19 Mayıs 2017 Cuma

- İlişki Dosyası - Neden Hep Yalnızım?




Herkese merhaba,

Bugün, danışanlarım ve sizlerden en çok gelen sorulara yönelik bir paylaşımda bulunmak istiyorum. En çok soru aldığım alan ilişkiler, bakalım ilişki alanında hangi sorunlarla karşılaşıyoruz, ve bu sorunların üstesinden gelmek için neler yapmamız gerek. İlk konumuz bekarlar ve ilişki isteyip de bir türlü aradığı ilişkiyi bulamayanlar hakkında olacak =)

1. Aradığım insanı bir türlü bulamıyorum, yıllardır yalnızım, sanki tüm bekarlar yerin dibine girdi. 

  Sorununuzun Fiziksel Özelliklerinizle Hiçbir İlgisi Yok

İlk sorumuz, yıllardır bir ilişki isteyip de aradığı insanı bulamayan grubumuza ait. Öncelikle belirtmek istediğim çok önemli bir nokta var,  fiziksel özelliklerinizin bir ilişki bulmak veya bulmamakla hiçbir ilgisi yok!  İnanın bugüne dek bu sorunu yaşayan bir çok kişiyle karşılaştım, ve bu kişiler arasında dünya güzeli/dünya yakışıklısı, varlıklısı, eğitimlisi, kısacası her kesimden ve nice fiziksel özelliklere sahip kişiler de bulunuyor, hatta bir oranlama yapmak gerekirsek, size anlamlı bir oran veremeyeceğimi söylemek durumundayım, zira ben şahsen, ilişki ile fiziksel özellikler arasında anlamlı bir bağ kuramayacağım kadar farklı insanla çalışma imkanı elde ettim.  "Allah insana çirkin şansı versin" diye bir sözümüz vardır, bakın bu söz şu anlamda çok doğrudur, her ne kadar hiçbir insanın "çirkin" olduğuna inanmasam da, objektif olarak baktığımızda elbette birileri birilerinden daha estetik görünebiliyor, "çirkin" olarak tabir edilen bir çok kişinin yanında nice güzeller/yakışıklılar görüyoruz, sadece bu durum bile, konumuzun fiziksel özelliklerle hiçbir ilgisi bulunmadığına işaret ediyor.

Bu nedenle, kafanızın içini ve düşüncelerinizi güzelleştirmeksizin, sadece fiziksel olarak kendinizi güzelleştirerek, bir ilişki bulabileceğinizi düşünmeyin, evet belki karşı cins tarafından ilk aşamada daha fazla ilgi görebilirsiniz ama bu sizin doğru bir ilişki bulacağınızı kesinlikle garanti etmez. 

Şimdi size bir sır vereyim, güzellik görecelidir ve görenin gözündedir. Bu sözün altında yatan derin bir mana vardır. Hepimiz aşk oldu mu, partnerimizi güzel gözlerle görürüz, ancak bu söz sadece bu durumu ifade etmemektedir.  

Bu sözün anlamı şudur: İnsanlar hissettikleri oranda güzeldir!

Hepimiz, ilk bakışta hiç beğenmediğimiz ama bir 5 dakika sohbetin ardından gözümüze inanılmaz çekici gelmeye başlayan insanları tanımışızdır, benzer şekilde, çevresinin "çok çekici" olarak tabir ettiği kişilere bakıp da herhangi bir çekicilik göremediğimiz ama bizzat tanıştığımızda çok etkilendiğimiz kişiler olmuştur. Bu kişileri aynı zamanda "karizmatik" olarak nitelendiririz.

Karizma kelimesinin bir çok dildeki kullanımı aynı olup, tam olarak tarif edilmesi zor bir kelimedir, bu nedenle, bu kelime, ışık, güzel davranış, büyü, hoş etki, zarafet gibi diğer kelimelerle tanımlanmaktadır. Karizmatik insanlar için genel olarak, "ortama girince baktıran", "ortamı aydınlatan", "çekici bir havası olan" şeklinde tabirler kullanılır. Sizlerin de farkedebileceği gibi, "karizma" tamamen kişinin etrafına yaydığı enerji ile ilgili olup, karizmanın dış özellikler yani fiziksel özelliklerle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. 

Ünlülerden örnek vermemiz gerekirse, Cem Yılmaz, Okan Bayülgen, Meryl Streep, Barbara Streisand, Al Pacino, Sarah Jessica Parker gibi kişileri sayabiliriz. Hepimiz estetik anlamında bu kişilerin altın orana sahip olmadığı konusunda sanırım hemfikiriz, ancak bu kişiler karizmaları ile hepimizin gözüne birer Tanrı/Tanrıça gibi görünmektedirler. Bu durumun tek bir sebebi vardır; ÖZGÜVEN...

Bu kişiler fiziksel özellikleri ile son derece barışık, hiçbir estetik müdahale ile kendisini değiştirmemiş, herkes tarafından beğenilen, istenilen, çekici bulunan kişilerdir. Zira bu kişilerin, kendileri hakkındaki düşünceleri de tam olarak bu yöndedir, herşeyden önce kendilerini oldukları gibi kabul edip, sevmektedirler.  

Evrende herşey enerjidir, herkesin dış dünyaya yaydığı bir frekans bulunmaktadır,  kendine güvenen, kendini beğenen, kendini seven insanın dış dünyaya yaydığı frekans "güzellik ve çekicilik" frekansıdır, karşı taraf siz hangi enerjiyi yayıyor iseniz o enerjiyi "tercüme" ederek size geri bildirim verir. Kendisini güzel ve çekici bulan, kendisini olduğu gibi sevebilen bir kişinin Aurası, yani manyetik alanı geniştir ve parlaktır, her ne kadar bir çoğunuz bu alanı göremese de, "ışıl ışıl", "ortamı aydınlatıyor" gibi geri bildirimler, bu kişilerin Aurasını hissetmenizden kaynaklıdır. Her birimiz bir diğerini şahsi filtrelerinden geçirerek görür, dolayısıyla, biz kendimizi nasıl yansıtırsak, karşı taraf da sizi o şekilde görecektir. Etrafınızda estetik anlamda gerçekten çok güzel kimseler de bulunabilir, eğer bu kimseler kendilerini olduğu gibi sevmiyorsa, "ağzını açtığı anda büyüsü kaçıyor" gibi geri bildirimleri duymanız ve sarfetmeniz çok olasıdır. 

Dolayısıyla birinci kuralımız, kendinizi olduğunuz gibi beğenmeniz, sevmeniz ve kabul etmenizdir. Herkesin ama herkesin en az bir fiziksel özelliği kesinlikle güzeldir. Siz bunu şu an için görmüyor olabilirsiniz, çünkü kendini beğenmeyen kişiler, beğenmedikleri özelliklerine ve daima da kusurlu buldukları özellikleri üzerine odaklanırlar. 

Oysa yapılması gereken çalışma şudur:  Aynanın karşısına geçin, bu defa güzel bulduğunuz bir özelliğinizi keşfedin. Bu özellik, tırnaklarınızdan tutun, kirpiklerinize kadar herhangi bir fiziksel özelliğiniz olabilir. O özelliğinizi bulun, ve ona uzun uzun ayna karşısında odaklanın, onu sevin, beğenin, iltifat edin ve onu ortaya çıkarın. Bu çalışmayı her bir farklı özelliğiniz için 1 hafta tekrarlayın, kısa zamanda, muhteşem bir şey olacak ve bu özelliğiniz hakkında dış dünyadan da geri bildirim almaya başlayacaksınız. Bunu mutlaka deneyin, yanılmadığımı göreceksiniz.  Ardından, başka bir özelliğiniz ile yola devam edin, ve bu süreci bu şekilde geliştirin. 

İlaveten, kendinize bakmanız, spor yapmanız, giyiminize özen göstermeniz, tüm evrene kendinize ne kadar değer verdiğinizi gösterir, bu nedenle bakımlı olmayı da alışkanlık haline getirin. Kendisi ile ilgilenmeyen bir kimse, kendine değer vermeyen kimsedir!

2. Hiç Kimseyle Karşılaşmıyorum, Çevrem de Belli, Benim Biriyle Tanışmama İmkan Yok!

Yine ana kuralımızı tekrar ederek başlamak istiyorum; evrende herşey enerjidir.  İnançlarınız uzun süre inandığınız düşüncelerden ibarettir, gerçekler ise uzun süre bilinçaltınızda tuttuğunuz düşüncelerinizden ibarettir.  Yukarıda yazdığım başlık bir inançtır, ve siz bu inanca sahip olduğunuz sürece, gerçeğiniz de bu inanca uygun olarak vuku bulacaktır, başka bir ifade ile bu düşünceye inanan kişinin gerçekten de hayat boyu hiçbir kimse ile tanışmaması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.  Bu inanca sahip bir danışanımla yaptığımız bir çalışmada, eğer inanırsa gökten düşmüşcesine doğru insanla karşılaşabileceği yönünde  bir bilinçaltı çalışması gerçekleştirdik. Bu kişi, kısa bir süre içerisinde, yolda yürürken, oturduğu cafede, metroda, kısacası, hayatına devam ettiği her türlü alanda öncelikle ilgi çekmeye ardından da oldukça doğal bir süreç içerisinde bir çok kişiyle tanışmaya başladı. 

Şöyle düşünün, birine ulaşmanız için bu devirde o kişiyle artık fiziksel olarak buluşmanıza gerek yok, bir telefon ile o kişiye ulaşabiliyorsunuz ve bunu "sinyaller" sağlıyor.  Siz de tıpkı bir telefon gibi sürekli etrafınıza bir sinyal yayıyorsunuz, yaydığınız sinyal "kimse yok" yönünde olduğu takdirde, kendinizi adeta bir görünmezlik kılıfı ardına saklıyor ve gerçekten de ne siz birilerini görüyorsunuz ne de birileri sizi görüyor, bu durumu telefonunuzu uçak moduna almaya benzetebiliriz. Bir de telefonunuzun veri paylaşımı ayarını açtığınızı düşünün, yakındaki tüm telefonlar sizin sinyallerinizi alacaktır, kısacası veri paylaşımı açık olan tüm telefonlar sizin telefonunuzu "görebilecek" ve dilerseniz eşleşebilecektir. 

Bizlerin frekanslarının çalışma prensibi, telefonların çalışma prensibinden hiç de farklı değildir. Bu nedenle, söz ve düşünceleriniz aracılığıyla yaydığınız sinyallere dikkat etmeniz gerekir. 

Şimdi sizlere herkesin rahatlıkla kullanabileceği bir olumlama veriyorum, her ne kadar olumlamaların tam olarak işlemesi için, kişinin bilinçaltı kodlarına uygun olacak şekilde münhasır olarak tasarlanmaları gerekse de, aşağıda yazdığım olumlama son derece yumuşak ve herkes için olumlu etkisi olacak bir olumlamadır. Bu olumlamayı en az 45 gün her gün aksatmadan, sabah uyandığınızda ve akşam yatmadan evvel en az 5 dakika, gün içerisinde de aklınıza geldikçe hissederek içinizden tekrarlamanızı öneriyorum, dilerseniz, ve hatta tavsiyem, bir deftere bu olumlamaları sabah ve akşam olmak üzere 15'er kez yazarak da tekrarlamanızdır. 

"Bana en uygun, karşılıklı aşk, sevgimızı paylaşarak birlikte büyüyeceğimiz hayat arkadaşım (veya sevgili, veya eş, veya yoldaş buraya dilediğiniz sıfatı ekleyebilirsiniz) her dakika biraz daha bana yaklaşıyor"

Bu olumlamayı tekrarlarken, içinizden "nasıl olacak o iş" gibi dirence sebebiyet veren olumsuz düşünceler ile karşılaşırsanız, hemen içinizden şunu tekrarlayın "nasıl olacağını bilmiyorum ve bilmem de gerekmiyor, ama bir şekilde olacağını biliyorum".

Olumlamanız ile birlikte, yine büyük bir şevkle tavsiye ettiğim başka bir yöntem ise, meditasyon uygulamalarıdır.  Günde en az 15 dakika rahatsız edilmeyeceğiniz bir ortamda, meditasyon yapın, meditasyon esnasında, kalp bölgenizden dışa doğru yayılan pespembe bir enerji imgeleyin. Bazılarınızın bildiği gibi, her birimizin Aura dediğimiz şahsına münhasır bir elektromanyetik alanı mevcuttur, kalp çakrası duyguları ve ilişkileri yöneten enerji merkezimizdir, ve mutlu bir ilişki içerisinde olan kişilerin kalp çakrasından dışarı doğru pembe bir frekans yayılır ve bu frekans kişilerin Auralarında görülebilir, işte esasen, tam da bu frekans size sevgi ve aşkı getiren frekanstır, bu nedenle, bahsettiğim meditasyon çalışmasının da hayatınıza bol bol sevgi ve aşk getireceğinden emin olabilirsiniz.

3. Kendi Üzerinizde Çalışmak  ve Rezonans Kanunu 

Gelelim canınızı azıcık sıkacak en önemli konuya, Rezonans Kanunu uyarınca, hayatınıza çektiğiniz herkes, her ne kadar "olumsuz" deneyimleri de beraberinde getirmiş olsa da, sizin frekansınıza eş kimselerden oluşur. Bu konuyu detaylı olarak bir sonraki yazımızda inceleyeceğiz.

Bu nedenle, hayatınızda deneyimlemek istediğiniz mükemmel ilişkiye hazır olmanız hayatsal bir önem taşımaktadır. Elbette her birimiz, "beyaz atlı prens" ve "prensesler" ile birlikte olmayı tercih ederiz. Elbette her birimiz, dürüst, aklı başında, sevgi dolu, şefkatli, saygılı kimseleri hayatımızda isteriz.. Peki biz bu kişileri isterken, kendimizin olumlu ve olumsuz özelliklerinin farkında mıyız? Eşinizde aradığınız her özelliğin sizde de olması en önemli koşuldur. Bu nedenle, öncelikle, beraber olmak istediğiniz kişilerin özelliklerini sıralayın, ardından bu özelliklerin hangileri sizde var, hangileri eksik dürüst bir değerlendirmeye gidin ve eksik kaldığınız yönlerinizi tamamlamak hususunda ciddi ve istikrarlı bir şekilde çalışın. Bu çalışmanın ilişkiler alanında hayatsal bir önemi mevcuttur, zira rezonans kanunu uyarınca, iki insanın arasındaki çekim sadece ve sadece frekansları birbirine uyumlu ise mümkün olabilir. Bu nedenle yüksek hayalleriniz var ise,  öncelikle kendinizi o hayale yakışır şekilde geliştirmeniz gereklidir.

4. Korku ile Barışmak

Yine bir sonraki yazılarımızda detaylı olarak inceleyeceğimiz bir başka konu, korkularımız ile barışma meselesidir. Yalnızlığından memnun olmayan vefakat aradığı ilişkiyi bir türlü bulamayan kişilerin genel olarak en büyük korkusu, biraz geçmiş tecrübelerinden, biraz da belki de yeterli tecrübe sahibi olamamalarından ötürü, acı çekmek, ilişki yönetimi, ve kalp kırıklığı gibi korkularıdır. 

Bu korkular egodan gelir, ego bir daha aynı şekilde acı çekmemek üzere sizi ilişki frekansından uzaklaştırır, siz her ne kadar uyanık bilincinizle bir ilişki istemek yönünde ısrarlı olsanız da, derinlerde acı çekme korkusu yaşıyorsanız, ilişki olasılıklarını farkında olmadan kendinizden itersiniz. 

İlişkilerin kumara benzeyen doğası, belirsizliği, nasıl şekil alacağı gibi hususlar birçok kişide kaygı ve korku duygusu yaratır, ancak unutmayın ki, korktuğunuz şey daima başınıza gelir. Kaygı ve korku duyguları asla ve asla sizi egonuzun belirttiği şekilde hasar almaktan koruyamaz, kaygı ve korku duygularının işe yaradığı, kullanışlı olduğu hiçbir alan bulunmamaktadır. Bu cümlem size biraz iddialı gelebilir, ancak bunun da sebebi yine egodur! Kaygı ve korku işe yaramaz duygulardır, dolayısıyla bu duygulara tutunmanız, size herhangi bir menfaat sağlamaz, herhangi bir menfaat sağlamadığı gibi, baskın duygularınızın korku ve kaygı olması halinde, evrene yaydığınız frekans da kaygı ve korku odaklı olacak ve hayatınıza çekeceğiniz olay, kişi ve deneyimler de daha fazla kaygı ve korku duygusu üretecek olay, kişi ve deneyimlerden oluşacaktır.

Bu nedenle, cesaretinizi toplayıp, hodri meydan! diyerek, acı çekme olasılığı ile barışmanız ve bu duygunuzu sahiplenmeniz gerekir.  Bunu da hiçbir acının baki kalmadığını, zamanın herşeyin ilacı olduğunu, her acının üstesinden gelebilecek kuvvette biri olduğunuzu kendinize hatırlatarak başarabilirsiniz. Bir danışanım, ilişkiler konusunda o kadar cesurdu ki, sürekli "aman canım en fazla 3-5 ay ağlarım, nasılsa geçecek"  diyerek, kalbinin kırılması olasılığı karşısında, tüm korkuları ile yüzleşmiş, ve bu duygunun kendisini alt edemeyeceğine kendisini inandırmıştı, işin güzel ve ironik kısmı ise, kendi duygusal kuvvetine inanan kişinin, kalbinin kırılmasına neden olacak olay ve deneyimleri çoğunlukla hayatına çekmemesi ve yaşamamasıdır! Kendi kuvvetinize inanmadan, herhangi bir ilişki içerisinde sağlam durabilmeniz mümkün olmayacaktır, kendinize inanın, güvenin, her ne olursa olsun, başka bir kimsenin sizi yerle bir edemeyeceğini bilin. 

İlişki arayan kişilerin başka bir temel korkusu ise "yalnız kalmaktır". Yalnız kalmaktan korkan herkes, bugüne dek gerçekten de genellike yalnızlık deneyimini yaşamıştır ve yaşamaktadır. Yine biraz önce bahsettiğim prensibe uygun olarak, bu korkunuzun size hiçbir faydası olmayacağını tekrarlamak isterim.  Kendi varlığı ile baş başa kalmayı sevmeyen, ve bir bütün olmak için, başka birinin varlığına ihtiyaç duyan kimsenin, öncelikle gerçek bir sevgi deneyimi yaşaması imkansızdır, bu kişiler sevgi deneyiminden ziyade bir alış-veriş denklemi içerisine girmektedirler.  Bizler bir her birimiz eşsiz, tam, eksiksiz ve bütün bireyler olarak, bir başkasına, bizi tamamlamaları hususunda bir sorumluluk vermiyor ve yük olmuyor olmalıyız. Bu yük, kişilere zaman içerisinde ağır gelir, ve çoğu zaman neden yaptıklarını dahi bilmeden sizlerden uzaklaşmaya başlarlar. Bu nedenle, öncelikle yalnız kalma durumu ile barışık olmanız gereklidir. Başka bir ifade ile, mevcut benliğiniz ve hayatınızı sevmeyi öğrenmeden, başka birinin hayatına sevgi verebileceğinizi düşünmemeli ve kendinizi ve hayatınızı öncelikle olduğu gibi sevmeyi öğrenmelisiniz.

Bu aslında sandığınız kadar zor bir çalışma da değil, insanoğlu daima kötü ve olumsuzu görmeye programlanmıştır, nasıl ki spor yaparken güçsüz kaslarımızı güçlendiriyoruz, aynı şekilde bakış açısı kaslarımızı da düzenli bir çalışma ile genişletebiliriz.  Daima kötüyü ve olumsuzu görmeye programlı zihni olumlu olanı "bulmaya" yönlendirirseniz, zihin bu defa bu emrinize uyarak, olumlu olan unsurları bir bir görmenizi sağlayacak şekilde çalışmaya başlayacaktır. Bakış açılarınızı esnetmek üzere önerdiğim çalışma şükür çalışmasıdır,  her gün hayatınız ve kendinizle ilgili şükrettiğiniz en az 3 unsur arayın ve bunları not edin, bunu bir dedektifçilik oyunu gibi bile düşünebilirsiniz, birçok kişi ilk 3-5 gün bu unsurları bulmakta zorlanmaz, ardından da, hayatlarında teşekkür edecek hiçbir şey kalmadığını iddia ederler, işte burada artık sizin teşekkür edecek unsurları aramaya başlamanız gerekir, işte tam da bu aşamada zihin, kaslarını çalıştırmaya başlar.

Yalnızların başka bir problemi ise, çocuk yaşta, özellikle ebeveynleri ve yakın çevreleri arasındaki ilişkilerde yaşanan olumsuzlukları görmeleri nedeniyle, tüm ilişkilerin acı getirdiği yönünde, farkında olmadan edindikleri bilinçaltı kodlarıdır. Bu nedenledir ki, birçok boşanmış anne-babanın çocukları ilişki kurmakta zorlanırlar. ancak buradaki en önemli nokta şudur, ister ebeveynleriniz ilişkilerinde sorun veya ayrılık yaşamış olsun, ister çevrenizde tek bir mutlu ilişki olmasın, başka hayat deneyimleri ile sizin yaşayacağınız hayat deneyimlerinin birbirleri ile ilgisi yoktur! Arada farketmeden, zihninizde tüm ilişkilerin yalan-dolan ve mutsuzluk getireceğine dair düşünceler yakalıyorsanız, bilin ki, bu yönde ufakken edinmiş olduğunuz veya uzun bir zaman içerisinde bilinçaltınıza kod olarak girdiğiniz ve egonuzun sizi korumak yönünde geliştirdiği savunma mekanizmasından doğan yanlış düşünceleriniz mevcut. Bu kodları, bahsi geçen olumsuz düşünceler ile karşılaştığınızda "Diğerlerinin seçimleri ile benim seçimlerim farklı, herkesin hayat yolu kendine aittir, bir kişi dahi mutlu bir ilişki yaşayabiliyorsa, ben de yaşayabilirim" şeklinde kuracağınız cümleler aracılığıyla telkin yolu ile zaman içerisinde bertaraf edebilirsiniz. Buradaki başka bir önemli husus ise, egoya mutlu bir ilişkiye sahip kişileri referans/örnek göstererek, size sunduğu savın yanlış olduğunu "kanıtlamanız". Arayın, bulacaksınız...


Her ne kadar, ilişki problemi yaşayan herkese aynı "reçete" ile şifa en etkin şekilde sağlanamasa da yukarıda yazdığım öneriler düzenli yapıldığında mutlaka ama mutlaka öz frekansınızı oldukça yükseltecek ve hayatınıza kesinlikle güzellikleri çekmeye başlayacaktır. 

Bireysel ilişki terapisi ve koçluğu hakkında bilgi ve talepleriniz için fitsoulfitmind@gmail.com'a yazabilirsiniz.

Sevgilerimle




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...