4 Mayıs 2017 Perşembe

Kararsızlık Durumlarında Karar Verme Becerisi



Kararsızlık Mı, Kararı Görmezden Gelmek Mi?




Herhangi bir konuda kararsız kaldığımız, ne yapacağımızı bilemediğimiz, ve hatta iki günde bir karar değiştirip sonunda düşünmekten bitap düştüğümüz çok olmuştur.

Kararsız kalmayı, zihnin demir parmaklıklar ardında sıkışmasına benzetirim daima, zira zihin kapana kısılmıştır, özgürlüğünü ve hareket alanını kaybetmiştir, hiç bir çıkış yolu görememektedir,  olası senaryoları başa sarıp sarıp tekrar size sunar, bu senaryolardan hangisinin daha olumlu sonuçlanacağını öngöremeyen kişi,  hareket etmektense kitlenip kalır, ve esasında tercihlerinin arasında en olumsuz olan sonuca yönlenir; hareketsizlik...

İki seçenek arasında kaldığınız zaman, bize önerilen ve en bilinen yöntem, seçimlerin artı ve eksilerini bir yere not etmek ve artısı daha fazla olan seçeneği tercih etmemiz yönündedir. 
Bu yöntem, zihninizi berraklaştırmak, derleyip toplamak adına kesinlikle faydalı bir yöntemdir, ancak bu yöntemin doğruluğu tartışmalıdır.

Zira seçeneklerinize dair artı ve eksileri belirleyen zihniniz, ve muhtemelen egonuzdur!

Bu aşamada egonun çalışma mekanizmasını hatırlatmak isterim;

Ego, bir bilgisayar arşivine benzer, egoda depolanan bilgi, geçmiş deneyimlere yönelik bilgidir, bu sizin şahsi deneyimleriniz olabileceği gibi, çevrenizden topladığınız verilerden de oluşur.  Egonun amacı ise, sahibini hayatta tutmak ve acı çekmesini önlemektir, bu nedenle ego ağırlıklı olarak, "savunma" pozisyonunda hayatını idame ettirir. Ego kazanmaktan ziyade, kaybetmemeye yönelik olarak harekete geçer ve risk almaktan hiç ama hiç hoşlanmaz, zira risk almanın ucunda "acı çekme" potansiyeli mevcuttur.  Egonun "kazanma" prensibi, tekildir, yani,  başkalarının zararlı çıkması pahasına kendisinin kazanmasına yönelir zira egonun anlayışı "sınırlılık" ve "yokluk" üzerine kuruludur, bir kazanan olacaksa, kaybeden de olacaktır ve ego asla "kaybeden" olmak istemez bu uğurda da tekil yani bencil olarak hareket ederek sadece kendine odaklanır. Elbette bizler bu mekanizmanın bu şekilde işlediğini bilinçli zihnimizle çoğu zaman farketmemekteyiz. Ruhsal çalışmalar yapan kişiler ise çok net bir şekilde, ruh sesi (iç ses/sezgi/kalp sesi) ile egonun sesini birbirinden ayırdedebilirler. Ancak diğerleri için bu, bu kadar net ayrımlarla farkedilebilen bir durum değildir. 

Dolayısıyla seçimleriniz arası bir tercih yaparken, seçimlerinizin artı ve eskilerini egodan aldığınız bilgiler aracılığıyla yapmaktasınız. Ego'dan gelen bilgiler çoğu zaman sizin en yüksek hayrınıza olmaz, zira biraz önce de bahsettiğimiz şekilde egonun prensibi maksimum mutluluk ve keyif değil, hayatta kalmak ve minimum acı çekmektir. 

Peki böyle bir durumda ne yapmak lazım. Şimdi söyleyeceğimi şaşkınlıkla karşılayabilirsiniz, ama esas gerçek budur:

Kararsızlık diye bir şey yoktur!!!

Egonun bir bilgisayar arşivi olduğundan bahsetmiştik, ruh ise, ego ve zihnin çok ama çok ötesinde tüm evrensel zekayı içinde barındıran, Yaradanın, kaynağın, evrenin, özün bir parçasıdır, ruhu sonsuz bir kütüphane gibi düşünebilirsiniz, kişisel gelişim jargonuna hakim olanlarınız bu kütüphaneyi "Akaşa" olarak da bilirler. Şöyle bir örnek verirsek ruhun bilgeliğini daha net anlayabileceğinizi düşünüyorum; DNA'mızı ele alalım, minicik moleküllerden oluşan DNA sizi, komple bir insan yapabilen üstelik de, ailenizden miras kalan genlerinizi, hal, tavır, mimik, fiziksel özellikleri içinde barındıran bir bilgi kaynağıdır. İşte ruhumuz da, bu şekilde her ne kadar çoğu sıradan göz tarafından tespit edilemese de, içinde tüm bilgileri barındıran çok yüksek titreşimler topluluğudur, kimimiz bunu "aura" olarak da görebiliriz, ama esasında ruh auralarımızın da ötesindedir.  Bu nedenle, auraları görme yetisi olan kişiler, sizin geçmişinizi, hastalıklarınızı ve eğilimlerinizi görme özelliğine sahiptir. Bu fal, veya kehanet değildir, çok basit bir şekilde sizi çevreleyen titreşimleri görerek yorumlayabilme kapasitesidir.  

Dolayısıyla, ruh daha siz soruyu sormadan sizin en yüksek hayrınıza olan cevabı bilir.  Cevap daima içinizdedir, oradadır, bir niyet uzağınızdadır. Ancak ruhunuzdan aldığınız cevap çoğunlukla "iddialıdır", yani egonuz için gerçekleştirmesi "zor" ve "riskli" olan bir cevaptır. Bu nedenle ego, bu cevabı gözardı etmeniz için elinden geleni yapar, dolayısıyla siz sorunuza dair bir cevap bulamadığınızı zannedersiniz. Oysa ki, mideniz veya kalbinizdeki o dürtü size o cevabın ne olduğunu, o cevabın orada olduğunu ufak bir fiziksel his olarak daima anlatır. 

Danışanlarımla kararsız kaldıkları bir konu üzerine çalışırken, onlara daima cevabı bildiklerini hatırlatırım. Bu yorumum karşısında, öncelikle cevabı bilmediklerini ifade eden danışanlarıma, cevabı bildikleri konusunda ısrarda bulunduğumda, önce suratlarında ufak bir rahatsızlık ifadesi belirir ardından da,  "aslında düşündükleri bir cevap olduğunu ama, gerçekleşmesinin imkansız veya çok riskli" olduğunu belirtirler.  İşte muhtemelen rahatsızlık duyduğunuz, en son düşündüğünüz, olması zor hatta imkansız gibi gelen, çok riskli bulduğunuz ama esasında sizi derinlerde bir yerde oldukça heyecanlandıran "olsa mükemmel olurdu" dedirten cevap sizin en için en hayırlı seçenektir veya benzer bir şekilde, cevabın sizin için "olumsuz" olduğunu bilmenize rağmen, egonun kaybetmeye olan tahammülsüzlüğü nedeniyle, olumsuz olan cevabı görmezden gelme eğilimine sahip oluruz. 

Öncelikle kararsız kaldığınızı hissettiğiniz anlarda, "ben sorumun cevabı biliyorum, sadece şu an için bu cevabı görmemek hususunda direniyorum" şeklinde tüm hücrelerinize bir emir verin. İnsan "ne yapacağımı bilmiyorum" dedikçe, gerçekten de, verdiği emir uyarınca, içinden daha da çıkılmaz bir noktaya kendini sürükler.  Ardından da, sizin en yüksek hayrınıza olan seçeneği, cevabı, kararı bilmeyi SEÇİN, istemeyin, seçin. Seçmek kelimesi, enerjisel olarak son derece kuvvetli olan bir sözcüktür ve zaten var olanı elde etmeyi simgeler, istemek ise yokluk bilincini uyandırır, insan ancak var olmayan bir şeyi isteyebilir, bu nedenle istemek kelimesinin yaydığı enerji "yokluk" iken, seçmek kelimesinin yaydığı enerjisi "varlık" olmaktadır.  Bu şekilde, çaresizlik ve kurban kutusundan, bilgelik kutusuna geçtiğinizde, cevap size daha önce de belirttiğim gibi, ufak bir dürtü, sezgi veya işaret olarak gelecek ve muhtemelen de sizi rahatsız edecektir, bu rahatsızlık ruhunuza değil, iç sesinizi dinleyip egoyu devre dışı bıraktığınız için egonuzu rahatsız edecektir. Unutmayın, rahatsız olan ruh değil, egonuzdur, sinirlenmeyin, gözlemleyin ve ardından geçip gitmesine izin verin. 

Uygulaması cesaret isteyen seçimler, her ne kadar sizde bir korku uyandırsa da,  korktuğunuz şeyi yapmaya başladığınızda, o kadar da korkulacak bir durum olmadığının farkına varırsınız. Korku, daima, harekete geçmeden önce vuku bulan bir duygudur. Birçok kişi, korkularının üzerine gittiklerinde, korkuları ile yüzleştiklerinde artık korku duygusunun bambaşka bir duyguya "heyecan" duygusuna dönüştüğünü ifade eder. 

Ruhunuz, iç sesiniz tarafından size sunulan cevap sizi daima gereksiz zaman kaybından kurtarır, ego her ne kadar da doğru ve sizin için en hayırlı cevabı görmezden gelmeniz konusunda diretse de, içsel olarak siz her zaman, eninde sonunda, sizin için doğru olanı uygulamaya yönlenirsiniz, dolayısıyla, yolunuzu uzatmaktan ve gereksiz zaman kaybından kurtulmak adına bir an önce sezgisel olarak aldığınız cevabı uygulamanız tavsiye edilir. Ruhun çağrısını ancak belirli bir süre erteleyebilir ve gözden gelebilirsiniz, en iyi ihtimalle, içinizde daima tatminsizlik duygusu vuku bularak, yolunuza devam etmeye çalışır ancak içinizde bir yerlerde "bir eksiklik" olduğu duygusunu daima yaşarsınız. İşte tam da bu nedenle, ruhsal olarak aldığınız cevabı uygulamanız hayrınıza olduğu kadar da gereklidir, zorunludur. 

Ego kontrolü ve iç benlik eğitimlerimiz için fitsoulfitmind@gmail.com adresine yazarak bilgi alabilirsiniz.

Sevgilerimle

İrem


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...