Yaklaşık 1 aydır evlilik ve balayı sebebiyle sizlerle paylaşımda bulunamadım, anlatacak çok şey birikti. Hemen başlamak isterim.
Bilirsiniz, balayı, daima uzun bir tatilin hem fırsatı hem de bahanesi olmuştur, ben de, bundan istifade, ziyaret etmek üzere ruhsal yolculuğuma da faydası olacak bir lokasyonu seçtim; Meksika, Chichen Itza, Maya Harabeleri.
Kiminiz belki biliyordur, bilmeyenlere kısaca en yalın dilde anlatayım (konu ile ilgilenen arkadaşlar lütfen yazının altına yorum olarak, bu terim şöyle değil böyledir vs. gibi yorumlarda bulunmasın, amacım herkese konuyu en yalın dilde anlatabilmek), Dünyanın belirli bölgeleri enerji bakımından diğer yerlere nazaran daha yüksek bir frekansa sahiptir, bu bölgelerde ölçülen elektromanyetik alan, enerji bedenimizde yer alan enerji kapıları (çakralar) ile tam bir uyum halinde çalışır. Bunu telefon, ve telefonunuza uygun şarj aletine benzetebiliriz, telefonunuzun markasında olmayan (orjinal olmayan) şarj aletleri de eğer telefonun şarj girişine uyumlu ise telefonunuzu şarj edebilmektedir, ancak şarj kendi orjinal kablosunun gerçekleştirdiğinden çok daha yavaş bir şekilde gerçekleşmektedir. Telefonunuza en uygun orjinal şarj kablosu ise telefonunuzu "hızlı şarj" modülünde dahi şarj edebilmektedir. İşte bu bölgeleri de size en uygun orjinal şarj aletlerine benzetebiliriz. Bu bölgelerin en bilinenleri, Tibet (Lhasa), Mısır (Giza bölgesi), Meksika (Yucatan Yarımadası), Peru (Machu Pichu), California (Shasta Dağı), Avustralya (dağlık bölgeler), Kuzey Kutbu, Himalayalar, Japonya (Fuji Dağı), Bermuda Üçgeni, Hawaii, Güney Afrika (Cape Town), İngiltere Stonehenge Bölgesi, Hindistan gibi yerlerdir. Bu nedenle, bu bölgelerde sık sık toplu meditasyonlar düzenlenir, kimi kişilerin farkındalığı, sezgileri artar, sağlıkları iyi yönde gelişim gösterir, yenilenir. Gerçekten de, ilk kuruluşlarından beri çağlar boyu bu lokasyonlarda, halen günümüzde tam olarak açıklanamamış, bir takım ruhsal ve bilimsel çalışmalar gerçekleştirildiği tespit edilmiştir.
Yine bu nedenle, bir çok kişisel gelişimcinin Tibet, Hindistan gibi bölgelerde eğitim aldıklarını ve kamp yaptıklarını duymuşsunuzdur. Ben de hazır fırsat bulmuşken, bu bölgelerden Maya halkının yaşadığı Meksika, Yucatan Yarımadasını ziyaret ettim. Şimdi size burada yer alan dev piramidin eteklerinde yaşadığım müthiş aydınlanma deneyimimden bahsetmemi bekliyor olabilirsiniz, yalan söyleyemeceğim, ben de bölgeye vardığımda bu tip bir beklenti içerisindeydim, en azından enerji okuma konusunda eğitimli biri olarak, bölgeden yayılan enerjinin farklılığını hissedebileceğime inanıyordum. Hakikaten de bölgeden güçlü bir maskülen enerji yayılıyor, güç, bereket, liderlik, bilgelik enerjisini hissedebiliyorsunuz. Denen odur ki Mayalar,bu bölgede, uzay, astronomi, astroloji ve hava koşulları üzerinde çokça çalışmışlardır. Bu nedenle hakim enerjinin "kontrol" üzerine kurulu olması oldukça doğal. Zira yapılan tüm bu çalışmalar, yaşam koşullarını çözerek kontrol etmek üzerine kuruludur.
Peki gelelim müthiş aydınlanma deneyimine.. öncelikle, herkesin şahsi deneyimi kendine özeldir, buraya giden bir başka kişi bambaşka bir tecrübe edinebilir ancak ben malesef böyle bir deneyim yaşamadım, zaten bölgeye adım attığınız anda, bölgedeki satıcılar ve turist kalabalığı ve hatta bölgenin tam ortasına kurulmuş tatil köyü böyle bir deneyimi yaşamayı da teknik olarak neredeyse imkansız hale getirmekte, düşünsenize onca insandan ve tatil köyünden yayılan farklı farklı enerjiler bölgenin enerji bakımından ne kadar temiz kalmasına yardımcı olabilir ki? Bu bölgede geçirdiğim 5 gün boyunca, tüm yarımadanın dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen turistler ile kaynadığını düşünecek olursanız, ben de ruhsal deneyim beklentisini bir kenara koyup görsel deneyime razı geldim ve açıkçası da dünyanın bir ucundan sadece bu deneyimi yaşamak için gelen kişiler adına da üzüldüm, çünkü düşüncem o ki, gerçekten de, görsel bir ziyafet olmakla beraber, ruhsal ziyafet beklentisi içinde gelenler muhtemelen aç kalmaktalar.
Ama durun, hikaye burada bitmedi, asıl şaşkınlığım, Meksika'da beklediğim ruhsal deneyimi, sadece görsel ve turistik beklenti ile gittiğim Küba'da yaşamış olmam! Balayının diğer yarısında ise Küba'ya geçtik. Arkadaşlar, benim bilgim dahilinde, Küba'nın Havana bölgesinde yukarıda saydığım bölgelerde olduğu gibi majör herhangi özel bir ruhsal bölge, enerji kapısı vs. yok (çevreleyen okyanuslarda var). Buraya adım attığınız anda, sokakların yıkık döküklüğü, hafif pisliği, uçuşan sinekler, yırtık pırtık kıyafetli kübalılar vs. ilk başta bocalamanıza ve hatta ürkmenize neden oluyor. Ancak 3-4 saat içerisinde durumun hiç de öyle göründüğü gibi olmadığını kavrayıveriyorsunuz.
Ülkenin insanları bizim bakış açımıza/standartlarımıza göre genel olarak "fakir", fakat çok enteresan bir şekilde, tüm bölgeden, ve bölgenin tüm insanlarından yayılan pozitif enerjiyi tarif etmem imkansız, işte bölgeyi aslında tertemiz, ışıl ışıl kılan da bu. Tuvalet kağıdının bile sayıyla bulunduğu bu ülkede, biz büyük şehir insanının en çok duyacağı şey "yok". Maddi konfor adına arayabileceğiniz hiç bir şey Küba'da yok, internet bile yok. Bol bol olan şey ise, insanların sokaklarda birbirleri ile devamlı neşeli bir sohpet halinde olması ve müzik ve turistler. Sokaklarda sabahın köründe asık suratıyla işe koşan insanlar yok, ağırlıklı olarak herkes bir şekilde kendi işini yapıyor, meyve satıyor, el işi satıyor, minik cafeler işletiyor, çöpçülük, taksicilik, polislik yapıyor..Hani bizim onlarca para döktüğümüz kıyafetler, saçımız başımız var ya, Küba çok sıcak, her daim de sıcak, herkes rahat edebileceği kıyafetleri giymiş, tarz, moda namına hiç bir şey yok, nasıl göründüğünüzün bir önemi de yok. Kimse de stres namına hiç bir şey yok, herkes çok sağlıklı, topraktan çıkanı, ağaçtan düşeni yiyorlar, zaten bildiğiniz gibi Küba sağlıkta da çok ileri, kanser çalışmalarında da öncü ülkelerden.
Hep anı yaşamaktan bahsediyoruz ya, Küba'da herkes anı yaşıyor, keyif almaya bakıyor, bunu çoğu zaman müzikle, çoğu zaman sohpetle yapıyor, bu ülkedeyken "yokluka" alıştığınız anda siz de hemen onların yaşadığı an'da kendinizi buluveriyorsunuz, ne geçmiş var ne de gelecek, "zamansızlık" ve "anda kalma" kavramlarını gözlemlemek ve deneyimlemek suretiyle çok iyi anlayabiliyorsunuz, günün her dakikasını sindire sindire geçiriyorsunuz, Küba'da 1 gün 24 saat değil de, sonsuzmuş gibi geliyor.
Daha da önemlisi, bunca yokluk içerisinde bu insanların bu pozitifliğe sahip olması, daima keyif alacak ve neşelenecek bir şeyler bulabilmeleri. Her ne kadar maddi olarak fakir olsalar da, insanların çoğu çok bilgili, okuyorlar, öğreniyorlar, ne iş yapıyorlarsa, o işi iyi yapıyorlar, insanların arasında hırs ve mücadelenin olduğuna dair hiç bir belirti yok, itiş kakış yok, sınıf farkı ise bizim ülkemizde olduğundan çok daha az belirgin (malesef zamanla ekonomik sebeplerle bu ayrımın belirginleşmesi bekleniyor.)
Bunca yokluk içerisinde, bu kadar dolu dolu yaşayıp, yokluktan keyif ve mutluluk çıkarmak bana kalırsa bir kişisel gelişim sanatı, Kübalılar'da bu konuda usta, bunun için ne kiliseye gidip saatlerce ibadet ediyorlar ne de dağlara çıkıp aylarca meditasyon yapıyorlar, tek yaptıkları mevcut durumlarından keyif alarak mutlu olmak, bunun için de paraya ihtiyaç duymuyorlar..müzik dinliyorlar, dans ediyorlar, hayvan besleyip, onlarla dostluk kuruyorlar, sokaklarda geziyorlar, dostlarıyla sohpet ediyorlar, kısacası yaşama sanatını çözmüşler.
Kısacası arkadaşlar, bu yolculukta kendi adıma edindiğim en büyük ders ve farkındalık şu olmuştur; anlayışınızı geliştirmek, farkındalığınızı arttırmak, yenilenmek, hayatınızda bir derinlik yaratmak için, Tibete, Himalayalara kadar çıkmanıza gerek yok, bunlar biraz da işin süslü kısımları, herhangi bir yerde, herhangi bir anda şahit olduğunuz hayatlardan kesitler, veya uzaklarda deneyimlemeyi beklediğiniz aydınlanma anları kapınızın önünde dahi gerçekleşebilir.
Hep diyorum ya, kişisel gelişimde işin süslerine takılmayın, tibette rahiplerle meditasyon yapmanıza gerek yok, yatakodanız da aynı işi görür, edinmek istediğiniz bilgelikse, güney amerikadaki şamanlarla iletişime geçmenize gerek yok, kendi içsel çalışmalarınız ile birlikte de buna ulaşabilirsiniz. Vaktiniz ve bütçeniz yeterli ise, elbette bu yerleri gidin, görün, bir de kendi deneyimlerinizi edinin, ama gerekli mi..değil, eksik kalır mısınız, hayır kalmazsınız.. Buralara gidenler sizden usta mı? Hayır kesinlikle değil. Bunu bu şekilde kullananlara da pek kulak vermeyin derim.
Kişisel gelişimin ta kendisi hayattır, hayat ise her yerde her an yaşanmaktadır, hayatı sevmeyi öğrenmek, mutluluğu keşfetmek için uzaklara uçmanıza gerek yok, bu sanatı öğrenmek için 1 ay boyunca evinizi terkederek Hindistan'da kamp yapmanıza da gerek yok. Başlamak için en iyi yer, evinizin en sessiz köşesidii hayatınızın ta kendisidir, hayattan uzaklaşmak, hayatı öğrenmenin yolu değildir =)
Sevgilerimle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder