Yaşam Koçluğu, Kariyer Koçluğu, İlişki Koçluğu son yıllarda "türeyen" ve bir çok kişi tarafından içeriği, dayanağı, altyapısı olmayan "boş" çalışmalar olarak nitelendirilmekte, bunun esas sebebi ise bu çalışmalarda tam olarak ne yapıldığının danışanlar ve koçlar tarafından paylaşılmaması.
Öncelikle şunu belirtmek isterim, bu çalışmaların her birinde kişi, danışmana "özel" problemlerini, ve genellikle de kimseye açmadığı problemlerini iletmekte ve bu problemler karşısında hangi strateji ile ilerlemesinin en uygun olacağını saptamaya çalışmaktadır.
Bu nedenle bu hizmetlerden faydalanan hiçbir kimse, size bu gibi çalışmaların içeriğinden bahsetmeyecektir, içerikten bahsedilmesi demek, kişinin sırlarının ifşa edilmesi anlamına geldiği ve kişinin bu alanda "problem" yaşadığına yönelik bir emare teşkil ettiği için, kişinin böyle bir destek aldığını söylemiyor olması bile son derece doğaldır ve çoğu zaman da gereklidir.
Bu nedenle bugüne dek, bir yaşam koçundan destek aldığını bildiğiniz bir kimse ile konuyu detaylı olarak konuştuğunuza inansanız dahi, bu genellikle doğru değildir, hiçbir kimse size, müdürü ile olan özel ilişkisini, sevgilisi veya eşi olan en derin problemlerini, ilişkiler karşısındaki gerçek hissiyatı gibi durumları olduğu gibi ve şeffaf olarak yansıtmayacaktır (burada çok yakın arkadaşları muaf tutuyorum ki bu gibi durumlarda dahi kişi kendisini tamamiyle karşısındaki açamayabilir).
Bu yazımda, kariyer koçluğu gibi bir çalışmanın neden gerekli olduğu ve ne gibi konuları irdelediğini genel hatlarıyla paylaşmak isterim.
Avukat ve arabulucu tabanlı olmam sebebiyle, yöneticilik becerileri, liderlik becerileri, empati, temel psikoloji, çalışma ve iş psikolojisi alanlarında eğitim alan biri olarak gerek mesleğimin sağladığı durumlar gerekse bu eğitimler neticesinde, kurumsal hayatın dengelerini, işleyişini, düzenini, gölge yönetimleri, çalışan-işveren anlaşmazlıklarını incelemek ve düzenlemekle birlikte, yok edici ve yaratıcı rekabet ve mobbing gibi konular üzerinde çalışma fırsatı elde ettim.
Bu çalışma ve tecrübelerim neticesinde, genellikle bir beyaz yakanın, kurumsal sistemin gerçek işleyişine dair hiç bir fikri olmadığına, sadece kendisine işyeri tarafından empoze edilen fikirleri benimsediğine ve bunun neticesinde de yıprandığına ve çalışmalarının karşılığını alamadığını düşünerek "köle" hissiyatına girmelerine her gün şahit oluyorum.
Bunun esas sebebi, şirketlerin hepsinin berbat yerler olması değil, bunun sebebi sizin muhatabınızı tanımamanız, doğru anlamamanız ve bu nedenle de beklenti ve davranış modellerinizi de doğru olarak belirleyememenizdir. Herhangi bir ilişkiyi ele alalım, muhatabanızı doğru tanımadığınız hiçbir ilişkide muhatabınızla etkili bir iletişim kuramazsınız, bu şirketinizle olan ilişkiniz için de geçerli.
Bir iş yerinin tek bir amacı vardır; kazanmak ve kazanarak büyümek.
Bu amaç uğruna da gereken her türlü aracı iş yeri bünyesine katacaktır, bunun ilk adımı doğru çalışan profilini elde etmektir. Siz iş yeri için duyguları olan şahsına münhasır bir "insan" değil bir "araçsınız", bunda üzülecek gocunacak bir durum da yoktur, iş yeriniz de sizin için bir aile üyesi değil, kendi kazancınız ve kazanarak büyümeniz için gereken bir araçtır.
Kısacası ilk olarak anlaşılması gereken işyeri ile ilişkinizin herhangi bir duygusal öğe barındırmadığı ve özel ilişkiler ile hiçbir şekilde benzeşmediğidir. Türk toplumu özellikle duyguları ile hareket eden bir toplumdur, ve şirketleri ile de tıpkı aileleri ile olduğu gibi duygusal bir bağ kurmaya çalışırlar, davranış modelleri bu yönde gelişir ve dolayısıyla beklentileri de bu yönde gelişir, işte hayal kırıklığı da bu nedenle meydana gelir.
Oysa ki şirketiniz, aile şirketi olsa dahi, sizin aileniz değildir, bu iki ilişki modelini birbirine karıştıramaz ve sentezleyemezsiniz, zira özel ilişkilerinizde çıkar öğesi ortada yokken, şirket ilişkilerinde daima tek bir odak vardır, şirketin "çıkarı", "karı", "yükselişi" siz de bu odağı yerine getiren bir araç olarak maaş olarak payınızı alırsınız. Bu karşılıklı bir anlaşmadır ve oldukça belirgin çizgileri vardır. Taraflardan herhangi birisi, üstüne düşeni yerine getirmez ise, ilişki sona ermek durumunda kalır.
Size üstüne basa basa söylenen "biz bir aileyiz, sizi seviyoruz, düşünüyoruz" gibi sözler, zaman içerisinde ekmeğinizi kazandığınız bu kuruma karşı duygusal bir bağ geliştirmenize, ve sadık olmanıza yarar - taa ki kişinin herhangi bir sebepten performansı düşene veya daha iyi bir aday gelene kadar. Zaten tüm çatlaklar da bundan dolayı meydana gelir, kişi ihanete uğramış hisseder. Oysa ortada ihanet vs. yoktur, siz burada karşılıklı olarak bir iş yapıyorsunuz, hiçbir zaman aile olmadınız, her iki taraf da çıkarı için bir işbirliği içerisindeler. Bu profesyonel bakış açısıdır. Dostluk ve iş daima BAŞKADIR.
Bu modelin aile modeli ile uzaktan yakından ilgisi olamaz! Öncelikle anlaşılması gereken konu budur.
Sadece internette yarım saatinizi ayırarak, bugün önemli şirketlerin CEO'ların özgeçmişlerinden, bu kişilerin ilk girdikleri şirketin CEO'su olmadıklarını, bu konuma başka kurumları basamak olarak kullanarak geldiklerini görebilirsiniz. Çocukluğundan itibaren aynı şirkette çalışan bir kimsenin belli bir sene sonra CEO'luk mertebesine yükseldiğini pek göremezsiniz. Sadece bu istatistiki bilgi bile, kariyerinizde yükselmek için duygularınızı değil, aklınızı kullanmanız gerektiğine dair çok iyi bir işarettir.
İşte bu nedenlerle, danıştığınız kişinin sistemi bilen vefakat sistemin içinden olmayan ve şirket veya sizin kariyerinizle ilgili herhangi bir ÇIKAR BAĞI olmayan bir kişi olması esastır.
Kimi zaman ise, gerçekten sevdiğimiz işi yapabilmek adına kendi işimizi kurmak isteriz, ama özellikle uzun yıllar bağlı olarak çalışan bir kimsenin, nereden başlayacağı konusunda kafa karışıklığı yaşaması normaldir. Bağımsız çalışmak ile bağlı çalışmak arasında iş düzeni anlamında çok büyük farklar vardır, her iki tip iş modelini gerçekleştirmiş biri olarak, bağımsız çalışmanın da, hem avantajları hem de dezavantajları olduğunu söylemeliyim. Burada önemli olan, sizin karakteriniz ve hayallerinizin hangi iş modeline daha uygun olduğunu belirlemektir.
Bakın, bu nokta çok önemlidir, kimi kişilerin karakteri, sıfırdan iş yaratmak, işi yönetmek, iş getirmek ve işi geliştirmek gibi detay içeren konularla ilgilenmeye müsait değildir, bu kişiler işin yönetimsel, finansal ve idari kısımlarından ziyade sadece gelen işi en iyi şekilde yapmak konusunda usta olabilirler, geri kalan detaylarla ilgilenmek onlara zor gelir. Böyle bir kimsenin, bağımsız çalışmak konusundaki hevesi ise bu gerçeklerle karşılaştığı zaman kırılır. Bu nedenle hangi tip iş modelinde karar kılarsanız kılın, karakteriniz ve iş yapış biçiminizin o modele uygun olması ve bu modellerin size ne getirip, sizlerden ne götüreceğini, ne gibi zorluklar ve güzelliklerle karşılaşacağınızı öngörmeniz ve kendinizi ruhen, zihnen ve bedenen olabileceklere karşı hazırlamanız gerekir, aksi takdirde karşılaştığınız ilk zorlukta büyük hayal kırıklıkları yaşamanız ve pes etmeniz çok olasıdır.
Peki tüm bunlar yeterli mi? Sadece iş modellerinin nasıl işlediğini ve iç dengelerin nasıl korunduğunu bilmeniz de yetmez, müdürleriniz, iş arkadaşlarınız, akranlarınız, ortaklarınız... bu kişilerin her biri sizinle aynı yolda, ve aynı hedefe doğru yürümektedir, ancak özellikle kurumsal iş modellerinde en üst noktaya ulaşabilecek bir iki kişi olduğu aşikardır.
İnsanlarla düzgün ve ılımlı bir ilişki kuramadığınız hiç bir ortamda yükselemezsiniz, kişisel olarak bir marka olmadığınız takdirde kendinizi kimseye farkettiremezsiniz. Marka olmak demek, kişiler üzerinde belli bir imaj ve etkiyi bırakmak demektir, bu da karşınızdaki insan profillerini, bilinçüstü, bilinçaltı, ego gibi unsurları çok iyi bilmenizi, tanımanızı ve yönetebilmenizi gerektirir. Böyle bir eğitimi ise sadece ve sadece bir noktaya kadar psikologlardan, kişisel gelişim öğretmenlerinden ve ağırlıklı olarak kariyer koçlarından edinebilirsiniz.
Bugün üniversiteden yeni mezun olmuş, uzmanlık gerektiren mesleklere yönlenen idealist, hayalleri ve umutları olan bir çok gençle karşılaşıyorum ve kariyer hayatım boyunca da karşılaştım, bu gençlerin ilk 3 sene içinde hayalleri o derece kırılıyor ki, bir çoğu okuduğu mesleği bırakıp başka bir mesleğe yönleniyor. Bu kişilere kariyer günlerinde şirketler o kadar güzel bir pazarlama çalışması uyguluyorlar ki, gençlerimiz, kendilerine anlatılanları malesef "gerçek" sanıyor, ve esas gerçekleri yaşayarak öğrenmek durumunda kalıyorlar. Bu gençler daha sonra, yine üniversitelere giderek, marka konferansları vb. etkinliklere katılarak şirketleri adına mükemmel bir güler yüzle aynı pazarlama sürecini devam ettirirler, oysa ki bugün ben çok iyi biliyorum ki, o güler yüzüyle çıkıp, pr çalışması yapan kişi, kendi hayatında her gün sıkıntı ve baskı altında yaşamaktadır. Bu düzen de bu şekilde devam etmektedir.
Kariyer koçluğunu ben özellikle 20-35 yaş arası genç erişkin gruba tavsiye ediyorum, özellikle gençlerimizin nasıl bir sistem içerisine girdiklerini tüm hatları ile öğrenmeleri, naif ve duygusal bir şekilde hareket ederek kırılmak ve yıpranmaktansa, karşılaşacakları zorlukları ve bu zorlukların üstesinden nasıl gelebileceklerini göstermek çok daha gerçekçi ve faydalı bir yaklaşım olacaktır. Hayatında bu denli çıkar odaklı hiç bir ilişkiye girmemiş genç insan veya genç erişkin, içine girdiği dünyada bocalayacaktır, ve bu olaylara hazırlıklı olmadığı için pes etme eğilimine girecek veya "köle" gibi hissetmeye devam edecektir, bugün her gün olan olay da budur.
Bağımsız çalışmak veya kurumsal hayatta yükselmek...ikisinin de avantajları ve dezavantajları var, ve bu şahsi bir seçimdir, ancak kurumsal hayatta yükselmek niyetinde olan kişi, ancak bunu, kuralları ve insan profillerini çok iyi tanımlayabilerek başarabilecek kişidir, bunun için çocuklarınıza ve yakınlarınıza "akıl hocalığı" yapacak abla ve ağabeyleri önerdiğinizi biliyorum, ancak genç insan, bu abla ve ağabeyler, amcalar ve teyzeler ile paylaşımda bulunurken, arada duygusal bir bağ olması, bu diyalogların da yine objektif bir çerçevede gerçekleşememesine neden olur.
Örneğin, kendimi ele alacak olursam, benim hukuk kariyerine girmek gibi bir hedefim hiç bir zaman olmadı, bu alanda aile büyükleri tarafından yönlendirildim, ve bu yönlendirmenin içerisinde hukuk kariyerinin "garanti yüksek gelir, her zaman değeri olan bir meslek" gibi getirileri olacağı belirtildi, ancak bu işin olumsuz taraflarını ancak yaşayarak öğrenmek durumunda kaldım, akranlarımın her biri de aynı zorlu yollardan türlü hayal kırıklıklarını yaşayarak bugünlere geldi, içimizden sadece 5-10 kişi bu işi severek yaptığına kanaat getirdi, geri kalanları ise, sadece tek yapabildikleri ve bildikleri işin bu olması nedeniyle, sevmeyerek de olsa hayatlarını kazanmak için bu yola devam ettiler, ikincil yetenekleri olanlar ise kariyerlerini değiştirdiler. Tüm bu süreç 10-12 sene içerisinde meydana geldi. Bakın, eğer bizler, zamanında karakterlerimize, yeteneklerimize, doğamıza uygun olan alana veya iş modeline yönlendirilmiş olsaydık, bize yapılan yönlendirmeler "gelecek ve para kaygısı" endişesi ile yapılmamış olsaydı, bugün 30 yaşında, "yeniden başlamak" zorunda kalmazdık. Kimilerimiz ise artık bunun için çok geç olduğunu düşünüyor, elbette ben bu düşünceye de katılmıyorum.
Bu nedenle bizim toplumumuzda, bir elin parmağını geçmeyecek sayıda gerçek sanatçı ve sporcu yer alır, ama herkes ekonomist, hukukçu, bankacı, işletmeci, mühendistir. Ama malesef bu alanlarda da ustalaşamıyor, uzmanlaşamıyoruz, nedeni basit, çünkü bizler sadece yapabildiğimiz için işimizi yapmaya devam ediyoruz, sevdiğimiz için değil. Sevmediğiniz bir meslekte lokal veya global çerçevede bir yere gelmeniz,veya isminizin duyulması imkansızdır, "zengin" olmanızdan (olamamanızdan) ise hiç bahsetmiyorum bile. Sevmediği bir işten para kazanan insan, tüm hırsını o parayı savurarak çıkarır!
Bugün örneğin, senelerce hukuk, tıp, mühendislik gibi alanlarda okumuş ve çalışan kişiye bir büyüğü, esasında bu işe uygun olmadığını ve başka bir alana yönlenmesi gerektiğini, ortada bunca emek varken, garanti bir gelir varken, tüm bunları geride bırakması gerektiğini söyleyecek cesareti bulamaz, herşeyden önce bu kişilerin, aile büyüklerine yani sizlere karşı bir sorumluluğu vardır, ve böyle bir potaya kendisini sokmak istemeyecektir. Bu nedenle lütfen, bu gibi hayati konularda bir profesyonel destek alınmasını sağlayın.
Talep ve sorularınız için fitsoulfitmind@gmail.com adresine yazabilirsiniz.
Sevgilerimle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder