Bu yazımda sizle, ufak ama etkisi büyük bir sırrı paylaşacağım.
Hepimizin en büyük dileğidir daima bolluk, bereket içinde yaşamak. Bu amaç uğruna da, sevmesek de, sıkılsak da, zor da gelse, işimize dört elle sarılır, her gün aynı rutinimizde işlerimize gitmeye devam ederiz. Belli bir maaşımız, ayın sonunda öngörebildiğimiz bir finansal hesap-kitabımız da vardır. Kurumsal işte çalışmanın en büyük avantajı da işte bu "garanti gelirdir". Önümüzdeki ayın sonunu görebilmek ne büyük nimet! Bağımsız olarak çalıştığınızda ise, gelecek ayınıza dair hiç bir garantiniz yoktur, işte bu nedenle kurumsal işler bir kurtarıcı gibidir, esasında zor görünür ama verdiği "güvence" zorluğuna değerdir.
Sanırım hepimizin, neden sevmemesine rağmen işine sarıldığını kısaca özetleyebildim. Zira, aynı yollardan ben de geçtim; biliyorum.
Bir büyüğüm bu işlerden birinde çalışırken bana şu soruyu sormuştu "İrem, hedefin nedir". Hedefimin, herkes gibi "rahat bir kafaya erişmek" olduğunu belirtmiştim. Kendisi benden 10 yaş büyük ve tecrübeli biri olarak "o istediğin zenginliğe, rahatlığa hiç bir zaman bir kurumda varamazsın" demişti. Bu söze karşı ilk tepkim, gücenmek olmuştu; zira bu kadar canla başla çalışırken bunun karşılığının bu olamayacağının hem de bu yollarda benden bir 10 sene daha fazla yürümüş birinden duymak hem ürkütücü, hem de moral bozucu olmuştu.
Birkaç yıl sonra, bu büyüğümün ne demek istediğini anladım.
Anlatacağım şey ne ekonomi ile ilgili ne de maaş skalasıyla.
Kurumsal bir işte çalışarak zengin olamazsınız!
Bunun salt sebebi zenginlik, bolluk, bereket bilincinin/frekansının, kurumsal sistemin frekansı ile eşleşmemesidir! Şimdi açıklayacağım, bekleyin.
Genel ortalamaya baktığımızda, kurumsal bir işte çalışan kişinin, işi ile ilgili sıkıntıları şunlar olmaktadır:
1- Mesai saatleri nedeniyle, haftaiçi, kendine zaman ayıramamak, özgürlüğünün kısıtlandığını hissetmek
2- Çok çalışmak, karşılığı maaşın ise "düşük" kalması
3- Çalışan sayısı fazlalığı nedeniyle, terfi sırasını beklemek, o terfinin bir türlü gelmemesi
4- Kariyerin bir noktada kitlenmesi, önünüzün açılmasını beklemek
5- İş hayatında yapılan haksızlıklar, mobbing
6- Köle gibi hissetmek
7- Yıllık izinlerin yetmemesi, yıllık izine çıkılsa dahi, tatilde bile "iş düşünür" olmak, stresten arınamamak
8- Koltuğunuzun güvende olmaması, kriz sebebiyle, her an herhangi bir sebepten işinizi kaybetme olasılığının bulunması
Bolluk, bereket frekansının özü ise şu şekildedir
1- Para, özgürlüktür
2- Para, keyif ve neşedir
3-Para, güçtür
4-Para, güvencedir
Çekim Yasasının hemen ana kuralını hatırlayalım bu noktada; istediğiniz şeyin frekansı ile kendi öz frekansınızı eşleştirdiğiniz zaman, istediğiniz şeyi bir deneyim olarak hayatınızda yaşarsınız.
Bolluk bereket içinde yaşamak isteyen kişinin, frekansını özgürlük, keyif, güç ve güvence duyguları ile donatması gerekir, bu frekansı yaratan kişinin hayatına ise, bu duyguları deneyimleyebilmesi için "para" girer.
Haftanın 5 gününü aktif olarak yukarıdaki duyguları yaşayarak geçiren bir kişinin, para frekansından ne kadar uzak olduğunu sanırım kendi gözlerinizle tespit edebildiniz.
İşte tam da bu nedenle, kurumsal hayatın kişide yarattığı frekans, kişinin zengin olmasına engel olmaktadır, başka bir ifade ile kişi para kaybetmemek için para kazanma opsiyonundan da vazgeçmektedir, kişi "korkusu" nedeniyle kurumsal işin sağladığı "güvence" duygusuna sığınmaktadır. Kurumsal işinize devam etmenizin amacı, "korku" kaynaklıdır. Korku duygusunun var olduğu yerde ise bolluk bereket bilincine geçmeniz, ve zenginliği bir deneyim olarak hayatınızda yaratmanız imkansızdır. Bir çok kurumsal işte çalışan kişinin para kazandığını ama parasının bir türlü "bereketi" olmadığını, gelenin gittiğini duymuşsunuzdur. Bunun sebebi, bahsettiğim şekilde, kurumsal hayatın kişide uyandırdığı duygu durumu ve frekansının, para frekansından uzak olmasıdır.
Şunu diyebilirsiniz, e bir çok şirketin CEO'su, yöneticileri iyi paralar kazanıyor, ben neden kazanmayayım? Bu çok olumlu bir yaklaşım ve motivasyondur. Eğer, her gününüzü bu motivasyonu yitirmeden işinize sevgiyle sarılarak devam ettirebiliyorsanız, evet siz bolluk bereket frekansının uydusundasınız demektir, bu kişilere söyleyecek, önericek bir tavsiyem de yok. Ama gelelim bir de gerçeklere, işinize bu motivasyonla başlamış olsanız dahi süreç içinde şahit olduğunuz ve deneyimlediğiniz olumsuz olaylar karşısında bu ümidiniz zamanla kırılabilir, kırıldığı noktada da yine bolluk bereket bilincinden uzaklamış olursunuz.
Bu nedenle yapılacak iki şey var:
1) Aşık olduğunuz işi yapmak
2) İşinize yeniden aşık olmak ve bu aşkı kaybetmemek
Arkadaşlar, başka bir yolu yok... bu iki opsiyondan birini gerçekleştiremiyorsanız, bolluk bereket frekansı ile kendi frekansınızı eşleştirmeniz mümkün olmaz. Canla başla çalışıp ayın sonunu zor getiren arkadaşlarımızın zenginlik seviyesine bir türlü gelememelerinin nedeni tam da budur.
İşine, çalıştığı kuruma aşık, her gün ayakları koşa koşa işine giden biriyseniz, sizlere söyleyecek bir şeyim yok, aynen devam edin, siz "biriktirme" usulü ile, veya başka bir metot ile bolluğa zenginliğe kavuşabilirsiniz.
Ancak aksi bir durumda, tekrar ediyorum, zengin olmanız imkansız, sevmeyerek yaptığınız hiç bir iş size kafa rahatlığı, bolluk ve bereket getiremez. Sebebi evrensel yasalardır, siz sadece baskın duygunuzun karşılığını hayatınızda deneyimleyebilirsiniz, bunun istisnası da yoktur. Hani o hep ilham aldığımız CEO'lar, yöneticiler var ya, dikkat edin, bu kişiler işlerine saplantı derecesinde aşık ve bağlıdır, o kadar ki özel hayatlarını bile işleri uğruna hiçe sayarlar. Onların tek ilişkisi işleri iledir. Bu kişilerin zengin olmaması imkansızdır, ancak işleriyle "ilişki" yaşayan bu kişilerin de hayatlarının diğer alanlarının çökmesi hiç şaşırtıcı değildir. Dolayısıyla bu kişiler seçimlerini işleri yönünde yapmışlardır.
Eğer şöyle bir hayaliniz varsa; bu olmayacak.
İşinize aşık değilsiniz, para ve güvence için çalışıyorsunuz, ailenizi de çok sevdiğiniz için onlara da vakit ayırmak istiyorsunuz, kendinize de vakit ayırmak istiyorsunuz, ve maddi olarak rahat bir konuma gelmek istiyorsunuz.
Bakın bu denklem, birbiri ile çatışan, çelişen bir düzine duygu ve frekansı barındırmaktadır.
1. İşi sevmiyorsunuz ama yapmanız lazım -> korku kaynaklı, zorunluluk, özgürlüğün kısıtlanması
2. Aile -> sevgi alışverişi, zaman yetmediği için sevgi alışverişinin yetersiz kalması
3. Kendiniz > ruhunuzun ihtiyaçlarını gidermek, zaman yetmediği için yeterince kendinizle ilgilenememek
4. Maddi Rahatlık -> özgürlük, güç, keyif, neşe, güvence
1. maddenin yarattığı frekans ile 4. madde çelişir. 1 ile 4 bir arada varolamaz.
1. madde nedeniyle 2 ve 3teki ihtiyaçlarınızı zaman kısıtı nedeniyle yeterince karşılayamazsınız.
2 ve 3 e ağırlık verirseniz, 1. maddeyi ihmalden dolayı iş yerinde huzursuzluk çıkabilir. Dolayısıyla 1-2-3 sürekli birbirlerinden zaman çalmaya çalışan aynı ipi çekiştiren çocuklar gibidir, bir arada varolamazlar.
Dolayısıyla bu 4 maddenin bir arada varolabildiği bir düzen MÜMKÜN DEĞİLDİR.
İşinize olan sevginiz veya sevgisizliğinizin hayatınızdaki tüm bolluk seviyesini nasıl etkilediğini görebiliyor musunuz?
Arkadaşlar, insanlarımızdaki eğilim daima şu yönde olmuştur, para kaybetmemek için, daha fazla para kazanma fırsatlarını geri tepmek, ve bu fırsatları geri teptiği için esasında daha fazla para kaybetmek.
Bir arkadaşımla sohpet ediyorduk, kendisi, ücreti daha ucuz olduğu için tedavi amaçlı bir kliniğe gidiyordu, kendisine önerim, biraz daha pahalı olsa dahi, güvendiğim sonuçlarını gözümle gördüğüm diğer bir kliniğe gitmesi yönünde olmuştur. Hakikaten de, klinik tedaviyi gerçekleştiremediği için arkadaşım 1 ay boyunca hem tedaviden sonuç alamamış hem de 1 ay boyunca daha ekonomik olduğunu düşündüğü yere sürekli para akıtmıştır. E tedavi de gerçekleşmediği için başka bir kliniğe gitme zorunluluğu da doğmuştur. Sonuçta arkadaşım, ilk tavsiyeye uysaydı 1 hafta içinde minimum para harcayarak istediği sonuca ulaşabilecekken, "korku" duygusuyla, daha az para harcama niyetiyle yola çıkarak, çok daha fazla para kaybetme durumuna gelmiştir.
Hayatı akıllıca oynamıyoruz, bu basit anekdot ile hayatı sürüş şeklimiz birebir parallelik arzeder.
İşlerimizi sevmiyoruz, ama korkuyoruz, para kaybetmemek için, aç kalmamak için devam ederken, hiç bir zaman yeterince "tok" hissedemiyoruz, bu sürede de daha fazla "zaman" kaybediyoruz ve yine de neticeye, "mutluluğa" ulaşamıyoruz. Peki bu yola en başta mutlu olmak için çıkmamış mıydık?
Mutlu olmak için mutluluğunuzdan vazgeçmek... Arkadaşlar bu hiç akıllıca değildir.
Oyunu ne kadar yanlış oynadığımızı görebiliyor musunuz?
Sevgilerimle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder