6 Aralık 2016 Salı
Kerimcan Durmaz Olayı Memleketin En Önemli Olaylarından Biridir!
Bu yazım biraz sert tonda bir yazı olacak; çünkü arkadaşlarım durum çok ama çok ciddi, bu gibi durumları balla şekerle karıştırarak yumuşak bir şekilde yansıtabileceğimizin çok ötesinde bir toplumsal noktadayız.
Bu yazıyı, okuyun, okutun, anlatın, konuşun ve paylaşın. Kendinize ve dünyanıza yapabileceğiniz en büyük hayır ve katkı bu olacaktır.
Çoğumuzun, memlekette başka olay mı yok konuşacak da, Kerimcan Durmaz denen karaktere "prim" veriyorsunuz, haber yapıyorsunuz diye basına eleştiri bombardımanı açtığı bir durum yaşandı geçenlerde; üzerinde de fazla durulmadı...
Oysa ki, bu olay son günlerde, çocuk istismarı, kadınlara yönelik taciz olayları (özellikle metrobüste şort giydiği için darp edilen arkadaşımız) ile eş değer boyutta ses getirmesi gereken, memlekette son günlerde yaşanan en önemli olaylardan biridir.
Çünkü bu olay, bahsettiğim diğer olaylarla tamamen ORTAK bir noktaya işaret etmektedir; memleketimiz insanının düşünce ve zihin yapısı, ahlak ve vicdan seviyesi...
Dünya'yı yönlendiren, şekillendiren ve yöneten, insanın davranışlarıdır. Tüm davranışlar, inançlarımızın eseri ortaya çıkar. İnançlar değişmediği sürece davranışlar değişmez, davranışlar değişmediği sürece Dünya'daki hiç bir alan, sosyal, ekonomik, politik vb. gelişim gösteremez. İşte bu basit gibi görünen magazinsel olayın hayatsal önemi buradan kaynaklanmaktadır, çünkü bu gibi olaylar insanımızın inançlarını ve inançları doğrultusundaki davranışlarını anlatır ve yansıtır. Bu davranışlar, toplumun ve ülkenin kaderini belirler.
Kerimcan, geçen günlerde, Samsun'da bedensel olarak, cinsel tercihi ve yaptığı meslekten dolayı darp edildi ve ölümden döndü.
Kerimcan Durmaz'ı şahsen tanımam, ancak memlekette "konuşulan" kişileri, memleketin profilini ve ihtiyaçlarını anlamak adına incelerim, çünkü KİŞİ, KİŞİNİN AYNASIDIR.
Kerimcan Durmaz'ı şahsı ile değil, sadece, bir profil olarak ele alalım. Bu kişi "eğlence" sektöründe yer alan, "sanatçı" olmadığını beyan eden, ve tek amacının insanları eğlendirmek olduğunu söyleyen, ve bu uğurda benim gördüğüm kadarıyla geçen yıl içerisinde her gece bir mekanda saat 2'den sonra sahne alan, bir "eğlence" aktörüdür. Çalışma saatleri, hiçbirimizin cesaret edemeyeceği ölçüde zorlu, yaptığı iş, insanı eğlendirmek olduğu için son günlerde yaşadıklarımızı gözönünde bulundurursak hayli zordur. Bunun karşılığında bu kişi, herkesin eleştirdiği bir seviyede büyük paralar kazanmaktadır.
Bu kişi ilk olarak, kazandığı paralar yüzünden eleştirilmeye başlamıştır. Birçoğumuzun yargısına göre, bu kişi hiçbir şey yapmayarak bir yerlere gelmiş, boş ve üzerinde iki saniye bile durulmaması gereken bir insandır ve geldiği noktayı ve parayı haketmemektedir. Diğer eleştiri konusu ise, işini, cinsel tercihi ile sentezlemesidir, eleştiri konusu işi yapış biçimi değil, sadece cinsel tercihinin eşcinsellik yönünde olmasıdır.
Öncelikle arkadaşlar, kimin ne iş yaptığı objektif ölçüde bir zarar meydana getirmiyor ise bizi ilgilendirmez. Herkes doktor, avukat, mühendis olmak durumunda değil. Para hakeden ve haketmeyen işlerin belli bir tanımı ve listesi yoktur. Bu tanım ve listeyi bizler kendi önyargılarımıza ve beklentilerimize göre oluştururuz.
Ancak, gelişmemiş ülkelerde paranın sadece maddesel olarak alış-verişi yapılabilen işler karşılığında kazanılması gerektiği gibi sığ bir görüş hakimdir. Bu nedenle kişi, somut bir şey satmayan, bilgi, eğlence, keyif, neşe, bilgelik, öğreti gibi soyut olarak sunulan unsurlar karşılığında para vermek istemez, ama bir cep telefonu, veya bir ayakkabıya tonlarca para dökebilir. Ama konu ruhu doyuran unsurlar oldu mu, kişi ne psikologa, ne psikiyatriste, ne yaşam koçuna, ne kişisel gelişim öğretmenine, ne öğretmene, ne komedyene, ne sanatın değişik dallarına, ne de safi keyfe para vermeyi çok görür; bu meslek sahiplerinin kazandığı paraları görünce de kendini eleştirmekten alıkoyamaz, ve kişisel gelişim, sanat, eğlence ve ruhun bakımı ile ilgilenen her mesleğe "para tuzağı", "gereksiz", "işe yaramıyor", "haketmiyor" gibi etiketler yapıştırır.
Bu durum en çok gelişmemiş ülkelerde görülür, zira gelişmemiş toplumlar kendilerinin sadece bedenden ibaret olduğuna inanırlar ve sadece bedensel ve maddi ihtiyaçları karşılamaya yönelik çalışırlar.
Kaldı ki, bolluk-bereket kimsenin tekelinde olamaz, para sadece belli bir grup insanın hakettiği, diğerlerinin haketmediği bir araç değildir. Herkes ama herkes zenginlik, bolluk ve refah içinde yaşamayı hakeder, bu kişinin en doğal ve doğarken otomatik olarak kazandığı vazgeçilmez bir doğum hakkıdır. Bu hakkını "gerçekleştirerek" zengin olan kişiyi yargılayan kişi, genellikle zengin olmayan kişidir, zenginler zenginleri ortada bir çıkar söz konusu değilse durupdururken eleştirmezler. Birini eleştirmeniz için, sizin içinizde bazı noktalara dokunmuş ve sizi rahatsız etmiş olması gereklidir. Dolayısıyla dünyanın nimetlerinden faydalanmanın keyifli bir yolunu bulan kişiyi "idam" etmek isteyen kişi, bu nimetlere ulaşamamanın acısını, ulaşan kişiyi "kurban" ederek çıkarmak istemektedir. Ve esasen zihinsel hastalık eşcinsellik değil, bu tutumun ta kendisidir. Tarih boyunca da aynı gerekçeyle bir çok usta (en bilinenleri İsa, Joan of Arc, Galileo, Giordano Bruno) ve haberci katledilmiştir.
Dolayısıyla, kim ne kadar para kazanıyor ile ilgilenmek yerine, siz neden o kadar kazanmıyorsunuz bu konu ile ilgilenmeniz kendiniz açısından çok daha faydalı olacaktır.
İkinci konu ise eşcinsellik konusudur. Kerimcan'ın darp edilmesinin diğer en önemli sebebi cinsel tercihidir. Bu tercih sebebiyle, kendisine yapılan darp eylemi karşısında sosyal medyada ağırlıklı olarak "yapanların ellerine sağlık" temalı onay mesajları ağırlık göstermektedir. İşte tehlikeli olan kısım budur. Bu kişiler, bu olayı onamalarının sebebini Dinle açıklamaya çalışırlar. Dinde eşcinselliğin yeri yoktur, günahtır vs. yetmez, bu kişiler Kerimcan'ın ahlaksız olduğunu ve toplumun ahlak seviyesine zarar verdiğini iddia ederler, bu nedenle de kendisine bir "ders" verilmesini haklı görürler. Kısacası bu kişiler kendilerini "ahlak bekçisi" ilan eden, sadece beden ve ego ile hareket eden ve ruhlarını ihmal ettikleri için zihinleri hastalanmış ve acil bir şekilde tedavi edilmesi gereken kişilerdir.
Bir olayı dinle açıklamaya çalışırsanız, öncelikle mensubu olduğunuz dinin "vicdanlı olmanız" yönündeki buyruğunu yerine getirmekle yükümlüsünüz!
Değil insan, herhangi bir canlıya eza vermek, darp etmek, öldürmek, acı vermek, ve benzeri hiç bir eylem vicdanlı kişinin yapacağı eylemler değildir. Dini bu eylemlerle bağdaştıracak şekilde yorumlamak, cehaletin ve "günahın" en ağır halleridir.
Bir canlıya ahlak dersi vermek adına darp edilmesine onay vermek veya ses çıkarmamak ise ahlaksızlığın en büyüğüdür.
Kişilerin cinsel tercihleri karşısında öfkeleniyor, bu kişilerle aynı ortamda olmaya dayanamıyor ve onları "hastalıklı" görüyor iseniz, sormanız gereken sorular şunlardır:
"Ben neden tanımadığım bu insanlara karşı sadece cinsel tercihleri yüzünden bu kadar öfke ve tiksinti duyuyorum, bu durum benim içimde yüzleşmek istemediğim, ve beni rahatsız eden hangi temaya işaret ediyor?"
Evet yanlış duymadınız, eğer sadece cinsel tercihi sebebiyle birine bu denli öfke duyuyor ve şiddet eğilimi gösteriyorsanız, muhtemelen kendi cinsel tercihleriniz konusunda siz de baskılanmış bir kişisiniz. Zor değil mi kabul etmek? Ama bunu sadece kişisel gelişim değil, ana bilim dalları da bu şekilde kabul eder. Başka bir ifade ile, kendi cinsel eğilimleriniz ve seçimleriniz hakkında bu kadar baskılanmamış olsaydınız, tercihini bu derece özgürce yaşayan ve bundan bir de zenginlik elde eden bir kişiyi yok etmeye kalkmazdınız. O kişiyi gördüğünüzde, o kişi size kendinizle ilgili görmek ve yüzleşmek istemediğiniz neyi anlatıyor ki, siz bu kişiyi "görmek istemiyorsunuz"? Kısacası, cinsel olarak son derece baskılanmış toplumumuzda, tecavüz, cinsel istismar, eşcinselleri yoketme gibi eylemlerin olması son derece beklenti dahilindedir, çünkü, bastırılan şey, sonunda "öfke" ve "şiddet" olarak açığa çıkmak ister. Kısacası hasta olan eşcinsel kişi değil, bu kişilere karşı bu gibi duyguları hisseden kişidir.
Daha da tehlikelisi, bu bastırılmış duygularını sağlıklı bir şekilde ifade edemeyen, deşarj olamayan kişi, potansiyel bir yokedicidir, öfke şiddete dönüşür ve şiddet öyle bir hal alır ki, kişi hem kendini hem de kendi karanlık yönlerini hatırlatan herkesi yoketmeye eğilim gösterir. Bu da aramızda potansiyel katillerin dolaştığına dair büyük bir karinedir. Şimdi neden, anlattığım konunun hayatsal bir önemi olduğunu anlıyorsunuz değil mi? Zira, sizin de hiç farkında olmadan yaptığınız bir hareket, söylediğiniz bir söz, bu kişilerden herhangi birinin bastırmış olduğu duygularından birini tetikler ise, sizin adınıza hayati tehlike başgösterir. İşte bu nedenle bu ve benzeri konular memleketin en önemli konularındandır ve sizin de şahsınızı son derece yakından ilgilendirmektedir.
Bu kişiler, cinsel tercihleri kendisiyle aynı olmayan ve azınlık tercihte bulunan kişilerin "hasta" olduğunu iddia ederler, kendisi ile aynı tercihleri paylaşmayana "hasta" damgası vurmak, hastalığın ta kendisidir. Olay çok da karmaşık değil, bugün filtre kahveyi siz sütlü içiyor olabilirsiniz, sütsüz bir kahve sizin için "içilmez" bir tat olabilir, peki siz sütsüz kahve içenleri hasta mı ilan ediyorsunuz? Bunun aması, şusu, busu yok, kişinin şahsına bu derece yakın, özel ve kimseye zarar vermeyen bir tercihi hakkında ağır bir yorum yaptığınız her an, bu kahve önermemi hatırlayın.
Daha da ileri gidelim, "normal" ve "anormal" kavramlarına bakalım. Normal olan "standart" olan ve toplulukta "çoğunlukla" rastlanandır, anormal ise normalden farklı seyir gösteren olgudur, bu anlamda zeka geriliği ve ileri zeka durumlarının her biri günümüzde "anormal" olarak tanımlanır, toplumlar geliştikçe normal ve anormal tanımları da değişir. Bugün IQ'su 90 civarında seyreden kişi standart ve normal olarak kabul edilirken, bundan 100 sene sonra bu kişi "anormal" yani zeka geriliği olan kişi olarak kabul edilecektir. Dolayısıyla bugünün anormali yarının normali olacaktır, insanın gelişim süreci bu tanımların değişmesini gerektirir, bugüne dek olan da tam olarak budur.
Tarihte dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü iddia eden kişiler katledilmiştir, çünkü bu kişiler normalin dışında seyreden bir tutum sergilemiştir. Bugün ise, bu bilgi 3 yaşındaki çocuklarda bile bulunan sıradan bir bilgidir, aksine bugün dünyanın düz olduğunu ve dönmediğini iddia eden birini görürseniz, o kişi "anormal" olarak nitelendirilecektir.
Bu dediğimi hatırlayın, ileride ve gelişmiş toplumlarda cinsel tercih normallik ve anormallik kapsamında değerlendirilen olgular arasında sayılmayacaktır, zira insan geliştikçe, duygularını özgürce yaşamanın hayatın esas amacı olduğunu kavrayacak ve tercihler birbirinden renkli ve karışık bir hal alacaktır.
Eşcinsellik sanıldığı gibi "yeni trend olan" veya tarihsel süreçte gitgide artan bir durum değildir arkadaşlar, eşcinsellik daima varolmuştur, ancak seneler ilerledikçe kendini ifade etme cesareti gösteren insan sayısı artmıştır. Dolayısıyla, bize sunulan istatistikler de hatalıdır, cinsel temalar ile ilgili baskılanan bir toplumda eşcinsel sayısını doğru bir şekilde saptayamazsınız. Dolayısıyla bu verilere dayalı bir normal-anormal, azınlık-çoğunluk tespitine girmek de son derece hatalı olacaktır. Bugün ülkemizde, aseksüel, heteroseksüel, eşcinsel kişilerin, cinsel temalarla ilgili kendini keşfetme şansları bulunmamaktadır, dolayısıyla herkes norma uymaya gayret göstererek otomatik olarak heteroseksüellik yönünde eğilim göstermektedir, geri kalanı da lanetlenmektedir. Oysa ki, bugün tüm hayatını heteroseksüel yaşam biçimine göre geçirip içinde başka duygular barındıran bir çok mağdur kişi bulunmaktadır. Bunlardan çoğu, kendilerinin eşcinsel olduklarını dahi farketmezler, çünkü böyle bir keşif şansını toplumsal koşullar o kişiye tanımamıştır. Başka bir bilimsel veri de, her insanın, hayatının bir noktasında eş cinse karşı da özel bir sevgi duyabilme ihtimali olduğunu belirtir.
Kısacası, günlük ve sığ bilgilerle yaptığımız, hasta, normal, anormal gibi tespitler sadece an'da yapılan ve "gerçeği" göstermeyen, "geçici" verilerdir.
Bu bilgileri edinmeniz için, profesör veya doktor olmanıza gerek yok, biraz merak, biraz kitap, biraz makale ile herkes bu bilgilere ulaşabilir; sorun zihni hasta kişinin tek doğruya sahip olması ve başka bakış açılarını öğrenmek isteğinde bulunmamasıdır, bu kişiler hiç bir zaman da bu kaynaklara ulaşma niyetini göstermeyeceklerdir, çünkü, bu kişiler için aydınlanma "cehennemin" ta kendisidir, yüzleşecek onca karanlık varken, aydınlanmak, çok da çekici değildir.
Burada bizlerin görevi çok ama çok büyük. Konuşun, heryerde konuşun, dinlemeseler bile sizi duyacaklar, öğrenin ki, öğretebilin, anlayın ki anlatabilin, yazma imkanınız varsa yazın, birileri okuyacak.. Evet bu yazıya hak verenlerin sayısı az olacak, işte bu "azınlık", ancak paylaşmakla çoğalabilir. Bazı konulara "hak vermeyeceksiniz" vermeyin, yine de paylaşın, çünkü başka bakış açılarının var olduğu yönündeki zihin kaslarınızı çalıştırmış olacaksanız.
Kişileri (Kerimcan vb.) onaylamayabilirsiniz, o kişilerin yolundan SİZ gitmeyin, bu bir tercihtir, daha iyi yollar arayın, o yolları öğretin, yargılayarak vakit kaybedeceğinize, daha iyi bir yol bulmak yönünde siz çalışın. Ama gidene de engel olmayın, çünkü bu onun hayat yoludur. Tercih hakkına saygı gösterin, bu sizin de özgürce tercih yapabilmenizi sağlayacaktır.
Sevgilerimle
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Geleceği Bilmenin Sırrı
Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil. Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*, Geleceği ...

-
Herkese merhabalar, Sizlerden Reiki Eğitimi ile ilgili birçok soru alıyorum, umuyorum ki bu yazımda, bu sorularınızın bir ç...
-
Herşeyin çözümü sevgide… Sevgi herşeyi fetheder.. Sevgi içimizde.. Bu sözler, kişisel gelişim denince ilk akla gel...
-
Rezonans kanunu; en basit anlatımıyla, birbirine benzeyen frekansların birbirine uyumlanması ve birbirini çekmesi olarak tanımlanabilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder