Bugün, hangi alanda çalışan bir terapiste giderseniz gidin, bu bir Psikolog, bir Psikiyatr veya bir kişisel gelişim uzmanı olabilir, eğer sizin, dışarıya karşı bir "bağımlılık" geliştirdiğinizi, ruh hali, hareket ve davranışlarınızın, üçüncü kişiler tarafından yönlendirildiğini farkederse, sizinle ilgili ilk tespiti, sizin şahsi sınırlarınızın belirli olmadığı ve bu sınırların çizilmesi gerektiği yönünde olacaktır.
Bu oldukça doğru bir tespittir, benim de neredeyse tüm danışanlarımda ilk gerçekleştirdiğim tespit bu "sınır koyamama" konusu olmaktadır.
Ancak, yine gözlemlerim sonucunda, "sınır koyma" meselesinin doğru anlaşılmadığını ve doğru uygulanmadığını görmekteyim. Bu konu "affetme" konusuna benzer bir hal almış durumda. Affetme ile ilgili yazımı şu linkten okuyabilirsiniz: http://fitsoulfitmind.blogspot.com.tr/2016/10/affetmek-kolaysa-sen-affet.html
Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekir, her insanın doğası FARKLIDIR. Kimi insanların doğası, doğduklarından itibaren daha bağımsız, daha tekil, daha benci ve kimi zaman bencil olma yönünde evrilirken, kimi insanlar ise, içinde bulundukları grup ile birlikte, ve bu gruba "bağlı" olarak evrilirler. Daha ufacıkken dahi, bebeklerin davranışları arasındaki bu gibi farkları tespit edebilirsiniz. Bu kişilerin "özü" ile ilgilidir.
Erişkin bir insanın (hatta bebeklerin dahi) doğasını 180 derece değiştirmeniz ve hatta değiştirmeye zorlamanız yıkıcı etkilere sebep olur. Kaldı ki "zorlama" ile yapılan hiçbir şey ne kalıcı olur ne de yararlı olur.
Tekil veya gruba bağlı olarak evrilen kişilerden hiç biri bir diğerinden daha "iyi" değildir. Bunu çoğu kişi, olumsuz bir özellikmiş gibi yansıtıp "düzeltmeye" çalışsa da, bu benim fikrimce yanlış ve kişiye zarar veren bir uygulamadır. Yine benzer bir şekilde, kendi kendine oynamayı, arkadaşları ile oynamaya tercih eden bir çocuğu, sosyalleşsin diye kendi alanından mahrum edip, zorla grup içerisine sokmak da akılcı bir yaklaşım değildir. Kişilerin özüne saygı duyulması gerekir.
Gruba bağlı olarak evrilen kişi, paylaşmayı bilir, koşulsuz sevgiyi bilir, yardımlaşmayı bilir, bu kişiler hem iyi hem de kötü gün dostluğunu mükemmel şekilde icra ederler, ve bundan gocunmazlar, çünkü bu onların "doğasıdır", çıkar için hareket etmezler, bu kişilerden esasında son derece iyi liderler de doğar, çünkü bu kişiler grup psikolojisini, grup dengelerini de çok iyi anlayıp, bu dengeyi korumak konusunda da artık ustalaşmışlardır. Bu kişiler aynı zamanda çalıştıkları yerlerde de diğer kişilere nazaran daha çabuk yükselirler, çünkü farklı nitelikte insanların, farklı nabızlarına, doğru şerbeti vermeyi bilirler, bunu da taktik olarak yapmazlar, bu zaten onların "doğasıdır", bu kişiler güdüsel olarak içinde bulundukları grubu "bir arada" tutmaya yönlenirler. Bu kişilerin çoğu oldukça sevecen, neşeli, ve egosu şişmemiş kişilerdir. Bu kişilerin yaptığı sporlar veya katıldıkları etkinlikler dahi grup sporları ve etkinlikleridir. Tek başlarına sıkılırlar. Bu kişilerin bekar kaldığını da göremezsiniz, tıpkı yunuslar gibi, daima yanlarında bir eşleri bulunur. Bu kişilerin hayatları daima "kolaydır" çünkü, her zor anlarında ulaşabilecekleri yetkin bir kişi onların "yakın dostları" olmuştur bile. Bu kişiler paylaşımcı doğaları nedeniyle bolluk içerisinde yaşarlar, ancak yine paylaşımcı doğaları nedeniyle paralarını elinde tutamamaları da olağandır. Ben bu öze sahip kişilerden bir dengeye kavuşmaları halinde mükemmel dünya liderleri, öğretmenler ve şifacılar çıkabileceğine inanırım.
Tekil olarak evrilen kişiler ise, tam bir "survivor" yani, tek başına her koşulda ayakta kalabilmeyi beceren, sert karakterlerdir. Hayatta kimseye ihtiyaç duymazlar, en iyi arkadaşları yine kendileridir, grup normlarını sevmezler, hatta hiç bir normu da sevmezler, kendi kurallarını koyarlar, hiyerarşiden, otoriteden, yönetilmekten hoşlanmazlar, bu kişiler en fazla ikili-üçlü arkadaş gruplarına sahip olurlar, kalabalığı sevmezler, kalabalıkta yönetilmesi gereken bir çok farklı unsur vardır ve bu kişiler "alttan almayı" da pek bilmezler. Dolayısıyla, tekil olarak evrilen kişi, grupla birlikte evrilen kişiye nazaran daha saldırgan, daha girişimci, daha yaratıcı, daha atılgan ve daha sivri karakterler olurlar. Bu özellikleri onları takipçileri olan bir lider haline de getirebilir, yalnız ve mutsuz bir kişi haline de dönüştürebilir. Kişisel gelişim ustalarının büyük bir çoğunluğu tekil olarak evrilmiş kişilerden oluşur, ancak bu kişilerin yalnız kalmamak ve öğretilerini sunmak adına kendilerini ehlileştirmeleri ve egolarını susturmaları gerekir. Bu kişiler kimseden "yardım" istemezler, isteyemezler, sorunu da çözümü de kendileri üretirler, bu onların hayatını zorlaştırdığı gibi, zihinlerini, yaratıcılıklarını ve ayakta kalma becerilerini de arttıran bir özelliktir, dolayısıyla ilk bakışta tekil bireylerin "deha" olmaya daha yatkın olduğunu düşünebilirsiniz, bu doğrudur, ancak bu dahilerin sosyal iletişim becerileri eksik kaldığı için, toplum nezdinde kendilerini göstermeleri ve hakettikleri başarıyı elde etmeleri de zordur. Bu kişilerin bir çoğu solo sporlarda mükemmel performans gösterirler, zira tek rakipleri kendileridir, ve bu rakip zorludur. Bu kişileri bir basketbol takımında göremezsiniz, çünkü takım arkadaşlarının onu aşağıya çekme riski bulunur ve bu kişi hiç bir dış unsurun kendisini aşağı çekmesi riskini hayatının hiç bir alanında almaz. Elbette doğal olarak da bu tür kişilerin, bir ilişki içerisinde uyumlu bir birey olması da nispeten zordur, hayatlarının büyük bir kısmını bekar olarak geçirirler taa ki kendileri ile uyumlanan bir eş bulana kadar. Diktatörler, bilim adamları, kaşifler, dehalar, sanatçılar genellikle bu öze sahip kişilerden çıkar ve bu kişilerin hayatları başarılarla dolu olsa da genellikle pek "keyifli" değildir.
Şimdi size sorsam, hangisini olmak istiyorsunuz diye? Farkındalığı yüksek bir bireyseniz, ben şu olmak isterim ya da bu olmak isterim gibi bir cevap vermeyeceksiniz, hatta iki profilin de güçlü yanlarını almak isteyeceksiniz. Zaten doğru yaklaşım da budur. Denge'dir.
İki grup insanın da hem güçlü hem de zayıf noktaları bulunmaktadır. Dolayısıyla birinin diğerinden daha iyi veya avantajlı olması da söz konusu değildir. Oysa ki bir terapist bugün "sınır koy" dediğinde, insanımızın eğilimi "tekil" bir birey olmak adına kendini "zorlamak" yönünde olmaktadır. Bu zorlama oldukça yapay sonuçlara yol açar, ve aradığınız saygıyı bu şekilde elde edemezsiniz. Siz kendi özgün doğanıza saygı göstermezseniz, kimse de nasıl davranırsanız davranın size bu saygıyı göstermez.
Siz sözleriniz ve davranışlarınızla, "kurallara uygun" olarak hareket etseniz dahi karşınızdakine verdiğiniz his, enerji, titreşim bu yönde olmayacaktır, bu da sizin karşınızdakine "karmaşık" sinyaller vermenize neden olur ki, zamanla arkadaşlarınız, eşiniz, dostlarınız bu durumu yadırgamaya başlarlar. "Bu kız/bu çocuk böyle değildi, ne oluyor?", "kafası yerinde değil herhalde" gibi tepkiler bu yapay davranış modelinin sonucudur.
Bizlerin sizlere, "sınır koy" tavsiyesi ile amaçladığımız odağı incelemeniz gerekir, burada amaç sizi toplum nezdinde daha "karizmatik" bir birey kılmak veya sizin doğanızı değiştirmek değildir. Buradaki amaç SİZİN KENDİNİZE ZARAR VERMENİZİ, VE GÖZ GÖRE GÖRE ZARARA UĞRAMANIZI ENGELLEMEKTİR. (Tekil birey, kolay kolay dış etkenlerden zarar görmez, çünkü dış etkenlerden "uzak" bir yaşam sürmektedir, onlara verilen tavsiye ise gerektiğinde paylaşmayı ve yardım istemeyi, kalplerini yumuşatmaları gerektiğini, empati yeteneklerini geliştirmeleri gerektiğini ve hayatı bu kadar zorlu koşullarda yaşamalarına gerek olmadığını öğretmek yönündedir.)
Yukarıdaki cümleyi ne kadar büyük harflerle yazsam az kalır, bugün sevecenliği ile tanıdığımız bir çok kişi sadece bu öneri yüzünden kendilerini "ezik/ezilmiş" bir birey gibi hissetmektedir. Hayatlarını ezilerek geçirdiklerini düşünen bu bireyler, birden bire, doğalarına aykırı bir biçimde "üste çıkmaya çalışırlar" ve sivri tavırlar sergilemeye başlarlar. Bu kişi zaten size, kendisi ile ilgili özdeğer duygusunda bir zedelenme olduğu için başvururken, sizi yanlış anlaması, bu kişinin kendi doğasını daha çok sevmemesine neden olur ve bunu değiştirmek için BEYHUDE bir çabaya girer ve neticesinde, her zamankinden daha fazla kendine zarar vermiş olur, onun bu hareketlerini anlamayan sosyal çevresi ise, zamanla kişiden uzaklaşır.
Birileri sizlere "sınır" probleminiz olduğunu söylüyorsa, bu sizin daha az incinmenizi sağlamak içindir.
Sınır koymak demek, bağımsız, bütün bir birey olmak demek, karşınızdakine içinizden gelmemesine rağmen soğuk, gizemli, anlaşılmaz tavırlar göstermek veya arkadaşlarınızdan yardım elinizi çekmeniz veya birden bire aşırı talepkar bir bireye haline gelmeniz değildir.
Bir kere öncelikle uzman birinden bu tavsiyeyi almış iseniz, tavsiyenin amacını her zaman göz önünde bulundurun, "kendinize zarar vermemek, ve kendinize zarar verilmesini engellemek". Kısacası, sınır koymanın amacı kendinizi daha çok sevebilmek, kendinize iyi bakabilmek ve kendi isteklerinizi onurlandırmaktır. Size bu tavsiyenin neden verildiğinden tam olarak emin değilseniz, size bu tavsiyeyi verene NEYİ AMAÇLADIĞINI bir kere daha sorun, eminseniz de sorun! Bu durumu içselleştirmeniz için, size söyleneni dinlemeniz yetmez, size bu tavsiye verildiyse, size zarar verdiği tespit edilen bir durum nedeniyle verilmiştir, karşınızdakinin hangi verilerle bu tavsiyeyi vermeye yönlendiğini sorun, sorun ki kendinizi tanıyın. Bizler, bize bir uzman tavsiye verdiyse, neden, niçin diye sormadan, söyleneni doğrudan kabul etme eğilimine gireriz, ve birçok tavsiyenin de yanlış anlaşılması tam da bu nedenledir.
Siz hala sevecen, yardımsever doğanızı koruyarak, her arandığınızda telefonlarınıza cevap vererek, kendi isteklerinizi halen ifade edebilirsiniz, eğer biri sizi incitmişse bunu ona belirtebilir, tekrarlaması halinde ise kendinizi o kişiden uzak tutabilirsiniz. Sınır koymak doğanızı değiştirmeye çalışmak değildir. Sınır koymak, kendi duygularınız, düşünceleriniz ve isteklerinize önem vermeyi öğrenmektir. Siz bugün, bir grup içerisinde, gruba uyum sağlamaktan müthiş bir memnuniyet ve haz duyuyor olabilirsiniz, bunda kusurlu veya "ezik" hissedeceğiniz hiç bir durum yoktur, ama siz bugün bir gruba uyacağım diye kendi ilke, duygu ve düşüncelerinize aykırı hareket ediyorsanız, konuşmak isterken susuyorsanız işte ancak bu durum "kusurlu" bir duruma işaret eder, çünkü bu durumda kişi artık kendine "zarar" vermektedir.
Böyle bir tavsiye almışsanız, sormanız gereken sorular sadece şunlardır "yapmayı düşündüğüm bu hareket, bana zarar verir mi?", "ben şu an bu konuda ne hissediyorum? ben ne yapmak istiyorum?". Ancak grup içinde evrilen kişi, kendi duygularını ve isteklerini analiz etmek için yeterli vakti kendine tanımaz, karmaşası da bu yüzdendir, esasında bu kişilere "sınır koy" denilirken, yapılması istenen, kendi duygu ve isteklerini analiz edip, bu doğrultuda hareket etmeyi becerebilmeleridir. Ancak benim gözlemlerim, bu kişilerin bu analizi yapmaksızın, kitap kurallarını okurmuşcasına tekil insanı "taklit" ettiklerini göstermektedir. Burada sizden istenen sizin "değişmeniz" değil, kendinizi tanımanızdır.
Ruhsal gelişime niyet ettiyseniz, öncelikle kendi doğanızı sevmeyi öğrenmelisiniz, size bu yazıda sadece iki insan profilini tarif ettim, ancak insan profilleri rakamlarla, şemalarla, sistemlerle, kutucuklarla, renklerle ifade edilemeyecek kadar çoğuldur. Bir çok kişinin aksi yönde düşündüğünü biliyorum, hatta insan profillerini gerçekten de 4 renkli kutuya sığdıran liderlik eğitimleri olduğunu da biliyorum, ben de bu eğitimlerden birini tamamladım. Bunun sonucunda olanları da gördüm, eğitimi alan 250 kişinin birbirlerine yargılayıcı bir tavırla, "ay bu sarı kutu duygusal zekası yok", "ay bu yeşil kutu çok hassas", "ay bu kırmızı kutu agresif" gibi etiketlemelerde bulunduklarını da gördüm.
Bu nedenle bir bireyi bir "kutuya" yerleştirmeye çalışmanın doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. Yine aynı nedenle de ben tekil mi evrildim yoksa grupla mı diye oturup saatlerce düşünmenize de gerek yok. Bu durum kişiler arası ayrımcılığa, etiketlemeye, rekabete ve özentiye yol açar ve yıkıcıdır. Her insan profili farklıdır, ancak görmeniz gereken her profilin güçlü yönleri olduğu kadar zayıf yönleri de olduğudur.
Kendinizi kategorize etmeyin, güçlü ve zayıf yönlerinizi keşfedin!
Size hangi uzman tarafından ne tavsiye verilirse verilsin, uzmanın amacı sizin doğanızı değiştirmek veya mevcut doğanızı yadsımak değildir, hiç bir uzman bu yönde de bir eğitim almaz. Eğer siz doğanızın değişmesi yönünde bir hisse kapılmışsanız, bu konunun eksik anlatılması veya sizin yanlış anlamanızdan ileri gelir, size verilen tavsiye sizin "eksik olduğunuzu" hissettirmişse, lütfen bu konuyu terapistinizle de paylaşın. Terapist, akıl okuyucusu değildir, sizden gelen veriler, onun yegane kaynağıdır.
Uzmanların, ve diğer tüm değerli kaynakların birkaç ulvi amacı vardır, mevcut doğanızı ve kimliğinizi anlamanız ve sevmeniz, güçlü yönlerinizi güçlendirmeye devam ederken kendinize zarar vermeyi bırakmanız, size zaran veren unsurlardan uzaklaşma gücünü bulabilmeniz. Sınır koyma tavsiyesinin de tek amacı budur.
Sevgilerimle