Kadınlar ne zaman tam, ne zaman yarım olur? Gerçekten aynı anda çocuk da yapıp, kariyer de yapabilir miyiz? Tek taşımızı kendimiz alıp, tek başımıza kendimiz takabilir miyiz? Oscar törenlerine Disney prensesleri gibi gitmektense, smokin üzeri etek giyebilir miyiz? Büyük şirketlerin CEO'su, yöneticisi olup, çoğu erkekten fazla para kazanabilir miyiz? Kendi mutfağımızı youtube'dan videolar seyrederek tamir edebilir miyiz?
Tüm bunların cevabı, kocaman bir evet! Günümüz kadını artık, sesini her zamankinden fazla duyuruyor, hayatını idame ettirebilmek için erkeklere hatta kimseye ihtiyacı olmadığını kanıtlıyor, kendi ayakları üzerinde duruyor, özgürlüğüne ve bağımsızlığına sahip çıkıyor, kendisine biçilen salt annelik rolüne meydan okuyor, bundan çok daha fazlasını yapabileceğini her fırsatta gözler önüne seriyor. Günümüz kadının bu haykırışı moda akımlarını dahi etkiliyor, maskülen kesimler, kaba ama rahat ayakkabılar, sert ve çarpıcı bir duruş hiç olmadığı kadar trend. Erkekler pespembe polo yaka t-shirtlerini, gömleklerini giyedursun, güçlü şehir kadını artık "pembe" giymiyor, kelebekler, kalpler, kurdelelerden, "fazla cici kız", "fazla şeker", "çok barbie, çok çocuksu" gerekçeleri ile uzak duruyor, hatta küçümsüyor.
Güçlü, kariyer sahibi şehir kadınının, evi var, arabası var, geliri var, bakımlı, her yaşta fıstık gibi, o zaman neden, hayatını eşine, çocuğuna evine vakfetmiş kadın kadar mutsuz? Bu kadar donanımlı, güzel kadınlar neden hala aldatılıyor? Neden hala yalnız, ve ilişkilerinde bir türlü dikiş tutturamıyor? Neden çoğu genç yaşta boşanıyor? Kadınlar ezilmemeli dedik, dik durduk, savaştık, kendimizi var ettik, e bu da olmadı? Biz kadınlar nerede hata yapıyoruz? Özel hayatımızda mutlu olmayı neden bir türlü beceremiyoruz? Gelin işin doğrusunu size anlatayım:
Evrende herşey zıttıyla var olur, beyaz, siyahın; iyi, kötünün, doğum, ölümün; mutluluk, mutsuzluğun, kadın ise erkeğin yokluğunda (aynı şekilde erkek de kadının yokluğunda) var olamaz, tanımlanamaz. Evren "denge" prensibi üzerine kuruludur, bu prensip yin-yang felsefesi özelinde de açıklanmaktadır. Var olan tüm ruhsal ve fiziksel rahatsızlıklar hatta Dünya'da yaşanan tüm sorunların nedeni de güçler arası dengesizlikten ileri gelmektir. Evrendeki her canlı hem dişil hem de eril enerjiye donatılmış durumdadır, ruhun cinsiyeti yoktur, bedenlerin cinsiyeti vardır. Bedenlerimizde sol taraf dişil, sağ taraf ise eril enerji ile temsil edilir. Bu nedenledir ki; bedenlerimizin bir tarafı diğeri ile aslında simetrik değildir, bir elimiz daha ince, bir ayağımız daha küçük suratımızın bir tarafı daha zariftir. Ancak, bize bahşedilmiş bedenin cinsiyeti ne olursa olsun, bu enerjilerden herhangi birini ihmal edip diğerine yüklenmek hem fiziksel hem de ruhsal olarak rahatsızlıklara sebep olabileceği gibi hayat kalitemizi düşünebileceğinizin çok ötesinde düşürür.
Gelelim güçlü şehir kadınlarına gözden kaçırdığı o çok önemli noktaya. Özellikle ataerkil toplum yapısının çağlar boyu kadını hep ikincil plana atması, değer vermemesi, saygı göstermemesi, kadının sadece erkeğin bakımını üstlenen ve çocuk yapma aracı olarak görülen bir suje olarak konumlandırılması, çağlar boyunca "kadın" olmanın bir kusur olduğunu her bir kadının bilinçaltına, bir kültür mirası olarak nesilden nesile aktarılarak malesef kök bir kod olarak kaydedilmesine sebep olmuştur. Bu kodlar bilinçaltımızın derinliklerine öyle güzel bir demir atmıştır ki, çoğumuz böyle bir koda sahip olduğumuzun farkında bile değiliz, ancak hayatımız işte tam da bu farkında bile olmadığımız kodlar tarafından yönetilmektedir!
Güçlü şehir kadını da, adeta kadın/dişi olmak bir kusurmuşcasına, çağlardan beri fiziksel güç gerektiren kavanoz açmadan, tamir işlerine tutun, zihinsel güç gerektiren para kazanmaktan, devlet yönetimlerine kadar erkeğe yüklenen tüm görevleri kendisinin de, kimseye ihtiyaç duymadan tek başına yapabileceğini dünya aleme kanıtlamanın peşinde sürüklenirken, dişil enerjisini geri plana atmakta, ve eril enerjisini besleyip, güçlendirerek hayat yoluna devam etmekte.
Eril enerji, fiziksel güç, agresyon, savaş, mücadele, analitik zeka, mantık, kazanma, ben merkezci olma, hayatta kalma, avlanma, öldürme, koruma, dışa dönük olma, sosyalleşme gibi özellikleri içinde barındırırken, dişil enerji, duygu, şefkat, anaçlık, sevgi verme, huzur, sakinlik, dinginlik, içe dönük olma, sezgiler, 6.his (kalp sesi), empati, kendinden öte başkalarını da düşünme becerisi, estetik, güzellik, zarafet gibi özellikleri içinde barındırmaktadır. Sizin de rahatlıkla farkedebileceğiniz gibi, sadece analitik zeka, fiziksel güç ve hayatta kalma ve kazanma güdüleriyle hareket eden bir kişinin, kalp sesini duyması, duygularını tanıması, duygularını korkusuzca yaşayabilmesi, kazanma ve yara görmeme güdümüyle hareket ettiği için saf bir sevgi alış-verişine girebilmesi mümkün olmaz, sadece eril enerji ile hareket eden bir kimse uzun vadede kendi duygularını ihmal ettiği, sevgi alış-verişine giremediği ve sadece kazanma ve mücadele odaklı hareket ettiği için bedenindeki enerji akışında tıkanmalar meydana gelir; enerji akışımızdaki tıkanmaların neticesi ise kanser dahil bir çok fiziksel rahatsızlığa yol açabilir. Benzer şekilde, sadece dişil enerji ile hareket eden bir kimsenin ise, sürekli başkalarını düşünmesi, fedakarlık etmesi, almadan kendinden vermesi, pasif kalması gibi durumlar zamanla kişinin yıpranmasına ve tükenmesine ve günümüz koşullarda suistimal edilmesine yol açar, bunun sonucunda da yine aynı şekilde kişinin enerji bedeninde zamanla tıkanıklıklar meydana gelir, bu kişiler enerjilerini sürekli başkalarına tükettikleri için bu enerji açığını yemek yiyerek tamamlamaya çalışırlar, bunun sonucunda da fazla kilolarla mücadele etmek durumunda kalırlar, özellikle kadın organlarında rahatsızlıklar meydana gelir. Bu nedenle ne sadece dişil enerji ne de sadece eril enerjiye yüklenilmesi sağlıklı değildir; olması gereken bu iki enerjinin akışına izin vererek dengede tutmaktır.
Güçlü şehir kadını ise, bilinçaltında, kadınlığı zayıflık, utanılacak bir unsur, değersizlik, kusur gibi kodlamış olduğu için, eril özelliklerini kuvvetlendirerek daha mutlu bir hayata kavuşacağını sanmaktadır. Oysa ki, bu kadınların özel hayatlarındaki mutsuzluğun sebebi tam olarak da budur! Evrende herşey zıttı ile var olur dedik, başka bir ifade ile zıt kutuplar birbirini çeker, bu durumda eril enerjisi çok baskın bir kadının, doğası gereği eril enerjisi dişil enerjisine göre daha baskın olan bir erkeği çekmesi, çekse dahi hayatında tutması ne kadar mümkün olabilir? YIl 2016 olsa dahi tüm erkeklerin, ilkel çağlardan beri bilinçaltına kodlanan görevleri "avcılık, ailesini beslemek, bakmak, korumak, savaşmak, başarmak" gibi görevlerdir.
Erkekler neden mangal yapmaya bayılıyor sanıyorsunuz? Çünkü, erkek mangal yaparak, içindeki kadınını besleme ve avcılık güdülerini tatmin etmektedir. Erkekler neden kaçanı kovalıyorlar? Adamların içinde avlama güdüsü var! Siz bir kadın olarak, erkeği, erkek hissettiği, başarılı hissettiği, özelliklerinden mahrum bırakırsanız, erkek zamanla kendini yetersiz hissetmeye başlar, erkekliğini hissedememeye başlar ve bunu hissedebileceği ortamlara çekildiğini farkeder. Tamam belki siz, güzel para kazanıyorsunuz, belki o çok istediğiniz tatile çıkmak istiyorsunuz, ama eşinizin böyle bir bütçesi yok, sorun değil ben karşılarım diyorsunuz, ilk başlarda ikiniz de bundan keyif alırken, zamanla erkek sizin yanınızda kendini dişi sizi ise "evin erkeği" olarak görmeye başlar ki bu erkeğin bilinçaltı kodlarına aykırı düşer. Bu nedenledir ki, bunca güzel ve başarılı kadın, eşlerinin neden kendilerini, kendilerinden çok daha "vasıfsız" kadınlarla aldattığına bir türlü anlam veremezler. Çünkü bu "vasıfsız" olarak adlandırılan kadınların yanında, erkekler, kendilerini sizin yanınızda hissettiklerinden çok daha fazla "erkek" , "işe yarar" ve "başarılı" hissetmektedirler.
Siz belki artık bir geçmiş dönem prensesleri gibi kapınızın açılmasını, korunup, kollanmayı, hesabınızın ödenmesini, mutfağınızdaki kavanozların açılması, ufak tefek tamiratınızın yapılmasını kimseden beklemiyor, her işinizi kendiniz halledebiliyorsunuz, yani geleneksel olarak erkeğe verilmiş görevleri kendiniz zaten halledebiliyorsunuz, halledin de, bu harika, ancak yanınızda bir eşiniz var ise, izin verin o yapsın! Siz belki, pembe rengi, kelebekleri, fırfırları, kurdeleleri, kalpleri, cici kızlık, naiflik, saflık, güçsüzlükle bağdaştırıyorsunuz, ama kadınların naifliği, saflığı ve hassasiyeti utanılacak bir şey asla değildir ve olmamalıdır, öncelikle bu yönünüzü, kadınlığınızı kabul edin. Kadın olmak güzeldir, kadına has tüm özellikler eşsizdir, gereklidir, kişi kendi özgün doğasını olduğu gibi kabullenmeden, kendini geliştiremez bunu unutmayın.
Buradan çıkarılması gereken sonuç, "kadın biraz kadınlığını bilsin bir adım geride dursun" asla değildir. Bırakın kadınları, her bir birey, kendini kimseye bağımlı olmayacak şekilde yetiştirmeli ve geliştirmelidir, bağımlı olduğunuz ve muhtaç kaldığınız herşey ve herkes bir gün elinizden gitmeye mahkumdur, bağımlılığın olduğu yerde sevgi yeşeremez, zira çıkarlar devrededir.
Burada anlatmak istediğim şey, kadının dişil enerjisini yok saymadan da, aynı özgüvene, bağımsızlığa ve kişisel güce sahip olabileceğidir. Biz kadınlar, çağlar boyunca o kadar ezildik ki, herşeyi kendimizin başarabileceğini erkeklerin ve tüm dünyanın gözüne sokmazsak rahat edemiyoruz, artık bizim adımıza birilerinin bir şeyler yapmasına dahi müsade etmiyoruz, "hayır ben yaparım, hayır ben alırım, hayır ben taşırımlar" dilimizden düşmüyor. Siz yine herşeyi kendinizin halledebileceği bir donanıma sahip olun, kendinizi geliştirin, paranızı kazanın, kariyeriniz, uğraştığınız bir meşgaleniz mutlaka olsun, ancak yeri geldi mi de, bırakın eşleriniz sizin için bir şeyler yapsın, siz belki ona yük olmamak adına herşeyi kendiniz hallediyor olabilirsiniz, ama yanıldığınız nokta, eşinizin sizin için ufak dahi olsa bir şeyler yapmasına müsaade etmenin, ondan ihtiyacınız olmamasına rağmen sizin için bir şeyler yapmasını istemenin onun "başarı" duygusuna hizmet edeceği ve onu da mutlu edeceği.
Aslında dişil enerjinizi yükseltmek sandığınız kadar zor değil, aşağıda yer verdiğim önerilerle dişil enerjinizin açığa çıkmasına ve akmasına yardımcı olabilirsiniz:
- Yatak odanızda mutlaka pembe ve kırmızı renkleri ve sevimli veya feminen objeleri kullanın
- Kadınsı kokular tercih edin
- Her ne kadar maskulen tarzı sevseniz de en azından iç çamaşırınız, renkli veya dantelli, kadınsı hatlara sahip olsun
- Daha fazla etek ve elbise tercih edin, fırfırlar, pililer, hatlarınızı ortaya çıkaran kesimlere yönelin, sadece siyah, beyaz ve doğal tonları değil, farklı neşeli tonları da giymeyi deneyin.
- Feminen ve zarif takılar kullanın
- Kırmızı/pembe rujunuzu daha fazla sürün
- Çalışma masanızı renklendirin, masanın sahibinin bir kadın olduğu bırakın anlaşılsın
- Masada bir erkek var ise, bırakın su şişenizi o açsın, suyu bardağınıza o doldursun, garsonu o çağırsın ve yemek seçiminizi kendisi söylesin, hesabı ödemek konusunda ısrar etmeyin (elbette tüm hesapları da ona ödetmeyin, siz de karşılığını verin o yemeği ödüyorsa siz kahveleri ödeyin veya o 3 kez ödüyorsa siz de daha sonra onu bir yere davet edin). Erkeklerin sizin için kapıları tutmasına, sandalyenizi çekmesine izin verin.
- Eşinize evle ilgili ufak görevler verin, çöpü çıkartmak, bir şeyleri yerinden kaldırmak, taşımak, ufak tamirat işler vb.
- Cevaplarını bilseniz dahi, bazı soruları danışmak üzere eşinize sorun, daha fazla yardım istemekten, görüş almaktan çekinmeyin.
- Kendinizi kimseye beğendirmeye ve sevdirmeye çalışmayın, bırakın sizi cezbetmek için çalışsınlar, teşekkür edin ama kolay tav olmayın, en azından ilk başlarda bunu belli etmeyin.
- Her ne kadar cazip bir fikir olsa da, ilk adımları, ilk mesajları, ilk takip isteklerini siz göndermeyin. Unutmayın erkek kazanmayı sever, bırakın kazanmaya çalışsın.
- Ondan daha fazla para kazandığınızı gözüne sokmayın; onun kendi bütçesi ile alamayacağı tarzda hediyeler almayın, çıkamayacağı tatillere götürmeyi alışkanlık haline getirmeyin.
- İş yerindeymişsiniz gibi ona bazı şeyleri dikte etmeyin, görüşünüzü paylaşın, ama unutmayın o sizin çalışanınız değil. Onu kontrol etmeye çalışmayın.
- İlk randevularınızda herşeyi açığa dökmeyin, gizem kadına mahsustur, sizin hakkınızda zamanla keşfedeceği özellikleriniz olsun.
- Onun sizi aradığından daha fazla onu aramayın.
- Eşinizi ne çok sıkın, ne de çok serbest bırakın, unutmayın herkes biraz sahiplenilmek ister ama kimse kafese kapatılmak istemez.
- Dişil enerji ile anaç enerji aynı şey değildir, sürekli ona yemek yapmak, eşinizin evini toplamak, bavulunu yapmak gibi hareketler annelik özelliğinden ileri gelir, eşinizin annesi olmayın, iş bölümü yapın, erkekler her ne kadar bakılmaktan hoşlansalar da, bir zaman sonra "anne" figürü erkeğe çekici gelmeyecektir.
- Erkekleri kovalamayın, kovalarsanız, kaçan o olacaktır.
Aslında işin sırrı tamamen "DENGE".. Elbette ki, her kadın gibi gönül ister ki, hiç strateji uygulamayalım, bunları düşünmek zorunda kalmadan harika bir ilişkimiz olsun. Ancak evrenin dengesini, insanın tabiatını anlayarak hareket etmek, strateji uygulamak değildir. Siz her ne kadar örneğin tüm iyi niyetinizle, bir köpeğin kuyruğunu severseniz, sevin, köpek doğası gereği bu hareketinizden irkilecek ve sizden uzaklaşacaktır. Siz bir çiçeği çok beğendiğiniz ve güzel bulduğunuz için, çiçeği koparırsanız, çiçek ölecektir. Bu nedenle tüm canlıların doğasını anlayarak hareket etmek her iki tarafın da hayrına sonuç doğuracaktır. Siz, dişil enerjiniz ile eril enerjinizi bir dengede tutmayı başarırsanız, siz ne kadar kendi dengenizi kendi içinizde kurmayı başarırsanız, hayatınıza çekeceğiniz her kişi de çekim yasası prensibi gereği, sizin gibi kendi dengesini sağlamış bütün bir birey olacaktır. Bu nedenle, esasen, kendi iç dünyanızda ve hayatınızda yapacağınız her değişiklik, iç dünyanızın olabildiği kadar bir dengede olması, sizin hayatınızın da aynı şekilde dingin ve dengede ilerlemesine yarayacaktır. Unutmayın, siz iç dünyanızda ne yaşıyorsanız, dış dünyanızda karşılaşacağınız her olay ve kişi de iç dünyanızın bir yansıması olacaktır.
Sevgilerimle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder