20 Ocak 2016 Çarşamba

Ruhsal Anlaşmalar- İyi Ruh vs. Kötü Ruh



Bu yazımı "kabul etmeniz" için değil "sizi ikna etmek için" değil, tamamen açık ve yargılardan arınmış bir zihinle, yeni bir perspektif üzerine sadece düşünmeniz niyetiyle yazıyorum..

Evrenin resmi dili titreşimdir, yani duygulardır. Hayatınızda var olan herşey, her kişi, başınıza geldiğini sandığınız her olay, istisnasız, sizin baksın duygularınızın eseridir.

“Tamam ben çekim yasasına inanıyorum ama, mesela xxx olayı da ben yaratmış olamam ya! Deli miyim ben, o olay hakikaten talihsizlikti, benim ilgim, etkim yok!” diyebilirsiniz, hatta dediğinizi biliyorum. Evrenle ilgili kuralları açıklarken, bu kurala geldiğimde, hemen ilk duyduğum itiraz cümlesi “ küçücük bebeğin başına gelenler de mi bebeğin seçimi”, “sokakta öldüresiye dövülen, tacize, tecavüze uğrayan kadın da mı o olayı kendi istedi!?”.

Evet kendi istedi...bunun “aması”, istisnası yok. Arkadaşlarım, kabul etmesi ne kadar zor da olsa, herkesin hayat yolu kendine aittir, seçimleri ne kadar yıkıcı ve akıl almaz görünse de, hatta kendine ait olamaz gibi görünse de, kendine aittir.

Öncelikle şunu belirtmek isterim, iyi ruh, kötü ruh diye bir şey yoktur. Tekamül yolunda ilerleyen, kimi daha ileri seviyede olan, kimi ise henüz yolun başında olan ruhlar vardır. Herkesin eninde sonunda varacağı nokta ise Kaynak’tır, Yaradan’dır. Buradan yola çıkarak lütfen “ay evet Ayşe çok tekamülsüz!” diye etrafınızdaki kişileri sınıflandırmaya kalkmayın. Zira, Shakespeare’in de dediği gibi dünya bir sahnedir, hepimiz de belli rolleri oynayan oyuncularız.  Kimi zaman bir oyunda, başrol, kahraman, diğer bir oyunda ise kötü adamı oynuyor olabiliriz.  Her nasıl ki, oyunun sonunda, kötü adamı kimse asmaz, hatta oyunculuğundan ötürü tebrik eder, oyunun sonunda tüm oyuncular birbirine sarılır, fikrimce, sezgimce, ruhsal seviyede de olan budur.

Ancak,  kahramanı oynamak kolay ve keyifliyken, kötü adamı oynamak çok büyük bir fedakarlığı gerektirir, çünkü iyi bir oyuncu, rolünü kimi zaman o kadar iyi oynar ki, seyirci onu gerçek hayatta da yuhlar, dışlar, hakaret eder. Nuri Alço herhalde bunun en iyi örneğidir, benzer şekilde günümüz dizilerinde kötü adamı oynayan kişinin sokaklarda rahat yürüyemediğini söylediğini de çok duyarız.

İşte evren de tam bu şekilde işler, hepimiz sahnedeyiz, oyuncu arkadaşlarımız var, her birine bir rol tayin ediyoruz, bu kişiler ise o rolü oynamayı kabul ediyorlar - buna ruhsal anlaşma denmektedir ve bu iki ruh, birbirlerine tayin ettikleri rol konusunda el sıkışıp, böyle bir anlaşmayı dahi yaptıklarını unutup, sahneye çıkıyorlar, yani dünyada vücut buluyorlar.

Daha sonra, oyuncu arkadaşınız, sizin ona verdiğiniz senaryoya uygun olarak, size/başrole asla kabul edilemeyecek korkunç bir şey yapıyor, ve siz de yaptığınız ruhsal anlaşmayı hatırlamadığınız için, bu benim/başrolün başına nasıl gelir diye düşünüp duruyorsunuz.

Oysa ki, ruhun tekamül seviyesine uygun olarak , kendine tayin ettiği bir takım dersler vardır, rolleri, senaryoyu buna göre KENDİ belirler, eğer siz çalışkan bir öğrenciyseniz, dünyada, hemen şimdi bu yaşantınızda, “aydınlanarak” , belli bir “farkındalığa” ulaşarak, mevcut anlaşmalarınızı, senaryolarınızı iptal edebilirsiniz.

Tekamülün en büyük adımı, hedefi, uyanıştır, farkındalıktır, bu uyanışı, farkındalığı ne zaman kazanacağınız ise tamamen size kalmıştır. Bir öğrenci,  bir eğitim süreci içerisinde belli bir potansiyel ve performans gösterir, buna göre alması gereken dersler önceden belirlenir, ancak o öğrenci performansını arttırırsa, alması gereken derslerin içeriği ve sayısı yeniden belirlenir. İşte bizim çalışmalarımızın hedefi de sizin performansınızı arttırarak, derslerinizi, rotanızı yeniden belirlemektir.

Örneğin, siz bugün bu yazıları okumuyor olsaydınız, belki de çekim yasası, enerji, düşünce gücü vs. gibi konularda kendi yetkinliğinizi bilemeyecektiniz, ve hayat yolunda rüzgarın akışına göre sürüklenip gidecektiniz, bu bir yoldu, ve bir olasılıktı, ve bu yazılanları uygulamazsanız, denemezseniz, halen de bir olasılık olarak var olmaya devam edecektir, veya, tersi, azimle çalışabilir, ve kendi rotanızı belirleyebilirsiniz, bu da bir olasılıktır, seçim ise size kalmıştır.

Kader dediğimiz şey olasılıklardan ibarettir, seçim ise sadece size aittir.

Kisacası, her ne zaman başkasının hayatı hakkında kendinizi yorum yaparken bulursanız, unutmayın ki siz sadece bir seyircisiniz, kötü adam, kahraman, iyilik perisi ise sadece kendilerine verilen bir rolü oynuyorlar ve her biri birbirlerine ruhsal seviyede hizmet ediyorlar. Kötü adam,  belki de ruhsal olarak çok büyük bir fedakarlık yapıyor, bu dünyada lanetleneceğini bile bile, bütüne bir şeyler anlatmak, ders vermek, başrolün hayatını değiştirmek için dünyevi seviyede çok zor bir rol üstleniyor, bunları bilemeyiz.

Bu nedenledir ki, ruhsal farkındalık seviyesi çok yüksek olan, “gerçek” bilgeler, "her zaman düşmanınıza teşekkür edin, size en büyük hizmeti onlar verirler" nasihatını vermektedir.

Diğer yandan kimin hangi kötü gibi görünen bir durumdan, ruhsal olarak nasıl bir menfaat sağladığını, hangi dersi aldığını, bu gibi olayların kendisine hayat ve tekamül yolunda nasıl katkı sağladığını biz hiç birimiz bilemeyiz. Kaldı ki, bir çok olumsuz olay neticesinde, aydınlanan, ve hayat yolu kökten değişerek bambaşka mükemmel hayatlar yaratan insanların sayısı azımsacanak gibi değildir. Siz sadece o kişinin hayatının bir kesitini, ve dıştan görünüşünü görüyor, ve bu görünüm hakkında subjektif yorumunuzu yapabiliyorsunuz.

Daha somut örnekler vermek gerekirse, eğer bugün Hitler felakete yol açan işlere imza atmasaydı, soykırımın, dünya savaşlarının ne kadar kötü olduğunu çocuklarımıza öğretemiyor olabilir, belki halen birilerine nükleer bombalar fırlatmaya devam ediyor ve ırk ayrımını çok daha yıkıcı şekilde deneyimliyor olabilirdik. Hitler bu dünyadaki rolü ile lanetlenmiştir, kötü adam rolünü üstlenmiştir, bunun dünyevi seviyede kabul edilebilir hiç bir yanı yoktur. Ancak ruhsal seviyede, bu yargıları yapamayız.

Burada, bahsedilen nokta, kötü adamı onamak ve kabul etmek değildir, zaten kötü adamın bu rolü üstlenmesinin amacı da “onanmak” ve "kabul edilmek" değildir, tam tersi lanetlenmektir, lanetlenmelidir ki, benzer olaylar yaşanmasın.

Elbette, “burada yazılanlara dair kanıtın var mı İrem? diye sorabilirsiniz. Size şunu söyleyebilirim, ölüp de yeniden dirilip size malesef aradaki süreci KANITLARIYLA sunacak kadar bir veri elimde yok. Hipnoz ve regresyon gibi çeşitli tekniklerle edinilen bir takım bilgiler var, regresyon benim de gerçekleştirdiğim bir çalışma, bu çalışmalar her ne kadar anlattıklarımlaa daima paralellik gösterse de, kabul edelim, bunları kendiniz deneyimlemeden bilemezsiniz, ancak her zaman "bilgisel" değil,  "sezgisel" olarak bir takım şeylerin nasıl işlediğine dair bir düşünce geliştirebilirsiniz.

Hayatınızı değiştirebilmenin en önemli adımı, öncelikle o hayatın senaryosunu kendininizin yazdığı fikrine açık olmakla başlar. Kendı yazdığınız bir senaryoyu kendiniz değiştirebilirsiniz, ancak birilerinin sizin için yazdığını düşündüğünüz bir senaryoyu değiştirmek, diğer yazarları da ikna etmenizi gerektirir, eğer, bu kişilere ulaşabilirseniz.

Tekrar ediyorum, buradaki amacım, asla sizi ikna etmek, inandırmak değil, ancak biraz daha düşünmeye sevk ederek, ön yargılarınızdan arınarak, kendi sezgilerinizle sizi kavuşturmak, çünkü bazı şeyleri değiştirebileceğinizi ve bazı şeylerin değişmeyebileceğine, sizin dışınızda geliştiği düşüncesine tutunursanız, ilk engelde pes etmeniz çok olasıdır.

Sevgilerimle

3 yorum:

  1. Harika bir yazi. Eline saglik Irem :) Peki neden dualar bu kadar efektif islemiyo ? Yani ruh anlasmalarini bozmak bu kadar kesin ve kolayken, gunlerce haftalarca yillarca ayni dertten kurtulmayi sabirla bekleyen ve gonulden yalvaran insanlar neden secimlerini degistiremiyo ? Ya da neden bazilari basarirken bazilari basaramiyo ? Kendinden baska bir gucten yardim bekledikleri icin mi ? Bu konuda bir iki bir sey soyler misin bana ? Gercekten ihtiyacim var :)

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar, bu işi aşama aşama ele almak lazım, ilk olarak döngüleri farketmek lazım dediğiniz gibi, bir kişi neden kendini belirli bir duruma sokuyor, bu durum ona nasıl hizmet ediyor, önce bunu anlamak lazım, çünkü başımıza gelen her olumsuz olay, veya yazılmış her senaryo aslında bize hizmet etmek üzere bizim tarafımızdan yazıldı, yani belirli bir dersi almak gibi düşünün, o dersi neden almamız gerektiğini anlamazsak, dersi almaktan kurtulamayız, bir çok insanın atladığı nokta bu, dersin içeriğini anlamadan, dua ile otomatik olarak o dersi geçmek istiyorlar. Bu ne eğitimde mümkündür ne de hayatta =) Ama eğer siz, belli bir senaryoyu kendinize neden ve hangi amaçla, hangi menfaatiniz için yazdığınızı keşfederseniz, o zaman hemen şimdi o konu üzerinde çalışarak senaryonuzu değiştirebilirsiniz. Bir örnek vereyim, diyelim ki büyük bir sefalet içerisindesiniz, dualar ediyorsunuz "Allahım beni bu durumdan kurtar!". Ama neden sefalet içerisinde kalmayı seçmiş olduğunuzu anlamadan, o durumdan çıkmak pek kolay değildir, bugün dünyada güzel noktalara gelmiş tüm insanların başlangıç noktası çoğunlukla sefalettir, yoklukları, onlara daha da ileri gitmek için motivasyon olmuştur, ve kendi kişisel güçlerini keşfetmeleri için vesile olmuştur, bunu anladıkları noktada da hızla ilerleme kaydetmişlerdir. Dolayısıyla, aslında dualar daima "bu durumda neden olduğumu anlamaya ve ardından da değiştirmeye niyet ediyorum" gibi bir niyetle edilse, çok daha farkı sonuçlar elde edilebilir. Diğer yandan çoğu kişi "kurban psikolojisi" içerisindedir, yani hayatta başlarına gelenin, tepeden inme olduğunu zanneder,oysa ki, hep dediğim gibi, önce o olayın durumun sorumluluğunu almamız lazım, o olayı yaratan biz olduğumuz gibi, değiştirebilecek kişi de biziz.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...