8 Mayıs 2017 Pazartesi

Hıdırellez'in Ezoterik Çerçevedeki Çalışma Prensibi




Herkese merhaba, 

Bu yazıyı maalesef biraz gecikmeli yazabiliyorum, ancak merak etmeyin, biraz sonra anlatacaklarım ile birlikte hiçbir şey için geç kalmadığınızı anlayacaksınız.

Hıdırellez, ülkemizde, din, dil, ırk, kültür farketmeksizin, kimimizin inarak, kimimizin ise sadece eğlencesine dileklerini sembollerle ifade ederek, Hazreti Hızır Aleyhisselam aracılığıyla gerçekleşmesi için Yaradan'a niyetlerimizi sunduğumuz günlerden biri. Elbette, Hıdırellez'in bir çok kültür için başka anlamları da var, ancak yazımızın konusu bu olmadığı için, bu günün odağımız çerçevesindeki anlamları üzerine tartışıyor olacağım. 

Hıdırellez'de dileklerimizin gerçekleşmesi adına izlememiz gereken bir prosedür bulunur, bu prosedür yine topluluklar arası ufak tefek değişiklikler göstermekle birlikte, tüm prosedürlerin ortak noktaları şunlardır:

1. Dileklerin sembollerle ifade edilmesi (çizim, resim, işaret)
2. Kağıda çizilen dileklerin, gül ağacına asılması veya toprağa gönülmesi (toprak ana ve rüzgar elementlerinin kullanılması)
3. Ateşten atlama (ateş elementinin kullanılması)
4. Kağıdın akan suya bırakılması (su elementinin kullanıllması)
5. Talebinizin gerçekleşmesi adına ihtiyacı olan bir kimseye bozuk para verilmesi (alma-verme dengesinin sağlanması)

Okült tarihçesiyle sanırım çok azınız ilgilenme fırsatı bulmuştur, bu konu ile oldukça içli dışlı biri olarak,  bu gibi prosedürlerin izlendiği tüm ritüellerin dayanağının yerli halklar olduğunu söylemeliyim. Bu yolu takip eden kişiler, doğa anaya, elementlere, evrenin çalışma mekanizmasına son derece saygı duyan ve sanıldığı gibi bu unsurlara tapınmayan ancak önemini bilen ve onların gücünü kullanmayı bilen kişilerden oluşur. Geleneksel anlamıyla bu yolu takip eden kişilerin hiçbiri "putperest" değildir. Bu konunun anlaşılması çok önemli. Doğanın ve evrenin görünmez gücünü tanıyıp, bilip, onlara saygı duyup, kullanmak ile, herhangi bir mantık olmadan herhangi bir sembole tapınmak arasında dağlar kadar fark vardır. Bahsettiğimiz topluluklar cahil değil, tam tersi, teknolojik çağda, iyice uzaklaştığımız Kaynak ve Kaynağa dair tüm güçleri (ki buna doğa da dahildir) tanıyan, bilen ve onlardan faydalanan kimselerdir. Bu anlamda bu kişiler sadece beden ve zihinden oluşmadıklarını ve evrenin tüm güçlerinin onların birer yardımcısı olduğunu bilirler.

Bu konuyu netleştirdiysek gelelim Hıdırellez'in çalışma prensibine. Her ne kadar kutsal kitaplar çerçevesinde anlatılan metaforik hikayeler başka türlü bir anlatı yolu tercih etmiş olsa da, bu anlatıların "metaforik" olduğu yani olayları "olduğu gibi" yansıtmadığını ve deşifre edilmeleri gerektiğini aklımızda tutmalıyız. 

Evrende herşey enerjidir, enerjiden oluşur, insanın en küçük birimi de titreşen enerjilerden oluşur, cansız bir varlığın da özü titreşen enerjilerden oluşur. Enerji yok olmaz, ancak yönlendirilebilir, dönüştürülebilir, ve faz değiştirerek elle tutulur bir forma sokulabilir. Bu kısım bilimsel bir gerçektir.  Hıdırellez, bu sistematiği bir ritüel olarak benimsemiş bir gelenektir. 

1. Hıdırellez'de izlenen yolda, öncelikle sizden dileğinizin sembollerle ifade edilmesi beklenir. Peki neden satır satır yazmıyoruz da, dileklerimizi sembollerle ifade ediyoruz?

Burada da çekim yasası prensipleri devreye girer.  Çekim Yasası'nın ana prensibi dileğinizi niyet olarak ortaya koyarken, tüm odağınızı, o isteğe kanalize etmektir, niyetinizi sadece yazı veya sembolle ifade etmeniz de yetmez, aynı zamanda niyetiniz gerçekleştiği zaman girmeyi beklediğiniz duygu durumunu da hissedebilmeniz gerekir, zira evren sözcüklerden ziyade "duygularınızı" tercüme eder.  Bir çizim yaparken veya niyetinizi temsil eden bir sembol hazırlarken, ister istemez, tüm odağınızı, enerjinizi, yaratıcılığınızı, o sembole dökersiniz, sembolü başka türlü isteseniz de oluşturamazsınız. O sembolü hazırladığınız kısacık sürede tüm odağınız, tüm duygularınız, tüm yetenek ve yaratıcılığınız niyetiniz üzerine odaklanır. Bir dileğin gerçekleşmesi için gereken süre ise yaklaşık 17 saniyedir. 17 saniye boyunca tüm benliğinizi aynı niyet üzerine, egonuzu devre dışı bırakarak, odaklayabildiğiniz zaman, dileğiniz bir enerji tohumu olarak yaratılmış olur. 

İlaveten, örneğin aşk duygusunu bir sözcükle ifade ederseniz, kullandığınız dil sadece belli bir topluluk tarafından kullanıldığı için, o kelimeye kanalize edilen olumlu enerji de belli bir topluluğun gücünü içinde barındırır. El, elden üstündür; bir elin nesi var iki elin sesi var gibi atasözlerimiz birlikten kuvvet doğduğunu, bir bireyin odağının birçok birey ile birlikte çok daha faydalı ve kuvvetli olacağını belirten sözlerimizdir. Aynı şey her türlü enerji çalışması için de geçerlidir. Bir kişinin belli bir konu üzerinde meditasyon yapması ile bir topluluğun belli bir konu üzerinde meditasyon yapmasının kuvveti aynı değildir. İşte tam da bu mantıkla, dünya barışı için "toplu meditasyonlar" düzenlenmektedir.  

Toplumların kelimelere ve sembollere atfettiği kodlamalar, düşündüğünüzden çok daha önemli bir etkiye sahiptir.  Bu nedenle "aşk" sözcüğüne atfedilen duygu, sadece aşk sözcüğünün anlamını bilen, anlayan ve kullanan kimselerin atfettiği oranda enerjisel bir gücü içinde barındırır. Aşk sözcüğünün yerine kullanılabilen kalp sembolü ise, bugün dünyanın her kesiminde dil, din, kültür, eğitim seviyesi, ırk farketmeksizin herkes için aynı anlamı barındıran ve herkesin aynı enerjisel atfı yaptığı bir semboldür, bu çerçevede de, kalp sembolünün taşıdığı enerjisel güç, aşk sözcüğünün taşıdığı enerjisel güçten daha fazladır. Bu duruma kollektif bilinçaltı kodları da denmektedir. 

2. Sembolleri kağıdımıza yerleştirdikten sonra neden öncelikle toprağa gömüyor veya ağaca asıyoruz?

Çekim Yasası prensiplerine göre, ki bu yasa bir yeni çağ öğretisi değil kadim bir bilgeliktir,  kutsal kaynaktan aldığınız yaratıcı gücü dünyasal boyuta köklemediğiniz zaman, dileğiniz elle tutulur gözle görülür bir forma kavuşamaz, yani yaratılamaz ve salt bir düşünce formu, titreşimi olarak kalır. Bu nedenle, düşünce formunuzun dünyada yaratılması, karşınıza çıkması, kısacası gerçekliğiniz olması için o düşünceyi topraklamanız gerekir.  İngilizce'de bir söz vardır "as above, so below" ("yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır"), bu prensip ruhsal zekamızı kullanmakla beraber, dünyevi olandan da uzaklaşmamamız gerektiğini çok güzel bir şekilde ifade eder.  Toprak elementinin yaratıcı, doğurgan ve besleyici bir enerjisi vardır, siz ruhsal zekanızla bir düşünce tohumu yarattığınız ve bu tohumu toprağa ektiğiniz zaman yeşereceği yer yine dünyadır.

3. Dileğimizi gül ağacına astıktan veya toprağa gömdükten sonra neden gün doğumunda akan bir suya bırakıyoruz?

Dileğinizi "toprağa ektikten sonra", gün doğumunda alarak, akan bir suya bırakmamız önerilir. Akan su temizliktir, arındırıcıdır ve niyetlerinizi bir sünger gibi emer. Aynı görevi kristaller de görür.  Gün doğumları, yeni başlangıçları temsil eder, bu nedenle yeni bir sabaha uyandığınızda niyetinizi, size geri getirmesi için temiz bir sudan faydalanırız.  Burada önemli olan nokta, dileğinizi kirli bir suya hele hele tuvaletin içine atmamanız gerektiğidir, bu gibi su birikintileri toksin ve olumsuz enerjileri içinde barındırır ve bu suların temizlenme olanağı da kapalı kaynak olmalarından dolayı zordur. 

4. Kimi topluluklar aynı zamanda ateşten de atlıyor bunun nedeni nedir?

Ateşin de su gibi arındırıcı bir özelliği olması ile birlikte, ateş aynı zamanda yapım, yıkım ve yaratıcı gücü temsil eden son derece kuvvetli bir enerjidir.  Bu nedenle, niyet çalışmalarında gerek bir unsuru ortadan kaldırmak gerekse yaratmak için ateşten de sıklıkla faydalanılır.

5. Rituel tamamlandıktan sonra neden bir bozuk para kesesini yardıma ihtiyacı olan birine veriyoruz?

Evrenden bir şey talep ettiğiniz zaman karşılığında dengeyi korumak adına bir şey vermeye de niyetli olmanız gerekir. Bozuk para, evrenden talebinize ve bir şeyleri var etme çabalarınıza karşılık, yine özellikle "yokluk" çeken birileri için bir şeyleri var kılarak bu dengeyi sağlar. Bağış ve yardımlaşmanın büyük gücü buradan gelir, siz her kime yardım eli uzatır veya bir şeyler sunarsanız, enerji kaynağına (yani size)  dönerek mutlaka size de benzer güzellikleri getirecektir. 

Gördüğünüz gibi, Hıdırellez'in ritüel tarafı tamamen, çekim yasası kurallarına göre işlemekte olan yaratıcı enerjisi son derece kuvvetli bir prosedürdür. Bu prosedür, gerek ruhsal zekanız, dualarınız ve  gerekse doğanın tüm yaratıcı gücünü içinde barındıran bir prosedürdür. Bu prosedür harfi harfine bir çok kişi tarafından uygulandığı ve "Hıdırellez'de tutulan dileklerin gerçek olduğuna dair toplumsal inanç"  bir çok kişinin dileklerinin - herhangi bir zamanda gerçekleşmese dahi- bu özel günde gerçekleşmesini sağlar. 

Ancak buradaki önemli nokta şudur, Hıdırellez'de tutulan dilekleri gerçek kılan, bu güne olan toplumsal inanç (kollektif bilinçaltı) ve tüm yaratıcı unsurların bir arada kullanılmasıdır. Bu nedenle, Hıdırellez'i beklemeksizin, aynı prosedürü yılın her zamanı her an dilediğiniz şekilde uygulayabilir ve aynı sonucu alabilirsiniz. Ben de şahsen bu prosedürü Hıdırellez'i beklemeye gerek kalmaksızın, kendim de kullanıyor ve danışanlarıma da kullanmaları yönünde tavsiyede bulunuyorum.

Siz de deneyin, sonuçları göreceksiniz!

Sevgilerimle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...