2 Şubat 2017 Perşembe

Kanserle Savaşmayın



Çağımızın en korkulan rahatsızlıklarından kanser amansız ve kaderin başımıza getirdiği talihsiz bir hastalık olmak zorunda değil. Hatta genetik mirasınız ne olursa olsun, kanser olmak zorunda da değilsiniz.

Evrensel prensipler çerçevesinden inceleyecek olursak, her rahatsızlık gibi, kanser de, bedeninizde var olmadan önce, enerji bedeninizde titreşimsel bir blokaj/kirlilik olarak ortaya çıkar. Blokajdan kast ettiğimiz, enerji akışınızda bir dengesizlik ve akış bozukluğu olmasıdır. Konuyu daha da somutlaştırmak gerekirse, şöyle düşünün: 

Seneler boyunca, kendi hayatını dilediği gibi yaşayamadığını düşünen, yıllar içerisinde kendisinden çok, eşine, ailesine, çocuklarına sevgi ve bakım veren bir kadın, kendine gerekli olan enerji rezervini tüketir, bu kadının enerjisel olarak, zaman içerisinde büyük bir enerji açığı/kaçağı oluşur. Kişi, bu süreç içerisinde, enerji rezervlerini tükettiğine dair ufak ufak sinyaller alır ancak bu sinyallerin ivmesinin rahatsız edici boyutta olmamasından ötürü dikkatini bu duruma vermez, dikkatini söz konusu duruma vermeyen kişiye ulaşmaya çalışan ruh ve beden ikilisi, kişiyi uyarmak adına, daha sert sinyaller göndermeye başlar, bu sert sinyaller fiziksel semptomlar olarak ortaya çıkar, kişi yine bu semptomlar üzerinde durmadığında ruh ve beden ikilisinin artık size "bağırmaktan" başka çaresi yoktur, işte biz buna "hastalık" deriz. 

Hiçbir kimse bir anda veya genetik mirası yüzünden otomatik olarak kanser olmaz. Kanser rahatsızlığı oluşmadan önce, çok uzun seneler boyunca, kişinin kendini imha etmek yönünde düşünceleri ve eylemleri baskın olarak devam etmiştir (bugüne dek kanser rahatsızlığına yakalanmış sayısız kişiyle yaptığım görüşmeler istatistiki olarak bu söylemimi kanıtlamıştır). Kendini imhadan kastımız, öfke, kıskançlık, aşırı fedakarlık, kendine değer vermeme, kendini sevmeme, acı, travma, üzüntü, suçluluk, pişmanlık, hazımsızlık gibi duyguların sizin düşünce dünyanızdaki baskın duygular olmasıdır. Bu baskın duygular içerisinde hayatını sürdüren kişi, bedenine kendini kapatmak yönünde emir verir, ve elbetteki bunu farketmeden yapar. 

"Enerji" kavramı, hep tekrarlayacağım gibi, çok iyi anlaşılması ve öğrenilmesi gereken hayatsal bir mevzudur.

Pişmanlık duygusu sizin için sadece "pişmanlık" kelimesinden ibaret olabilir. Ama böyle bir duygunun altında yatan esasında, mevcut anda yaşamaktan dolayı büyük bir memnuniyetsizlik duymak, hayatın mevcut durumundan büyük bir memnuniyetsizlik duymak, güçsüz hissetmek, geçmişe takılı kalıp, kendini yenileyememek gibi alt duyguları da içerisinde barındırır, an'da olmaktan memnun olmayan kişinin tüm duyguları zihnin ve ruhun kendini yenileme çabalarını bertaraf eder, kişinin bedenine kendini yenilememek yönünde verdiği emir, esasında, kişinin bedenine "ölmesi" yönünde verdiği bir emirdir.

Sizin için çok basit gibi görünen tüm bu olumsuz duygular içinde barındırdıkları alt mesajlar ile bedeninizin kendini sağlıklı tutma mekanizması olan bağışıklık sistemini çökertir, bağışıklık sistemi, her gün halühazırda sizde var olan kanser hücrelerini zaten bertaraf etmektedir, kanser bağışıklık sisteminin bu hücrelerle savaşamadığı gün bir problem olarak ortaya çıkar. Bağışıklık sistemi, bedenin her gün "yeniden doğmasını" temin eden bir sistemdir, sizin olumsuz duygularınız ise, "yeniden doğmayı" istemeyen, ve talep etmeyen bir emir komuta zinciri oluşturur. 

Kanser olan kişi, kendini ve duygularını tanımayan, tanısa bile bu konuda faydalı bir eylemde bulunmayan kişidir, kanser olması ile birlikte, bu kişi artık bir şans elde etmiştir, hayat ve düşünce tarzını kökünden değiştirme fırsatı. 

Kanser, ağrı, acı gibi sizi rahatsız eden durumlar sizin düşmanınız değildir, sizin düşmanınız sizsiniz, bu belirtiler ise size sert bir çağrıdır. Artık hayat ve düşünce tarzını değiştirmeye niyetli misin, yoksa kurban rolünü oynamaya devam mı edeceksin?

Bana fiziksel bir rahatsızlığı sebebiyle başvuran kişiye ilk sorum şu olur:

Neden kendini hasta ettin?

Bu soru danışanlarıma ilk başta çok garip gelir, ve ilk cevapları, "ben etmedim tabiki" şeklinde olur, farkındalığı biraz yüksek bir kişi ise, kendisini olumsuz koşulların hasta ettiğini bilir, vefakat, sorumluluğu sadece bu koşullara atar.

Tekrar sorarım, hayır, SEN, kendini neden hasta ettin?

Bu hastalıktan nasıl faydalanıyorsun? Hasta olarak kimi cezalandırıyorsun? Hasta olarak kimden sevgi ve ilgi bekliyorsun? Hasta olarak, kimden intikam alıyorsun? Kendinden? Bir başkasından? Hayattan?

Kendini hasta eden kişi, hasta olmaktan o veya bu şekilde farkında olmadan faydalanan kişidir. Öncelikle, bu faydanın ne olduğunun tespit edilip, bu faydanın hastalık yolundan başka bir yolla elde edilmesi veya söz konusu faydanın niteliğine göre bu faydadan tamamen vazgeçilmesi tedavinin temelini oluşturur.

Kendini hasta eden kişi, öncelikle kendine ait enerji rezervlerini tüketmiş olduğunu bilmelidir. Bu rezervleri yeniden doldurmak için ne yapması gerekiyorsa, o eylemler üzerine odaklanılmalıdır.

Ben, kendi danışanlarım ile, rahatsızlıkları ile konuşmalarını öneririm. Bu kulağa oldukça garip geliyor biliyorum, ancak ruhunuz sizinle bu hastalık aracı ile bağlantı kurmaya çalışıyor, sizin de bu bağlantıya yanıt vermeniz kadar doğal ve mantıklı bir hareket olamaz. Meditatif bir seviyede hastalığı ile iletişim kurmaya çalışan kişiye, hastalığının formunun neye benzediğini sorarım. Hemen hemen herkes hastalığını ilk denemesinde "çirkin bir formda" görür (denizanası, çirkin bir köklü bitki vb.). İlgimi çeken husus daima görülen formun bedenin diğer bölgelerine uzanan kolları olmasıdır, bu çok manidardır zira, siz size yapılan bu çağrıya cevap vermediğiniz takdirde bu kollar bedeninizin diğer bölgelerine de uzanarak sizi uyaracağına dair bir işaret vermektedir. Daha sonra bu formla iletişime geçmelerini sağlarım,  "benden ne istiyorsun, senden ne öğrenmeliyim, nasıl hareket edersem kollarını geri çekeceksin, bana mesajın ne" gibi sorular kişinin hastalıkla içsel bir iletişime girmesini sağlar, ve cevaplar daima kişiye özel olarak gelir. Bu çalışma her gün düzenli olarak devam eder, bu iletişim devam ettikçe, hasta, imgelediği formun görüntüsünün değiştiğini bildirir, zira artık kişi neden kendisini hasta ettiğini yavaş yavaş anlamaya başlamış ve gittiği yolu değiştirmeye niyet etmiştir. Ruhsal şifanın başlangıç aşaması da budur.  Ruhsal olarak şifalanan kişinin artık kendini "incitmeye" ve hastalık suretinde görülen "çağrıya" ihtiyacı kalmamıştır, artık hastalık size hizmet etmemektedir ve şifa bu şekilde gerçekleşir. 

Geleneksel tıp, bedeninizi "tamir" eder, ancak geleneksel tıp, sizin tekrar aynı hastalığa yakalanmamanızı temin edemez, bunu temin edebilecek tek yol ruhsal şifadır.

Örneğin, keyif, kahkaha ve mutluluğun olduğu yerde kanser dahil hiçbir hastalık barınamaz, bu tatlı farazi bir söylem değildir, biraz önce anlattığım gibi, bu eylemler bağışıklık sisteminizi destekleyen eylemlerdir, hastalıklı hücrelerden kaçamazsınız, ancak hastalıklı hücrelerden hiçbir şekilde etkilenmeyecek ölçüde bağışıklığınızı kuvvetlendirebilirsiniz.

Bağışıklık sadece fiziksel anlamda düşünülmemeli. Acıya, hüzne, öfkeye, pişmanlığa, travmalara, suçluluk duygusuna, karşınızdakine aşırı verme eğilimlerine karşı da bağışıklığınızı güçlendirmelisiniz, kısacası hasta olmamanızın tek yolu ruhsal olarak güçlenmenizdir. Fiziksel güç ise ikinci plandadır.

Örneğin bugün günde 1lt kefir içmenize rağmen, halen hayata dair yok edici duygular içerisinde yaşıyorsanız, içtiğiniz kefirin hiçbir işe yaramadığını bilmelisiniz. Benzer şekilde günde "keyfinden" 2 paket sigara içen ama hayattan son derece keyif alan bir kişi, muhtemelen kanser olmayacaktır, bu gibi şaşırtıcı örnekler hayatımızın içinde, haftada 5 gün spor yapıp, organik beslenip, kalp krizi geçiren, kanser olan vakalar olduğu gibi, oldukça "sağlıksız" bir hayat şeklini benimsemiş ama genel olarak hayattan çok keyif alan ve mutlu bir insan ise, çok uzun seneler sağlıklı bir şekilde yaşamına devam etmektedir.

Burada, sağlıksız bir yaşam biçimini desteklemediğimi belirtmeliyim, bize verilen bedene saygı duymamız da, esasen kendimize biçtiğimiz değeri gösterir, ancak burada görmenizi istediğim husus, sizin duygu durumunuzun "hayatsal" bir öncelik ve öneme sahip olduğudur

Hayatsal derken, kelimeyi kelimenin tam anlamını içerecek şekilde kullandığımı bilmelisiniz.

Bana sorabilirsiniz, bir sürü kanser hastası tanıyorum, hayata son derece bağlılardı ama yine de vefat ettiler. Arkadaşlar, şunu bilmelisiniz, hepimizin kendimize biçtiği bir yaşam süresi vardır, ancak hiçbirimiz "acılı" bir ölüm süreciyle bu dünyadan göç etmek zorunda değiliz. 

Yerli kabilelerde, aborjinler içerisinde kanser gibi hastalıklar görünmez, bu kişilerin çoğu ölüm vakitleri geldiğinde, bunu bilir, ve genellikle de uykularında dünyadan zarif bir şekilde göç ederler. 

Hep söylediğim gibi, hayat ve ölüm konularının doğrudan bağlantılı olduğu tek bir alan vardır o da ruhsal şifa alanıdır. Diğer tüm alanlarlar sizin sağlığınızı ikincil derecede inceleyebilir.

Bu gerçeği anlamış topluluklar, kanser gibi rahatsızlıklarla karşılaşmazlar, lütfen aşağıdaki ülkeler listesini inceleyin, bu liste ülke bazında kanser oranlarını göstermektedir, veriler göstermektedir ki; bugün "ilkel" ve "gelişmemiş" dediğimiz bölgeler bu rahatsızlıkla bizler kadar uğraşmıyor.

http://www.worldlifeexpectancy.com/cause-of-death/all-cancers/by-country/

Nedeni basit, 

1. Doğal Beslenme
2. Sade ve Stresten Arınmış Bir Yaşam
3. İnsanın bedenden ibaret olmadığı gerçeği ve alternatif tıbba verilen önem

Tüm hastalıkların tedavisi, keyif ve mutluluk ile başlar, bol bol gülün, gündemi takip etmeyin, hayatınızı her anlamda sadeleştirin, biraz daha "BEN-ci" olun, kendinizi şımartın, kendinizi sevin, şekeri ve asidik yiyecekleri ve paketli gıdaları tüketmeyi kesin, suyunuzu alkali hale getirin, doğa, müzik ve hayvanlarla vakit geçirin, spor yapın, spor bağışıklık sistemini düşünemeyeceğiniz kadar güçlendirir, bol bol komedi filmi ve sizi neşelendiren yapımlar seyredin, kendinize ayda 1 ayırdığınız SPA günleri ile kendinizi şımartmanız yetmez,  bu şımarıklıkları, hele bir hastalığa yakalandıysanız, her gün yapın. 

Eğer bir hastalık ile uğraşıyorsanız, bilin ki, şarjınız bitmiş ve artık "hızlı şarj" moduna geçmeniz gerekiyor, kendiniz için ne gerekiyorsa yapın. Odağınız "keyif" ve "hayattan zevk almak" olsun, hayattan keyif alan kişi, artık kendini hayatta tutmak için yeniden yenilemeye başlar. Her sabah uyandığınızda, hücrelerinize kendilerini yenilemeleri için emir verin, bunu şu gibi cümleler ile yapabilirsiniz "bugün tüm bedenim kendini hızla yeniliyor", "bağışıklık sistemim her geçen gün daha da güçleniyor". Bu cümleleri söylerken, bedeninizde var olan iyi hücrelerinizin hızla çoğaldığını, size hizmet etmeyenlerin ise yok olduğunu imgeleyebilirsiniz, bunu sizin dostunuz olan hücrelerin, size hizmet etmeyen hücrelere yaptığı şirin bir fetih operasyonu gibi düşünebilirsiniz. 

Reiki uygulayıcısı arkadaşlarım, kendinizi neden hasta ettiğinizi bildiğinizi varsayıyorum, Reiki uygulaması yaparken, kırmızı frekanstaki enerjiyi kullanmanızı tavsiye ederim, kırmızının ısı etkisi bulunur, ve kanserli hücre ısı verilen ortamda var olamaz.

Bu söylediklerimin, tekrarlıyorum, hiçbiri tatlı ve boş söylemler değildir, siz hayattan memnun olmadığınız için, hayatta kalmamak yönünde bedeninize bir emir verdiyseniz, bedeninize hayatta kalması için sebep üretmeniz gerekir!

Alternatif Şifa konusunu derinlemesine araştırın, geleneksel tıp zaten sizi nasıl "tamir" edeceğini bilir, bu konulara kafa yormayın, ruhsal şifa alanında kendinizi geliştirin, bunun için hasta olmayı da beklemeyin. 

Sevgilerimle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Geleceği Bilmenin Sırrı

Geleceği bilmek istiyorsan, Kendini bil.  Geleceği mi bilmek istiyorsun, Dışarı çıkma, *Kendine gel!*,  Geleceği ...