Şans yüzünüze gülmüyor;
Aileniz de varlıklı değil ve size destek olacak durumları yok;
Kurumsal hayatta kazandığınız para maaşla sınırlı ve maaşınız ise ancak yaşamanıza yetecek kadar;
Kendi işinizi yapıyorsunuz vefakat sermaye yetersizliğinden, işinizi büyütemiyor dolayısıyla da daha yüksek meblağları kazanma fırsatını yakalayamıyorsunuz;
Dünya ve ülke koşulları berbat, para kazansanız da paranızın değeri yok, kazandığınız para da eriyor;
Yıldınız düşük sürekli nazar değiyor;
İşleriniz bilinmeyen bir sebepten dolayı hep yarıda kesiliyor;
Böyle gelmiş, böyle gidecek herhalde...
Sokaktan çevirdiğiniz herhangi tanımadığınız bir insana, "neden hala zengin değilsin?" sorusunu sorsak, çok büyük oranda yukarıdaki cevaplardan birini duyarız.
Çok çok az sayıda kimseden ise "ben zaten zenginim" cevabını alırız.
Cevaplarımızı etkileyen en önemli unsur ise farkındaysanız, hesabımızdaki yani cebimizdeki kullanıma hazır para miktarıdır. Zenginliğe dair bir soru sorduğunuzda neredeyse daima, o yeşil kağıtçıklara dair bir istatistiki veri sunma dürtüsünü duyarız. Hesabımızda veya cebimizde kullanıma hazır para miktarı genel olarak daima az ise, otomatik olarak kendimizi "sıkıntıda" veya "fakir" olarak niteleriz.
Zenginliğe dair verdiğimiz cevaplar ve kendimizi konumlandırdığımız yani tanımladığımız parametre daima işte bu "birikmiş" paradır.
Şimdi size yakından tanıdığım orta yaşlı birinin öyküsünü kısaca aktarmak isterim. Bu kişi benimle birlikte çalışan kişilerden biriydi, en büyük arzusu ise maddi olarak rahata erişmekti. Görüşmelerimizde cebinde sadece 300 TL olduğunu başka da kıyıda köşede parası olmadığını söyler, ne zaman rahata erişeceğini sorup dururdu. Kendisinden görüşmediğimiz haftalar boyunca ne yaptığını anlatmasını isterdim, kendisi daima bir kaç gece dışarı çıkar, veya kendi evinde davet verir, hatta ve hatta çok da yardımsever olduğu için, mutlaka para olmasa da, yardıma ihtiyacı olanlara ufak ufak bağışlar yapardı..Kendisi asla yalan söylemezdi, dolayısıyla gerçekten de cebinde 300 TL'den daha fazla bir parası olduğunu hiçbir zaman düşünmedim. Lakin bu kişi bir şekilde modern dünyanın her türlü nimetinden "hemen" olmasa da mutlaka bir şekilde faydalanır, hatta ve hatta senede en az bir kere de tatile giderdi, arabası ve ufak ve kira da olsa bir evi de vardı.
Bu kişiye hayattan daha fazla ne istediğini sorduğumda, "rahatlık", "maddi açıdan artık endişe etmemek", "borçlarımı ödeyip ödeyemeyeceğimin hesabını yapmamak" gibi cevaplar alırdım.
Şimdi buradaki ironiyi görmenizi isterim, bu kişinin hesabında para olmamasına rağmen, hesabında para olan birçok kişiye nazaran çok daha aktif ve sosyal bir yaşamı olduğuna dikkatinize çekerim, elindekilerin kıymetini, geridönüşümünü de çok iyi bilen bu kişi esasında maddi açıdan hiçbir "yokluk" çekmemektedir. Tatile gitmek istese gider, yemeğe gitmek istese gider, yardım etmek istese eder, güzel giyinmek istese bir şekilde onu da elindekilerle becerir, hatta torunu için oda bile döşemişliği vardır, bu kişi minimal, sade ama herhangi bir eksiklik çekmediği bir hayat yaşamaktadır, bu kişi esasında bir çok kişiye oranla daha zengin bir hayat sürmektedir. Hesabında 300 TL değil 300.000 TL olsaydı, muhtemelen evi biraz büyütür, arabayı değiştirir, yeni kıyafetler alır, daha lüks tatillere çıkardı, kısacası şu an yaptıklarını daha büyük ve lüks bir skalada gerçekleştirmeye devam ederdi, denize sahilden değil belki de teknesinden girerdi, ama girdiği deniz aynı olurdu. Bu para 300.000 değil 3.000.000 TL olsaydı, aynı şeyleri yine daha lüks bir skalada yapmaya devam eder, daha fazla maddeye sahip olurdu.
Yine çok yakından tanıdığım güzeller güzeli bir arkadaşım da, onu tanıdığımdan beri parasızlıktan şikayet ederdi.. Bu kişinin maaşı hakikaten de asgari ücretin bir tık üstüydü, ama dışarıdan bakıldığında inanın benden daha fazla gezip tozar, daha iyi ve uyumlu giyinir, haftanın en az 1 günü dışarıda yer bir şekilde o parasıyla tam bir zengin hayatı yaşardı ve buna rağmen benim "zenginliğime" imrenir ve sürekli söylenirdi. Oysa benim o sıralardaki hayatım, haftaiçi sadece iş, haftasonu ise 2 günlük boş vakitten ibaretti ve son derece fakirdi.. Haftaiçi gün ışığının halen olduğu bir saatte açık havada özgürce kahve içebilmek benim 10 sene boyunca bir elin parmağını geçmeyecek sayıda gerçekleştirebildiğim bir eylemdi, çünkü iş hayatım çok aktifti ve bunun karşılığında da iyi para kazanıyordum, yeşil kağıtçıklarım hesabımda birikiyor da birikiyordu..Ama parayı kullanacak zamanı, enerjiyi, keyfi ve isteği bulmam mümkün değildi.. Beni o enerjisizlikte bir yata koysanız, inanın yat değil de derin bir kuyunun dibinde hissetmeye devam ederdim. 7 günlük yıllık iznime çıktığımda son 2 günü işe adaptasyon ve e-posta takibi ve stresle geçerdi..ve tüm bunları da bir sonraki lüks 7 günlük tatilim için yapar, ve o tatilden de keyif alamazdım.
Gördüğünüz gibi, kendi maddi durumunu sadece ve sadece sahip olduğu "kullanıma hazır", "birikmiş" yeşil kağıtçıkları ile değerlendirmekte olan kişiler için zenginlik sadece rakamlarla ifade edilebilmektedir.
Peki şunu sorsam, yeşil kağıtçıklara olan arzumuz neden bu kadar büyük?
1) Güvende hissetme arzumuz
2) Yapabileceklerimiz ve elde edebileceklerimizin sınırı olmasından hoşlanmamamız - özgürlük ihtiyacımız
3) Paranın istediklerimizi elde etmek adına çok kuvvetli bir araç olması
Kısacası, birçoğumuz esasında hiç farketmesek de, yeşil kağıtçıkların sayısı ile hiç ama hiç ilgilenmiyoruz, ilgilendiğimiz bu 3 dürtünün tatmin edilmesi ve paranın bir takas aracı olarak en etkin şekilde kullanılması..
Hiç kimse eğer tıbbi bir rahatsızlığı yok ise, sadece yeşil kağıtlara olan aşkından dolayı parayı istemez, o parayla elde edeceğini düşündüğü şeylere olan tutkusundan dolayı kendisini paraya ve zenginliğe odaklanırken bulur.
Kısacası dünyada neredeyse hiç kimse esasında paraya aşık değildir, paranın temsil ettiği duygulara aşıktır ve o duyguların arayışı içerisindedir (güç, özgürlük, güven, özgüven, rahatlık, kolaylık vs.) . Para sadece bir araçtır.
Gelelim şimdi neden hala zengin olmadığınızın cevabına;
Kısa Cevap:
Zengin değilsiniz çünkü kendinizi "zengin" olarak tanımlamıyorsunuz. Tüm bedeninizden, hücrelerinizden, beyninizden, düşünce ve sözlerinizden fakirlik titreşimleri yayılıyor ve benzer titreşimler, benzer titreşimleri çeker. Bu fiziktir.
Uzun Cevap:
1. Öncelikle yukarıda bahsettiğim şekilde birçok insan zengin bir hayat sürmesine rağmen, "birikmiş" ve "kullanıma hazır" yeşil kağıtlarının sayısının azlığı nedeniyle kendisini "fakir" olarak tanımlar.
2. Kendinizi tanımladığınız kadarsınız.
3. Hayatta gördüğünüz, tattığınız, deneyimlediğiniz, dokunduğunuz herşey enerjinin form almış halidir. Sizin enerjiniz "fakir olmak" yönünde ise, form olarak alacağınız da "azlıktır". Bu nedenle ne kadar zengin bir hayat yaşasanız da bunu farketmediğiniz için asla yeşil kağıtçıklarınızın sayısı artamaz, çünkü size göre zenginlik kavramı = yeşil kağıtların sayısıdır, ve siz kendinizi fakir olarak tanımladığınız için doğal olarak da bu sayı hiçbir zaman artamaz. Kısacası zenginlik kavramını yanlış anlamanız nedeniyle zenginliğe dair oluşturduğunuz FORMÜL zenginliğinizin önündeki tek engeldir.
Peki zengin olmanın sırrı nedir?
Kısa Cevap:
Zenginlik rakam değil, bir perspektif meselesidir. Pespektifini zengin bir hayata çeviren kimsenin, zenginliğin temsil ettiği her türlü deneyim, duygu ve hatta o yeşil kağıtçıklara tomar tomar sahip olması kaçınılmazdır.
Uzun Cevap:
1. Paranın varlığı yani "sahip olma hali" zenginliğe işaret etmez, hayatta neleri yapıp neleri yapmadığınız, ne hissedip, neyi hissedemediğiniz zenginliğe işaret eder. Netice olarak para ile her birimiz duyguları ve deneyimleri satın alıyoruz, para ile parayı satın almıyoruz=). Bu nedenle öncelikle gerçek "zenginlik durumunuzu" anlamak için, hayatta şu an, şimdi keyif alarak yapabildiğiniz eylemlere odaklanın, hatta yazarak listeleyin. Bu çalışma sizin gerçek zenginlik seviyenizi ortaya koyacaktır.
Daha somut bir ifade ile; benim hesabımda 200 TL'den fazla, hazırda bekleyen para olmayabilir. Ama ben hayatımın 1 senesi içerisinde, tatile gidebiliyor, yiyip içebiliyor, arkadaşımla görüşebiliyor, o ya da bu şekilde teknelerde yatlarda günümü geçirebiliyor, ve giyinebiliyorsam, ilave bir roket imal etme planım yoksa hesabımdaki birikmiş paranın 200 TL olmasının hiçbir önemi yoktur, zira hesabımdaki para 200.000 olsa da aynı eylemleri belki daha fazla "sahip olma" eylemi ile daha fazla "lüks" içerisinde yapıyor olacağım, ama pek de farklı bir şey yapmayacağım. Oysa para saklamak için değil kullanmak içindir arkadaşlar.
2. Kafanızdaki zengin insan imajını düşünün. Bu insan hayatında ne yapar? Ne hisseder? Sizden farkı nedir?
"Onun kendine ait kocaman bir evi var, benim ise kötü bir mahallede iki odalı kirada oturduğum bir evim var."
Eee? Buradaki sorun nedir?
İkiniz de başınızı bir çatının altına sokabiliyorsunuz? Buradaki sorun fiziksel bir sorundan ziyade, "zenginlerin" hissettiğini sandığınız duygular ve yaşadığını düşündüğünüz deneyimler ile sizin yaşayamadığınız deneyimler ve hissedemediğiniz duygulardır! Zengin ile fakirin arasında çoğu zaman var olan tek fark budur. Ancak bu tek fark, sizin realitenizi yaratır. Çünkü biri keyif frekansı yayarak daha fazla keyifli realite yaratabilirken, diğeri fakirlik frekansı ile kendisine daha fazla zorluk yaratır ve bu böyle sürüp, gider...
Kendine ait kocaman bir evi olan kişi muhtemelen (sizin görüşünüze göre) sizden daha konforlu, rahat, keyifli bir hayat sürüyor. Dikkat edin, "konfor", "rahat", "keyif" dedim, peki bunlar fiziksel unsurlardır midir? Konforun belki bir formu olabilir, ancak örneğin bir koltuk çoğu zaman sadece bir koltuktur arkadaşlar. Koltuğa oturduğunuzda "hissettiğiniz" konfor ve keyif ise büyük oranda sizin o anki duygu durumunuzla ilgilidir, koltukla değil; koltuğa entegre edilen nanoteknolojik yay sisteminin de katkısı elbette vardır ama bu hatrı sayılamayacak derecede önemsizdir, bu durumdan faydalanan ve olanı abartarak size sunan ise pazarlama sektörüdür =). Başka bir ifade ile berbat bir günün sonunda oturduğunuz koltuğun nanoteknolojik yay sistemi modunuzu değiştirebiliyorsa ne ala! Veya muhteşem bir günün sonunda betona oturmak durumunda kalsanız, bunu çok dert edeceğinizi hatta hissedeceğinizi bile düşünmüyorum.
Bir araba, bir telefon çoğu zaman sadece bir araba ve telefondur, markası ne olursa olsun en ilkelinden tutun en profesyoneline hepsi aynı amacı yerine getirir, ulaşım ve iletişim.. geri kalanlar özellikler ufak detaylardır, ancak bu detayların çok önemli detaylar olduğuna dair yapılan sunumlar, marka algısı yaratmak vs. hepsi pazarlama sektörünün bir ilüzyon gösterisidir.
Maddenin statü belirtisi olduğunu işleyen de pazarlama sektörüdür ve bu da bir ilüzyondur. Bu ilüzyonun en etkin olduğu ülkeler gösterişi seven sıcak ülkelerdir, Araplar ve Akdeniz kesimi.. ve bir de elbette Amerika'nın belli bir kesimi.. Avrupa ülkelerini ziyaret ettiyseniz hiçbirinin elinde son model telefon ve altlarında son model arabalar göremezsiniz, çünkü Dünya üzerinde farkındalığı en yüksek "modern" insanlar ağırlıklı olarak Avrupa'da yer alır ve oldukça minimal ve sade bir yaşantı sürerler, özellikle kuzey ülkelerinin zenginlik oranından bahse bile gerek duymuyorum.
Şimdi gelelim acı gerçeğe; eğitimleri ve farkındalıkları yüksek olan insanlar son derece sade ve yalın, ve zengin bir hayat sürerler. Öz farkındalıkları olmayan, manevi tatmin, öz değer duygusu, statü, karizma vs. gibi unsurların parayla satın alınabileceğini zanneden sığ beyinler ise maalesef eğitim ve farkındalığın yüksek seyretmediği bölgelerde yeşerirler. Bu bölgelerde rekabetin, hırsın, insan ayrımcılığının, dolandırıcılığın, kuralsızlığın, ve toplumsal sınıflar arasında çok büyük farkların oluşmasının da hiç şaşırtıcı olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu gibi unsurların parayla satın alınabildiğini düşünen kişi, incinmeye son derece müsaittir, parasını kaybederse "kendini" kaybedeceğini düşünür, bu ölmekten bile beterdir, işte bu nedenle de devamlı bir mücadele, itme-kakma ve savaş içinde bulur kendini...var olma mücadelesi..
Hala zengin olmamanızın sebebi, esasında zengin olduğunuzu farketmemenizdir.
Hala zengin olmamanızın sebebi, zenginlik kavramını sadece paranın çokluğu ve azlığına bağlamış olmanızdır.
Hala zengin olmamanızın sebebi, "paraya odaklanmanızdır".
Yanlış duymadınız, parayla parayı satın almayacaksanız, paraya odaklanmak size zenginliği getirmez. Birçok çekim yasası çalışmasının, kişisel gelişim seminerlerinin hala size bolluk ve bereket getirmemesinin sebebi budur. Çünkü bu seminerlerde size doğrudan "paraya" odaklanmanız gerektiği anlatılır. Para tek başına hiçbir şey ifade etmez! Sadece kağıttır. Odaklanmanız gereken, daha fazla paranız olduğunda hissedeceğinizi düşündüğünüz duygu ve yaşayacağınızı düşündüğünüz deneyimlerdir.
Siz enerji üreten, yaratımcılarsınız.. Duygu ve düşünceleriniz ile devamlı enerji üretiyor ve bu enerjinizi görmeseniz de tüm dünyaya yayıyorsunuz. Bu frekanslar, benzer frekanslarla birleşiyor, ve daha hızlı titreşiyor, daha hızlı titreşen enerji ise nihayetinde form kazanıyor, ve bu form sizin üstüne oturduğunuz koltuktan tutun, hayat eşinize kadar tüm gerçekliğinizi yaratıyor. Tekrar ediyorum bu metafizik değil, fiziktir, koltuğun, yıldızların, ve sizin yapıtaşınız aynıdır, enerjidir.
Dolayısıyla zengin olmak için, tek yapmanız gereken zengin "olmaktır".
Olmanın yolu farkındalıktan geçer, lütfen hayatınızda ne kadar paranın eksik olduğuna odaklanmayın veya ay sonunda ödemeniz gereken kredi kartı borçlarına... Şunu aklınızdan çıkarmayın bugüne dek o kredi kardı borçlarını yaratacak yokluk ve sıkıntı titreşimlerine sahiptiniz, elbette bir süre daha bu duygularınızın yansımasını form olarak hayatınızda göreceksiniz. Gelecek ayın kredi kartı borcu geçmiş hayatınızda yaratttığınız kıtlık frekansının bir neticesidir.
Dolayısıyla yapılması gereken, neden zengin olmadığınız hakkında kafa yormak değil, neden zengin bir hayatınız olduğuna dair kafa yormaktır, elbette eksikleriniz, gerçekten yapmak istediğiniz ve şu anda yapamadığınız, eksikliğini çektiğiniz bir çok şey de olacak, ancak bunları sağlamanın tek yolu para değildir! Ayrıca kimseye zarar vermedikten sonra isteklerinizin nasıl gerçekleştiğinin ne önemi var? Satın almanın amacı kullanmaktır, deneyimdir; kullanabiliyorsanız, deneyimleyebiliyorsanız, sahip olup, olmadığınızın hiçbir önemi yoktur, zira ölürken zaten hiçbir varlığınızı yanınızda götüremiyor olacaksınız.
Dolayısıyla size kısaca üç önerim olacak:
1. Zenginlik kavramı hakkındaki perspektifinizi değiştirin. Bu elzemdir. Aksi takdirde zenginlik = birikmiş para miktarı gibi bir koda sahip olmanız nedeniyle, miktarınızın değişkenliğine göre hayat kaliteniz de dönme dolap gibi hayatınız boyunca değişkenlik gösterecektir.
2. Neden zengin bir hayat sürdürdüğünüzü farkedin, zengin hissedin.
3. Çekim yasasını bilinçli olarak zengin olmak yönünde kullanın, bunun için gece-gündüz kendinizi ellerinizde tomarla para ile hayal etmek pek bir işe yaramaz. Çekim yasasının temeli duygulara yani yaydığınız frekanslara dayalıdır. Kendinizi enerji üreten bir makine gibi düşünün.. ürettiğiniz frekans, nasıl bir frekans? Endişe, kıtlık, kaygı, öfke, kıskançlık, çaresizlik, mağduriyet...tüm bu duygular fakirliği yaratır. Keyif, neşe, huzur, dinginlik, sakinlik ve sevgi ise zengin bir hayatı yaratır ve siz paraya odaklanmadan parayı hayatınıza otomatik olarak çektiğinizi farkedersiniz.
Çekim Yasası'nın doğru ve yanlış kullanımına dair yazmış olduğum ve Kasım ayında raflarda olacak "Neden Olmasın?" adlı kitabımda isteklerinize ulaşmak adına gereken zihinsel perspektif ve enerji çalışmalarını detayları olarak bulabileceksiniz.
Sevgilerimle,
Randevu talepleriniz için fitsoulfitmind@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.
Süper bir yazı ..
YanıtlaSilElinize- gönlünüze sağlık..
Genel anlamda, üzerinde düşünmüşlüğüm olan bir konudur..
Parası olmamak da bi yana, çok olduğu halde, bunu hissedemeyen -yaşayamayan kişiler de tanıdım ; YADA tam terslerini de..
..Zihniyet çok önemli..
Kitabınızı da bekleriz:) ...Şimdiden şansı bol olsun.
Güzel dilekleriniz için çok çok teşekkür ederim, sevgilerimle =)
YanıtlaSil