Bir kaç gündür yeni bir yazı yayınlamak veya yayınlamamak konusunda düşünüyordum, ülkenin gündemi malum, çok can sıkıcı olaylarlar oluyor; her gün başka bir güzel can, buradan göç ediyor, her biri üzerine söyleyecek o kadar çok sözüm var ki... Ama son bir olay var ki, şahsen yüreğime dokundu... kırıldım, üzüldüm, korktum...
Beki İkala'dan bahsediyorum... Beki İkala dün gece, ofisinin önünde kimliği belirlenemeyen kadın bir saldırgan tarafından vurularak öldürüldü, yok edildi, katledildi. Olayın sebebi henüz bilinmiyor, bilinse de ne olacak? Hangi sebep, insanın canını almayı haklı kılabilir ki?
Saldırganın, "kadın" olması, saldırının ofis önünde gerçekleşmesi, bu kişinin malesef Beki'nin danışan çevresinden olup olmadığını sorgulatıyor.
Beki İkala'yı şahsen tanıma fırsatı elde ettim, son derece vasıflı, zeki, dünya tatlısı, yıllar boyu en iyi yerlerde en iyi pozisyonlarda sürdürdüğü kurumsal işleri bırakarak, insanların hayatına dokunmayı, onlara "iyi gelmeyi" seçmiş, kelimenin tam anlamıyla "işi, gücü" ışık saçmak olan bir insandı Beki. Bunu para için yaptığını, ve ortada olmayan bir şey üzerinden insanların parasını aldığını söyleyenler de var, tekrar ediyorum, böyle olmuş olsaydı bile, bir insanın canının alınmasını hiç bir gerekçe ile "haklı" kılamazsınız. Bu gibi söylemlerde bulunan kişilerin Beki'nin özgeçmişinden de bihaber oldukları çok açık, Beki, bugün "para kazanmanın" çok farklı değişik, ve efektif yollarını sadece okuduğu okullar ve özgeçmişi ile sağlayabilecek vasıf ve donanımda bir kişidir, eğer "melekler" ile çalışmayı seçtiyse, bu sadece işine inandığı içindir. Bunları söylüyorum, çünkü bu gibi olumsuz söylemler veya durumu "hafifletmeye" çalışan kişilerin olduğunu biliyorum. En azından kendi ulaşabildiğim kesim adına bu bilgilerin paylaşılması zorunluluğunu hissediyorum.
Beki'nin çalışma yöntemlerini beğenirsiniz, beğenmezsiniz, meleklere inanırsınız, inanmazsanız, bu apayrı bir konu. Her zaman söylerim, ben şahsen Beki'nin terapi sistemiyle çalışmıyorum, bu mesleki anlamda bir tercihtir, ama Beki ile çalışıp da hayatı değişen, güzelleşen bir çok insan da tanıyorum. İnternet çevrelerinde, bazı haddini bilmezler Beki için, "şizofrendi, meleklerle konuştuğunu iddia ediyordu, olacağı buydu" tarzı, tekrar ediyorum, hadlerini son derece aşan, vicdansız ve saygısız açıklamalarda bulunmuş ve bulunmaya devam ediyor.
Bu tarz söylemlerde bulunan kişiler herhalde, bir gün, birileri onların da herhangi bir davranışını, tutumunu veya iş yapış şeklini beğenmez ise, kendilerinin de aynı usul ile canlarının alınması ihtimali ile barışmış ve hatta onaylayan ve hak gören son derece ulvi(!) kişiler. Oturduğu sıcacık evinin sıcacık koltuğundan, daha bedeni dahi soğumamış bir ruh hakkında, üstelik o ruhu tanımadan, evladını, ailesini düşünmeden, yaptığı iş hakkında zerre bilgisi olmaksızın, bu konuda hiç bir eğitimi ve bilgisi de olmamasına rağmen sadece hakaret amaçlı "şizofreni" gibi, tıbbi bir tanı ve teşhiste bulunan kişi hakkında benim de, üstelik yetkinliğim dahilinde yapabileceğim tanı ve teşhisler de oldukça renkli.
Gelelim, her meslekte olduğu gibi, kişisel gelişim mesleğinde de bizlerin yaşadığı ama bir çoğunuzun belki de hiç aklına bile gelmeyen tedirgin edici durumlara...
Bizim yaptığımız iş, kişinin ruhunun derinliklerini, kişinin talebi ve işbirliği doğrultusunda kendisine geri yansıtmak, karanlık taraflarına ışık tutmak, şifaya kanal olmak, yollarına ışık ve rehber olmaktır. Bu amaç doğrultusunda kimimiz, melek denilen "ışık varlıklarla" çalışır, kimimiz daha analitik bir sistem izler, kimimiz kendi geliştirdiği yöntemleri kullanır, kimimiz psikiyatriste veya psikologa gider. Psikolog, yaşam koçu, reiki master, enerji terapisti, melek koçu, Neuro Formatçı, EFT'ci... adı veya unvanı her ne olursa olsun, bu meslek sahiplerinin tek bir odağı vardır; ŞİFA..
Her ne kadar, Psikoloji dalında hizmet veren kişilerin çoğunluğu sadece kendileri veya bir psikiyatristin ruhsal bir bozukluğun tanısını ve teşhisini koyabileceğini düşünse de, bu malesef "vizyonsuz" bir yaklaşımdır, zira, psikoloji ve psikiyatri dallarının ortaya çıkış ve gelişme süreci geçmiş yüzyılda meydana gelmişken, kökleri kadim halklara ve topluluklara dayanan enerji terapistliği takip edilebildiği ölçüde, insanlık tarihi kadar eskidir; haliyle bir enerji terapistinin ulaştığı ve çalıştığı usta ve kaynaklar sayısızken, bu bilim dallarının kaynakları, ve ustaları halen sınırlıdır. Psikolojinin ortaya çıkmasına sebep olan dal ise felsefedir, en yalın hali ile "düşüncedir". Dolayısıyla felsefe yani düşünceden ortaya çıkmış diğer sistematik yaklaşımları yadsımak dünyaya at gözlükleri ile bakmakla eş değer bir yaklaşımdır. Bugün "şizofreni" olarak adlandırılan "rahatsızlık", enerji terapistleri ve kadim halklar tarafından başka isimlerle ifade edilen, ve yüzyıllardan beri, psikologlardan çok daha önce tanısı ve teşhisi yapılan "ruhsal ve zihinsel bir rahatsızlıktır". Bunu neden söylüyorum; çünkü Beki Hanım'ı katleden kişinin akli dengesinin bozuk olduğu ihtimali üzerinde durulmakta, ve olayın, Beki Hanım'ın "boyunu aşan işlerle uğraşmasından" kaynaklı olduğunu iddia eden "çok bilmişler" de konu hakkında laflarını esirgememekteler.
İşinin ustası bir enerji terapistine gittiğinizde, daha soru-cevap aşamasına geçilmeden, usta, karşısındaki kişinin enerji alanındaki bozukluk ve düzensizlikleri tespit ederek, ruhun ve zihnin hangi seviyelerde "rahatsızlanmış" olduğunu tespit edebilir, üstelik bunu yapabilmesi için, 3-5 seansa dahi ihtiyacı yoktur, bunu derhal hisseder ve bilir, ve gerekli yönlendirmeleri yapar. Dolayısıyla ruhsal ve zihinsel seviyedeki rahatsızlıkların tanısı ve teşhisi tek bir anabilim dalının yetkinliği dahilinde olan bir konu da değildir, bu gibi rahatsızlıkların tedavisinde ben şahsen kişiyi geleneksel tıbba emanet ederim, kendim böyle bir kişi ile birlikte çalışmam, ancak çalışabileceğini düşünen ustalar var ise, bu da onların bileceği iştir.
Zira biraz önce de bahsettiğim gibi, ruhsal bilimler sadece geçmiş yüzyılda "bilim" olarak kabul edilmiştir ve halen gelişmektedir, insanlık tarihi ise çok daha öncesine dayanmaktadır, eğer sadece TEK bir dalın ruh konusunda "doğru" ve "etkin" yaklaşımı gösterebileceğine inanırsak, o zaman insanlık tarihi boyunca milyonlarca ruhsal rahatsızlığı olan insanın dünyayı yaşanılmaz bir ortama dönüştürmüş olması gerekmez miydi veya madem bu konuda geçmiş yüzyılda bir atılım gerçekleştirdik ve "doğru" yaklaşımı bulduk, bu durumda da bu gibi rahatsızlıkların içinde bulunduğumuz yüzyılda "azalmış" ve hatta "yok edilmiş" olması gerekmez miydi? Bir düşünün lütfen...
Dolayısıyla Beki'nin yaptığı işi ve işi yapış biçimini yargılamak bizlere düşmez. Ruh halen gizemini korumaktadır, ve hala her birimizin konu hakkında 40 fırın ekmek yemeye hazır olması gelişimimiz için gereklidir. Bundan 300 sene sonra her birimizin doğrudan "kaynak" ile aktif iletişim halinde olup, olmayacağını kimse söyleyemez, bunu şu an mevcut hayatında yapabilen bir çok kişi vardır, bu alanda "bilimsel verilerle" çalışan bir çok kuantum fizikçisi mevcuttur. Bunları görmezden gelerek kesin olarak yadsımak, "dünya düzdür; yuvarlak olamaz" demekten farksızdır. Bu çerçevede bir meslek dalının diğerinden üstün veya etkin olduğunu söylemek, anlamsızdır. Ortak amaç şifadır; yöntemler ise farklıdır. Ulaşılacak tek bir hedef, hedefe giden bir çok yol vardır.
Bugün önemli konumlara gelmiş her bilim adamının, spiritüel, sanatsal, analitik ve benzeri birbirinden farklı alanlarda fikirler beyan ettiklerini, üzerinde düşündüklerini kaynaklardan okuyabiliyoruz. Hiç bir bilim adamı, ruhu yadsıyarak, hiç bir kişisel gelişimcinin de bilimi yadsıyarak bir yere gelmesi MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Biz enerji terapistlerinin işi de ruhu yara almış kişileri şifaya kavuşturmaktır; ve esas potansiyellerini kendilerine göstermektir, bu anlamda çalıştığımız kişilerin uygulanan metot karşısında bizlere nasıl tepki vereceğini büyük oranda öngörebilsek de, kimi zaman öngöremeyiz. Çalıştığımız kişilere her ne kadar, çalışmaların "şahsi" olduğunu söylesek de, bu kişilerin evlerine döndüğünde, aileleri, ve çevrelerine yapılan çalışmayı nasıl aktardığı konusunu bilemeyiz.
Kişi bu çalışmalar sonucunda daima büyük bir ruhsal değişime uğrar, bu değişimin sonucunda, kişi; mevcut sosyal ortamından, işinden, eşinden dahi süreç dahilinde kendisine "iyi gelmediği" için vazgeçmeyi, veya değiştirmeyi seçebilir, bu değişime şahit olan çevresinin, bu değişim karşısında ne tepki vereceğini öngöremeyiz. Bugün benden danışmanlık alan bir kadın veya erkeğin, yaşadığı değişim sonucunda mevcut eşi ile artık "olamayacağını" anlaması sonucu, eşinden ayrılması halinde, o eşin vereceği tepkiyi bilemeyiz. Daha karmaşık üçlü ilişkilerin temizlenmesi esnasında, taraflardan herhangi birinin "ayrılığı" hazmedip, hazmedemeyeceğini bilemeyiz. Bu ayrılıktan dolayı, "bizlerin" sorumlu tutulup, tutulmayacağını bilemeyiz, ve bu bizlerin gönüllü olarak aldığı BÜYÜK bir risktir.
Reiki şifa terapileri öncesinde; örneğin kanserli bir hastanın, şifasının ölüm veya iyileşme olarak vuku bulabileceğini defalarca tekrarlasak da, "ölüm" olayı karşısında nasıl bir tepki alacağımızı öngöremeyiz. Normalde hastalıktan çeke çeke 1 sene içinde vefat edecek kişiyi reiki ile 2 haftada ağrısız sızısız, sürünmeden bu dünyadan göçüne yardımcı olabiliyorsak bu bir "şifadır", ve bu durum terapi alan kişi ve yakınlarına da terapi öncesi açıklanır, ve bu riski gözönünde bulundurarak terapiye başlama yönünde karar alınması tavsiye edilir.
Ancak her ne kadar biz bu açıklamaları yapsak da, hasta yakınlarının "ölüm" halinde bu açıklamayı hatırlayıp, hatırlamayacağı ve bizim yüzümüzden yakınının öldüğünü söyleyerek bizleri itham edip etmeyeceğini bilemeyiz. Bu bizim işimiz açısından, bizim gönüllü olarak aldığımız BÜYÜK bir risktir.
Bu acıyı hazmedemeyen, kendi karanlığı ile yüzleşmekten çekinen, yüzleşse bile gördüğü şey karşısında öfkesini kontrol edemeyen kişiler, sadece kişisel gelişim değil, bir çok mesleğin (avukat, doktor, borsacı, mühendis, bankacı vb.) karşısında tehdit olarak varlığını sürdürmektedir.
Dolayısıyla burada konu, Beki'nin yaptığı iş asla olmamalıdır, saldırganın yapacağı savunmada, eski mesleğimin de avukatlık olması sebebiyle "akli denge" konusunun gündeme getirileceğini, hatta yukarıda bahsettiğim gerekçelerle buna Beki'nin de sebep olduğu yönünde de bir takım önermelerde bulunulabileceğini öngörüyorum, çünkü bu gibi gerekçeler cezanın form değiştirmesine ve hafiflemesine sebep olabilir. Olmamalıdır. Çünkü bu konunun meslekle hiç bir ilgisi yoktur, bugün Beki'yi katleden kişi, yarın siz onun "parasını kaybettiniz" diye bankacı/borsacı olarak sizi de katledebilir. Bu işin içinden kendinizi sıyıramazsınız, sıyırmamalısınız, hep diyorum, birine yapılan hepimize yapılmıştır. Burada konu "melekler" değildir, burada konu, sebep ne olursa olsun bir kişinin canının alınmasının tartışmaya dahi açık bir konu olmadığı gerçeğidir. Beki'nin canının alınması şahsi bir hatasından da meydana gelmiş olabilir, bu da ölümünü hafifletmez, haklı kılmaz, geçerli kılmaz, bir "haksızlık" olduğunu düşünüyorsanız, uygulanan metotların "kamu sağlığını" tehdit ettiğini düşünüyorsanız, bunu yargı önüne taşırsınız, kişinin canını almazsınız.
İnsanlar, Beki hakkında sayfalarca yazı yazıyorlar, önce bir başsağlığı mesajı ardından da 3 sayfa işi ile ilgili eleştiri yazısı, öyle yazılar ki bunlar; adeta "kaderini kendi hazırlamış" tadında alt mesajlar içeriyor, bu gibi yorumlar, dolaylı yoldan bu gibi eylemlere "gerekçe" bulmaktan başka bir şey değildir, ve son derece masumane şekilde yazılmış olsalar da, malesef yine, vizyonsuzluğun bir göstergesidir.
Eleştirilmesi ve üzerinde sayfalarca yazılar yazılması gereken husus, insanımızın "hazımsızlığı" ve bu "hazımsızlık" karşısındaki şiddet ve öfke eğilimidir. İnsanımızın vefasızlığıdır, Beki değil, sizin için, toplum için, bir çok insan için şifa getirmeye uğraşan ve bunu başarabilmiş bir kişinin başarılarından ziyade, belki tek bir hatası, belki de hiç bir hatası olmaksızın yaşamış olduğu bu katliamı gerçekleştiren profil incelenmeli ve ıslah edilmelidir.
Bugün, siz bu olayı hafifletmeye çalışırsanız, doktorlarımızın, avukatlarımızın, bankacılarımızın, kısacası insan hayatının en elzem ve hassas alanları ile uğraşan kişilerin işlerini yapmalarına engel olarak, kendi hayatınıza siz BALTA olursunuz, balta olmakla kalmaz, aynı olayın sizin de başınıza gelmesi için bir yol açmış olursunuz.
İnsanlarımızın, rehber ve habercilere, ve azınlık profillere karşı tarih boyunca göstermiş olduğu tutumu yazılarımda hep paylaşırım, bu kişiler "katledilme" veya iyi ihtimalle "susturulma" ile daima karşı karşıya kalmışlardır. Asıl üzerinde durulması gereken konu budur.
Bununla birlikte, "kendi ölümünü hissedememiş mi, madem hisleri çok kuvvetliydi?" diyen zihniyete de şunu söylemek isterim, Beki vaktinin gelmiş olduğunu hissetmiş veya hissetmemiş olabilir, ölüm olgusunu sizin gibi "kaçınılacak" bir şey olarak algılamamış dahi olabilir. Bunu bizim bilmemize imkan yok, bilmediğimiz konular hakkında hoyratça yorum yapmak cahilliktir.
Beki şahsi bir meseleden, kusurundan, hatasından dolayı da canından olmuş olabilir, henüz bilmiyoruz, ama dediğim gibi sebebin hiç bir önemi yok; sebep her ne olursa olsun, yukarıda yazdıklarım, geçerliliğini daima sürdürecektir.
İlaveten, bu olay karşısında, tek bir yorum yapmaktan bile imtina eden kişisel gelişimci arkadaşlarımı da hayretle karşılıyorum, bu konu hakkında sorumluluk alıp yalın bir başsağlığı mesajı ile konuyu geçiştiren, iki üç kelam etmekten çekinen kişisel gelişimci arkadaşlarımı da...
Bu kadar yüksek ego ile, şimdi başarıyormuşsunuz gibi durduğunuz işler ve konumunuz gün gelir, sizi baş aşağı eder. Korkuyla, "kimsenin bam teline basmayayım aman" diye gösterdiğiniz ürkek ve ortacı duruş, gün gelir, sizin de başınızı yer.
Sizin göreviniz ışık ve rehber olmaktadır, bizler birbirimizin rakibi değil, destekçisi olmalıyız, ancak bu şekilde bir şeyler başarabiliriz.
Sevgili Beki, yolun ışık olsun... Ailen ve evladına, sabır diliyorum...
Hepimizin başı sağolsun..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder