Esasında bu yazımı, "meleklerle iletişim" olarak adlandırsam eminim çok daha büyük bir kitleye ulaşma imkanı elde ederdim. Ancak, bilerek ve seçerek, çevremizde bulunan ancak gözlerimizin göremediği bir aralıkta bulunan frekanslara ben belli bir isimle (melek vb.) hitap etmekten kaçınıyorum.
İnsan gözünün görebildiği "görünür ışık bandı" 400 ila 700nm'lik dalga boyları arasındadır. Aşağıdaki tablodan, görünür ışık bandının insan türü bakımından ne kadar sınırlı olduğunu anlayabiliyoruz.
Normal bir laboratuvar spektroskobu ise 2 ile 2500 nm arasındaki dalga boylarını kolayca algılayabilmektedir. Cisimlerin, gazların ve hatta yıldız ve galaksilerin fiziksel özellikleri ile ilgili birçok veri, bunlardan yayılan elektromanyetik ışınımın bir spektroskop yardımıyla analiz edilerek öğrenilmektedir.
Kısacası, insan gözü, ve insanın ürettiği makinelerin algılayabildiği ışık ve frekans bandı sınırlıdır. Bazı hayvanlar, örneğin kediler, bu bandın ötesini rahatlıkla algılayıp, görebilirler.
Aynı durum renkler için de geçerlidir, göz üç temel birleştirici renk olan kırmızı, mavi ve yeşile tepki verir, ve diğer renkleri bu üç rengin farklı kombinasyonları olarak algılar. Başka bir ifade ile, gördüğünüzü düşündüğünüz renkler, sizin şahsi optik filtrelerinizden geçerek, "görebildiğiniz" bir formata dönüştürülmekte ve siz de bunu belli bir renk olarak ifade etmektesiniz.
Herşeyin özü enerjidir, ve enerjiden yayılan frekanstır. Yani insan bedeninin de yaymakta olduğu bir frekans vardır (düşük frekans, yüksek frekans gibi). Bu frekans seviyesini "görmek", "bilmek", "hissetmek", söz konusu frekansın, standart insan gözünün görebildiği bir aralıkta yer almaması nedeniyle mümkün olamamaktadır ancak bu yetiyi geliştirmek mümkündür, aynı sporda olduğu şekilde, daha önce hiç kullanmamış olduğunuz "kasları" çalıştırmaya başlamanız ile birlikte, görebildiğiniz frekans aralığını da geliştirmeniz çok mümkün ve doğal bir olgudur.
Bu bilgileri vermemin sebebi, sektörümüzde oldukça romantisize edilmiş olan "melek" ve "ışık varlık" kavramının esasında ne kadar da "doğal" bir olgu olduğunu göstermek.
Sizi "görmemizi" sağlayan bir çekirdeğiniz yani bedeniniz var, bedeniniz bizim görebildiğimiz bir frekans aralığındadır. Çekirdekten dışa doğru yayılan, daha hafif ve yüksek bir frekans aralığında olan enerji bedeniniz ise, standart bir göz tarafından görülememektedir. Bunun nedeni enerji bedeninizi oluşturan frekansın hızıdır. En yalın tabirle anlatmak gerekirse, maddenin enerjisi daha yoğun ve ağırken, maddesel olmayan herşey daha hafif ve hızlıdır, ve gözle görülemez; tıpkı telefon ve radyo sinyalleri gibi.
Bazılarımızın "melek" veya "ışık varlık" olarak tarif ettiği "akıllı" ve "bilgi donanımına" sahip frekansların bizden tek farkı, maddesel bir çekirdek (yani beden) olmaksızın hareket edebilmeleri ve bu şekilde "perdeler", yani "boyutlar" arası geçiş yapabilmeleridir. Çağlardan beri meleklerin ortak tarifi "inanılmaz derecede parlak bir ışık yumağı" şeklinde olmuştur, bunu kişilerin görebildiği durumlar genelde tehlike anları, çaresizlik, aşırı mutluluk, ilham anları gibi, sıradan olmayan durumlardır. Bu gibi sıradışı durumlarda, kişiler içinde bulundukları durumdan çıkabilmek veya, bilgi arayışında oldukları için "alıcı" moduna girerler, alıcı moduna girmek demek, bedenin tüm duyularını ve sezgilerini alarm moduna alması demektir, yani "uyanıklık" halidir, bu gibi durumlarda ise kişi "talep" ettiği için herhangi bir zamanda göremediği, duyamadığı, hissedemediği diğer dalga boylarını da hissedebilir veya görebilir.
Ancak panik hali "uyanıklık" değil "uyuma" halidir, ve bu seviyedeki bir kişinin değil fizik-ötesi iletişim, fizik dahilinde dahi algılayabileceği olgular sınırlanır. Bu nedenle panikle yardım talep ettiğiniz hiçbir an, gelen yardımı algılayamazsınız, çünkü algılarınız korku ve panikten dolayı kapanır.
Ancak esas olan, hem düşük hem de yüksek frekans aralığında yer alan akıllı varlıkların daima aramızda olduğu ancak bizlerin bu varlıkları göremediği veya duyamadığı gerçeğidir.
1. Olgunun Doğal Olduğunun Kabullenilmesi ve İçselleştirilmesi
Fizik-ötesi görüşe sahip olmak için, öncelikle bu fenomenin esasında bir fenomen olmadığının ve doğal bir olgu olduğunun kabul edilmesi gerekir. Siz bu görüş becerisini "zor", "ulaşılmaz", "inanılmaz", "şaşırtıcı", "yok" gibi kelimelerle donatırsanız, beyninizi de bu yönde şartlandırmış olursunuz, önünüze "meleğin" kendisini koysak dahi (ki esasında her gün olan budur), beyin o kadar şartlanmıştır ki, karşınızda duran farklı bir frekans aralığını görmeniz mümkün olmaz.
Bu sadece frekanslar için geçerli değildir. Bu her gün, günlük hayatınızda yaşadığınız olağan bir olgudur, herhangi bir işle uğraşırken önünüzde, yanınızda duran kişileri görmeyebilirsiniz, görmediğinize yemin bile edebilirsiniz, bu kişileri duymayadabilirsiniz, çünkü odağınız başka bir uyarandadır. Psikoloji bilimi bu durumu teyit etmiştir, beyin odaklanmadığı olguları göremeyebilir ve bu son derece normaldir. Konuyu bir tık öteye taşıdığımızda, hayatınızda hiç görmediğiniz yepyeni bir aracı, beyniniz tanımadığı için göremeyebilirsiniz. Tarihte, gemiler ilk yaratıldığında, hayatında hiç gemiyle karşılaşmamış yerli halkların kıyılarına yanaşan gemileri son ana kadar göremediği oldukça bilinen bir hikayedir. Bu hikayelerin çıkış kaynağı ise Christopher Columbus (1492), Ferdinand Magellan (1520), ve James Cook (1770) gibi ünlü kaptanların seyir defterleridir.
Bu nedenle, görü yeteneğinizi geliştirmeniz için öncelikle, bu olgunun gayet normal bir olgu olduğunu beyninize kodlamanız gereklidir. Bu kodlamayı yapabilmek için de yukarıda yazdığım ve dayanağı tamamen fizik olan kaynakları inceleyebilirsiniz. Sadece şu soru bile size referans kaynağı olacaktır, bugün bir kedi dahi sizin duyamadığınız ve göremediğiniz dalga boylarını algılayabiliyor ise, bu o dalga boyunun olmadığını değil, sizin onu algılayamadığınızı gösterir. Henüz diğer dalga boylarını algılayabilecek kapasitede makineler üretmemiş olduğumuz gerçeği de bu makinelerin ileride üretilmeyeceği anlamına da gelmez, aynı şey bugün bizim için son derece normal olan ama zamanında "imkansız" olarak nitelendirilen elektrik, ve hava araçları için de geçerliydi.
Çoğumuz ışık varlıklara kalpten inanmakla birlikte, kök inancımız böyle bir varlığı görememek ve duyamamak yönündedir, çünkü beynimiz için bu durum sıradışıdır. Öncelikle uzun bir süre bu olgunun sıradışı bir olgu olmadığı konusunda kendinizi ikna etmeniz gerekir.
2. Aşırı Saygı ve Yalvarma Hali
Benim de "melek" eğitimlerimde, öğrendiğim, bu ışık varlıklarla daima bir saygı çerçevesinde konuşulması gerektiği yönündedir, hatta kimi meleklerin özel görevleri olduğundan kimini günlük işler, kimini ise daha "ciddi" konular için çağırmamız öğretilir. Ben bu öğretiye kendi şahsi deneyimlerim sonucunda katılmadığımı belirtmeliyim. Öncelikle ilahi düzende bir kast sistemi olduğu gibi bir bilgiyi ben hiç bir fizik-ötesi iletişimimde edinmedim, aksine bana gelen bilgi, benim kendimden "farklı" olarak gördüğüm özün esasında "kendime ait" olduğu yönündeydi. Bu da "herkes aynı ruhun parçalarıdır" öğretisini destekler nitelikte. Hatta bir benzetme yapmak gerekirse, ışık varlıkların sizin güncellenmiş ve en "teknolojik" versiyonunuz olduğunu söylemek mümkün. Interstellar adlı filmde de bu olgu "bize yardım edenler, yabancılar değil, bize yardım edenler, bizim gelecekteki versiyonumuz" şeklinde son sahnelerde açıklanmaktadır.
Oysa ki, "aşırı" saygı ve "ne olur bana yardım et" tavrı, sizin bu varlıklar karşısında kendinizi "küçültmeniz" ve onları "ulaşılmaz" ve "çok özel" bir konuma yerleştirmeniz anlamına gelir ki, bu oldukça insanı bir tavırdır ve aynı tavrı her gün her otorite figürü karşısında da uyguluyoruz (patron, baba, anne figürleri). Şöyle düşünün, patronunuzla konuşmanız ve yardım istemeniz mi daha kolay, yoksa dostunuzla konuşmak ve yardım istemek mi daha kolay? İnsanoğlu daima eşitiyle en etkili, kolay, verimli ve hızlı iletişimi kurabilmiştir, kendinizden üst seviyede gördüğünüz hiç bir varlıkla iletişiminiz, akranınızla olduğu kadar kolay olmaz.
Meleklerle iletişim kuramayan bir çok kişinin esas sorunu budur, kendisini bu varlıklardan uzak, farklı, düşük bir konuma koyan kişinin "patron" figüründen değil destek, cevap alması bile zordur, bazen mucizedir, ve cevabın gelmemesi de son derece normaldir, oysa ki aynı şeyi akranınız için söylemezsiniz, bir şey sorduysanız, akranınız cevap verecektir, vermezse, niye vermediğini sorabilir, ısrar edebilir ve konunun üzerinde durabilirsiniz, patron figüründe ise, patronunuzu kızdırmamak, alındırmamak ve gücendirmemek için çabalarınızdan hemen vazgeçersiniz.
Öncelikle ışık varlıkların, insanda var olan "ego"ya sahip olmadığını veya oldukça pasif seviyelerde var olduğunu söylemeliyiz, dolayısıyla sizin düşündüğünüz gibi ışık varlıkların, alınması, kırılması, küsmesi, sizi terketmesi gibi insanı tepkiler bu varlıklarla olan iletişiminizde meydana gelmez ve hatta "teknik olarak" egonun yokluğunda da mümkün değildir.
Işık varlıklarla iletişimin kendinizle olan samimi iletişimden hiçbir farkı yoktur. Hatta enerji odağınızı yönlendirdiğiniz anda size çekilir, bu varlıkların da saf enerji olduğunu biliyoruz, bu durumda, siz talebinizi yönelttiğiniz anda "enerji" size çekilir, çünkü tüm enerjiler birbirine bağlıdır bu da oldukça bilimsel bir olgudur (parçacık teorisi). Dolayısıyla, bilgi ve yardım talebinizi herhangi bir "yalvarma", "bin kere teşekkür ve rica etme" gibi eylemlere gerek kalmaksızın son derece normal bir şekilde yapmanızı, ve aradığınız cevap gelmediğinde de, yine arkadaşınızla konuşur gibi "cevabı almadığınızı belirterek" başka bir yöntemi talep etmek gibi sınırsız şekilde yaratıcılığınızı kullanarak talep edebilirsiniz.
Benim için en kolay olan, ben bu özleri kendi parçam olarak gördüğüm ve kabul ettiğim için, sadık bir "yardımcımla" hatta "sağ kolumla" konuşur gibi konuşmaktır. Bakın "akran" bile demiyorum, "sağ kol" diyorum, bu yardımcılar, bana gelişimim adına hizmet etmek zorundadır, çünkü ben kendi gelişimim adına kendime hizmet etmek zorundayım, bu tek taraflı değil, karşılıklı bir gelişim ve büyüme sürecidir. Hal böyle olunca da nasıl ki bir yardımcı sizin isteğinizi yerine getirmek zorundadır ve aksi mümkün değildir, ve o bu iş için gönüllü olarak hareket etmektedir, aynı şekilde yardımcının niteliği veya formu ne olursa olsun, ben de tüm iyi niyetimle bir bilgi talep ediyorsam o bilgiyi almam değil almamam imkansızdır, o veya bu şekilde talep ettiğim bilgi ve yardım mutlaka bana gelir. Bütün bu süreç, özgür iradeye saygı ve iyi niyet çerçevesinde gerçekleştirilmekte ve safi ruhsal gelişim adına kullanılmaktadır.
3. Etiketlere Takılmayın
"Melek" Eğitimlerinde kimi zaman odaklanılan, safi "melek" yardımcılarınızdan yardım istenmesi yönündedir, oysa ki, bir bilgi veya yardımın hangi kaynaktan geldiğinin hiçbir önemi yoktur, olmamalıdır. Şu kadar ki, ihtiyacınız olan bilgi veya yardım insanlar da dahil olmak üzere, sınırsız araç yolu ile, kimi zaman "ilham", kimi zaman "sezgi" halinde gelebilir. Odağınızı tek bir kanala yönlendirirseniz, daha önce de belirttiğim gibi, beyninizi tek bir kanaldan gelecek bilgiyi alması yönünde şartlandırmış olursunuz, oysa ki evren bilgi ve yardımı sizin en açık olduğunuz ve en kolay yoldan sunar; sizin durugörünüz henüz yeterli derecede gelişmediyse de, durugörü yolu ile almayı talep ettiğiniz bilgileri alamayabilirsiniz.
Bugün bir çok kişi "kaynak" ile iletişim halindedir, biz buna "yaratıcılık", "ilham" ve "sezgi" diyoruz. Dolayısıyla talebinizi aldığınız kaynağı etiketlemek, size hizmet etmez. Siz sadece yardım ve bilgi talebinize odaklanın. Hatta, bana sorarsanız, bu kaynağı "fiziki" kanallar aracılığıyla talep etmeniz size çok daha hızlı sonuçlar getirecektir. Fiziki kanallar, bir şarkı, bir film, bir tablo, bir arkadaş, yan masanızda konuşulan bir konu vb. bir çok kanal olabilir. Bu beyninizin rahatlıkla kabul edebileceği bir olgudur. Bu nedenle ben bana gelen "sezgisel" bilgeliğin de "melek" kaynaklı olduğunu veya olmadığını da hiçbir zaman belirtmem, bana gelen bilgeliğin işe yarayıp yaramadığını, bana verdiği hissi (neşe ve heyecan) ve birilerine zararı dokunup dokunmayacağını kontrol ederim ve bu benim için yeterlidir.
Ruhsal sezgilerin geliştirilmesine yönelik seans ve eğitim talepleriniz için fitsoulfitmind@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.
Sevgilerimle