Bize çocukluğumuzdan beri öğretilen, iyi insanların, başına daima iyi şeyler geleceği, ne ekersek onu biçeceğimizdir.
Hatta bu konuda bir çok özlü sözümüz de mevcuttur.
Sabreden devriş muradına ermiş;
Ne ekersen onu biçersin;
Herkes gönlünün ekmeğini yer;
İyi şeyler, sabredenlerin başına gelir;
Aldatan, aldatılır...
Ancak bazen öyle durumlarla karşılaşıyoruz ki, atı alan Üsküdar'ı geçiyor, bir çok "kötülük" tabir ettiğimiz olay, kötülük yapanın yanına kar kalıyor veya hayatı boyunca hep ihtiyacı olanlara yardım etmiş kişiler, bir türlü kendi sıkıntılarından kurtulamıyor.
E nerede bu ilahi adalet? Eğer bir ilahi prensip varsa, bu prensibin daima ve aynı şekilde ve herkes için aynı şekilde işlemesi gerekmez mi?
Benim de yazılarımda sıklıkla tekrarladığım gibi, enerji kaynağına döner, başka bir ifade ile ne ekerseniz onu biçersiniz. Ama bu kuralın çok önemli bir detayı var, ve muhtemelen bu detayı daha önce hiçbir kaynakta okumadınız, duymadınız... İşte sistemdeki "açık" zannettiğimiz bu gibi durumları, bu detayı anlattığımda daha iyi anlayacaksınız.
Bunun için öncelikle bilinçaltımızı anlamamız gerek, bilinçaltımız tüm zihnimizin yüzde 95'ini oluşturuyor, uyanık zihnimiz ise sadece yüzde 5. Sizi tıbbi ve bilimsel bilgilerle sıkmayacağım, bu bilgileri rahatlıkla çeşitli kaynaklardan teyit edebilirsiniz (herşeyi benden beklemeyin araştırın=) Bu durum şu anlama geliyor, hayatımızın yüzde 95'ini oto-pilotta geçiriyoruz. An'da ürettiğimizi sandığımız düşünceler ve davranış modellerimiz ise tamamen geçmişe ait.
Nasıl mı?
Bilinçaltımızı bir bilgisayar olarak düşünün, bu bilgisayar doğduğu andan itibaren, her gördüğünü yorumlayarak bir kod haline getiriyor, bu kodlar, kişiye, belli bir durumda ne hissetmesi ve belli bir olay karşısında nasıl davranması gerektiğini ve belli olaylar karşısında hangi inanca sahip olması gerektiğini içeriyor. Günlük yaşantımızda, herhangi bir olayla karşılaştığımızda ise, bilgisayarımız hızlıca bir tarama yaparak, ilgili durumla ilgili ne hissetmemiz ve nasıl davranmamız gerektiğini bize bildiriyor. Tüm bu süreç elbette kalp atışı kadar otomatik ve hızlı bir şekilde gerçekleştiği için, bizler uyanık geçirdiğimiz saatlerde oldukça bilinçli ve kontrollü bir şekilde tüm davranış ve duygularımızı anda ürettiğimizi ve yönettiğimizi zannediyoruz.
Gelelim, iyi insanların neden kimi zaman "iyiliklerle" karşılaşmadığı meselesine.
İyi insanlar her ne kadar iyi olsalar da, bu onların bilinçaltının "iyi kodlarla" donatıldığını göstermez.
Enerji kaynağına döner demiştik, başka bir temel kuralımız ise, düşüncelerimizin gerçekliğimizi yani hayatımızı yarattığıdır. Ama sandığınız gibi bu düşünceler uyanık zihninizle ürettiğinizi zannettiğiniz düşünceler değil, biraz önce bahsettiğim ve bilinçaltında kayıtlı olan çekirdek düşünceler ve birçoğumuz bu düşüncelerin ne olduğunun farkında değiliz, ancak bu düşüncelerin yaydığı baskın enerji, gerçekliğimizi yani hayatımızı yaratan temel unsurdur (Çekim Yasası Prensipleri).
Bu nedenle uyanık zihnimizle gerçekleştirdiğimiz eylemlerin karşılığını alamamamız son derece normaldir. Örneğin, bir kişi, her ay düzenli olarak yardıma ihtiyacı olanlara bağış yapıyor ve yardımda bulunuyor, bu kişinin kendine ait sıkıntıları da var ve esasında kendisi de yardıma muhtaç ama yine de sahip olduğu belirli bir inanç yüzünden bu bağışları ve yardımları yapmaya devam ediyor, ve yardım edenin bereketinin sonsuz olacağını düşünüyor ama nedense kesinlikle kendisi bolluğa kavuşamıyor.
İşte bunun nedeni tam da bu kişinin bilinçaltı çekirdek kodlarında, kendisinin "asla" bolluğa kavuşamayacağı, ve belli bir sosyal statüye ait olduğu, bu statüyü geliştiremeyeceği gibi kuralların yer alması. Her ne kadar bu kişi uyanık zihni ile "iyilik edenin iyilik bulacağına" inandığını zannetse de daha baskın olan bilinçaltı kodları bu kuralın üzerine çıkıyor ve yaratım bilinçaltı kodlarına göre gerçekleşiyor.
Bu kişilerin yaptığı en büyük hata mevcut hayat koşullarına odaklanmalarıdır. Bu kişiler belli bir yaştan itibaren hep benzer kareleri görmüş ve yaşamıştır, bu kişilerin gördüğü ve deneyimlediği hayat kareleri zorluk, maddi sıkıntı, aşırı derecede çalışmak zorunda kalmak, ailevi sorunlar, ilişki sorunlarıdır. Bilinçaltı kimi zaman da ego denen bilgisayar ise matematiksel bir hesap yaparak şu sonuca varır:
Mevcut koşullarım x, y, z o zaman elde edeceğim sonuç da x,y,z.
Kısacası bilinçaltı,tamamen düz bir neden-sonuç ilişkisi kurarak, son derece basit ve daha da önemlisi yanlış bir algoritma ile mevcut ve geçmiş koşulları gözönünde bulundurarak, gelecekte elde edeceğiniz sonucu size iletmektedir. Ne demiştik bilinçaltı tüm hayatımızın yüzde 95'ni yönetiyor ve tüm davranış, inanç, gerçeklik, ve duygu modellerimizi belirliyor. Düz bir hesapla yüzde 95'in ürettiği düşünce ve duygu ile yüzde 5'in ürettiği duygu ve düşünceleri karşılaştıracak olursak, yüzde 95'in yaydığı frekansların çok daha baskın ve kuvvetli olacağını tespit edebiliriz.
İşte tam da bu nedenle, çok iyi insanların başına beklediğimiz gibi çok iyi şeyler gelmeyebiliyor, çünkü bu kişilerin odağı daima geçmişleri ve anlarında yer alan hayat karelerine yönelmiş durumda, farklı bir hayat karesi hayal bile etmiyorlar, dolayısıyla yarattıkları daima benzer hayat kareleri oluyor, bu benzer hayat kareleri de çocukluktan itibaren yaşanan sıkıntıları ve bu sıkıntıların benzerlerini içeriyor, hayatları tamamen benzer döngülerden oluşuyor, bu kişiler gerek kariyerlerinde, gerek ilişkilerinde ve hatta sağlık durumlarında sürekli benzer hikayeleri yaşar gibi duruyorlar.
Yine işte tam da bu nedenle "kişisel gelişim" başlığı altında, bilinçaltı temizliği çalışmaları yapılıyor, meditasyon kesinlikle ve daima öneriliyor. Bunlar her ne kadar "boş" veya "sadece rahatlama" amaçlı aktiviteler gibi görünse de, esasında kişiye beyninin saklı kalmış ve hayatını yöneten yüzde 95'lik kısmına erişmesini, bilgisayarını formatlamasını, yeni kodlar girmesini, kısacası zihninin kontrolünü ele almasını sağlıyor. Bu çalışmalara başlayan herkes, esasında bugüne dek, bir "robot" gibi yaşadığını farkederek oldukça şaşırıyor ve çoğu zaman da rahatsız oluyor. Bir çok kişi esasında kim olduklarını dahi bilmediklerini, kimliklerini çevrelerinden aldıkları geri bildirimler sonucu "kabul ettiklerini" ve bu geri bildirimlere inanarak sanal kimliklerini kendi kimlikleri sandıklarını ifade ediyor. Birçok kişi gerçekten ne istediğini bilmediğini, isteklerinin dahi toplum tarafından empoze edilen "istekler" olduğunu farkediyor.
Burada sizlere önereceğim çok önemli bir çalışma olacak:
İstediğiniz hayatı yaratmak istiyorsanız, geçmiş ve mevcut koşullarınızı bir kenara bırakmanız gerekir, yepyeni bir hayat karesi yaratmak istiyorsanız, tam da bunu yapmalısınız, "nedensellik ilkesi" denen ve kuantum fiziği tarafından her koşulda geçerli olmadığı tespit edilen ilkeden vazgeçerek, sadece ve sadece ulaşmak ve deneyimlemek istediğiniz hayat karesine odaklanmayı öğrenmelisiniz. O kareye nasıl ulaşacağınız da bilinçaltınızın görevi olduğu için bu yolu sizin uyanık zihninizle bilmeniz gerekli değildir. Bu görev size de ait değildir. Sizin yapmanız gereken sadece bilgisayarınıza yani, bilinçaltınıza yönlenmesi gereken yeni hayat karesini kod olarak girmektedir, rotayı çizecek olan uyanık zihniniz değil, tekrar ediyorum, sezgileriniz ve bilinçaltı mekanizmalarınızdır.
Sevgilerimle
Birebir çekim yasası eğitimi için taleplerinizi fitsoulfitmind@gmail.com adresine iletebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder