"Sahip olduklarınıza şükredin", bu sözü her inanç sisteminde, her köşebaşında, heryerde devamlı duyuyor ve okuyoruz. "Şükürler olsun, çok şükür" gibi sözler ise dilimizden düşmüyor.
Evrensel yasalar çerçevesinden şükretmek kavramını incelediğimizde, enerjisel olarak şükür duygusu, var olanın değerini anlayıp, var olanla keyif alabilme becerisine işaret eder, keyif, tatmin ve mutluluk duygusu ise, daha fazla keyif, tatmin ve mutluluk duyacağınız deneyimleri hayatınıza çekmenizi sağlar.
Kısacası, var olanla, anın keyfini çıkarabilen kişi, zenginlik, mutluluk, sağlık ve neşe dolu bir hayat sürecektir. Bu evrensel çekim yasasının neticesidir.
Peki, dilinden "şükrü" eksik etmeyen bunca kişi neden halen mükemmel hayatlar sürmüyor?
Bu yazımda, çok önemli olan bu noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Evet, şükür duygusu daha fazla şükredeceğiniz deneyimleri yaratır ve bu evrensel yasa herkes için aynı şekilde işler, ancak, söz, davranış ve duygularınızın bir uyum içerisinde olması bu yasanın mükemmel şekilde işlemesi için şarttır.
Sözünüzde şükrederken, davranışlarınızda daima daha fazlasını elde etmek için büyük bir hırsla hareket ediyor ve sahip olduğunuz herhangi bir şeye bakarken "daha iyisi olabilirdi" gibi bir duygu durumu içine giriyorsanız, bu şükür ifadenizle çatışan bir durum yaratır.
Söz, duygu ve davranışlar birbirini tamamlayıcı nitelikte olan eş kuvvette enerjisel devinim yaratırlar. Dolayısıyla bu üçlü arasında bir uyumsuzluk olması halinde, hayatınız mükemmel değil, nispeten "fena değil" diyeceğiniz ama tam da tatmin olmadığınız bir seviyede ilerler.
Bizlerin içine düştüğü durum da budur. Bu duruma nasıl düştüğümüzün de pek farkında olmayız. Ama bu süreç genellikle şu şekilde işler:
1. Sahip olduklarımıza şükretmemiz öğretilir.
2. Geçmişi geçmişte bırakıp, daima odağımızı hedeflerimize kitlememiz öğretilir.
3. An'da kalmamız öğretilir.
4. Düşünebileceğimiz en büyük hayallerin peşinden gitmemiz öğretilir.
Bu dört öğüdün hiçbiri "yanlış" öğütler değildir. Ancak, bu dört öğüdün dengeli bir şekilde uygulanması gereklidir, ve bu denge çok hassas bir dengedir.
1. Sadece şükretmek, var olanla yetinebilmek, sizi bir süre sonra daha büyük hayallerinizin peşinden gidemeyeceğiniz ölçüde hantallaştırabilir ve hayattaki aktif rolünüzü pasif bir hale getirebilir. Oysa ki hayat ve enerji daima hareketi sever.
2. Geçmişi geçmişte bırakarak, daima ileriye odaklanmak, sizin gelişim ve değişim sürecinizi algılayamamanıza, farkedememenize ve değerlendirememenize neden olabilir, bu şekilde sürekli yeni bir hedefe odaklanan kişi, başardıklarının farkında olmadığı için, kendisini daima bir yetersizlik, eksiklik ve tatminsizlik duygusu içerisinde bulabilir ve kişi, sürekli bir koşu halinde olduğu için zamanla tükenebilir. Geçmişini duygularından ari bir şekilde inceleyen kişi ise, bugün belki de 3 sene önce hayalini kurmuş olduğu hayatı yaşadığını farkederek başarısını takdir etme fırsatını yakalar, ve hayalini yaşadığı için hakiki ve samimi bir şükür duygusu beslemeye başlar.
3. Sürekli an'da kalan kişi, geleceğe dair hedef belirleyemez, günü kurtarmak ve sadece gününü geçirmek yönünde yaşamaya başlar, sürekli an'da kalan kişi, malesef gelişim sürecini inceleme fırsatı bulamaz ve gelişemez. Gelişim bizim algı kapasitemiz doğrultusunda zaman kavramı ile doğrudan ilintilidir, an'da kalmak, zamanı bertaraf eder, zamanı bertaraf eden zihin için ne gelişim mümkündür ne de hayal kurmak.
4. Düşünebildiğiniz en büyük hayallerin peşinden giden kişi, havucun peşinden koşan bir tavşana benzer, "en büyük" dediğimiz kavramın ucu bucağı yoktur, bu da tavşanın hiçbir zaman havucu yakalayamamasına sebep olur, çünkü havuç daima daha lezzetli bir hal almaktadır ve daima "gelecekte" var olmaktadır. Böyle bir kişi zaman içerisinde tükenir, şükredemez ve tatmin duygusunu yaşayamaz.
Gördüğünüz gibi, bu dört araç, esasında çok büyük kadim öğretileri içinde barındırmakta olup, dengesiz bir şekilde kullanıldığında ise, dilediğiniz hayatı yaşamanıza değil, yaşayamamanıza sebep olur.
Peki ne yapmalı?
Size sunulan araçları, yerine göre kullanmayı öğrenmelisiniz.
1. Ay sonunda ödemesi gelen kredi kartı borcunuzu ayın 30 günü her gün düşünmek, enerjinizi tüketir, henüz gerçekleşmemiş bir senaryonun karşısında defalarca yenik düşmenize sebep olur, oysa ki, kaygılandığınız konu gelecekteki bir olasılıktır, bu olasılık gerçekleşmeden önce, olasılık gerçekleşmişcesine her gün kendinizi yiyip bitirmeniz, bu olasılığın tam da düşündüğünüz şekilde en olumsuz şekilde gerçekleşmesine sebep olur, dolayısıyla, yarının konusunu bugün düşünmek enerji müsrifliğidir. Bu gibi durumlarda, elinizden gelen herşeyi yaptıktan sonra, artık an'da kalmak zorundasınız, sorun an'ın konusu olmadığı sürece, üzerinde durmanız gereken herhangi bir sorun da yok demektir. Her "an" elinizden gelenin en iyisini yapın, gerisini de düşünmeyin.
2. Büyük hayaller kurmayı öğrenmelisiniz, çünkü bugünün gerçekleri bir zamanlar hayallerinizdi, hayal olmadan dilediğiniz geleceği yaratmanız mümkün olmaz. Bu hayalleri kurarken, mevcut varlıklarınızdan mutlu olmayı da öğrenmelisiniz, çünkü bir zamanlar da şu an sahip olduklarınızın hayalini kuruyordunuz, bu nedenle ileriye doğru odağınızı yönlendirirken, geçmişinizden bugüne kadar aldığınız ivme ve başarılarınızı da unutmamanız gerekir. Bu sebeple, ne sadece geleceğe odaklanmak, ne de sadece geçmişe takılı kalmak size herhangi bir fayda getirmez. Geçmişinizde yaşadığınız herhangi bir olumsuzluk ile ilgili olarak her gün kendinizi suçlamanız, tekrar tekrar cezalandırmanız, pişmanlık yaşamanız, geçmişinizi verimli kullanmadığınıza işarettir, ve geçmişine takılı kalan kişi, geçmişini geleceğinde yeniden yaratır, bu gibi durumlarda, öğretiyi alarak, geçmişi geçmişte bırakmanız gereklidir. Geçmişinizi incelerken, bu incelemeyi duygularınızdan bağımsız olarak size ait olmayan bir fotoğraf karesine bakarmışcasına gerçekleştirmeniz gerekir.
3. Şükretmeniz gerekir, çünkü bugün sahip olduklarınıza bir zamanlar sahip değildiniz, bu nedenle şimdi sahip olduklarınızın da keyfini çıkarmanız gerekir, sürekli yeni bir havucun peşinden koşmadan önce, dönem dönem soluklanmak üzere, bir mola vererek, sahip olduklarınızın keyfini çıkardığınız dinlenme süreçlerini kendinize armağan etmeniz gereklidir.
4. Bir kişi, hem sahip olduğu mevcut bir şeyin keyfini çıkarıp, onu severken, sahip olduğundan daha iyisini de imgelemeye ve hayatına çekmeye devam edebilir. Siz, şu an sahip olduklarınızın keyfini çıkarmayı başarabilirseniz, ilerlediğiniz yolda yeni hedefinize ulaşana kadar geçen sürenin de keyfini çıkarmayı, aceleci ve sabırsız olmamayı, hedefinize bağımlı kalmamayı da öğrenirsiniz. Bu durum çekim yasasının en önemli kuralı olan "beklentisizlik" halini de beraberinde getirir. Bugün sahip olduklarından zaten büyük bir memnuniyet duyan kişi, bir diğer hedefinin ne kadar sürede gerçekleştiğine, hatta gerçekleşip gerçekleşmediğine dahi takılmaz, bu beklentisizlik hali, yaratım sürecini çok ama çok büyük bir oranda hızlandırır.
Gördüğünüz gibi, kişisel gelişim öğretileri esasında son derece "ağdalı" öğretiler olup, yanlış anlaşılmaya ve uygulanmaya çok müsait bir yapıya sahiptirler. Bu nedenle de, okuduğunuz, duyduğunuz, gördüğünüz bilgiler karşısında, ve katıldığınız eğitimlerde, soru sormayı ve sorgulamayı alışkanlık haline getirmeli ve öğrendiğiniz bilgileri uygulayarak anlamaya çalışmalısınız, aksi takdirde kişisel gelişim sizin için ciddi bir hayat mimarisinden ziyade basit bir rahatlama ve dönemsel motivasyon kaynağı olmaktan öteye gidemeyecektir. Oysa ki size sunulan bu temel bilgiler, hayatınızı temelden elle tutulur ve gözle görülür bir şekilde değiştirmeniz için gereken en önemli araçlardır, bu nedenle bu bilgileri doğru anlayarak uygulamak yönündeki çabanız kesinlikle ödüllendirilecektir.
Sevgilerimle
İletişim: fitsoulfitmind@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder