  kağıda kaleme dahi ihtiyacınız olmadan, bu diyaloğu otomatik olarak kendinizle gerçekleştirdiğinizi göreceksiniz.

Bir kişinin enerji seviyesi yani frekansı çok çabuk değişebilir zira enerji somut değildir, ve sizin düşüncelerinize anında cevap verir, dolayısıyla, bakış açınızı olumsuzdan, olumluya çevirmeye başladığınız anda, çevresel koşullarınızın da frekansınıza uygun olarak değiştiğine şahit olacaksınız.

Bu çalışmada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus şudur; olumsuz duygunuza istinaden vermiş olduğunuz olumlu cevaba ilk başlarda inanmayabilirsiniz, bu sorun değil, bununla savaşmayın, tek yapmanız gereken sadece başka bir bakış açısı da geliştirmek yönünde zihninizi ısındırmak ve kendinize yeni bir kapı açmak.. öncelikle o kapıyı açmak yönünde bir adım adın...devamı zaten gelecek.

Sevgilerimle

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...